4-NİSA:

142-143- Şüphe yok ki münafıklar Allah'a hile yapmaya kalkışıyorlar. Kalblerinde küfür saklayıp, zahirde mümin görünüyorlar ve sanki bununla Allah'ı aldatmak istiyorlar. Halbuki Allah onların hilelerini kendi başlarına geçirmiştir. (Bakara sûresinin başındaki münafıklarla ilgili âyetlere bkz. 2/8-20) Bunlar namaza kalktıkları zaman tembel tembel, istemeye istemeye çok tembellik ile kalkarlar. Çünkü bunlar insanlara gösteriş yaparlar, ve Allah'ı hatırlarına getirmezler, yadetmezler, anarlarsa pek az anarlar ki, o da ağızlarındadır. Bunlar bunu yaparken iman ile küfür arasında kararsız, tereddüt içinde, şaşkın bir haldedirler. Ne onlara, ne de onlara, yani ne müminlere mal olurlar, ne de kâfirlere. İkisi arasında bocalar dururlar, çünkü bunları Allah şaşırtmıştır. Allah'ın şaşırdığına da artık bir yol bulamazsın. Nerede kaldı ki ona hidayet edebilesin.

144-Şu halde, Ey inananlar! Siz inananları bırakıp da kâfirleri dost edinmeyiniz. Münafık olduğunuza dair Allah için aleyhinize açık ve savunulması mümkün olmayan bir delil ve burhan vermenizi ister misiniz? Elbette istemezsiniz değil mi? Halbuki müminleri bırakıp kâfirlerle dostluk yapmak münafıklığın açık bir delilidir.

145- Münafıklar hiç şüphe yok ateşin en alt tabakasındadırlar. Bunlar, kâfirlerin en çirkini, en düşkünü olduklarından, yerleri de cehennemin dibidir. Ve artık onları buradan kurtaracak bir yardımcı, bir kurtarıcı bulamazsın.

146- Ancak iki yüzlülükten tevbe edenler tevbe edip halini düzeltenler, halini düzeltip Allah'a tutunanlar, Allah'a tutunup, Allah için dinlerini halis kılanlar hariçtirler. Çünkü bunlar kendilerinden hiç iki yüzlülük sadır olmayan müminlerle beraberdirler. Allah da müminlere muhakkak büyük bir mükafat verecektir. Şu halde o tevbe edenler de bundan hisseli olacaklardır.

147-Ey insanlar, siz şükreder ve iman ederseniz, Allah size azabı ne yapacak? Çünkü azabın Allah tarafından konulmasının hikmeti, inkâr ve küfürden çekindirmek, şükür ve imana sevk içindir. Şu halde şükür ve iman hasıl olduktan sonra Allah kullarına azab edip de ne yapacak? Halbuki Allah şâkir ve alîmdir: Şâkirdir, yani azıcık bir taate büyük sevab ile karşılık verir. Alimdir, yani pek büyük bir kadir (değer) bilendir, şükür ve imanınızın kadrini bilir, takdir eder. O halde ihlas ile tevbekar olup halini düzelten ve Allah'ın dinine sarılıp şükür ve iman yolunu tutanların mükafat ve sevabdan mahrum kalmaları nasıl tasavvur olunur? Demek azab, inkâr ve küfürde ısrar etmenin ve Allah'ın koyduğu hükümlere karşı gelmenin bir sonucu ve ilâhî bir hikmet meselesidir. Varlığın konuluşu, ilâhî rahmet içindir, şükür ve iman da bunun yoludur. İnkâr ve küfür ile Allah'dan kaçanlar bu yoldan sapmaya, bu Hakk'ın koyduğunu bozmaya ve Allah ile mücadele etmeye savaşmış olduklarından dolayı, Allah'dan ve Allah'ın rahmetinden uzaklaşmış olurlar. Allah'ın mülkünden dışarı çıkmak mümkün olmadığı için, azab da işte bu meydana getirme işinin ve bu uzaklaşmanın gerekli bir sonucu olur. Bu sonuç esasen doğru ile yanlış, hayır ile şer, güzel ile çirkin arasındaki fark ve üstünlüğe göre sıralanmıştır. Bu da Allah Teâlâ'nın vacib olan vücuduyla, ortağının mümkün olmayışı arasındaki karşılıklı ilginin bir dalıdır. Şu halde inkâr ve küfürden sonra da olsa şükür ve iman ile Allah'a yaklaşma yolu tutulunca artık azab için hiçbir sebep kalmaz. Şâkir ve alîm olan Allah, muhakkak o şükür ve imanın mükafatını ihsan eder. Şükür ve imandan sonra inkâr ve küfüre sapıp Allah'dan ve Allah yolundan kaçanlar azaba varacakları gibi inkâr ve küfürden sonra da olsa şükür ve iman yolunu tutup Allah'a doğru gidenler de muhakkak Hakk'ın rahmetine vasıl olurlar. Şu halde hayat cereyanı yürüyüp dururken, "Artık ben vazifemi yaptım" deyip de Allah'a karşı gururlanarak şükür ve imandan sonra saygısızlığa, inkâr ve küfüre sapmak caiz olamayacağı gibi, "Ben şimdiye kadar inkâr ve küfür yolunda dolaştım, günahlara daldım, bundan sonra kurtuluş imkânı kalmamıştır" diye ümitsiz olup da henüz fırsat eldeyken tevbe ve düzelmeden yüz çevirmek de caiz değildir. Derhal kötülüklerden tevbe edip şükür ve iman yolunu tutmalıdır. Zira Allah şükredenleri takdir eden ve her şeyi bilendir.

Şükür ve iman ile inkâr ve küfrün hükümlerini takdir sırasında geçmiş açıklamaların tamamlayıcısı ve yeni beyanların başlangıcı olmak üzere şu ilâhî ahlâkı bilmek ve tevbekar olanlara geçmişten dolayı kınama ve kötülemede bulunmamak gerekir:


Ana Sayfa

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri