9 -TEVBE

37- O Nesi (denilen o tehir, yani ayı geriletme) işi küfürde bir ziyadelikten başka birşey değildir.

"Nesî' ": kelimesi, lugat, örf ve şeriat açısından üç ayrı anlama gelir:

Lugat bakımından "nesî" hem masdar, hem sıfat olarak kullanılır. Herşeyden önce fiilinden masdar olarak gelir ki, esas anlamı tehir, etmek geri bırakmak demektir. Nitekim kırâetinde demektir. Alışverişte "veresiye" demek olan ismi de yine bu kökten gelir. Bazı hallerde gecikme bir ilave ile ilgili olur. O da ya tehirin gereği veya sonucu olur. Mesela eceli tehir etmek, ömrü arttırmak, ömrü uzatmak demektir. Bir seneye bir ay ziyade etmek demek, ertesi seneyi bir ay geciktirmek demektir. Yahut bunun aksine birinci seneden bir ay eksiltmek, ertesi seneyi bir ay erken başlatmak suretiyle ziyadeleştirmek demek olur. Bundan dolayı "nesî" masdarı da bazan ziyade etmek mânâsına kullanılırsa da esas mânâsı tehirdir. Ve bunda ziyadenin hiç bulunmadığı haller de olabilir. Mesela aynı sene içinde Muharrem ayı, Safer, Safer ayı da Muharrem farzedilerek, bir geriye bırakma ve öne alma yapılırsa sene yine oniki olarak kalmış olur, bir eksiklik veya fazlalık olmaz. Bundan dolayıdır ki, âlimlerin çoğunluğu, öne alma ve geriye bırakma mânâsını değil, örfi ve şer'î anlamda esas olan en kesin mânâ olarak "tehir" mânâsını önemle vurgulamışlardır. Sonra "nesî", bu tehir mânâsından "fail bimânâ meful" olarak yani gecikmiş mânâsına sıfat olmuştur. Maktul mânâsına gelen "katîl" de böyledir. Bundan başka fail vezninde fail olarak "nâsi" yani tehir eden mânâsına da olabilir. Nitekim şehid, şahid demek de olabilir, meşhud demek de olabilir. İkinci olarak örfle ilgili anlamda da Nesîy kelimesi yine bu üç mânâ ile ilgili bir isimdir. Birincisi masdar mânâsından alınarak bir özel tehirin ismidir ki, ayı tehir etmek demektir. Şöyle ki:

Araplar ötedenberi ayları gerçek yönüyle kamerî aylar olarak tanıyor, seneyi de gök ayı senesi olarak oniki ay sayıyorlardı. Hangi isimlerle sayarlarsa saysınlar ayları ve seneleri kamerî idi. İbrahim ve İsmail aleyhimesselam zamanından beri bu oniki aydan dördünü haram aylar olarak biliyorlar ve bu aylardaki savaş yasağına saygı gösteriyorlardı. Bu aylarda birbirleriyle savaş yapmıyorlar, ibadetle meşgul oluyorlardı. Bu aylara o kadar hürmet ediyorlardı ki, hatta bir adam babasının katiline bile rastlasa ona el uzatmıyor, dokunmuyordu. Bu dört haram ayın ise Zilka'de Zilhicce, Muharrem üçü"Serd", yani bir dizi, dördüncüsü olan Recep de tek başına idi. Böyle ardarda gelen üç ay boyunca savaş yapmamak, bütün gelirleri gazvelere, çapul ve ganimet elde etmeye bağlı olan bazı kabilelere zor gelmeye başlamıştı. Bundan dolayı gazve yapabilmek için bunlardan birini tehir ederek araya boş zaman koymaya çalışmak için ayların tertibi üzerinde oynamışlardı. Böylece oniki ayda dört aylık yasağı daha da küçültmek, haccı da işlerine gelen belli bir mevsimde tutabilmek için altı ayda birer hafta olmak üzere, yirmidört ayda, yani iki senede bir ay kazanmaya çalışarak o seneyi onüç ay hesabıyla daha uzatmışlar. Dört aylık haram aylardan üçünün birarada gelmesini önlemek için söz konusu dört haftayı ikinci senenin sonuna bir ay olarak eklemişler ve o seneyi onüç ay olarak kabul etmişlerdi. Buna göre bu onüçüncü ay senenin sonuna eklendiğinden Zilhicceden sonraki ayın da Muharrem olması gerekirken, araya sokuşturulan o bir ay yüzünden Muharrem ayı Safer yerine kaydırılmış oluyordu, ve bütün aylar bulunması gereken yerlerinden bir ay geriye atılmış oluyorlardı. Bundan dolayı o ilave aya "Safer-i âhir" adı verildiği gibi, bu tehir işine de "nesîy" deniliyordu. Tehire uğrayan Muharrem'e de "Nesîy" deniliyordu. Bu onüç aylık sene de Nesîy senesi olmuş oluyordu. Böylece özellikle eşhuru hurum denilen yasak ayları bölmeyi hedef tutan bir nesîy geleneği ihdas edilmiş idi. İki sene bir ay sayılması gereken yirmibeş ay, tamamı tamamına iki sene sayılmış, ancak bunlardan birinci sene oniki, ikinci sene de onüç olarak kabul edilmişti. Böylece bir ay göz göre göre iç edilmişti. Oniki ay içinde dört olan eşhuru hurum yerlerinden oynatılmakla kalmamış oniki buçukda dört nisbetine düşürülmüştü. Ve bu minval üzere her iki senede bir ay ilavesiyle yapılan nesîy geleneği sayesinde yirmi beş senenin de bir senesi çalınmış oluyordu. Her yirmi beş sene içinde bir sene ortadan kayboluyor ve kaynayıp gidiyordu. Böylece yirmi beş senede bir sene yok edildiğinden o senenin haccı da umresi de, öteki ibadetleri de yapılmamış oluyordu, hürmetleri de terk ediliyordu.

Buna göre hac ancak birinci oniki aylık sene ile onu izleyen ilk onüç aylık nesîy senesinde kendi vaktinde yapılmış oluyordu, ondan sonraki yirmiüç senenin hac ve hürmetleri hep vaktinin dışında yapılmış oluyordu. Ve bu süre içinde ayların hürmetleri tamamen gerçek vaktinin dışında kalıyor, esas hürmet zamanlarına denk gelen yasak günleri de ister istemez çiğnenmiş oluyordu. Ancak yirmi beş sene sonra, yani yirmi altıncı senenin ayları tekrar yerli yerine kendi zamanına denk gelmiş oluyordu. Ve ancak o zaman hac ve hürmetler doğru olarak kendi zamanlarında yapılabiliyordu. İşte Hz. Peygamberimiz'in Veda Haccı, söz konusu nesî'in sona erip yeniden ayların yerli yerine geldiği böyle bir senede yapılmıştı. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, bu iki âyet gereğince nesî'i iptal edip "Muhakkak ki zaman dönüp dolaşıp, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı ilk günkü şeklini ald" buyurmuştu.

Hasılı örfte masdar mânâsı ile "nesî" böylece ayı geriye almak, ertelemek demek olan özel bir anlam taşır. Araplar arasında sürüp gelen şekli, bu tehirin esas mahiyeti değil, bir özel şekli idi. Bunun Araplar arasındaki uygulamasından başka türlü uygulamaları da mümkündür. Her erteleme bir nesîy ile ilgilidir. Fakat her nesîin Arap'taki şekli gibi olması gerekmez. Çünkü nesîy ayların ve senelerin sayısında hiçbir fazla ve eksik söz konusu olmadan Muharrem'i Safer, Safer'i Muharrem, Ramazan'ı Şaban yapmak gibi bir takım takdim ve tehirlerle de yapılabilir. Halbuki bu şekilde yapıldığı zaman, seneye ay ilave etmek gibi birşey yoktur. Beyan olunacak şer'î mânâ açısından bu nokta çok önem taşıdığı için tefsircilerin çoğunluğu nesî'in esas mânâsının ziyadeye mahsus olmayıp, özellikle tehir demek olduğunu önemle belirtmişlerdir.

Böylece nesî'in birinci örfi mânâsı anlaşıldıktan sonra gelelim ikinci örfi mânâsına:

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşıldığı üzere bir de tehir edilen ayın kendisine dahi verilen bir isimdir ki, bu da lugattaki "faîl bilmânâ mefûl" anlamına kullanılmaktadır. Yine yukarıda verilen bilgilerden de anlaşılacağı gibi, Araplar arasında bu anlamda "nesîy" Safer yapılan Muharrem ayı oluyordu. Gerçi Muharrem Safer'e tehir edilmekle senenin bütün ayları kendilerinden sonraki ayın yerine geçiyor ve hepsi tehire uğruyordu. Bundan dolayı da bu ayların hepsine "nesîy" adı vermekte lugat açısından hiçbir engel yoktu. Fakat onların tehire uğraması bizzat ve ilk olmak dolayısıyla değildi, en baştaki Muharrem ayının tehiri sebebiyle oluyordu. İşte bundan dolayı "Nesîy" tabiri, hepsinin tehirine sebep olan Muharrem ayı için kullanılıyordu. Daha açıkçası nesîy, asıl Muharrem'den ibaret de değildi, bir sene onüçüncü ay olarak Safer son sayılıp Muharrem'i Safer'e, Safer'i Rebîulevvel'e doğru kaydıran ve diğer sene sayılmayıp Saferi Muharrem saydıran ve bütün ayları dolaştıktan sonra onbirinci senede Zilhicce'yi Muharrem saydıran, onikinci senede ise bütün bir seneyi yuttuktan sonra Muharrem'i asıl Muharrem olarak kendi yerine getiren aydır. Bu ay Kamerî seneden büyük olmak üzere asıl itibar edilen Kamerî olmayan senenin Kamerî aylarından fazla olan ve bir aya bağlı olmayan günlerini başlangıçta hesaba katmayıp, ertesi seneye bir ay olarak eklenen ilave ay demektir. Bu hesaba göre bu ilave ay ikinci bir Safer ayı sayılırdı.

Böylece Muharrem "Nesîy" olur ve tehir edilmiş olurdu. Muharrem ayının "nesî'i" hesaba alınıp kaza edildiği sene de bu tehir edilmiş olurdu. Bundan dolayı müfesirler, bu "nesîy" ayını bazen Safer, bazen Muharrem diye isimlendirirler ki, Muharrem'den murad asıl Muharrem değil itibari Muharrem olduğu gibi, Safer'den murad da Safer-i ahir demektir ki, bu ay Safer sayıldığı sene, Safer ayı Muharrem, Rebîul'evvel de Safer sayılmış olurdu. Ve yine bundan dolayıdır ki, "Kamus"da bu anlamda "Nesî" kelimesi "Nesîy, Cahiliyye Arapları'nın tehire uğrattıkları aydır." diye tarif edilmiştir. Birçoklarının görüşüne göre, örfte nesî'in bu mânâsı bir önceki mânâ'nın da esasıdır. Birinci mânâda daha ziyade "nesa" veya "insa" daha çok bilinen mânâdır. Bunlardan başka "ennesîy" ismi, "feîl bi mânâ fâil" olarak nesî hesaplarını yapan ve bunu ilan eden "nesîci"ye ünvan olarak dahi kullanılmıştır. Bu anlamda "nesîy" "nâsiy" demek olur. Gerçi mânâ çok kullanılan bir meşhur mânâ değildir. Hatta bunu birçokları zayıf bulup reddetmişlerdir.

İşte cahiliyye devri Arapları arasında bilinen ve kullanılan "ennesîy" ismi, sırasıyla bu mânâlarda müşterek olarak kullanılıyordu. Ve bu âyet, bunlardan her birine teker teker işareti içeriyor ve hepsini birlikte iptal ediyordu. Öyle sebeplere ve özelliklere dayanarak iptal eylemiştir ki, bütün bunların sonucundan, şeriatın mutlak olarak haram kılıp tekfir ettiği genellikle geniş anlamlı ve kapsamlı bir nesiy yasağı ortaya çıkmıştır ki, bununla yalnızca cahiliyye devri Arapları'nın geleneği olan söz konusu özel nesîy değil, aynı zamanda benzer illet ve sebeplerle yapılabilecek bütün nesîy türlerinin hepsinin küfür demek olduğu ortaya konulmuştur.

Bu âyetin öncesi ve sonrası göz önünde tutulduğu zaman nesî'nin burada şer'î anlamda kullanılmış olduğu görülür ki, asıl üzerinde durulması gereken mânâ da budur. Bu da âyetten bütün açıklığı ile anlaşılır ki, Arap geleneğinde mevcut olan bütün nesî çeşitlerinin hepsinin batıl olduğunu ortaya koymaktadır. Bu mânâ Muharrem ayının haramlığını bir başka aya tehir etmek, yani o ayda olduğuna itikad etmek diye tarif edilmiştir. Bu tarif gerçi doğrudur, fakat eksiktir. Âyetin öncesi ve sonrası göz önüne alınarak hasıl olacak mânâyı şöyle tarif etmek gerekecektir: Allah'ın haram kıldığı herhangi bir haramı helâl kılmak maksadıyla vakit tehiri, hatta o maksatla olmak üzere yapılan herhangi bir tehir veya ilave nesîydir. Şer'i hükümlerin ilgisi mükellefin fiili olduğundan, şer'i mânâlarda aslolan masdar mânâsıdır. Örfte isterse ikinci mânâ daha meşhur olsun. Âyette en açık olan mânâ masdar mânâsıdır. Zira belli ki, küfr olan nesîy, nesîy yapılan ay veya nesîy yapan kişi değil, nesîy işinin kendisidir. Bunun için müfessirler bu âyetteki nesîy kelimesinin doğrudan doğruya açık olan mânâsının masdar mânâsı olduğu geciken ay mânâsına alındığı takdirde 'deki ziyade küfre sebeptir gibi bir tevil gözetilmek lazım geleceğini ve nesîy yapan mânâsına "nasi" olarak alınmasının da esasen meşhur olmadığını, o takdirde de "küfürde ileri gitmiş, fazla kâfir" şeklinde tevil edilmek gerekeceğini ihtar etmişlerdir. Bununla beraber, bu mânâlar âyetten ibare ile olmasa bile işaret ile anlaşılacağında da şüphe yoktur. Çünkü fiilin hükmü, failin ve mefulun hükmünü de açıklar. "Onu helâl sayarlar" ifadesindeki zamirin açıkça aya raci olmasıdır. O ihlal eden, yani helâl kabul eden kimselerin de nesîy işini yapanlar olması açıktır. Bunlar "nesîy" kelimesinden işaret yoluyla çıkan mânâlardır. Öyleyse bu üç mânâ derecesine göre şöyledir:

1- Nesîy yapmak küfürde ziyadelikten, aşırılığa gitmekten ibarettir. Ondan başka bir şey değildir. Zira haramı helâl saymak küfürdür.

2- Nesîy ayı ziyade küfre sebeptir. Çünkü birçok haramları helâl saymaya sebeptir.

3- Nesîy yapan küfürde ileri gitmiş, fazla bir kâfirdir. Nesîy yapmakla kâfirleri büsbütün saptırır. Allah'ın haramlarını helâl yapmak için haram ayı, bir sene helâl, bir sene haram yapar. Seneden seneye değiştirir dururlar.

Bir de Verş ve Ebu Cafer kırâetlerinde "ya" harfinin teşdidiyle hemzesiz olarak okunur. Bunda da iki vecih vardır: Birisi den 'den kelimelerinde olduğu gibi "hemze"nin "ya"ya kalbedilmesiyle 'ün muhaffefi olmasıdır ki, ekseri dil bilginlerinin görüşü budur. Diğeri ise "Allah'ı unuttular, Allah da onları unuttu." (Tevbe, 9/67) âyetinde olduğu gibi terk mânâsına gelen "nisyan"dan "mensil", yani metruk demek olup, diğer bir açıdan nesîy ayının ismi olmasıdır. İbnü Abbas, "Bir sene terk ederler, bir sene de Muharrem yaparlardı." demekle bu mânâyı göstermiştir. Demek ki, ayın tehiri açısından olan mânâyı ifade eden bir isim olduğu gibi, de terki açısından olan mânâyı ifade eden bir isimdir. Gerçekten de yukarıda açıklandığı üzere iş yalnızca bir tehir ile kalmıyor, bir de terki gerektiriyordu. Bundan dolayı yirmi beş senenin bir senesi tamamen terk edilip sıvıştırılıyordu. Bu mânâyı ismi açıkça ifade etmediği halde bilhassa bu mânâyı ifade etmektedir. Şu halde bu nesiyy ismi bir vakitler Türkçe'de deyim olmuş olan "Siviş senesi" tabirine benzemektedir. Ve âyette mefhumu "Onu bir sene helâl, bir sene de haram sayarlar." ifadesinin mefhumu da "Allah'ın haram kıldığını helâl sayarlar." ifadesinin sonucunda gösterilmiş demektir ki, meâli şu demek olur: "O nesiy" kasten unutulup boş bırakılan ve terk edilen o mensi ve metruk ay, o siviş ayı "küfürde bir ziyadeden başka birşey değildir." Yani sanıldığı gibi bir kazanç değil, küfrü arttırmaya yarayan bir sebeptir. Kâfirlikte daha ileri gitmek, normal küfürden daha fazla küfür yapmak ve yaptırmak için ziyade kılınmış bir aydır. Bununla, yani "nesî" veya "nesiyy" ile kâfirler idlal olunurlar." Normal küfürlerine ilaveten sapıklıktan sapıklığa sürüklenirler.

Nâfî, İbnü Kesir, Ebu Amr, İbnü Âmir, Âsım'dan Şube ve Ebu Cafer kırâetlerinde "ya"nın fethi ve "dad"ın kesriyle (yadillu) okunduğuna göre, bununla kâfirler dalalete düşerler. Yani bu öyle bir şeydir ki, bunu kâfir olanlar yapar ve bu yüzden de küfür üzerine küfür ekleyerek büsbütün sapar giderler. Yakub kırâetinde yalnızca "dad"ın kesriyle "yudillu" okunduğuna göre üç mânâ söz konusudur: "Bununla kâfirler idlal yaparlar." Yani kendilerine uyanları büsbütün yoldan çıkarırlar, yahud ayları tehire uğratarak ve ekler yaparak nesiy yapan o nesici, bu nesiy fiili ve ayı ile kâfirleri daha beter azdırır durur. Yahut "Allah bununla kâfirleri dalalete düşürür." Şöyle ki:

Onu (o nesî'i yahut nesî ayını, yani o tehir edilen veya siviştirilen ayı), bir sene helâl, ve bir sene haram sayarlar. Aynı ayı bir sene helâl, yani hürmetsiz bir ay kabul ederler, ertesi sene aynı ayı haram, yani hürmetli ay sayarlar. Mesela birinci sene Muharrem'e Safer derler onu helâl ay sayarlar, ertesi sene de onu haram aylardan ilan ederler, hürmetli bir ay sayarlar. Bunun nasıl bir çelişki ve şaşırtmaca olduğu meydandadır. Halbuki bu ay gerçekte ya helâl aydır, ya haram aydır. Helâl ise haram sayılması, haram ise helâl sayılması küfürdür.

Dikkat etmek gerekir ki, bu ifadede yalnızca Araplar'ın yaptığı nesî'in değil, genel olarak nesî'in sonucundan doğan bir özellik vardır. Çünkü dinî ibadetlerde esas olan zaman ölçüleri hep kamerî senedir. Bunun üzerine fazla veya eksik her hangi bir başka sene itibar edildiğinde, kamerî seneye göre aylar ya ileri, ya geri olmak üzere bir miktar farkedecektir. Bundan dolayı bu uygulamadan gün ölçüsüne bağlı olan namaz gibi ibadetler fazla etkilenmezse de hac ve oruç gibi yıla bağlı ibadetler ve diğer işler önemli ölçüde etkilenecek ve hiçbiri kendi vaktinde yapılamayacak. Şu halde bir sene helâl sayılan bir ay, ertesi sene -velev kısmen olsun haram sayılmış olma durumuna düşer, kısmen de olsa bazı sapmalar meydana gelir. Ve birtakım çelişkili durumlar ortaya çıkar. Mesela yahudi ve hıristiyanların dahi perhizleri ve bayramları esasen hep kamerî sene hesabına ve kamerî aylara göre iken bunları sonradan güneş yılına tahvil edip değiştirmişlerdir. O zaman eskiden perhiz ayı olan kamerî ay bir sene tam perhiz olmuş ise ertesi sene bu değişme yüzünden mutlaka beş on gün daha doğrusu onbir gün o ayın perhizinden eksik yapılmış olur. Hele bir kaç sene sonra behemahal kendi günlerinin tamamen dışına çıkmış olur. İşte "Bir sene helâl, bir sene haram kılarlar." tarifi ise bu iki halin ikisine de uygun düşmektedir, her ikisi için de doğrudur. Özellikle ilâhî ifadesi, onu "Bir sene helal başka bir sene haram kılarlar." anlamına dahi gelmektedir ki, bunun mutlaka ertesi sene olması da gerekmez. Böylece âyetin kapsamındaki genişlik ortaya daha iyi çıkmış olur. İşte bundan dolayı burada Arapların bir sene nesîy yapıp, diğer sene yapmadıkları ve "bu sene Safer helâldir, bu sene bu ay Safer'dir." diye helâl ve haram çelişkisini her sene yeniden ilan ettikleri anlaşılmakta ise de nesî'in ne olduğunu ortaya koyan en bariz özelliği onun şer'î yönüyle ilgili olmayan diğer özelliklerden ve şekillerden soyutlanarak, yahudi, hıristiyan ve daha başka din mensuplarının nesîy benzeri tasarruflarını da içine alacak şekilde geniş bir perspektifle ifade edilmiş olmasıdır. Bundan dolayı bir nesî'in, yani bir vakti tehir ve takdim etmenin küfür ve dalalet olup olmadığını anlamak için Araplar'ın bu nesîy işini nasıl yaptıklarını tetkike de lüzum yoktur. O cihet âyetin maksadının dışındadır. Bu husus aydınlığa kavuştuktan sonra, aynı ayı, bir sene helal, bir sene haram yapmanın bir küfür, bir dalalet ve bir sapıtma olduğu da gayet açık olarak ortadadır. Binaenaleyh iş bu kadarla kalsa nesîy yapmak nisbeten basit ve kendi halinde bir küfürden ibaret kalırdı. Fakat mesele burada kalmıyor, birbirine bağlı olarak iki ayrı maksada âlet olmak üzere daha şumullü ve daha yaygın bir şekilde yapılarak gayet saptırıcı ve şaşırtıcı katmerli bir küfür halini alıyor.

Bakınız aynı ayı bir sene helâl, bir sene haram yapma şaşırtmacasını niçin yapıyorlar? Allah'ın haram kıldıklarının adedine uygulayıp da Allah'ın haram kıldıklarını helâl kılsınlar diye böyle yaparlar. Yani hakikaten haram aylar özellikle falan falan ayların kendileri değil de keyfe göre dört ay imiş, her hangisi olursa olabilirmiş gibi. Sene içinde herhangi dört aya hürmet gösterilirse hürmetsizlikten kurtulunurmuş gibi. Mesela Zilkade'de de hac yapılmakla sanki Zilhicce'de, yani vaktinde yapılmış gibi, hac farzı yerine getirilmiş olurmuş. Şaban ayını Receb saymakla Receb ayına mahsus olan hürmet hakkı eda edilebilirmiş sanki. İlh... Ayrıca oniki ayda dört oranı, onüçe dört oranı ile aynı şeymiş gibi. Ayların kendilerine mahsus olan hürmetleri çiğnenmekle kalmıyor, seneye ay eklenmek suretiyle bir ay şaşırtmacasını senenin bütün aylarına ve bu arada özellikle ucunu haram aylara dokundurmak ve dolayısıyla nesîy olayını hepsine uygulamak ve hepsini yerinden oynatarak onlara ait hürmeti başka aylara atmak ve bu suretle onların yerlerine kendi uydurdukları dört ayı haram ay saydırmak, sonuçta da Allah'ın haram kıldığı ne kadar yasak varsa hepsini helâl yapmak için böyle yaparlar. İşte nesiy şaşırtmacasından maksat böyle bir saptırma, böylesine geniş boyutlu ve katmerli bir küfür olayını gerçekleştirme çabasıdır. Bunun esas gayesinin bundan başka birşey olmadığı açıktır.

Bu talili açıkça gösteriyor ki, cahiliyet geleneğinde nesiy sadece bir tek ayın tehirine ve hürmetinin ihlal edilip haram sayılmasına münhasır bir olay değildi. Dolayısıyla bütün haram aylara uygulanıyordu. Bundan asıl maksatları da bu idi. Birinci sene Muharrem'in Safer kabul edilip haram sayılması sebebiyle o sene içindeki dört ay da yer değiştirmeden dolayı helâl sayılmış olacaktır. Gelecek senenin başındaki Muharrem'den itibaren bir ay geriletilmesi demek olacağı da açıktır. Bu da sırf kamerî aylarla ifade olununca Muharrem ayının Safer yapılması demek olur. Bundan dolayı tefsirlerde rivayet olunageldiği üzere Muharrem'i Safer yaparlardı tarifi, aslında giden seneyi bir ay arttırırlar, gelen seneyi de bir ay geciktirmiş olurlardı demenin en açık ifadesidir. Bu noktayı dikkatten uzak tutmamalıdır. Gelen senenin Muharrem'i Safer itibar edilince Muharrem fazla ve helal bir ay olmuş oluyordu ve o senenin son ayı olmuş oluyordu. Oysa İkinci senenin ilk ayı olması gerekirdi. Eğer bu bir ay geriletmenin her sene yeniden yapıldığı, yani her sene yeni bir nesîy yapıldığı kabul edilirse oniki senede tam bir sene iç edilmiş ve tamamen sıvıştırılmış, onüç sene oniki sene yapılmış olur. Bir senesi de bütünüyle inkâr edilmiş ve helâl kılınmış olur. Ve aylar ancak onüç senenin sonunda yani ondördüncü sene kendi yerlerine oturmuş olur. Nesîy yapılan ayın hürmetine gerçek anlamda ancak o sene riayet edilmiş olur. Bununla beraber bu senelerin hiç birinde Muharrem ayı, Hac edilen aydan sonra gelen ay olmaz. Fakat âyetin ifade ettiği üzere nesîy olayı iki senede bir yapılırsa yirmibeş senede bir sene çalınmış olur ve ancak yirmi dört senede iç edilmiş olur ki, Araplar böyle yapıyorlardı. Eğer ay tehiri iki seneden fazla bir sürede olursa, o zaman söz konusu iç edilecek senenin sıvıştırılması da daha fazla senelerin geçmesini geretirir. Mesela yahudi ve kildani takvimiyle üç senede tam bir ay iç edilmesiyle otuzaltı senede, fakat hıristiyan takvimiyle otuzüç senede tam bir sene çalınmış olur. Hepsinde de bir ayın tehirinden itibaren hürmetler yalnızca sayılara uygulanabilir fakat zamanında uygulanmış olmaz. Yerlerinden alınarak başka yerlere kaydırılmış olur. Mesele basit bir geciktirme olayından ibaret kalmayıp nesîy yapanların ortaya koydukları hürmetlere saygı gösterilmiş, Allah'ın koyduğu hürmetlere riayet edilmemiş ve hatta inkâr edilmiş olur. Sonuçta da bir senenin hürmetleri ve ibadetleri hiç yapılmamış ve yerine getirilmemiş olur. Ve devirler tekrarlandıkça bu durum da sürekli tekrarlanmış olur. Böylece sadece ayların değil, Allah'ın koymuş olduğu bütün yasakların çiğnenmesi, haramların helâl kabul edilmesi alışkanlık haline getirilmiş olur ki, artık bunun ne kadar büyük idlal ve saptırma, ne ölçüde katmerli bir küfür olduğu tasavvur olunmalıdır.

Demek ki, her zaman yapılması helâl ve mübah olan şeyler açısından yapılan gecikmeler nesîy adını almaz. Her hangi bir hürmet kendi vaktinin dışına kaydırılıp helâl sayılmadıkça onda "nesîy" anlamı bulunmaz. Yalnızca bir hürmeti, yani Allah'ın yasakladığı bir haramı helâl saymak bir küfürdür. Bunu diğerlerine bulaştırmadan yalnızca bir ayın veya bir vaktin tehir edilmesi ve helâl sayılması örf açısından nesîy sayılmasa bile şer'an nesîy sayılır. Ancak küfrü katmerli olan bir nesîy değil, basit bir nesîy demek olur. Bir vaktin tehir ve helâl sayılmasını başka ayların da helâl sayılmasına yol açacak şekilde bilinen özellikleriyle yapılan nesîy ise ne şekilde olursa olsun basit bir küfürden ibaret kalmaz. Sebebiyet verdiği helâl sayılmalardan dolayı, söz konusu haramın fazlalığı oranında çokça bir küfür demektir. 'dür. Bunu uygulayanlar, bu yolu seçenler bir kere kâfir olmakla kalmazlar, olayın her tekrarında yeniden bir kere daha küfre düşmüş olurlar. Haram olanı her helal sayışlarında yeniden küfretmiş olurlar, her seferinde küfürlerini yenilemiş olurlar. Bu küfür hesaplarını ne kadar ince ve gizli oyunlar kullanarak yaparlarsa halk için, avam için bunun farkına varılması o ölçüde gizli ve zor olacağından, saptırma ve dalete düşürme gücü de o nisbette ziyade olmuş olacaktır.

Bu sapıklığın ve saptırma çabalarının asıl kaynağı nedir bilir misiniz?

Yaptıkları işin kötülüğü kendilerine güzel gösterilmiştir. Süslü ve hoş bir şeymiş gibi gösterilmiştir. İşte bundan dolayı aldanırlar. Sayısal hesaplara çok önem veriyorlarmış perdesi altında dinden zaman çalıp Allah'ın haram kıldığı yasakları helâl yapmayı ve kendilerine zulmetmeyi, birbirlerine haksızlık yapmayı dünyada bir kâr sayarlar. Bunu bir meziyetmiş sanırlar. Dirayetli bir iş beceriyorlarmış hissine kapılıp küfürde ileri gitmiş olmaktan hoşlanırlar. Yaptıkları işi beğenirler. Ve Allah kâfirler güruhuna hidayet etmez." Genellikle kâfirlere küfürlerinden dolayı iyiyi kötüyü seçtirmez. Nesîy yapanlar ve onlara kananlar da esasen Allah'a ve ahirete inanmayan kâfirler olduklarından o sapma ve sapıtma ile küfürde ziyadeliği kendilerine süslü ve güzel gösterilir. Ve bundan dolayı küfürden küfre, sapıklıktan sapıklığa yuvarlanıp giderler de doğru yolu bir türlü bulamazlar.

Bu nesîy meselesini ve özellikle cahiliyyet devri Arapları'nın nesî şeklini birçokları iyice tasavvur edemedikleri için bu konuda tefsir kitaplarında yer alan rivayetlerin tariflerini ve âyetinin gereklerine uygun olarak düzenlediğimiz şu cetveli buraya yerleştiriyoruz ki, bu göstergede cahiliyet devri Arapları'nın yaptıkları nesîy hesapları kolaylıkla görülebilir. Büyük daire oniki nesî'de yirmi beş senenin bir senesinin nesîy yoluyla nasıl iç edildiğini, yirmidört senede ikişer sene sırasıyla Muharrem yapılıp, sene başı sayılan ayları kendi adlarıyla gösterir ki, onüç rakamlılar da onüç aylık nesîlerdir, oniki aylık rakamlılar da oniki aylık kaza seneleridir. İçindeki dairede ise o ikişer senede Zilhicce yapılıp haccedilen ve hac vakti farzeyledikleri mevsime tesadüf eden ayları gösterir. Şöyle ki:

İşte nesîy böyle, kâfirlerin tutumları da öyle iken:

Ana Sayfa
Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri