53-Musa'ya verilen kitabın Tevrat olduğunda ihtilaf yoktur. Fakat bu furkanın, Kur'ân'ın olduğu gibi, Tevrat'ın da bir sıfatı olması veya Tevrat'taki şer'î hükümler veya Tevrat'tan ayrıca "yed-i beyza" ve "asâ" gibi mucizeler yahut bir zafer ve ferah olması da ihtimal dahilindedir. Zira "furkan" aslında iki şey arasını kesin olarak ayırmak demektir. Hak ile batılı, küfür ile imanı, helal ile haramı birbirinden kesip ayıran her şeye furkan denilir. İşte bu mânâ iledir k i, Kur'ân'ın özel lakabı olmuştur. Tevrat dahi esasen hak ile batılı ayıran ilâhî bir furkandır. Burada atıf dolayısıyla furkanın Hz. Musa'ya kitap ile birlikte verilmiş olan başka kudret ve hakimiyet olması bizce daha münasip görünüyor. Tur'dan kitap ile dönüp gelmesinde de bunun, hususî bir tecellisi olmuştur ki, gelecek âyet kısmen bunun açıklaması demektir. Şu halde dördüncü nimet Hz. Musa'nın Tur'dan kitap ile gelmesidir.
Beşincisi:
54-Burada bir taraftan yukarıdaki af nimeti açıklanmış olmakla beraber, bir taraftan da bu açıklama içinde furkanın tatbikiyle buzağı fesadının gideriliş şekli, tevbe ile tevbeye vesile olan ibretli ve incelikli nimetler hatırlatılmıştı r.
Ve hani Musa kavmine, ey kavmim demişti, siz buzağıya tapmanızla kesinlikle kendinize yazık ettiniz, öyleyse Bârî Teâlâ'nıza, yüce hâlikınız (yaratıcınız), pâk yaratıcınıza tevbe ediniz de hemen kendinizi katlediniz, nefislerinizi öldürünüz. Böyle yapmanız yani tevbe ile öldürme işini yerine getirmeniz, Bârî Teâlâ'nız katında sizin için hayırlıdır. Böyle demiş ve bunun üzerine Bârî Teâlâ tevbenizi kabul etmiş idi. Şüphesiz o, öyle Tevvâb (tevbeleri kabul edici), öyle Rahim (merhamet li) dir.
Burada "Musa size demişti" denilmeyip de "kavmine demişti" buyurulması, yine bunun gibi yukarıdan beri nimetlerde hep "Biz, Biz" diye bizzat ilahî tasarruflar şeklinde tek tek sayılıp gelirken, görüldüğü gibi Hz. Musa'nın tebliğ ve tasarrufuna geçilmesi, Tevrat'ın nüzûlünden sonra onun Allah tarafından başkaca bir kuvvet iktisap etmiş olduğuna ve artık İsrailoğulları üzerinde hükümleri icraya başlamış bulunduğuna işaret etmektedir ki, bunda önce hükümet nimeti olarak furkanın tatbikatı hatırl a tılıyor. Fakat bu nimet doğrudan doğruya değil, Hz. Musa dolayısıyla vekaleten açıklanmış ve ancak neticesi ve semeresi olan tevbe ve hallerinin ıslahı, daha yukarıda geçen nimetler gibi fakat üçüncü şahıs (gaib) sîgasıyla yine bizzat Bârî Teâlâ'ya bağlı o larak beyan olunmuştur. Bu beyanın üslubundaki inceliklerin tek tek açıklanması başlıbaşına bir kitap olur. Fakat görülüyor ki, bu beyanın esas hedefi, hükümet nimetinin başta değil, ancak neticedeki düzelme dolayısıyla bir ilâhî nimet olduğunu hatırlatma k tır. Tevbe ve öldürme emrinin sorumluluğu Hz. Musa'ya ait bir vekillik tasarrufu, neticede meydana gelen düzelme de bizzat ilâhî bir ihsan olmuş oluyor. Ve furkan o zaman meydana gelmiş oluyor. Kavim ünvanı altında "Siz nefislerinize zulmettiniz." deni l iyor.. Bu da gösteriyor ki, nefse zulmetmek, ferdî nefisten ve kavmî nefisten daha umumî bir ifadedir. Şirkin zararı millete, milletin zararı da fertlere racîdir. Ve buzağıya tapma meselesi, Musa'nın kavmi içinde büyük bir bozulmaya ve karışıklığa sebep o l muş ve bu belanın temizlenmesi birtakım nefislerin ölmesini ve can kaybını gerektirmiştir. "nefislerinizi öldürün" ifadesi mefhum olarak üç mânâya gelebilir. Birincisi hakikat anlamı ki, herkesin kendi kendini öldürmesidir, yani intihar etmesidir. Lakin böyle olsa idi muhatap olarak kavim kalmaz veya ancak asîler kalırdı. Şu halde kastedilen mânâ bu değildir. İkincisi, işin geleneksel gerçeğidir ki, esasen kardeş olan bir kavmin fertleri, haydi bakalım şimdi birbirinizi öldürünüz, demektir. Çoğunlukla te f sirciler bu mânâyı gözetmişlerdir. Tur'a giden Hz. Musa'nın arkasından Sâmirî, altından bir buzağı heykeli yapmış, onu bağırtmış ve Apis öküzüne tapan Mısırlılar ve diğer puta tapıcılar gibi, İsrailoğulları'nın bir kısmını, "İşte Musa bunu aramaya gitti." diyerek ona taptırmış ve çok yakın bir zamanda bizzat şahit oldukları nimetlere karşı nankörlük yapıp bir bozgun ve karışıklık çıkarmış, kavmin diğer bir kısmı Hz. Harun ile beraber bu gidişi önleyememiş ve Hz. Musa'nın dönmesini beklemişlerdir. O zamana k adar da bu karışıklık gittikçe yayılmış, Hz. Musa Tur'dan dönünce Furkan'ın hükmü ile hepsine birden "kendinize yazık ettiniz" diye hitap etmiş, hem buzağıya tapanlara, hem de ses çıkarmayıp bekleyenlere, bu günahlarından dolayı hemen tevbe etmelerini ve tevbe edenlerin, etmeyenleri derhal öldürmelerini emretmiş ve bu iç savaş Allah'ın izniyle zaferle sonuçlanmış. Bunun üzerine İsrailoğulları da hallerini ıslah edip uslanmışlar. İşte burada bu olay hatırlatılmıştır. Hikaye olunduğuna göre bu olayda ölenlerin sayısı yetmiş bine ulaşmıştır. Buna buyurulmayıp da buyurulması, hadisenin dahilî ve acıklı olduğuna ve nefse zulmetmenin mânâsına işarettir. Üçüncüsü ise sırf mecazî olmasıdır ki, nefsinizi öldürünüz, yani günahınıza nedâmetle gam ve kederden canınızı çıkarın yahut şehvetlerden nefsinizi men etmekle riyazet (perhiz) ediniz. Size bu kötülükleri yaptıran, sizi şirke saptıran hep nefsanî isteklerdir. Tevbe de bunların kırılması ile faydalı olur ve ancak o zaman kabul edilir demektir. Bu te'vil de gözet i lmiştir. Bu da güzeldir, fakat bir işarî mânâdır.
Bârî, yaratırken ayıpsız ve noksansız yaratan demektir, ki, "hâlîk"dan daha özeldir ve bunda ilk yaratılışı hatırlatma vardır.
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |