76- "Allah onlara fazl u kereminden ihsanda bulununca, onda cimrilik ederler ve yüz çevirip vazgeçerler." İşte bu âyet ona delalet etmektedir. Tahsildarlar dönüp Hz. Peygamberimiz'e geldiklerinde, daha onlar olup bitenler hakkında birşey söylemeden, Hz. Peygamberimiz, iki kere "Eyvah, yazıklar oldu, Sa'lebe'ye." buyurmuş. Bu âyetler, bu sebeple nazil olmuştur. Daha sonra Sa'lebe zekâtı alıp getirmiş, fakat Resulullah "Allah Teâlâ, beni, senin sadakanı kabul etmekten meneyledi." buyurmuştur. Hz. Peygamberimiz'in irtihalinden sonra Ebu Bekir'e getirmiş, kabul etmemiş, daha sonra Hz. Ömer'e getirmiş, o da kabul etmemiş ve Hz. Osman'ın halifeliği zamanında kendisi de yok olup gitmiş.
77-Böylece "Allah'a verdikleri sözü tutmadıkları için Allah da o sözü kıyamete kadar kalblerinde sürüp gidecek bir nifaka (münafıklığa) çevirdi." âyetinin hükmü zuhura gelmişti.
78- O münafıklar bilmediler mi ki Allah onların kalblerinde gizledikleri sırlarını da, fısıltılarını da elbette bilir ve Allah hiç şüphesiz Allamü'l-guyuptur. Yani Allah'ın her bilinmeyeni kesinkes bilip durduğunu bilmediler mi de o haltları işlemeye cüret ettiler?
79- Onlar ki, müminlerden sadaka konusunda fazla fazla verenleri (yani farz olan zekâtlarından başka nafile olarak da sadaka verenleri) kınarlar. Bir de cühdlerinden, (takatlarından başka birşey bulamayanları) ayıplarlar da onlarla alay eder, eğlenirler. Bu âyette tatavvu olarak sadaka vermenin faziletine dikkat çekilmiştir.
Tatavvu: Üzerine farz ve vacip olmadığı halde fazladan bir ibadet yapmak ve taatta bulunmaktır ki, "nafile" ile eş anlamlıdır. Mesela sadakalarda tatavvu, vacip olan zekâttan başka fazladan sadaka vermektir, yahut kendisine zekât düşmediği halde sadaka vermektir ki, diğer ibadetlerde de bu böyledir.
Şöyle rivayet olunmuştur ki, Hz. Peygamberimiz, insanları sadaka vermeye teşvik buyurmuştur. Bundan dolayı Abdurrahmân b. Avf, kırk okka kadar altın, bir okka kırk dirhem para ve bir rivayette dört bin dirhem getirmiş ve "Sekiz bin dirhem param vardı, yarısını Rabb'ime ayırdım, yarısını da evdekilere bıraktım." demişti. Bunun üzerine Hz. Peygamberimiz, "Allah, verdiğini de senin için mübarek kılsın, evde alıkoyduğunu da." duasında bulunmuştu. Gerçekten de Abdurrahmân, daha sonra o kadar bolluğa ve berekete erişmişti ki, vefat ettiği zaman, mirasının sekizde biri dört hanımına taksim edilince yalnızca dördüncü hanımı olan Nadir, Seksen bin dirheme sulh olmuştu. Yine ashaptan Asım b. Adiy de yüz vesek hurma getirmiş, "Bu gece bir zatın hurmalığını sulamak için sabaha kadar gündelikçi olarak çalıştım, karşılığında iki sâ' hurma kazandım, birini evime alıkoydum, birini de Rabb'im için getirdim." demişti. Resulullah da zekât olarak toplanan öteki hurmaların üstüne dökmesini emreylemişti. Münafıklar ise Abdurrahmân da, Asım da "Sadakalarını başka değil, sırf gösteriş ve isim yapmak için getirdiler, Ebu Ukayl'in getirdiği bir sâ'hurmaya da Allah ve Resulü muhtaç değildi, lâkin o da kendisine sırf sadaka veriyor desinler diye getirdi." şeklinde ileri geri dedikodu yapmışlar ve fiskos etmişlerdi. İşte bu sebeple bu âyet nazil oldu.
Allah, o münafıkları maskara etti. Ve onlar için acıklı bir azap vardır.
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |