9 -TEVBE

54- onları kendilerinden, nafakalarını kabul olunmaktan engelleyen de başka birşey değil, ancak şu halleridir ki, bunlar hakikatte Allah'a ve Resulü'ne küfrettiler, inanmayıp inkâr ettiler. Ve namaza da ancak tembel tembel, üşene üşene, gelirler, başka türlü gelmezler infakı da ancak hoşlanmaya hoşlanmaya yaparlar, başka türlü yapmazlar. Yani Allah ve Resulü'ne kalben küfürleri devam ettiğinden, namazın ve infakın ne yerine getirilmesindeki sevaba, ne de terkinden dolayı günaha inanmadıklarından, adeta namazı boşuna bir külfet, infakı da bir cereme, bir zarar saydıklarından, bu gibi görevleri yaparken, bunları kalben iman ve gönül hoşluğu ile seve seve ve Allah rızası için değil başka bir maksat, dış görünüşü kurtarmak için yaparlar. Bundan dolayı infakı bir istek ve benimseme söz konusu olmadan görünüşte gönül hoşluğu ile yapıyormuş olsalar bile o nafakaların Allah yoluna harcanması yine de canlarını sıkar. Bunu gönülden isyan ederek ve istemeyerek verirler. Şüphe yok ki, bir kimsenin inanmadığı bir şeyi yapması, dışardan belli etmese bile kendi içinde mutlak bir isteksizlik konusudur. Hasılı kabule engel olan mutlak fısk ve günah değil, küfürdür. Ve önceki "kerhen" tabiri belli olan isteksizliği, ikinci "karihun" ise içlerindeki mutlak isteksizliği ifade eder. Bir açıdan isteyerek yapılıyormuş gibi görülen şeyin, bir başka açıdan isteksizlik olmasında da bir çelişki yoktur. Burada açıklanmak istenen şey münafıkların ruh halleridir. Art düşünceyle yaptıkları ve gönüllü olarak yapıyormuş gibi gösterdikleri bu fiilleri, iyi niyete dayalı olarak yapılan öteki işleri ilgilendirmez. Mesela bir münafığın, müslüman mücahitlere sırf kendi arzu ve isteğiyle Allah için diyerek bir infakta, bir yardımda bulunması ve bunun altında onları aldatma maksadını gizlemesi, gönüllü bir sarf olmakla beraber yine de bir taat ve ibadet değildir, bir isyandır. Ve bunda taat fikrinden bir iğrenme vardır.

55- İşte bundan dolayıdır ki, onların ne malları, ne evlatları seni imrendirmesin, sana bir bahtiyarlıkmış gibi görünmesin. Allah onlara bu nimetleri ne diye böyle çok çok veriyor diye hayrete düşürmesin. Bunlar onlar için görüldüğü gibi birer nimet değildir. Allah ancak şunu murad ediyor, irade buyuruyor ki onları bunlar sebebiyle dünya hayatında azaba uğratsın. Bu yüzden elemlere, kederlere ve dertlere giriftar eylesin. Bu dertlerle uğraşıp dururken o büyük akıbeti düşünmeye vakit bulamasınlar. Ve canları da kâfir oldukları halde çıksın. Böylece ilelebet vebal ve azabını çeksinler.

O münafık kâfirler öyle bir azap içindedirler ki, bir de:

Ana Sayfa
Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri