4-NİSA

94-Ey iman edenler Allah yolunda adım attığınız, savaş için hareket ettiğiniz vakit iyice araştırınız, acele olarak şüphe ve kuruntu üzerine ve zayıf yorumlarla değil, dikkatle ve kesin bilgiye göre kılıç vurunuz. Hamza, Kisaî ve Halef-i Âşir kırâetlerinde sebattan okunduğuna göre iyi tutunuz, ayağınızı denk atınız, sağlam basınız, acele ederek çürük tahtaya basmayınız, ayağınız kaymasın ve size İslâm selamı veren, kendini müslüman gösteren kimseye, -veyahut Nâfi, İbnü Âmir, Hamza, Ebu Cafer ve Halef-i Âşir kıraetlerinde elifsiz okunduğuna göre - size teslim olma ve boyun eğme vasıtalarını sunan kimseye sen mümin değilsin demeyiniz. Beyan edilmiş olan, açık olandır. Gizli şeyler hakkında verilecek hükmün de açık olması için açık bir delile dayanması gerekir. Gizli olana, açık olandan hükmedilir. Ve gizli olan şeylerde bir şeyin delili onun yerine geçer.

Selam veya teslim olmak görünen ve apaçık bir durumdur. Kalb ve vicdan ise gizli ve görünmeyen bir nesne olduğundan o görünen ve apaçık nesneyi bırakıp da kalb ve vicdana bunun maksadı şu veya budur diye görünene aykırı olarak doğrudan doğruya hükmetmeğe kalkışmak, araştırma yapmadan hareket etmektir. Bunun için bir kimsenin açıkça verdiği selamı, gösterdiği boyun eğmeyi hiçe sayıp da ona aykırı kuruntularla doğrudan doğruya kalbine hükmetmeye kalkışmayınız, dış görünüşüne göre muamele ediniz. Açıkça belli olan bir şeyi diğer belli bir şey, meydanda olan bir şeyi, meydanda olan başka bir şey bozarsa o zaman da en kuvvetli ve en açık olanı tercih etmek için sebat ve ihtiyat ile iyice düşünerek karar veriniz. İsa b. Verdan kırâetinde ikinci mimin üstün ile okunmasıyla, okunduğuna göre, "Sana güven verilmez" demeyiniz. Böyle deyip de hemen vurmayınız, bununla birlikte hiçbir şey demeyiniz değildir. O alçak hayatın geçici nimeti olan, devam ve sürekliliği olmayan, geçici malına gönül vererek; zavallının malına göz dikerek veya gelip geçici bir maksat takip ederek öyle demeyiniz. Yasak mutlak surette değil, dünya malı gayesinden boş olmayarak söylemeye yöneliktir. Bu da iyice araştırmayı terk ettiren ve aceleye sevkeden duruma işarettir. Demek esas yasağın gelişi, iyice araştırmadan zahirin aksine hüküm vermeyi yasaklamıştır. Dolayısıyla "güvenceli değilsin" denileceği zaman, dünya ile ilgili ve nefisle ilgili maksatlardan soyutlanarak ve hak gözü ile bakarak söylemeli ve kılıcı da ona göre vurmalıdır. Böyle olursa, yani selam verene geçici dünya menfaati maksadı ile sen güven altında değilsin denilmez, durumu iyi anlaşılmadan hareket olunmazsa Allah katında pek çok ganimetler vardır ki bunlara, o gibi katillere (adam öldürmeye) tenezzül etmeyenler ve durumu iyice anlayıp tesbit etmekle hareket edenler kavuşur. Bu âyetin inişine bir kaç olay sebep olmuştur:

1- Feked halkından Mirdas b. Nehik yalnız başına müslüman olmuştu. Onun toplumu içinde ondan başka müslüman yoktu. Peygamberin Galip b. Fudale komutasında bir müfrezesi bunların üzerine gitmişti. Toplumun hepsi kaçtılar. Yalnız Mirdas müslümanlığına güvenerek kaldı. Atları görünce davarını dağın bir dolambacına sığındırdı. Ona ulaştıklarında tekbir aldılar. O da tekbir alıp indi ve dedi. Fakat Üsame b. Zeyd, Mirdas'ı öldürüp hayvanlarını sürdü. Geldiler Hz. Peygamberimize haber verdiler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) çok fazla darıldı ve onu şiddetle azarladı. "Siz onu beraberindeki mala göz dikerek öldürdünüz." buyurdu. Sonra bu âyeti Üsame'ye okudu, Üsame, "Ey Allah'ın elçisi! Benim için mağfiret dile." diye rica etti. "O, lâilâhe illallah demişken nasıl olur da onu öldürürsünüz?" buyurdu. Üsame kendisi demiştir ki, "Bunu sürekli tekrar etti. Hatta o dereceye geldi ki daha önce müslüman olmamış bulunsaydım da bu gün olsaydım diye temenni ettim. Sonra hakkımda mağfiret diledi ve bir köle azad et, diye emretti."

2- Abdullah b. Ebi Hadret ve Ebu Katade Haris b. Rıb'î ve Muhallem b. Cüsâme b. Kays Leysî ve daha birkaç kişiyi Resulullah İdam tarafına göndermişti. İdam deresinde Âmir b. Azbatı Eşceî rastlamış, İslâm selamı ile selam vermiş, Muhallem b. Cüsüme ile bunun arasında Cahiliyye devrinden kalma bir kin varmış, Muhallem, bir ok atmış Amir'i öldürmüş, Hz. Peygamberimize haber gelince öfkelenmiş, Muhallem'in mağfiret dilemesine karşı "Allah seni mağfiret eylemesin" buyurmuş. Muhallem, ağlayarak kalkmış aradan yedi gün geçmemiş vefat etmiştir.

3- Mikdad b. Esved'de de Üsame olayı gibi bir olay olmuş. Mıkdad demiştir ki, "Ey Allah'ın elçisi, dedim, ne buyurursun kâfirlerden birine rast gelsem, çarpışsam, o benim elimin birini kılıçla vursa, sonra bir ağaca siper alıp 'Yüce Allah'a teslim oldum' dese, bundan sonra onu öldüreyim mi?" Hz. Peygamberimiz, "öldürme" buyurdu. Ben de "Ey Allah'ın elçisi o benim kolumu kesti." dedim. Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) "Öldürme! Çünkü öldürürsen o senin onu öldürmeden sonraki yerinde, sen de onun söylediği kelimeyi söylemeden önceki yerinde olursun".

4- Birtakım sahabe müşriklerle çarpışmışlar ve onları bozguna uğratmışlar. Birisi birine mızrakla saldırmış. O da süngü yetişince ben müslümanım demiş, fakat dinlememiş onu öldürmüştür. Ondan sonra durum Hz. Peygambere arz edilince, "Müslüman olduğunu iddia ettiği halde sen onu öldürdün ha" buyurmuş.

O da "Ey Allah'ın elçisi! O, bu kelimeye sığınarak bunu söyledi." demiş. Bunun üzerine "Kalbini yarmalı değil miydin?" buyurmuştur. Bu kınaması daha birkaç olayda söylenmiştir.

5- Buhari ve Müslim'de rivâyet olunduğu üzere Selim oğullarından bir adam sahabeden bir kaç zata rastlamış, yanında davar da varmış, selam vermiş, onlar da bu selamı korunmak için verdi demişler ve onu öldürmüşler, davarını almışlar. Hz. Peygamberimize gitmişler, bu âyet indirilmiş. İşte bu olayların her biri âyetin iniş sebebi olmak üzere rivayet edilmiş ve aralarında bir çelişki bulunmamış olduğuna göre deniliyor ki, âyetin indirilmesinin esas sebebi bu olayların birbirine yakın bir zaman içinde birden fazlası olmuş ve herkes kendi olayını sebep bilmiştir.

Ey cihad edenler! Siz de çoğunluk itibariyle bundan önce başlangıçta müslüman olduğunuz zaman tıpkı böyle idiniz: Size selam veren veya teslim olduğunu gösteren bu adam gibi ağzınızdan çıkan bir kelime ile, bir şehadet kelimesi ile İslâm dinine girdiniz, girdiniz de Allah size lutfetti, canınızı, malınızı taarruzdan korudu, sonra yükselttikçe yükseltti, doğruluk ve dürüstlükle seçkin, tam imanla seçkin kıldı. Mahkumiyyetten hakimiyyete yüceltti ve ilâhî hazinesinden sizi nice ganimetlere aday kıldı. Şimdi iş başına geçip harekete geldiğiniz vakit dünya menfaatlerine dalarak bu durumlarınızı unutmayınız da iyi anlayıp dinleyiniz veyahut ihtiyatlı bulununuz. İsterse zorlama durumunda olsun, İslâm'a gelenleri Allah'ın size yaptığı gibi başlangıçta sözleriyle kabul ediniz, teslim alınız da sonra ortaya çıkacak durumlarına göre muamele ediniz. Bunun selam vermesi veya şehadet getirmesi veya müslüman görünmesi, korkusundan kellesini kurtarmak veya hainliğinden kendini gizlemek için bir siper, bir kalkandır diyerek ilk anda onu öldürmeye kalkışmayınız, ihtiyatlı davranınız, sonunu gözetiniz. Çünkü Allah, sizin yaptıklarınızdan haberdardır. İyilik ve kötülük hiçbir amel karşılıksız kalmaz.

Müminleri donatarak savaşa hazır hale getirirken böyle araştırmaya ve ihtiyatlı davranmaya sevk eden bu emirler ve tâlimatlara karşı "o halde cihada gitmemek ve ona katılmamak daha büyük bir ihtiyat ve yerinden ayrılmamak daha hayırlı olacak" deyip de özürsüz oturup kalmamak için buyuruluyor ki:

Ana Sayfa
Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri