9 -TEVBE
74- Onlar Allah'a
yemin ediyorlar ve "Biz böyle birşey
demedik." diyorlar. Halbuki o küfür kelimesini kesinlikle söylediler.
Rivayet olunduğuna göre; Hz.
Peygamber, Tebük seferinde
iki
ay kalmış idi. Bu sırada Kur'ân âyetleri iniyor ve sefere katılmayan
münafıkları ayıplıyordu. Bu âyetleri ordu içinde bulunan münafıklar da
işitiyorlardı. Bunlardan biri olan ve yukarıda da adı geçen Cülas b.
Süveyd, "Eğer Muhammed'in Medine'de bıraktığımız kardeşlerimiz,
büyüklerimiz ve ileri gelenlerimiz hakkında söyledikleri bu sözleri
doğru ise biz eşşeklerden de kötüyüz." diye bir söz kaçırmıştı. O
mecliste hazır bulunan Âmir b. Kays el-Ensari "Evet, vallahi Muhammed
elbette doğrudur, sen de gerçekten eşşekten betersin." demişti ve
tartışma hemen Peygamber Efendimiz'e ulaşmıştı. Bunun üzerine Cülas'ı
huzuruna getirtti, Cülas da "Vallahi söylemedim." diyerek yemin etti.
Âmir de iftiracı durumuna düşmüştü, ellerini kaldırarak "Allah'ım!
Kulun ve Peygamberin olan Muhammed'e doğruyu tasdik edecek, yalancıyı
belli edecek âyet indir!" diye dua etti. Bu sebeple bu âyet nazil oldu.
Cülas da "Allah Teâlâ, bu âyette tevbeyi zikrediyor. Gerçekten de ben o
sözü söylemiştim." dedi ve cidden tevbekâr oldu. Ve İslâmlarından sonra
küfrettiler. Yani açıkça müslüman olduklarını söyledikten sonra,
içlerindeki küfrü ortaya koydular. Ve nail olamadıkları bir kasıtta
bulundular. Tebük'ten Medine'ye dönüşte münafıklardan onbeş kişi,
geceleyin karanlıkta bir yamacın kıvrıldığı bir tepede Hz. Peygamberimiz'i
bineği üzerinde vurup uçuruma itmeye ittifakla karar vermişlerdi. Ammar
b. Yasir bineğin yularından çekiyordu, Huzeyfe ibnil-Yeman da
arkasından sürüyordu. Tam o sırada Huzeyfe develerin ayak seslerini ve
bir silah şakırtısı işitti, döndü baktı ki, yüzleri örtülü bir grup
üzerlerine doğru geliyor. Bunun üzerine Huzeyfe yüksek sesle "Kendinize
gelin, Ey Allah düşmanları, kendinize!" diye bağırınca, onlar da korkup
kaçarlar.
75-"Yine onlar
içinden öyleleri vardır ki, Allah'a ahit
verirler." Bu âyetin de Sa'lebe b. Hatıp sebebiyle nazil olduğu rivayet
edilir. Şöyle ki, Sa'lebe Hz. Peygamberimiz'in huzuruna gelmiş, "Ya
Resulallah! Allah'a dua et de bana biraz mal versin." demiş. Peygamber
(s.a.v.) de: "Ey Sa'lebe hakkını eda ettiğin az mal, güç
yetiremiyeceğin çok maldan daha hayırlıdır." buyurmuş. Sa'lebe tekrar
gelmiş ve "Seni hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki,
bana mal verirse, kesinlikle her hak sahibine hakkını veririm." demiş.
Bunun üzerine Resulullah dua etmiş, o da bir davar sahibi olmuş derken
o hayvan üredikçe üremiş, onun hayvanlarına Medine dar gelmeye
başlamış, bir vadiye gitmiş, önce cemaat namazlarından, sonra da
cumalardan kesilmiş. Resulullah onu sormuş, "Malı çoğaldı, vadiye
sığmaz oldu." denilmiş. Bunun üzerine "Eyvah, yazıklar oldu Salebe'ye."
buyurmuş. Sonra zekât için ona iki tahsildar göndermiş, birçokları bu
tahsildarları daha önceden hazırladıkları zekat mallarıyla
karşılamışlar. Salebe'ye vardıkları zaman Resulullah'ın belli farzın
ödenmesini buyuran fermanını okuyup zekatı istediklerinde, Sa'lebe "Bu
cizye de neyin nesi oluyor? Bu istediğiniz şey cizyenin kendisi değilse
bile kardeşidir. Hele siz şimdi gidin de ben bir düşüneyim." demiş.