110-NASR

1- "geldiği zaman." Tahakkuk ifade eden bir zaman zarfı olduğu için fiil-i maziye gelir, şart mânâsına delalet ettiği için de mazinin mânâsını geleceğe çevirerek şartın gelecekte gerçekleşeceğini ifade eder. Burada şartı, ile ona atfedilen fiilinin toplamıdır, cevabı da ve matufudur.

nın bu vechile tahakkuk ifade etmesinden dolayı burada kendisinden öncesinin de düşünülmesiyle şu mânâ hasıl olur:

"Ey Muhammed, seni gönderen, senin tek mabudun olan Allah'ın yardımı ile fetih gelecek, hem sen insanların Allah'ın dinine fevc fevc (dalga dalga) girmeye başladıklarını göreceksin. Çünkü "Allah, "Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz." diye yazmıştır." (Mücadele, 58/21); "Elbette biz elçilerimize ve inananlara hem dünya hayatında, hem de şahitlerin (şahitliğe) duracakları günde yardım ederiz." (Mümin, 40/51), "Eğer siz Allah(ın dinin)e yardım ederseniz, (Allah da)size yardım eder." (Muhammed, 47/7) buyurulmuştur. Sen Allah'ın Resulü olduğun ve önceki sûre mânâsı üzere tevhid ve ihlas ile Allah'a ibadet ve kulluk edip sırf onun dinine sarıldığın, bu şekilde mücahede ederek ona yardım ettiğinden dolayı bunlar kesin olarak olacak, işte bunlar gerçekleştiği zaman "Rabbini öğerek tesbit et"...

Allah'ın yardımı. Düşmanlara karşı galip ve muzaffer kılacak olan vaad edilen yardımı, "Allah'tan yardım ve yakın bir fetih... Müminleri müjdele!" (Saff, 61/13) buyurulan yardımı, ve fetih. Zemahşerî der ki: "Nasr" ile " feth" arasında ne fark vardır ki ona atfedilmiş? dersen, derim ki: "Nasr", iğase ve düşman üzerine üstün kılmaktır. "Fetih" de memleketlerin fethidir ve mânâ Resulullah'ın Arab'a ve Kureyş'e zaferi ve Mekke'nin fethidir. Allah'ın müminlere nusreti ve şirk beldelerinin onlarca fethi emridir de denilmişt i r." Râzî tefsirinde de der ki: "Nasr, istenilenin tahsiline yardımdır, fetih de onunla ilgili olan istenilen şeyin meydana getirilmesidir. Nusret, fetihe sebeptir, onun için atfedilmiştir."

İkinci bir vecih: Nusret dinin kemali, fetih dünyaya ait istektir ki, tamamı nimettir. Bunun benzeri "Bugün size, dininizi olgunlaştırdım, size nimetimi tamamladım." (Maide, 5/3) âyetidir.

Üçüncü bir vecih: Nusret, dünyada istediğine ulaşmak, fetih de "Ve (cennetin) kapıları açıldı." (Zümer, 39/73) buyurulduğu üzere cennete ait olmaktadır. Görüşlerin en açığı; yardımın, Kureyş'e veya bütün Arab'a üstün gelme, fethin de Mekke fethi olmasıdır. İbnü Abbas'tan nakledilen de Mekke'nin fethidir ki ona "fethu'l-futuh" (fetihlerin fethi) denilir. Nitekim buna başlangıç olan Hudeybiye antlaşmasına da "feth-i mübin" denilmişti. Şu halde asıl mânâ sade Kureyş'e veya Arab'a karşı yardımın ve Mekke fethinin hususiyetleri üzerine değil, bunlar, ilerde bunların üzerine kurulacak fetihlerin anahtarı, İslâm'a fetihlerin kapılarının açılışı demek olması hasebiyle ve üstünlük ve fethin gelmesi, gelecek bütün fetihlerin gelmeye başlaması mânâsına raci olduğundan dolayı bir çok tefsirciler bu nasrı ve fethi cinse yüklemişlerdir ki, bu mânâ Kevser'in verilmesinde beyan olunan m ânâ gibi olarak "Bugün dininizi size, olgunlaştırdım, size nimetimi tamamladım." (Maide, 5/3) buyurulan güne işaret olmuş olur. Veda Haccı'nda da teşrik günlerinde Mina'da indiği rivayetine göre bu mânâ daha yakın olur. Ancak bu takdirde daki gelecek m â nâsı fiilinde değil, rü'yet (görme)in bazı kısmı itibarıyla düşünülmek gerekir. Bu açıklamadan sonra şu sonucu da gelebiliriz ki, fetihten maksat yalnız memleket fethinden ibaret olmayıp, daha çok kalblerin iman ve İslâm'a fethi demek olur. Mekke fethi ü z erine en çok terettüp eden fetihler, İslâm dininin derhal yayılıvermiş olması ve yirmi seneden beri Kureyş kâfirlerinin karşı koymalarından dolayı hakkın kabulüne kapalı duran kalplerin Mekke ve Taif fethinden sonra akın akın İslâm'a açılıvermiş bulunması d ır. Onun için Isâm demiştir ki: "Allah'ın dinine dalga dalga girdikleri"ne münasip olan, fethin müminlere din kapısının açılması mânâsına yorumlanması da kalbe çarpan mânâlardandır." Yukarılarda da geçtiği üzere Mekke'nin fethi hicretin sekizinci sene s i Ramazan'ında olmuştu. Resulullah'ın emrinde Muhacirler ve Ensar ve diğer müminlerden on bin kişilik muntazam bir ordu vardı. İki bin kişi de sonradan katılmıştır. Peygamber'imiz (s.a.v.) Mekke'de onbeşgün kaldı, ilk girdiği zaman Kâbe'nin kapısında durup: "Allah'tan başka ilâh yoktur, tekdir; kuluna (Muhammed'e) yardım etti, (müşrik) toplulukları da yalnız başına yenilgiye uğrattı." demişti. Sonra da: "Ey Mekke'liler! Şimdi ben size ne yapacağım, dersiniz? buyurdu. Hayır yapacaksın, kerîm bir kardeş ve kerîm bir kardeş oğlu, dediler. Haydi gidiniz sizler serbestsiniz "gidiniz, siz serbestsiniz" buyurdu. Bu şekilde onları âzad etti, onun için onlara "serbestler" denildi. O zamana kadar İslâm'a girenler birer ikişer giriyorlardı. Buhârî, Amr b. Seleme'den şöyle nakletmiştir: Demiştir ki: Fetih olunca her kavim, İslâm ile Resulullah'a koştu, bütün kabileler İslâm'a gelmek için Mekke'nin fethini gözetiyorlardı ve onu kavmi ile bırakın, eğer onlara üstün gelirse o peygamberdir diyorlardı. Hasen'den de: Resulullah (s.a.v.) Mekke'yi fethedince Araplar: "Allah Teâlâ Mekkelileri Fil ashabından korumuşken, o madem ki onlara karşı üstün geldi, o halde sizin ona eliniz erişmez." dediler ve bölük bölük Allah'ın dinine girdiler." Bunlardan anlaşılır ki fetih t en maksad, çoğunluğun dediği gibi Mekke'nin fethi olmakla beraber, o yalnız düşman bir şehrin fethinden ibaret değil, Kâbe'nin fethi olduğundan aynı zamanda kalblerin Allah dinine, İslâm kapısının bütün insanlığa açılışı ve bu şekilde fetihlerin fethi olm u ştur. Derhal bütün Arabistan'a ve oradan bütün cihana yayılan İslâm'ın maddî ve manevî fetihleri Kâbe kapısının açılmasıyla başlamıştır.


Ana Sayfa
Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri