38- Ey iman etmiş olanlar! İman etmiş oldukları ötedenberi bilinenler, ne yapıyorsunuz, size böyle noldu ki, Allah yolunda seferber olunuz denildiği zaman, yere doğru ağırlaştınız, yere meylederek, yerin cazibesine kapılarak, yani dünya düşüncesine, yeryüzünün çekiciliğine dalarak işi ağırdan aldınız, tembellik ve uyuşukluk gösterdiniz, yahut sefere çıkmayı ağır gördünüz, korku ve kederinizden yerlere yığılakaldınız.
Rivayet olunduğuna göre, bu durum, hicretin dokuzuncu yılında Tebük Seferi'ne çıkmak üzere seferberlik emredildiği zaman meydana gelmişti. O zaman Huneyn ve Taif seferinden yeni dönülmüş bulunuluyordu. Vakit de yaz sıcağının pek şiddetli olduğu bir döneme rastlamıştı ve kıtlık hüküm sürüyordu. Bununla beraber Medine'nin hurmaları yetişmiş, gölgeleri de güzelleşmişti. Ayrıca gidilecek yer uzak, düşman da sayıca çok ve techizat bakımından da güçlü idi. Rum askeri üzerine gidilecekti. Buna göre diğer gazalardan daha fazla hazırlığa ihtiyaç vardı.
Bu gibi sebeplerden dolayı bu seferberlik ilanı birçoklarına ağır gelmişti, bu orduya "Ceyşi Usret = Zorluk Ordusu" adı verilmişti. Böyle birçok müşkilat içinde teçhiz edilebilen piyade ve süvarilerin toplamı yirmi bin kişilik bir ordu ile Hz. Peygamberimiz Tebük istikametine hareket buyurmuş, bedevî kabilelerinden birçokları ve müminlerden bazıları ve birçok münafıklar sefere katılmamışlar, evlerinde kalmışlardı.
Bu sûrenin nüzul sebeplerinden bir çoğu bu Tebük seferi sırasında meydana gelmiş olduğundan bu âyetten başlayarak o sefer sırasında meydana gelmiş olan birçok hoşa gitmeyen durumları açıklamak ve tenkid etmek ve ondan sonra o gibi hallerin meydana gelmemesi için onları uyarmak suretiyle genel bir tevbekârlık şevkiyle müminlere yeniden moral verilmiştir. Şu halde buradan itibaren "berâet" konusu içinde bulunan "tevbe" konusuna giriyoruz. İlk önce Allah yolunda cihad ve seferberlik emrine karşı ağır davrananları kınayan bir ifadeyle söze başlandığını görüyoruz. Bu hitabın "nesîy" âyetinin hemen arkasında yer alması ne kadar anlamlıdır. Aslında bu âyetler nüzul bakımından nesîy âyetinden önce gelmiş olduğu halde, tertibinde onlardan sonraya konması gösterir ki, bu hitap o günlerden ziyade ileride gelecek müslümanlara yöneliktir.
"Nefr" lugat anlamıyla heyecan verici bir emirden dolayı fırlayıp ileri çıkmaktır. Ürküp kaçmak demek olan nüfur da bu kökten gelmektedir. Fakat nüfur yalnızca kaçıp kurtulmak için olumsuz anlamda kullanıldığı halde "nefr" düşmana karşı gaza için fırlayıp çıkmak anlamında kullanılır. Böyle evlerinden çıkıp bir yere toplanan cemaate "nefir", onlardan her birine nefer denilir. Önderin, insanları cihada teşvik etmesine de istinfar adı verilir ki, dilimizde buna "seferberlik emri", Frenkler'de "mobilizasyon" denir. Yani halkı yerinden kaldırıp harekete geçirmek demektir. Söz konusu istinfar, yani seferberlik ilanı ya genel, ya özel anlamda olur. Genel anlamda olanına "nefîr-i âm" denilir ki, bu bizim eski dilimizde de aynen kullanılırdı. "Allah yolunda seferberlik edin!" mutlak ve genel anlamda olduğu için her iki şeklini de kapsamı içine almaktadır. Demek ki, Allah yolunda seferberlik emri verilince şekline göre hemen icabet etmek farzdır. Burada işi ağırdan alanlar bile kınanmıştır, azarlanmıştır. Elbette bu ağırdan alma işi müminlerin hepsinde meydana gelmiş değildir. Fakat bir bütünlük meydana getirmesi gereken bir toplum içinden bazılarının ağırdan alması, bütünün hareketini ağırlaştırıp aksatacağından ve seferberliğin vaktinde tamamlanamayıp ordunun gecikmesine de sebep olacağından, bunun da zararının bütün müslümanlara dokunacağı bilindiğinden hitap şekli böyle irad buyurulmuştur, ki:
Niçin ağır aldınız, dünya hayatına (o alçak hayata) razı mı oldunuz? Fakat dünya hayatının menfaatı ahirette, ahiret hayatının yanında, pek az, pek aşağılık bir şeyden başkası değildir.
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |