9 -TEVBE 30-
Şimdi ehl-i kitap içinde Allah'a ve ahirete iman
etmeyen
kimseler bulunur mu? diye sorulacak olursa işte ispatı ve izah
Yahudiler, "Uzeyr Allah'ın oğludur." dediler. Yahudilerden böyle
söyleyenler olmuştu. Rivayet olunduğu üzere, Resulullah'ın huzuruna
Yahudi hahamlarından Sellam b. Mişkem, Numan b. Evfa, Şas b. Kays, ve
Malik b. Sayf gelmişlerdi ve bunu söylemişlerdi. Fenhas b. Azura
adındaki hahamın "Allah fakirdir, biz zenginiz." diye söylediği de
ayrıca nakledilen rivayetler arasındadır. Daha eski devirlerde de buna
benzer şeyler söyleyenler olmuştu. Bunun sebebi de yahudiler, Tevrat
ile amel etmeyi bırakmışlar, peygamberlerini de öldürmeye
başlamışlardı. Tevrat'ı bilen kalmamış, kimi ölmüş, kimi öldürülmüş,
kimi de unutmuş gitmişti. Allah Teâlâ onu onların kalblerinden
silmişti. Nihayet Tevrat ve Tabut (kutsal emanetlerin bulunduğu sandık)
ortadan kaldırılmıştı. Daha sonra Uzeyr Aleyhisselam, yüz senelik
ölümden sonra, Allah'a tazarru ve niyaz etmiş, Tevrat'ın hıfzı
kendisine ihsan olunarak, genç yaşında İsrailoğulları'na gelmiş ve
ezberden Tevrat'ı yeniden yazmış. Ve işte o vakit "Bu başka türlü
olmaz, muhakkak bu Allah'ın oğludur." demişler ve daha sonra
hıristiyanların "İsa Allah'ın oğlu" sözüne bir kapı açmışlar. Bu âyet
nâzil olduğu zaman da yahudiler "Biz böyle bir şey söylemeyiz, bunun
aslı yoktur" diye hiçbir itiraz ve inkârda bulunmamışlardır. Ancak bu
meselede olsun üzerlerinde İslâm'ın harp tehlikesinin büyük bir tesiri
olmuş ki, daha sonraki yahudilerden bu söz işitilmez olmuştur. Şu halde
hepsi değilse bile içlerinden bazıları bir zamanlar "Uzeyr Allah'ın
oğlu" dediler. Nasara da "Mesih Allah'ın oğlu" dediler. Esasen bunu
söyleyenler de bir kısım hıristiyanlar ise de sonradan hemen hepsi
böyle söylemeye başladılar ve hatta böyle söylemeyenleri kâfirlikle
itham ettiler. Mâide Sûresi'nde verilen bilgilere bakınız (Mâide
5/72,73). İslâm'ın doğuşuna kadar bunlar bunu nesil ve evlat anlamına
oğul olarak söylüyorlardı, sonra içlerinden bazıları bunun "Beytullah"
tabiri gibi, sırf şeref ve itibar mânâsına bir izafet, bir mecaz
olduğunu iddia etmeye başladılar...
İşte o, yani yahudi ve
hıristiyanların "Allah'ın oğlu"
sözü
ağızlarıyla söylenmiş sözleridir. Bu, onlara başkaları tarafından isnad
olunmuş bir iftira değildir, bizzat kendi ağızlarından çıkmış olan bir
sözdür. Fakat öyle bir söz ki, gerçekte hiçbir ciddi anlamı olmayan boş
bir sözdür, kuru gürültüdür, çelişkili ve saçma sapan bir şeydir. Onlar
da zaten bunu bir mânâyı belirlemek için değil, mânâsı anlaşılmaz bir
laf olarak söylerler. Bunu söylemekle bundan önce küfre düşenlerin
sözlerine benzerler. Daha önce sözü edilen müşrikler de "Melekler
Allah'ın kızlarıdır." diyerek kâfir oluyorlardı ki, yahudi ve
hıristiyanların bu "oğul" cinsinden sözleri de tıpkı ona benzer, onun
gibi bir küfür ve şirktir. Şu halde bunlar ehl-i kitaptan olmakla
beraber müşriklere benzerler. Bu açıdan müşrik sayılırlar ve Allah'a
mümin değil kâfirdirler. Allah onları kahretsin. Arap dilinde bu bir
bedduadır ki, bundan kıtalin kendisi değil, gereği olan helak, kahr ve
lanet kastedilir. Türkçe'de de biz bunu şu deyimlerle ifade ederiz:
Allah belalarını versin, Allah canlarını alsın, Allah kahretsin,
Allah'ın kılıcına uğrasınlar. Bunlar nereden çeliniyorlar? Nereden
baştan çıkarılıyor, nasıl oluyor da hak yoldan çevriliyorlar? Allah'a
oğul isnad etmek gibi fahiş bir yalan ve iftiraya, bu kadar açık bir
küfre ve şirke nasıl saptırılıyorlar? Nereden, hangi noktadan, ne gibi
sebeplerden ve ne yüzden bu kötü durumlara düşürülüyorlar? Bakınız şu
hale: