33- O, odur ki, yani gücüne ve kudretine sınır olmayan Allah, o kâdir-i mutlak ve kayyum olan Allah, öyle bir Allah'dır ki, O, kendi Resulünü, hidayetle ve hak dinle gönderdi. "Muttakilere mahza hidayet olarak" âyeti uyarınca takva ehlinden olanlar için ayniyle hidayet ve bir tevfik rehberi olarak, mahza istikamet olan kitab-ı mübin ile, Kur'ân-ı azimüşşan ile Resulü Muhammed Mustafa'ya (s.a.v.) peygamberlik verip, hak dini ile gönderdi. Gerçekten de her yönüyle hakka tapmak demek olan, haktan daha kutsal bir şey tanımayan, hakka tapmaktan başka bir ibadet, hak sevgisinden başka bir sevgi, hak korkusundan başka bir korku tanımayan, Allah'ı bir, Peygamber'i hak peygamber ve bütün hakları saygıya layık bilen, her işde, her hususta hakkı gözeten, her şeyin hakkını, Hak Teâlâ'dan gelmiş gören, her hususta hakkı izleyen İslâm dini ile gönderdi ki, neticede onu her dine karşı izhar etsin, hepsinin üstüne çıkarsın. Resulü'ne karşı mücadeleye ve itiraza kalkışacak olan diğer dinlerin mensuplarına Resülünü galip getirsin, hakkın her kuvvete üstün olduğunu ve "Allah katındaki dinin, din-i İslâm'dan ibaret" (Âl-i İmran 3/19) bulunduğunu ve hak dinin, diğer dinleri neshedip geçersiz kıldığını, bu neshi bilfiil ispat ve ilan ederek (Bakara, 2/106) gerçeği yerine yerleştirsin ve tevhidi ilan eylesin. Bütün iman ve taatını hak noktasında toplamayan, din meselesini, hak ve hukuk meselesinin dışında tutan, heva ve heveslere kapılıp batılın peşinde koşan ve haksızlık yollarında dolaşan, bütün hamdin, her türlü ibadetin ancak Rabbü'l-âlemin ve maliki yevmiddin olan Allah Teâlâ'nın hakkı ve ancak O'na mahsus olduğunu teslim etmeyen, şu halde Hakk'a ve halka hakkını vermeyen ve hakkına göre muamele etmeyen dinlerin "Mal ve evladın bir fayda vermeyeceği, ancak Allah'a temiz bir kalble gelmenin fayda sağlayacağı bir günde" (Şuara, 26/88,89) Hakk'ın rızasını kazandırıp, ebedi selamet bahşedecek hak bir din olamıyacağını, gerçekte Allah'ın hak peygamberinin getirdiği hak dinin dışında başka hiçbir dinin hak din olamıyacağını, herşeyin hakkının Hak Teâlâ'ya nisbetle geçerlilik kazanacağını, hayat hakkının ancak Hakk'ın hayatı ile ayakta durabileceğini gün ışığına çıkarıp tamamen izhar eylesin, velev müşrikler istemeseler de. Onlara rağmen bu izharı yapsın diye gönderdi. Binaenaleyh Resulünün gönderiliş hikmeti olan bu izharı mutlaka yapacak ve Resulünü görevinde mutlaka başarılı kılacaktır. Şirki ve küfrü perişan edecek, hak dinin tevhid dini olduğunu ve Allah'ın hakkının hiçbir ortaklık kabul etmediğini gösterecek ve nurunu tamamlayacaktır. Bu ne bir şiir, ne boş bir hayaldir. O hak peygamberi gönderen Allah Teâlâ'nın hak vaadi olan bir hakikattır. Gerçekten de "Bu gün size dininizi kemale erdirdim, nimet ve ihsanımı tamamladım" (Maide 5/3) buyurulduğu gün, bu ilâhî vaad gerçekleşmiş ve hakikat nuru ortaya çıkmış bulunuyordu. Ne putperestlik, ne Sabiîlik, ne Mecusilik, ne Yahudilik, ne de Hıristiyanlık hiç biri İslâm'ın karşısında duramıyor ve tutunamıyordu. O günden itibaren bütün âleme karşı şu hakikat tamamen açıklık kazanıyordu ki, Allah'dan başka ilâh yoktur ve Muhammed Allah'ın Resulüdür. Hak din ve diyanetin bütün üsvesi, bütün örneği Muhammed'de, hidayetin bütün sırları Kur'ân'da, bütün hüküm Allah'dadır. Zuhur ve galebe hakkı ne Arab'ın, ne Acem'indir, ne de şu veya bu dinindir. Ancak Allah'ındır ve Allah Resulünün getirip hakkiyle tebliğ ettiği ve uyguladığı hak dindedir: "İslâm yücedir, onun üstüne yükselecek başka birşey de yoktur". Diğer dinlere sarılanlar sarıldıkça batacak, hak dine sarılanlar sarıldıkça yükselecek. Şayet İslâm'a mensup olanlar geri kalıp düşüş gösterirlerse İslâm'a sıkı sarılmalarından değil, ona iyi sarılmayıp, riayetsizlik ettiklerinden ve bu hususta diğer dinlerin mensuplarına benzediklerinden, hakka itaatı bırakıp, haksızlık, fısk, irtidat, dinsizlik ve inançsızlık vadilerine saptıklarından dolayı olacaktır. Çünkü "Allah kâfir olan kavme hidayet etmez." (Bakara, 2/264), "Allah zalim olan kavme hidayet etmez" (Bakara 2/258) olduğu gibi, yine aynı şekilde "Allah fasık olan kavme hidayet etmez." (Mâide, 5/108) ilâhî açıklamaları mevcuttur. Yerde ve gökte gönül rızasıyla olmasa da zorla dahi olsa sonuçta hak galip gelecektir. Eninde sonunda hakka boyun eğmeyecek, ona yenilmeyecek hiçbir kimse ve hiçbir kuvvet yoktur: "De ki, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorsunuz ki, o Allah'a göklerde ve yerde ne varsa, ister istemez hepsi boyun eğmiştir ve hepsi O'na dönecektir." (Âl-i İmran 3/83)
Fakat bu hahamlarla rahipler niçin hakkın nurundan hoşlanmıyorlar da ifke ve iftiraya sebep oluyorlar?
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |