9 -TEVBE

35- Bu azap o gün ki, o altınlar ve gümüşler, üzerlerinde yakılacak cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak. İşte bu sizin nefisleriniz, kendi öz canlarınız için sakladıklarınız şeylerdir, şimdi tadınız bakalım şu saklayageldiğiniz şeylerin tadını, bakınız bakalım tadı nasıl imiş denecek.

Şimdi bunları dinleyip anlayanlar "Allah'a ve ahiret gününe inanmayanlara savaş açınız!" emrini acaba ne zaman yapalım diyecek olurlarsa, herşeyden önce vakit tayin edebilmek için zaman ve takvim meselesini düzeltmek ve tesbit etmek şartıyla bunun icabına göre her zaman için aynı zamanda ve birlikte yapılmasının lüzumuna işaret edilmek üzere buyuruluyor ki;

36- Allah katında (yani Allah'ın hükmünde geçerli olan şey), ayların adedi muhakkak ki, oniki ay olmasıdır. Ki şunun bunun uydurması, faraziye ve nazariyesi veya kabulü ve benimsemesi değil, Allah'ın şu gökleri ve yeri yarattığı günkü kitabındaki kaydı, o gün yazılan yazının hükmü ve o gün yazdığı yazının ve takdirin gereği ve hak takviminin hükmü olarak, Allah tarafından kararlaştırılıp yazılan yazısında bu böyledir. Bunlardan dördü haram aylardır. Dört hürmetli aydır ki, bunlarda yapılan günahın cezası, işlenen ibadet ve taatın sevabı öbürlerinden daha fazladır. Önemli aylar olmaları sebebiyle öbür aylardan daha fazla saygı gösterilmesi lazımgelen ve "Sana haram aylarda savaş yapmayı sorarlar. De ki, o aylarda savaş yapmak büyük günahtır." (Bakara, 2/217) buyurulan aylardır. Meşhur tarifi ile "üçü serd, biri ferttir". Hz. Peygamberimiz Veda Hacc'ındaki Eyyam-ı teşrik (teşrik günleri) ortasında Mina'da irad buyurduğu meşhur hutbesinde bu dört ayı beyan ederek şöyle buyurmuştur: "Bir sene oniki aydır, bunlardan dördü haram olan aylardır, üçü ardarda gelen Zilka'de, Zilhicce ve Muharrem'dir, biri de Mudar kabilesinin Recebi'dir ki o da, Cemaziyel Ahir ile Şa'ban ayı arasındadır." İşte şimdi zaman Allah'ın yarattığı ilk günkü şeklini almış oldu. Yani zaman üzerindeki haksızlık ortadan kalktı, senenin ayları üzerinde oynamalara son verildi aylar ilk yaratılıştaki gibi yerli yerine oturdu, yaratılıştaki periyoduna girdi, herbiri ne ise o oldu, Zilhicce Zilhicce oldu. Muharrem Muharrem oldu ve hac kendi zamanında yapıldı. Çünkü bir önceki seneye kadar nesiy yapıldığından, Ebubekir'in başkanlığında yapılan dokuzuncu sene haccı bile Zilhicce sayılarak Zilka'de'de yapılmış idi. İşte şimdi bütün bu haksızlıklar ortadan kalktı ve hatta her bakımdan zaman yeni bir döneme girdi.

İşte budur sapasağlam din. Daha önceleri yapılan Nesiy değil, dinin doğrusu budur. İşin aslı ve kadim usul budur. Her üç senede bir ay ilave ederek senenin aylarını onüçe çıkarmak, bazı seneler haram ayların yerlerini değiştirerek yapılan Nesiy değil, doğrusu işte budur. İslâm dininin ahkâmına göre, tutulması gereken doğru hesap işte budur. Çünkü bu, sırf beşerî bilgilerle, bir takım itibari hesaplarla ortaya çıkan ve nazari veya farazi esaslara oturtulan bir hesap değil, şu görülen bütün âlemin tümünün yaratıldığı cisimlerinin hareketleriyle sayıları hesap edilmiş, bizzat yaratılışın üzerine yerleştirilmiş olan bir takvimdir. Ayın, güneşin ve yerin hareketine bağlı bulunan ve Gökyüzü ile Yeryüzü var edildiği ilk gündenberi düzenlenmiş bulunan ve "Ve Biz gece âyetini mahvettik, gündüz âyetini de çevrenizi görebilmenize müsait kıldık..." (İsrâ, 17/12) uyarınca gece âyeti olan ayın tedricen mahvedilmesiyle yeryüzünden bakıldığı zaman onun ölçülerine yani, büyüyüp küçülmesine bir düzen verildiği gün başlayan hilal değişimlerinin cari olduğu bu âlemi yaratan Allah Teâlâ'nın takdir ve takvimi ile sabit olan ve o gündenberi koyduğu nizam olduğu gibi sürüp gelen ve herkes için Ayın Hilali ve Bediri kadar açık ve aşikar olan ve kıymetini yaratıcısından alan, fıtrata uygun, açık, anlaşılır ve dosdoğru bir hesaptır. Üstelik bu bir şeriattır. Ta İbrahim ve İsmail aleyhimesselam zamanlarından beri Araplar buna veraset yoluyla bağlı ve riâyetkâr olagelmişlerdir. Cahiliyye devrinde bile "eşhuru hurum"e saygı gösterirler ve saygıdan dolayı bu aylarda savaş yapmaktan sakınırlardı. Hatta bir adam babasının veya kardeşinin katiline rastlasa, ona saldırmaz, kötü söz bile söylemezdi. "Nesî" dedikleri değişikliği ihdas edinceye kadar bu yasağa saygı, bir dindarlık ve geleneğe bağlılık üzere sürüp gidiyordu. Yerli yerinde, zamanı zamanında bu yasağa saygı ibadet ve taat olarak yeniden geçerli olmak üzere, haccın Zilhice'de yapılması icap etmekteydi, nitekim öyle oldu.

Buna göre bu aylarda nefislerinize zulmetmeyiniz. Evvela uydurma sayılarla ve asılsız hesaplarla aylar hakkında kendi kendinizi aldatmayınız. Allah'ın tayin ettiği vakitleri değiştirmeye kalkmayınız. Nesi gibi ileri geri bir takım hayali itibarlarla haramı helâl, helâli haram yapmak haksızlığında bulunmayınız. O zaman Zilhicce ayı Muharrem'in yerine gelir, Muharrem de Safer olur. Bunlar birbirlerinin yerine kaydırılabilir sanmayınız. Sonra oniki ayın hepsinde de haramdan, günahtan ve haksızlıktan, özellikle birbirinize zulmetmekten sakınınız. Özellikle bu saygın aylarda büsbütün sakınınız. Bununla beraber müşrikler nasıl size karşı topyekün savaş yapıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşınız. Yukarıda beyan olunduğu üzere hangi kesimden ve hangi cinsten olursa olsun müşriklerin hepsi cemaatlarıyla birlikte size karşı savaşa giriştikleri ve savaşmayı alışkanlık haline getirdikleri gibi, siz de hepsine karşı bütün müminler bir araya gelerek, hepiniz birlik olarak onlara karşı topyekün savaş açınız. Bu emirde şu ayda veya bu ayda gibi bir kayıt yoktur. Bu ayların hürmetinin mânâsı, Allah için olan cihadın yasaklığı değildir. Müşrikler tarafından bu hürmet ihlal edildiği takdirde, bu yasağı korumak için Allah yolunda savaşı bile göze almanın gerektiğini açıklamaktır. Haksız olan savaş her zaman ve her ayda haramdır. Şu halde haram olan aylarda daha fazla haramdır, "bunlarda savaş büyük günah " olduğunda şüphe yoksa da haram helâl tanımayan ve fırsat buldukça diledikleri gibi kıtal ve saldırıdan çekinmeyen müşriklere karşı genellikle Allah için savaş emri, belli bir mekan ve zamanla sınırlı değildir. Bu her ne zaman ve hangi ayda icap ederse o zaman icrası farz olan ve terki ve tehiri caiz olmayan bir emirdir. Bu emre uymak da en büyük taattir. Bunun terkinde veya tehirinde nefislere zulüm vardır ve büyük tehlikeler söz konusudur. Zira "Fitne savaştan daha büyük beladır." (Bakara 2/217). Zulümden korunmak da haram olan aylara saygısızlık değil, bilakis ayniyle saygıdır. Hasılı Haram Aylar, hakikaten saygı gösterilmeye ve savaş yasağına uyulmaya layık olan aylardır. Herhangi bir sebeple saygısızlık yapıp bu yasağı delmek ve ihlal etmek pek büyük günahtır, nefislere zulümdür. Fakat müşrikler bunların hürmetini ihlal ederler. Yukarıdan beri yapılagelen açıklamadan anlaşılacağı üzere bunlar da iki türlüdür. Bir kısmı hiç hürmet tanımaz ve yasak dinlemez. Bu ayların hürmetli aylar olduğuna inanmaz. Hangi ayda olursa olsun fırsat bulduğu anda saldırıya geçmekten, Allah'ın nurunu söndürmeye çalışmaktan ve boş yere can yakmaktan ve mukaddesata saldırmaktan çekinmez. Bunlar Arap müşrikleri dışında kalan müşriklerdir. Bir kısımı da vardır ki, mesela Arap müşrikleri, "Eş-huru Hurum" denilen yasak ayları tanırlar, bu aylarda savaş yapmanın, cinayet işlemenin haram olduğunu bilirler ve buna inanırlar. Bununla beraber Allah'ın emrettiği ve istediği ölçüde titizlikle riayet etmezler. Allah'ın ayları üzerinde hesap oyunları yaparak onları değiştirmeye kalkarlar. Böyle yaptıkları için bunlar da fırsat bulurlarsa, öbürleri gibi haram aydır veya Mescid-i Haram'dır demeden, mesela müminler Arafat'ta iken bile saldırıya geçip onları doğramaktan çekinmezler. Bunlara meydanı boş bırakmak ve hürmetlerin en ziyade korunması gerektiği Haram Aylar'ın hürmeti adına bütün hürmetlerin çiğnenmesine, hürmetin hürmeti yok etmeye vesile edilmesine fırsat vermemek gerekir. Buna fırsat vermek nefislere zulümdür. Nitekim bu anlamda olmak üzere Bakara Sûresi'nde "Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayınız." (Bakara 2/195) buyurulmuştur. Burada bu dört ayın hürmetini, cahiliye devrinde olduğu gibi müşrikler tarafından suistimal edilmemek, daha doğrusu müşriklerin bunu suistimal etmelerine meydan vermemek gerektiği üzerinde duruluyor. Bu yasakların hakkıyle uygulanmasına engel olabilecek şirk ve cahiliye devri âdetleri ve gelenekleri lağvediliyor. Bu aylardaki savaş yasağının Allah yolunda cihada engel sayılmaması, cihad emrinin durumun icabına göre ve düşmanların tutumuna göre uygulanması gerektiği, ancak bunun zaman ve mekan ile bağlı bir emir olmadığı konusuna dikkat çekiliyor. Zamana ve mekana bağlı olmayarak "Müşrikler size karşı nasıl topyekün savaş yapıyorlarsa, siz de onlara karşı topyekün savaşın." buyurulmuştur ki, bu âyetin yukarısına olan bağlantısı şöyle bir mukadder suale cevap mahiyetindedir: "Allah'a ve ahiret gününe inanmayanlara karşı savaşınız!" emrini ne vakit yerine getirelim? Cevap şu ki, Allah'ın vakitlerini değiştirmemek, yasaklara saygılı olarak, zulüm ve haksızlıktan sakınarak, hangi ayda olursa olsun icab ettiğinde, hiç gecikmeksizin topyekün savaşmak üzere savaş açınız. Şu halde çoğunluğun dediği gibi, bundan anlaşılır ki, "Haram Aylar" kavramında cahiliyye devrinin ne olursa olsun savaş yapmama telakkisi ortadan kaldırılmıştır. Çünkü Allah için olmayan ve cahiliyye devrinde sürüp giden haksız adam öldürmeler İslâm dininde her ayda ve her zaman yasaktır. 'den murad, müşriklerin yaptığı savaşlardır. Allah yolunda yapılacak olan cihad ise her zaman için haklara hürmetin icabı olan en büyük bir itaattır. "Onları nerede yakalarsanız" (Bakara, 2/191 ve Nisa, 4/91) ile "Onları nerede bulursanız" (Tevbe, 9/5) buyurulmuştur. Hill ve harem mekanda genellik ifade ettiği gibi, bu âyet de zamanda mutlaklık ifade eder. Bundan dolayı buradaki "dördü Haram aylardır" dan maksat bu sûrenin başında geçen "Şu haram aylar geçince" ve "Yeryüzünde dört ay daha gezip dolaşsınlar." âyetlerindeki dört ay değildir. Yukarıda da geçtiği üzere Hz. Peygamberimiz'in Veda hutbesinde açıklanan dört aydır. Ancak Ata'dan naklen bildirilmiştir ki, gerek Harem-i Şerif'de, gerek Haram aylarda düşman hücuma geçip saldırmadıkça, yani önce düşman savaşı başlatmadıkça gaza etmek helâl değildir. Bunlarda kıtalin haramlığı neshedilmemiştir.

Gerçi bu yasak bütün yönleriyle ele alınmayıp, sadece genel anlamda haram olma mânâsına alınacak olursa diye haram ayların haramlığı takrir buyurulması buna uygun gibi zannedilebilir. Bundan dolayı "Bunlarda nefislerinize zulüm yapmayın!" nehyinin mânâsı, bu haram aylarda başlangıçta savaşı helâl saymak suretiyle kendinize zulmetmeyiniz, demek olduğunu zannedenler de olmuştur. Cahiliyye devrinde alışılmış olan şekavet (terör) savaşlarına göre bu anlayış doğru ise de hakkın emri olan nefislere zulüm değildir, zulmü akamete uğratmak için yapılması gereken cihad söz konusu olduğunda bu doğru değildir. "Savaşınız!" emrine de aykırıdır. Nefislerin zulmü, savaş açısından ele alındığı takdirde doğrusu bu âyete şöyle mânâ vermek gerekir: "Bu haram aylarda cihadı terk veya tehir etmek suretiyle düşmanlarınızın size savaş açmasına meydan verip, kendinizi kıtala uğratarak nefislerinize zulmetmeyiniz."

Bilfiil saldırıya geçen bir düşmana karşı, savunmayı terk etmekte işte böyle nefisleri kıtale ve zulme maruz bırakmak mânâsı bulunduğu gibi, haram helal, hukuk ve mukaddesat tanımayan ve fırsat bulduğu zaman hiç acımadan saldıracağı bilinen Allah düşmanlarının saldırısına meydan vermekte dahi aynı mânâ bulunmaktadır.

Bu suretle âyette hak takvimi ile ayların sayıları tesbit edildikten ve haram ayların haramlığı yeniden karar altına alındıktan sonra, haramın esas gereği ve hak dinin mânâsı canlara kıymaktan sakınmak şeklinde özetlenmiş ve bundan haram aylarda cihadın yasak olduğunu anlamamak ve bilakis bu hak ve hürmetin ihlali söz konusu olduğu zaman, bu yasağı korumak için cihadın gerekli olduğu ve böylece cihad emrinin haram veya helâl aylara bağlı olmadığı bir mutlak nass ile hükme bağlanmıştır ki:

"Size karşı topyekün savaş açan müşriklere karşı siz de topyekün savaşın!" ve her zaman hep böyle yapın. Ve biliniz ki, Allah muttakilerle beraberdir. Her hususta böyledir. Şu halde yapacağınız savaşta da hep hakkı gözeten, Allah rızasını düşünen, helâl ve haramı tanıyan, şirk ahlâkından, keyfi hareketlerden, zulüm ve haksızlıktan, günahlardan, emre itaatsizlikten sakınan, vazifesini bilen kimseler olunuz.

Allah'ın emrine uyarak hepiniz hep birden uyum içinde ve topluca hareket ediniz. Hakkıyle korunursanız Allah'ın yardımı ve nusreti sizinle olacak, sizin gibi müttakilere yar olacaktır. Böyle olursanız başarıya ulaşacağınızdan hiç şüphe etmeyiniz.

Ana Sayfa
Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri