4-NİSA:

6- yetimleri de deneyiniz, tecrübe ile tâlim ve terbiye ediniz, güzel idare etmeye alıştırınız nihâyet evlenme çağına geldikleri, yani baliğ oldukları vakit kendilerinden rüşd hisseder, akıllarının ve dini terbiyelerinin tamam olduğunu ve kendilerini güzel şekilde idare edebileceklerini yakından anlarsanız derhal mallarını kendilerine teslim ediniz. Şu halde erginlik zamanında rüşdünü ortaya koymazsa biraz beklenecek demek olur. Fakat bu durum devam ederse ne olacak? Bunda âlimler ihtilaf etmişlerdir. İmam-ı Âzam, yirmi beş yaşına kadar beklenir. O zaman mutlaka malı teslim edilir. Çünkü yirmi beş yaşı bir insanın dede olması mümkün olan bir yaştır demiş ve ondan sonra tasarruftan alıkoymayı kabul etmemiştir. Ve bu malları büyüyecekler de elimizden alacaklar diye bol bol harcayıp israf ederek yemeyiniz. Zengin olan veli veya vasi tamamen sakınsın, kendi malıyla kanaat etsin. Fakir olan veli veya vasi de meşru şekilde çalışma ve hizmetinin ücreti ve zorunlu ihtiyacı kadar yesin. Bu meşru miktar "Birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin" (Bakara, 2/188), "Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler..." (Nisâ, 4/10), "... ve yetimlere adaletli davranmanız..." (Nisâ, 4/127) âyetleri ile belli olur. O yetimlerin mallarını kendilerine teslim ettiğiniz zaman da onlara karşı şahid tutunuz, şahid huzurunda veriniz. Allah da bütün hesaplarınızı görmeye yeter. Onun emirlerine, yasaklarına dikkat ederseniz başka muhasibin (hesap görücünün) sorumluluğundan korkmaya gerek kalmaz. Fakat Allah'ın emirlerine aykırı hareket ederseniz, başka hiçbir muhasip de sizi kurtaramaz. Rifâa vefat etmiş ve oğlu Sabit'i küçük olarak geride bırakmıştı. Velisi, "Gözetimim altında yeğenim (kardeşimin oğlu) var. Bunun malından bana ne kadar helal olur ve malını ne zaman teslim edeyim?" diye Resulullah'a (s.a.v.) sormuştu. Bu âyet de bunun üzerine inmiştir. Şimdi de mirasla ilgili hükümlere geçiliyor.

7- Anne ve babanın ve yakın akrabalarına miras olarak bıraktıklarında erkeklerin hissesi vardır. Kadınların da ana, baba ve akrabaların bıraktıklarında hisseleri vardır. Azında da vardır çoğunda da. Bu hisseler mefruz yani Allah tarafından farz edilmiş ve belirlenmiş, kesinlikle vacib bir pay ve hisse olarak sabittirler. Rivayet ediliyor ki, cahiliyye devrinde Araplar, "Mızrakları ile çarpışmayan ve yurdunu savunmayan mirasçı olamaz." derler ve bundan dolayı kadınları ve ister erkek, ister kız çocukları mirasçı olarak tanımazlarmış. Ensar'dan Evs b. Sabit (r.a.) vefat etmiş, hanımı Ümmü Kahle ile üç kızı kalmıştı. Vasileri olan amcazadeleri Süveyd ve Urfuta yahut Katude ve Arfece adında iki adam gelmişler. Cahiliyye âdeti üzere vefat eden şahsın mirasını kendilerine almışlar. Hanımına ve kızlarına hiçbir şey vermemişler. Bunun üzerine kadın Ümmü Kahle Resulullah (s.a.v.)'a şikâyet etmiş, Peygamberimiz (s.a.v.), "Haydi evine git! Bakayım Allah ne ortaya koyacak." buyurmuş idi ki, işte bu âyet bunun üzerine indi. Bu âyet, mirasın yalnız erkeklere ait olmayıp ana ve babanın ve bütün akrabaların mirasından, bütün erkekler ve kadınların yakınlıklarına göre bir miras hakkının sabit bulunduğuna genel bir şekilde işaret etmiş ve bundan dolayı bundan gerek asabeler ve gerek zevi'l-erham hepsinin mirasçı olabileceği anlaşılmış olmakla beraber bunda henüz farz olan payın miktarı açıklanmamış. Bu yönü kapalı kalmıştı. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) vasilere haber gönderip: "Evs'in malından hiç bir şeye yaklaşmayınız." buyurdu. Ondan sonra âyeti indi. Koca ve karının farzları (payları) ile ilgili âyet de indi. O zaman Hz. Peygamber (s.a.v.) vasilere hanımın sekizde bir payını vermelerini ve kızların paylarını da ayırmalarını emretti. Sonradan kızların paylarını da vermeleri için haber gönderdi, onlar da verdiler. Bu yönüyle bu olay, miras hükümlerinin ilk olarak inmesinin sebebi olmuş. Ve bununla bu konudaki eski hükümler ve gelenekler hükümsüz olup pek esaslı bir inkılab meydana gelmiş ve fakat bu hükümler bir defada inmemiştir. İlk önce kısaca, ikinci olarak etraflıca açıklanarak bir aşama takip etmiştir ki, bu gibi aşamaların sağlamlaştırma ve sakındırma açısından ruhlar üzerinde terbiyeyle alâkalı çok büyük etkileri vardır. Bu etkilerin bir kısmından olmak üzere mirasçı olmayan akrabalar da bulunabileceğine işaret edilerek önce şöyle bir dinî edeb telkin olunuyor.


Ana Sayfa
Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri