9 -TEVBE 5-Bütün bunlar
bilindikten sonra şimdi şu haram aylar
sıyrılınca, geçip gidince ki bu aylar "Onlardan dört tanesi haram
aylardır." (Tevbe 9/36) dört aydır. "Sana haram aylarda savaş yapmayı
sorarlar..." (Bakara 2/217) âyeti uyarınca normal senelerde geçerli
olan haram aylar ki, Zilka'de, Zilhicce, Muharrem ve bir de Recep diye
bilinen aylar olmayıp, âyetinde söz konusu olan ve Kurban Bayramı'ndan
sonrasını içine alan dört aylık süredir. Bunun ilk elli günü bilinen
haram aylar kapsamına giriyor ise de geriye kalan yetmiş günü bunun
dışındadır. Fakat bu ilana göre, söz konusu günler de tıpkı haram aylar
gibidir. Bu arada şu da anlatılmış oluyor ki, sözleşmeyi içeren
herhangi bir ay da tıpkı haram aylardan olur. Yani tanınan dört aylık
süre içinde saldırı veya savaş yasaktır, ahitlerine riayet edenlerin
müddetleri bitinceye kadar da durum yine böyledir. Fakat bu haram aylar
çıkınca, yani tanınan dört aylık süre dolunca, artık o müşrikleri
nerede bulursanız katlediniz, öldürünüz. Yani dört aydan sonra artık
onlarla aranızda savaş durumu başlamıştır. Şu halde onların
saldırılarını beklemeksizin hemen onlara savaş açınız, haram ve helâl
farkı gözetmeden onları nerede bulursanız ve nasıl öldürebilirseniz
öylece öldürünüz. Bununla beraber sünnette müsle yapmaktan, yani burun
ve kulak gibi organları kesmekten ve bir kimseyi durdurup, elini kolunu
bağlayarak ok ve benzeri aletlerle yavaş yavaş ve işkence ile
öldürmekten menedilmiştir. Bundan başka Hz. Peygamberimiz buyurmuştur ki,
"Öldürme yönünden insanların en iffetlisi iman ehlidir." Ve yine
"Öldürdüğünüz vakit güzellikle öldürün." diye buyurmuştur. İşin böyle
olması gerektiğini şu âyetler de ima yollu anlatır: Ve onları tutunuz,
yakalayıp esir ediniz. Demek oluyor ki, tutup esir almak mümkün iken
hemen öldürmeye kalkmamalıdır ve onları hasrediniz, bulundukları yerden
çıkıp serbestçe dolaşmalarına, şuraya buraya gitmelerine izin
vermeyiniz, onlar için her mersada oturunuz yani kaçırmamak, geçirmemek
için evine, işine veya ticaret için sefere gidecek her geçidi tutup
onları göz altında bulundurunuz. Artık tevbe ederlerse, yani şirkten
vazgeçip imana gelirlerse Namazı kılıp zekatı verirlerse, yani namaz ve
zekatı kabul ederek müslüman olurlarsa hemen yollarını açınız, koymuş
olduğunuz engelleri kaldırınız, yukarıda söz konusu edilenlerden
hiçbirini yapmayınız, onları kendi hallerine bırakınız. Çünkü Allah
gafurdur, rahîmdir. İmana girmelerinden dolayı, daha önce yapmış
oldukları şeyleri, şirk, küfür ve haksızlıkları bağışlar, üstelik iman
ve taatlerine ecir ve sevap da verir. Demek ki, o müşriklere ya ölüm ve
esaret veya İslâm'a girmekten başka birşey bırakılmamıştır. İleride de
geleceği üzere, onlardan, ehl-i kitapta olduğu gibi, cizye dahi kabul
edilmeyecektir. Hasan Basri rivayet etmiştir ki; esirlerden biri, Hz.
Peygamber'e işittirecek şekilde "Allah'a tevbe ederim, Muhammed'e tevbe
etmem." diye üç kere bağırmış, Peygamber Efendimiz de "Bırakınız, hakkı
ehline tanıdı." buyurmuştur.