|
Şefaat
haktır -1 Ölüden yardım istemek ve şefaat Ölüden şefaat istemek caiz midir? Eğer caiz ise, aşağıdaki Fethul mecid kitabındaki iddialara cevap verebilir misiniz? Feth-ul-mecid kitabında deniyor ki: (Ölüden ve gaib olan diriden bir şey isteyen müşrik olur. İnsandan kudreti
yetişen şeyler istenir. Yalnız Allah’ın kudretinde olan şeyleri insandan
istemek caiz değildir) [s. 70] (Diri, kendinden istenilen şey için dua eder. Allah da kabul edip, o şeyi yaratır. Ölüden, gaib olandan istemek, kudreti içinde olmayanı istemektir. Bu ise şirk olur) [s.70] (Salihlerin kabirleri
ile teberrük etmek, Lat, Menat putlarına tapınmak gibi şirktir) [s.136] (İhtiyacını ölüden istemek, ölüden istigase etmek şirktir. Ölüden kendisine
şefaat etmesini istemek cahilliktir. O, Allah’ın izni olmadan kimseye
şefaat edemez. Ondan istigase etmek, şefaat etmesini istemek, şefaat
etmesine izin verilmesi için sebep yapılmamıştır. Şefaate sebep imandır.
İstigase eden ise müşriktir. İzin verilmesine mani olmaktadır) [s.208] CEVAP Bu kitap, kendi kendini
yalanlamaktadır. Çünkü, şöyle diyor: (Gökler Allah’tan korkar, Allah göklerde his yaratır. Anlarlar, Kur’anda,
yerlerin ve göklerin tesbih ettikleri bildirildi. Resulullahın avucuna
aldığı taş parçalarının tesbih ettiklerini ve mesciddeki Hannane denilen
direğin inlediğini ve yemeğin tesbih ettiğini Eshab işittiler.) [S.200] Dağlarda, taşlarda, direkte his ve idrak olduğunu söyleyip de, Peygamberlerde
ve Evliyada his olmaz demeleri, şaşılacak şeydir. Dirilere tevessül
olunur, ölülere tevessül olunmaz demekle kendileri müşrik oluyorlar.
Çünkü bu söz, diriler duyar ve tesir eder, ölüler duymaz ve tesir etmez
demektir. Allah’tan başkasının tesir ettiğine inanmak olur. Böyle inananlara
kendileri müşrik diyor. Halbuki, ölü de, diride birer sebeptir. Tesir
eden, yaratan yalnız Allahü teâlâdır. Gaib olan sözü ile ne demek istiyorsun
İmam-ı Rabbani hazretlerinin
soyundan, Hakim-ül-ümmet hace Muhammed Hasen Can Sahip hazretleri, Üsul-ül-erbe’a
fi-terdid-il-vehhabiyye
kitabında buyuruyor ki: Böyle inanan kimse,
gaib olan, yani yanında bulunmayan bir kimseye, ismini söyleyerek seslenmek
büyük şirk olur diyor. Böylece, Resulullahın mübarek ruhunun bile hazır
olacağını düşünerek seslenen kimse müşrik olur diyor. Yemenli mezhepsiz Şevkani de, Dürr-ün-nadid kitabında, (Mezarları büyük bilmek, kabirlere seslenerek,
ihtiyaçlarını istemek küfür olur) dedi. Yine o, Tathir-ül-itikad kitabında da, (Melek,
Peygamber veya Veli de olsa, ölüye yahut gaib olan diriye böyle seslenen
müşrik olur) diyor. Mezhepsizlerden bir kısmı burada iki fikir ortaya
atmaktadır. Bunlara göre, eğer işiteceğini düşünmeyerek, sevdiği için,
(ya Resulallah!) derse, müşrik olmaz. Eğer işiteceğine inanarak söylerse,
kâfir olur. Selef-i salihinin yaptığı
şeylere şirk diyen ve müslümanlara müşrik damgasını basan bu kimseye
sorarız: (Gaib olan) sözü ile ne demek istiyorsun? (Görmediğimiz
her şey gaibdir) diyorsan, (ya Allah) dememiz de şirk olmaktadır. Çünkü
bu, Allahü teâlânın Cennette görüleceğine de inanmamaktadır. Eğer, (gaib,
yok demektir) diyorsan, Peygamberlerin ve Evliyanın ruhlarına nasıl
yok diyebilirsin? Yok eğer, (ruhların
var olduklarına ve idrak ve şuur sahibi olduklarına, yani anladıklarına,
duyduklarına inanırız. Fakat, tasarruf yaptıklarına inanmayız) derse,
bu sözü Allahü teâlâ red etmekte, (Güç
işleri yapanlara yemin ederim) buyurmaktadır. (Naziat 5) Tefsir alimlerinin
çoğu mesela Beydavi tefsiri
[ve bunun Şeyhzade şerhi ve tefsir-i Azizi ve Ruh-ul
Beyan tefsiri, tefsir-i
Hüseyni], bu âyet-i kerime, meleklerin ve Evliya ruhlarının iş yaptıklarını
bildirmektedir dediler. Ruh, madde değildir. Bunun için, melekler gibi,
Allahü teâlânın emri ve izni ile, dünyada iş yaparlar. Meleklerin, Allahü
teâlânın izni ile, bu dünyada, iş yaptıkları, yok ettikleri, diriltmek,
öldürmek gibi işlerin yapılmasına vasıta oldukları, Kur’an-ı kerimin
çeşitli yerlerinde bildirilmiştir. Cin ve şeytanlar da, güç şeyleri
kolayca yapıyorlar. Süleyman aleyhisselama, cinlerin hizmetlerini Kur’an-ı
kerim haber veriyor: (Cin, Onun her istediğini, kale, resim, büyük kazanlar
ve yerinden kaldırılamayan çanaklar yaparlardı,) [Sebe 13] Cin, melekler ve ruhlar
kadar olgun ve kuvvetli olmadığı halde, büyük işler yapıyor. Bu dünyada, göremediğimiz
çok şey var ki, insan gücünün yetişemediği işleri yapmaktadırlar. Mesela,
çok hafif olan ve göremediğimiz hava, fırtına, kasırga şeklinde eserek,
ağaçları devirmekte, binaları yıkmaktadır. [Elektrik ve laser ışınları
ve elektro-magnetik dalgaları, atomlar, gözle, hatta ultra-mikroskopla
görülemedikleri halde, akılları şaşırtan büyük işler yapmaktadır.] Nazar
değmesi, sihir yani büyü ve benzerleri kuvvetleri göremiyoruz. Halbuki,
korkunç tesirlerini işitmeyen yoktur. Bütün bunların yaptıklarının yapıcısı,
hiç şüphesiz, Allahü teâlâdır. Bunlar, Allahü teâlânın yapmasına, yaratmasına
sebep oldukları için, bunlar yaptı sanıyoruz ve bunlar yaptı diyoruz.
Bunların yaptığını söylemek, küfür, şirk olmuyor da, Evliyanın ruhları
yapıyor demek niçin şirk olsun? Onlar, Allahü teâlânın
izin vermesi ile ve yaratması ile yaptıkları gibi, Evliyanın ruhları
da, Allahü teâlânın izin vermesi ile ve yaratması ile yapmaktadır. Onların
yaptıklarını söylemek de, şirk olur denirse, Kur’an-ı kerime karşı gelinmiş
olur. Bu kimse, (Cinlerin,
şeytanların ve havanın tesir ettiklerini, Kur’an-ı kerim haber veriyor.
Bunun için, onlar yapıyor demek caiz oluyor. Evliyanın ruhlarının bir
şey yaptıklarını Kur’an-ı kerim bildirmediği için, ruhlardan bir şey
istemek şirk olur) derse, yukarıda bildirdiğimiz, Naziat
suresinin beşinci âyet-i kerimesini unuttun mu deriz.) Peygamber mi diri, şehid mi? Peygamberlere ölü demek
caiz midir? CEVAP Hacca gidip gelen herkes bilir ki, Vehhabiler, Resulullahın kabri şerifini ziyaret edip "Şefaat ya Resulallah" diyenlere, (Ya hacı, şirk şirk...) diyerek Müslümanlara müşrik diyorlar. Resulullahın ümmetinden olan şehidlere diri dedikleri halde, Resulullaha ölü demeleri âyetlere de, hadis-i şeriflere de aykırıdır. Tibyan’da bildiriliyor ki: Bedir’de falanca filanca öldü gitti denildiği zaman, Allahü teâlâ, şehidler için ölü denmesini yasaklayıp buyurdu ki: (Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Bilakis onlar diridir, ama siz bunun şuurunda değilsiniz.) [Bekara 154] Hadis-i şerifte de buyuruluyor ki: (Uhud’da şehid olan kardeşlerinizin ruhları yeşil kuşların kursaklarındadır. Onlar Cennetin ırmaklarından su içerler, meyvelerinden yerler ve Arş’ın gölgesinde asılmış altın kandillerle giderler, istirahat ederler. Yiyecek, içeceklerin lezzetini ve orada yaşanan hayatın güzelliklerini tattıkları zaman, (Allah’ın bize neler verdiğini kardeşlerimiz bilselerdi de cihattan çekinmeselerdi) dediler. Allah da, ben onlara, sizin durumunuzu bildiririm buyurdu.) [Müslim, Tirmizi, İbni Mace] Bu konu ile ilgili
âyet-i kerime meali de şöyledir: (Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayın, onlar, Rableri
indinde diridir ve Allah’ın bol nimetinden sevinç içinde rızıklanırlar,
arkalarından kendilerine ulaşamayan [henüz şehid olmamış] kimselere, kendilerine korku olmadığını
ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.) [Al-i İmran 169] Birinci âyette, Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin, onlar diridir diye ikaz ediliyor. İkinci âyette de, Allah yolunda öldürülmüş olanların diri olduğu ve yiyip içtikleri bildiriliyor. Şimdi vehhabilere soruyoruz: Şehid mi üstün, yoksa Peygamber mi? Şehid sıradan bir Müslüman’dır. Savaşta ölenin imanı varsa şehid olur.
Attan düşüp ölen bile şehiddir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Suda boğulan, yangında ölen,
enkaz altında kalarak ölen şehiddir.) [İbni Asakir] (Abdestli yatıp da ölen şehiddir.)
[Deylemi] (Mütteki müezzin, şehid gibidir.
Ölürse kabrinde kurtlanmaz.) [Taberani] (Allah’tan sıdk ile ihlas ile
şehidlik isteyen, yatağında ölse bile, şehid olur.) [Müslim] Allah yolunda ölen
şehide ölü demek caiz değil iken, bütün ömrünü Allah’ın emrine uyarak
Allah yolunda geçiren Peygamberimize
ölü demek nasıl caiz olur? Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Her peygamber, kabrinde diri olup namaz kılar.) [Beyheki] (Toprak, peygamberlerin vücudunu çürütmez. Bir mümin
salevat okuyunca, bir melek bana haber verir, "Falan oğlu filan,
sana selam söyledi" der.)
[İbni Mace] İki âyet-i kerime meali
şöyledir: (Peygamber, müminlere kendi canlarından üstündür.) [Ahzab 6] (Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Resulünü hidayet
ve hak din ile gönderen Odur.)
[Fetih 28] Bu iki âyetten anlaşıldığı
gibi, Peygamberimizin dini diğer dinlerden üstün olduğu gibi, kendi
de herkesten üstündür. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ben bütün insanların efendisiyim.) [Buhari] Ruh ölür mü? CEVAP Ruh ölmez, kâfirlerin
ruhu bile ölmez. Peygamberin Allah yanında bir şehid kadar da kıymeti
yok mu? Şehid diri oluyor da, Peygamber niye diri olmasın? Şehid Cennette
rızıklandırılıyor da Peygamber niye rızıklandırılmasın? Peygamber hâşâ
Allah yolunda olmazsa, şehid Allah yolunda nasıl olur? Şehidlerin ruhu
yaşıyor da, âlemlere rahmet olarak gönderilen Resulullahın ruhu yaşamıyor
mu? Peygamber diri olmazsa şehid nasıl diri olur? Peygamber işitmezse, şehid
nasıl işitir? Halbuki şehidin, müslümanlığı da şehidliği de bu Peygambere
iman etmeye bağlıdır. Peki şehidler Allah
yolunda da, hâşâ Peygamberler, Sıddıklar, Ulema-i rasihin ve emr-i maruf
yapanlar şeytanın yolunda mıdır? Bu ne çirkin suçlamadır öyle? Resulullah
şehid değil midir? Resulullah, son hastalığında, (Hayber’de
yediğim zehirli etin acısını hâlâ hissediyorum. Zehrin tesirinden aort
damarım, bıçak gibi kesiliyor) buyurdu. (Buhari)
İbni Mesud hazretleri
ve diğer Eshab-ı kiram, (O zehirli etin tesiriyle Resulullah şehid oldu)
buyurdu. Peygamberlik şehidlikten üstündür. Fakat şehid olmak da bir
nimettir. Allahü teâlâ Resulüne bu nimeti de vermek için son hastalığında
bu zehrin etkisini göstermiştir. (Mevahib-i ledünniyye) İmam-ı a’zam hazretlerine de iftira Alusi tefsirinde yazılı
olan, imam-ı a’zamın, Resulullahı vesile yaparak dua etmeyi yasak ettiği
doğru değildir. Çünkü, imam-ı a’zamdan böyle bir haberi hiçbir âlim
bildirmemiştir. Vesile edileceğini bildirmişlerdir. Tevessül, teşeffü,
istigase ve teveccüh, hep aynı şey demektir. Hepsi caizdir. Buhari’deki
hadis-i şerifte, (Kıyamet günü insanlar, önce Adem aleyhisselama
istigase edeceklerdir) buyuruldu. Eshab-ı kiramın büyüklerinden
Bilal bin Haris Resulullahın kabri yanına gelip, (Ya Resulallah! Ümmetin
için yağmur duası yap) dedi. Yağmur yağdı. Putlar, bize şefaat edecektir
diyen kâfirler, putlara tapınıyorlardı. Şefaat isteyen müminler ise,
Peygamberlere ve Evliyaya tapınmaz. Yine vehhabi kitabında diyor ki: (Kur’an-ı kerimde, (Ancak Onun izin
vermesi ile şefaat olunur) ve (Ancak
razı olunan kimselere şefaat olunur) buyuruldu. Şefaat isteyen kimse,
kendine şefaat etmesi için Peygambere izin verileceğini nereden biliyor?
Sonra razı olunmuşlardan olduğunu nereden anlıyor da şefaat istiyor?)
[s.209] Bu sözleri, hem hadis-i
şeriflere uygun değildir. Hem de kendisini yalanlamaktadır. Çünkü, aynı
kitabın 208. sayfasında, (Şefaat olunmaya sebep imandır) demektedir.
Ezandan sonra okunması emir olunan duada, Allahü teâlânın, Peygamber
efendimize fazile ve vesile derecelerini vaad ettiği bildirilmektedir.
Bu duayı okuyanlara ve salevat getirenlere ve kabrini ziyaret edenlere
şefaat edeceğini bildirdi. Bunlar gibi, daha nice hadis-i şerifler,
dilediğine şefaat etmek için kendisine izin verilmiş olduğunu göstermektedir.
(Büyük günahı olanlara şefaat
edeceğim) hadis-i şerifi, imanı olan herkese şefaat etmesine izin
verileceğini bildiriyor. Şevahid-ül-hak’ta kırk hadisten 13.sünde, (Kıyamette
şefaat edeceğim. Ya Rabbi, kalbinde hardal zerresi kadar iman olanları
Cennete koy diyeceğim. Bunlar Cennete girecekler. Sonra, kalbinde az
bir şey olanlara, Cennete girin diyeceğim) buyuruldu. (s.130) Bu hadis-i şerif Buhari’de de vardır. (İstigase) tevessül demektir. Yani vesile etmek, yardımını,
duasını istemek demektir. Ondan şefaat istemek, Onu vesile ederek, Allahü
teâlâdan son nefeste imanla gitmeyi dua etmek demektir. Yine diyor ki: (Gaib
kimseden ve ölülerden istigase etmek, fayda istemek şirktir. Allah,
müşriklerle harb etmeyi emr ediyor) diyor.(s. 323) Halbuki, Resulullah,
(Ya Muhammed, seni vesile ederek Rabbine teveccüh
ediyorum) derdi. Vefatından sonra, Eshab-ı kiram bu duayı okurlardı.
Taberani’nin bildirdiği hadis-i şerifte, (Çölde yalnız kalan kimse, bir şey gayb ederse, ey Allah’ın kulları, bana
yardım ediniz desin! Çünkü, Allahü teâlânın, sizin göremediğiniz kulları
vardır) buyuruldu. İbni Hacer-i Mekki, (İzah-ul-menasik) haşiyesinde,
bu dua çok tecrübe edilmiştir buyurdu. Ebu Davud’un ve diğerlerinin
bildirdikleri hadis-i şerifte, Resulullah, seferde iken akşam olunca,
(Ey Rabbimin yeri! Senin şerrinden Allah’a sığınırım) buyurdu. İhvan-ül-müslimin denilen mezhepsizlerin reislerinden Seyyid
Kutub da, Zümer suresinin üçüncü âyetini tefsir ederken, (Tevhid ve
ihlas sahibi, Allah’tan başka kimseden bir şey istemez. Hiçbir mahluka
itimat etmez. İnsanlar, İslamiyet’in bildirdiği tevhidden ayrıldı. Bugün
bütün memleketlerde Evliyaya ibadet ediliyor. İslamiyet’ten evvelki
arabların meleklere, heykellere tapındıkları gibi, onlardan şefaat istiyorlar.
Allah’ın bildirdiği tevhidde, ihlasda, Allah ile kul arasında vasıta
ve şefaat etmek yoktur) diyor. Bu yazıları ile vehhabi olduğunu ilan
ediyor. [Allahü teâlâya mahsus
olan sıfatlara, Sıfat-i zatiyyeye
ve Sıfat-i sübutiyyeye (Üluhiyyet sıfatları) denir. Bir mahluka
ibadet etmek, taş, ağaç, güneş, yıldız, inek, insan, heykel, resim gibi
bir mahlukta, (Üluhiyyet sıfatı) bulunduğuna inanarak, ona itaat etmek,
yalvarmak demektir. Böyle inanmaya Şirk
ve inanan kimseye Müşrik
denir. Bu şeylere Şerik, Mabud,
Put denir. Şimdi Hıristiyanların çoğu, Budistler, Brehmenler ve
mecusiler müşriktir. Müslümanlar hiçbir Velide üluhiyyet sıfatı bulunduğuna
inanmaz. Peygamberlerin, Velilerin, Allah’ın sevgili kulları olduklarını
bilirler. Ziyaret edenleri, dua isteyenleri, Allahü teâlânın, kendilerine
haber verdiğine inanırlar. Şefaat etmeleri için, bunlara yalvarırlar.] Sözleri birbirine uymuyor Yine vehhabi Feth-ul-mecid kitabı, 503. sayfada diyor
ki: (Bir işin yapılması
için, diri olan herkesten şefaat istemek, yani yardım etmesini ve dua
etmesini istemek caizdir. Hz. Ömer, Medine’den Mekke’ye Ömre yapmaya
giderken, Resulullah, (Salih
duadan bizi de unutma kardeşim) buyurdu. Bu hadis-i şerif, Ebu Davud’un
ve imam-ı Ahmed’in müsnedinde yazılıdır. Hz. Ömer buyuruyor ki, bu hadis-i
şerifteki kardeşim sözü kadar bana sevgili olan bir
sözü hayatımda hiç işitmedim. İslamiyet ölülere yalnız dua etmeye izin
vermiştir. Fakat ölüden dua istemek bildirilmemiştir. Âyet ve hadisler,
bunu yasak etmiştir. Fatır suresinin 13. âyetinde, (Allahü teâlâdan başka ibadet ettiğiniz putlar, hurma çekirdeği üzerindeki
zar kadar bile, size fayda veremezler. O putlara dua edersiniz, işitmezler.
İşitmiş olsalar dahi, fayda vermeye güçleri olmadığı için, size cevap
vermezler. Kıyamet günü de, putlar, kendilerini Allahü teâlâya ortak
yapmanızın yanlış olduğunu söyler) buyuruldu. Bu âyet, ölülerden
dua isteyenlerin, kıyamette kâfir olacaklarını bildiriyor. Böyle olduğunu,
Ahkaf suresinin altıncı âyeti olan (Kâfirler,
kıyamette haşr olunca, mabudları onlara düşman olup, onların ibadetlerinin
yanlış olduğunu bildirirler) cümlesi de bildirmektedir. Öyle ise,
hiçbir ölü ve gaib olan diri kimse işitmez, fayda ve zarar veremez.
Sahabe ve büyükleri olan Hulefa-i raşidin, Resulullahın kabrine gelip
bir şey istememişlerdir. Hz. Ömer yağmur duasına, Hz.Abbası götürüp,
yağmur için dua yapmasını diledi. Çünkü o, diri idi. Rabbine dua edebilirdi.
Ölüden yağmur duası istemek caiz olsaydı, Hz. Ömer ve Eshab-ı kiram,
Resulullahın kabrinden isterlerdi) diyor. CEVAP Kitabın 486. sayfasında,
(Benim için, her yerde okuduğunuz salat ve
selam bana bildirilir) hadis-i şerifini yazmış ve bu hadis, sağlamdır
ve meşhurdur demişti. Şimdi, Resulullahın bir şey işitmeyeceğini, dua
edemeyeceğini, Ondan dua istemenin şirk olduğunu yazıyor. Yazıları birbirine
uymuyor. Vesika olarak yazdığı Fatır suresindeki âyet-i kerime, Allahü
teâlâya inanmayan, Ona ibadet etmeyip, putlara, heykellere tapınan kâfirleri
bildirmektedir. Allahü teâlânın sevgili Peygamberinin veya Velisinin
kabrine gidip, şefaat ve dua etmesini isteyen müminlere müşrik damgasını
basabilmek için, kâfirleri anlatan âyet-i kerimeleri, vesika olarak
yazmak, Kur’an-ı kerime de, müminlere de iftiradır. Bu âyet-i kerime, mezarları
ve ölüleri bildirmiyor. Allahü teâlâya inanmayan, putlara tapınan kâfirleri
bildiriyor. Müminlere karşı, bu âyet-i kerimeyi ileri sürenlere hak
verdirecek zerre kadar bir vesika yoktur. Ahkaf suresinde yazdığı âyet-i
kerimeden bir önce, Allahü teâlâ mealen, (Allahü
teâlâya iman ve ibadet etmeyip, işitmeyen putlara ibadet eden kimseden
daha kötü, daha sapık yoktur) buyuruyor. Bu âyet-i kerime de kâfirleri
bildirmektedir. Hz. Ömer’in yağmur duasına çıkması, sünnete uymak için
idi. Çünkü, Resulullah yağmur duası yaptığı için, Hz. Ömer de sünnete
uyarak dua yaptı. Yağmur duası bir ibadettir. İbadetler elbette sünnete
uygun yapılır. Böyle olmakla beraber,
Hanefi mezhebi âlimlerinden Hasen Şernblali, Nur-ul-izah ve bunun şerhi olan Merakıl-felah kitabında diyor ki: (Medine’de olanların,
yağmur duası için (Mescid-i Nebi)de toplanmaları daha iyi olur. Çünkü
orada, Resulullahtan başka bir şey vasıtası ile, Allahü teâlâdan bir
şey istenmez ve bir şeye kavuşulmaz. Resulullah efendimizin de (Mescid-i
Nebi) içinde yağmur duası yapmış olduğu Buhari’de ve Müslimde yazılıdır.
Dua edilen yer, ne kadar şerefli ise, rahmet yağması, o kadar çok olur.
Önce, iki halifesini vesile yaparak, Resulullaha yalvarılır. Sonra,
üçü vesile edilerek, Allahü teâlâya yalvarılır.) Yağmur istemek için,
sünnete uygun toplanarak dua etmek, âyet ile ve sünnet ile belli olan
bir ibadettir. Bu ibadeti, sünnete uygun yapmayıp da, Kabr-i saadete
gidip istemek, ibadeti değiştirmek olur. Kılınmayan namazların günahını
af ettirmek için, kazaların kılınması emr olundu. Kılınmayan namazları
kaza etmeyip de, af edilmelerini Kabr-i saadetten istemek caiz olmadığı
gibi, yağmuru da, Kabr-i saadetten istemek caiz olmaz. Fakat, böyle
ibadetleri, Kabr-i saadetin yanında yapmak, başka yerde yapmaktan binlerce
defa faydalı olduğu meşhur olan hadis-i şerifte bildirilmiştir. “Şefaatime inanmayan, ona kavuşamaz” Tefsir âlimlerinin
başlarının tacı, bu ilmin mütehassıslarının üstadı olan Kadi Beydavi
hazretleri, dünyaca tanınan ve İslam dininin temel direklerinden biri
olan tefsirinde, buyuruyor ki: Zümer suresi, 30.âyet-i
kerimesinde mealen, (Sen öleceksin.
O kâfirler de ölecekler. Sonra, kıyamet günü, Rabbinizin huzurunda hesaplaşacaksınız.
Senin haklı olduğun, müşriklerin, bâtıl, bozuk olduğu meydana çıkacak)
buyuruldu. (Tefsir-i Hüseyni) de ve (Mevakib) tefsirinde, (Mekke kâfirleri, Muhammed ölecek, ondan kurtulacağız
diyorlardı. Allahü teâlâ da, evet, sen öleceksin. Fakat, o müşrikler
de, elbette ölecekler. Kendileri elbet ölecek olan kimselerin, başkasının
ölümünü beklemeleri, açık bir cahilliktir) diyor. Bu âyet-i kerime,
kâfirlerin yanlış yolda olduklarını bildirmek için geldi. Yoksa, Resulullah
öldükten sonra, duymaz, ruhsuz toprak olur gibi bir şey bildirmediği
gibi, bununla bir ilgisi bile yoktur. Ölmek, dünya hayatından ayrılmak
demektir. Bundan, kabir hayatının yok olması, ruhun da ölmesi anlaşılmaz. Zümer suresinin 44. âyet-i kerimesine gelince, (Kureyş kâfirleri, putların kendilerine şefaat edeceklerini söylüyor.
Onlara söyle ki, Allahü teâlânın izni olmadan, hiç kimse şefaat edemez)
olarak tefsir edilmektedir. Putların, heykellerin şefaat edemeyeceklerini
bildiren âyet-i kerimeyi, Resulullah şefaat edemez diye açıklamak çok
yanlıştır. Resulullaha şefaat etmesi için izin verilecek. O da, dilediği
müminlere şefaat edecektir. Bekara suresindeki Âyet-el Kürsinin tefsiri
de, böyle olduğunu bildirmektedir. Müddessir suresinin
48. âyet-i kerimesi de, (Şefaat
etmelerine izin verilenler, kâfirlere şefaat ederlerse, şefaatleri onlara
fayda vermez) demektedir. Böyle olduğunu bildiren hadis-i şerifler,
Tefsir-i mazheri’de yazılıdır. Görülüyor ki, âyet-i
kerimelerin hepsi, şefaat etmek için, müminlere yardım etmek için izin
verileceğini, kâfirlere şefaat edilmeyeceğini bildirmektedir. Resulullahın
müminlere şefaat edeceğini bildiren çeşitli hadis-i şerifler vardır,
aşağıda onları da arz edeceğiz.
|