18-KEHF:

83- Bir de sana Zülkarneyn'den soruyorlar veya sorarlar. Soranlar, bazı rivayetlere göre müşrikler, diğer bazı rivayetlere göre kitab ehli idi. Sûrenin iniş sebebinde zikredilen rivayette yahudilerin telkini ile Kureyş müşriklerinin soru sorduğu (baş tarafta) geçmişti. Taberî'de Ukbe b. Amir'den rivayet olunduğuna göre o demiştir ki:
"Bir gün Resulullah'a (s.a.v) hizmet ediyordum, huzurundan çıktım. Kitab ehlinden bir topluluk bana rastlayıp:
'Biz Resulullah'a soru sormak istiyoruz. İzin iste' dediler. Ben de girdim, haber verdim
Peygamber:
'Onların benimle ne işleri var? Ben Allah'ın bildirdiğinden başkasını bilmem' buyurdu. Sonra 'Bana su dök' dedi. Abdest aldı, namaz kıldı. Namazı bitirince yüzündeki sevincini anladım. Sonra Peygamber:
'Onları ve ashabımdan kimi görürsen içeri al' buyurdu. Bunun üzerine onlar içeri girdiler, Peygamberin huzurunda dikildiler.
Peygamberimiz buyurdu ki:
'İsterseniz kitabınızda yazılı bulduğunuz şeylerden sorunuz, ben size cevap vereyim ve isterseniz ben size bilgi vereyim'.
Bunun üzerine onlar:
'Sen bilgi ver' dediler.
Peygamber:
'Zülkarneyn'den ve kitabınızda bulduğunuz şeylerden soruyorsunuz?' buyurdu."

Bir de Alûsî'nin belirttiğine göre İbnü Ebu Hatem'in Süddî'den rivayet ettiğine göre Hz. Peygamberimiz (s.a.v)e yahudiler demişler ki
"Ey Muhammed! Sen ancak İbrahim'i, Musa'yı, İsa'yı ve bazı peygamberleri anlatıyorsun. Çünkü onlarla ilgili haberleri bizden işittin. Şimdi bakalım bize öyle bir peygamberden haber ver ki, Allah Teâlâ onu Tevrat'ta ancak bir yerden başka zikretmemiştir. O kimdir? demişler. "Zülkarneyn" buyurmuş.

ZÜLKARNEYN, deyimi, zü'l-yedeyn (iki el sahibi) gibi bir lakabdır ki zü'l-cenaheyn (çifte kanatlı) niteliğine benzer. Kamus'ta ayrıntılarıyla anlatıldığı üzere "karn" bir çok mânâlara gelir. Bunlardan bazıları; boynuz, asır, bir zamanda beraber yaşamış olan topluluk mânâlarına geldiği gibi insanın tepesine ve özellikle başının yanlarına, yani şakaklarına ki hayvanda boynuzunun yeridir ve erkeklerin perçemine, kadınların zülüflerine, güneşin çemberinin kenarına ve bir toplumun başında olan efendisine... denilir. Bundan dolayı Zülkarneyn lakabının, isim olarak konmasının sebebinde "karn" kelimesinin mânâlarından her birine göre değişik düşünceler mümkün olduğundan birçok sözler söylenmiştir. Bu sözlerin en meşhuru Kur'ân'ın açıklamasından da anlaşılacağı üzere, yeryüzünün doğu ve batısına sahip, demek olmasıdır ki, Türkçede cihangir diye ifade edilir. Hüseyin Vâiz tefsirinde anlatıldığı üzere, görünen ve görünmeyene sahip mânâsı da Kur'ân'ın zevkine uygun yönlerdendir. Buna da Türkçede zülcenaheyn (hem dünya, hem ahirete ait) denilir. Tefsir bilginlerinin açıklamalarından Zülkarneyn lakabı ile lakablandırılmış olan zatların bir değil, birçok kimse olduğu anlaşılıyor. Kur'ân'da anılana Büyük Zülkarneyn" deniliyor.

Vaktiyle Yemen'de Tebâbia denilen Himyer hükümdarlarından bazı büyük fatihler, bu cümleden olarak Mekke'nin yapımında Hz. İbrahim ile görüşüp ondan feyiz aldığı rivayet edilen, Sa'b ve Semerkand isminin adına nisbeti nakledilen Şemmer Yer'aş, Zülkarneyn olarak anılmış oldukları gibi, Afrîdun ve İskender gibi Arap olmayan fatihlere de bu lakab verilmiş ve bunların en son yaşayanı, İskender olması dolayısıyla tarih bilginleri arasında "Zülkarneyn" şöhreti İskender'in olmuştur. Yahudilerin kitaplarında, Zülkarneyn Rum'dan çıkan bir genç idi ki, Mısır'ı ve İskenderiye'yi kurdu ve şöyle yükseldi, böyle yükseldi diye anılmış olduğu hakkında bir rivayetinde görülmesinden dolayı, bu konuda tarihî tartışmayı ortadan kaldırmak isteyen bazı tefsir bilginleri de Büyük Zülkarneyn'in İskender olduğunu kabul etmek istemişlerdir. Nitekim Alûsî de bu görüştedir.(3)

Allah'ın birliğine inanan bir hükümdar olan ve olağanüstü fetihleriyle dünyada özel bir tarih açmış bulunan İskender'in, Zülkarneyn'lerden birisi olduğunu inkar etmeye yer yoksa da, Kur'ân'da zikredilen büyük zatların peygamberlik makamına da sahip bulunduğuna göre İskenderin bu derece yükseltilmesi kabul edilebilir görülmemiş ve İskenderin bir set yaptığı bile tarih olarak belli olamamıştır. Bir de İskender, başka bir tarihte meşhur olduğu ve bilindiğinden dolayı, bunu Peygambere sormak, soru soranların maksadına uygun olmazdı. Hakkında vahiyden başka bir şekilde bilgi alınması düşünülen bir soruyu peygamberliği imtihan etmek isteyen ve bunun için soru soran kimselerin maksatlarına nasıl uygun düşer? Onun için bu soru, eski tarihin karanlıklarına kadar dalan bir konu olması gerekiyor.

Gerçi İskender'den sonra da doğu ve batıya savaş açmış, set yapmış fatihler yok değildir. Mesela Roma kayserlerinden (hükümdarlarından) birinin, İngiltere'de Kisra Nuşirevân'ın Kafkas dağlarında "Bâbü'l-Evvâb", başka bir ifade ile "Demir kapı" denilen yerde birer set yapmış olduklarını tarihler gösteriyor. Fakat bu sorunun, doğu ve batı da pek çok fetih yaptıktan sonra Kuzey'de Askitler'e kadar varan ve aynı zamanda Akdenizden Şab denizine kadar bir set yaptığı rivayet olunan Mısırlı büyük Ramses gibi maddî ve manevî bir üne sahip olan daha eski ve daha yüksek bir cihangiri hedef edinmiş olması rivayet ve dirayet açısından daha uygundur. O halde bu Zülkarneyn kimdir?

Bazıları bunun İbrahim (a.s) zamanına tesadüf eden Afrîdun b. Esfiyan b. Cemşîd olduğunu söylemişlerdir ki, İran'ın adalet önderlerinden olup, adalet ve güzel ahlâkı ile meşhurdu. Zülkarneyn'den önce Hızır bulunuyordu. Hızır, Afrîdun zamanında peygamber olarak gönderilmiş olup Hz Musa zamanına kadar kalmıştı. Zülkarneyn, İbrahim (a.s) zamanındaydı gibi ilk kitap ehlinden rivayet edilmiş bazı sözler bununla ilgili görünür. Belhli Ebu Zeyd "Suver-i Ekâlîm" ismindeki kitabında Afrîdun'un vahiy ile desteklenmiş olduğunu söylemiş ve tarihler onun büyük bir fatih olduğunu nakletmişler.

İbnü İshak, "Zükarneyn"in isminin, Merziban b. Merduye olduğunu söylemiş, bazıları onun ismi Abdullah b. Dahhâk'tır demiş, bazıları da Mus'ab b. Abdullah b. Feynan b. Mansur b. Abdullah b. el-Ezr b. Avn b. Zeyd b. Kehlân b. Sebe b. Ya'rub b. Kahtan demişler. Ebu Reyhan Bîrûnî "el-Asârü'l-Bâkiye ani'l-Kurûni'l-Hâliye" isimli eserinde "Zülkarneyn, Ebu Kerb Semiyy b. Ubeyd b. Efrîkış el-Hımyerîdir. Bunun mülkü yer küresinin doğu ve batısına ulaşmıştı ve Himyerli şairin:

"Dedem zü'l-karneyn müslüman bir melikti.
Yeryüzünde yüceldi, zayıf görüşlü değildi .

Doğulara ve batılara ulaştı .

Doğru yolu gösterecek bir hakîmden padişahlık yollarını arıyordu." diye iftihar ettiği de odur deniliyor ki bu görüş doğruya en yakın görüştür. Çünkü Zülmenâr, Zûnüvâs, Zünnûn, Zuruayn, Zûyezen, Zûceden gibi zû'lar hep Yemen'dendir" demiş. Durum böyle iken Afrika kıtasını adına nisbetle tanımakta olduğumuz Afrikış, Zülmenâr unvanı ile Himyer hükümdarlarının tanınmışlarındandır. Tanca'ya kadar ulaştığı, Afrikıyye şehrini yaptığı, Berberîleri Filistin, Mısır ve sahilden Mağribe (Cezayir'e) naklettiği tarihlerde zikrediliyor. Fakat bunun torunu olduğu söylenen "Ebu Kerb Semiyy veya Şems b. Umeyr" adında birisi tarih itibariyle tesbit olunamamış ve bundan dolayı, Ebu Reyhan'ın nakline itiraz edilip bunun, "Şemmeryeraş" kelimesinden değiştirilmiş olması ihtimali ileri sürülmüştür. Gerçekten bir rivayette, Şemmer, Afrîkış'ın oğlu olup Irak ve Çin'e doğru hareket ederek vardığı yerlerde kitabe (yazıt)ler diktirdiği ve Semerkand kalesini söktüğü ve hatta Semerkand "Şemmer"in kopardığı, yani "Şemmerkent" yahut "Şemmer şehri" demek olduğu zikredilmiş ve Huzâ'a şairi Dıbil, Yemen hükümdarları ile iftihar ederken buna işaret ederek şunu söylemiştir:

Bazıları bu "Şemmer"in başında iki saç örgüsü olduğundan dolayı Zül-karneyn diye adlandırıldığını nakletmiş ise de en çok tercih edilen rivayette Şemmer, Efrikîş'in oğlu değil, "Nâşirunniam"ın oğlu olduğu gibi, Süleyman (a.s) zamanındaki Belkıs'tan sonra olmasından dolayı Kur'ân'daki Zülkarneyn'in daha önce olması gerekeceği ileri sürülmüştür. Nitekim Ebu'l-Fidâ tarihinde der ki: "Zülkarneyn, Râyiş'in oğlu Sa'b'dır. Babası Râyiş ilk Tübba', Küçük Sebe'in oğlu Sayfî'nin oğlu Kays'ın oğludur denilmişse de Lokman'ın biraderi Züsü-ded'in oğlu Haris Râyiş'tir. İbnü Said, İbnü Abbas hazretlerine, Kur'ân'da zikrolunan Zülkarneyn'den sordu Himyer'dendir dedi ki o, adı geçen Sa'b'dır diye nakletmiştir. Şu halde yüce kitapta zikredilen Zülkarneyn, Rum İskender değil, adı geçen Sa'b b. er-Râyiş'dir."

Kamus mütercimi Asım Efendi de İskender kelimesinde bu görüşü destekleyerek daha bazı detaylı bilgileri nakletmiştir. Fakat bir taraftan Sa'b'ın bir taraftan da Afridun'un İbrahim (a.s) zamanında oldukları hakkındaki rivayetleri birleştirmek de pek zor ve güç görünüyor. Gerçi Kur'ân'ın bir kaç yerinde geçmişteki parlaklığı hatırlatılan Sebâ medeniyetinin, dünyada benzeri yaratılmamış olduğu hatırlatılan "İreme zâti'l-'imâd" cennetinin sahipleri olan ve Semûd kavmini Yemen'den kovarak çıkaran Himyer ve Tebâbia devletinin, Şeddad'a karşılık Lokman ve Zülkarneyn'e de ortaya çıkış yeri olması en yakın ihtimaldir. Ve bunlardan birinin ve belki bir kaçının Zülkarneyn olarak anılmış olduğu da anlaşılmaz değildir. Bununla beraber tarihin bilinmeyen karanlıkları içinde bunların incelenmesi zor olduğu gibi, Kur'ân'da zikredilen Zülkarneyn'in bunlardan o ünvanı almış birisi mi; yoksa İbnü İshak'ın, Lafes'in çocuklarındandır dediği gibi Arap milletinden başka bir milletten gelen, büyük fatihlerden birisi mi olduğunu kestirmek mümkün olamıyor. Onu için İbnü Hişam'ın "Siyer" kitabının şarihi Süheylî'nin kabul ettiği şekliyle, bu konuda en sağlam hükmü Hz. Ali'den rivayet olunan şu fıkrada buluyoruz: "Zülkarneyn, salih bir kuldu ki, Allah'ı sevmiş Allah da onu sevmişti". Gerçekten bunun ismi ve şahsiyeti ile belirlenmesine kalkışmak Kur'ân'ın zevkine de uygun değildir. Çünkü soru, Zülkarneyn niteliği üzere sorulmuş olduğu gibi, cevapta da ismin ve şahsiyetin belirtilmesine ilişilmeyip ancak o vasıfla ilgili hususları açıklayan kıssayı hatırlatmakla buyuruluyor ki: de ki size ondan bir haber anlatacağım. Bir zikir, yani onu andıracak unutulmaz bir hatıra, belleklerde tutulacak, dillere destan olacak bir anı, şöyleki:

Geri Dön

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri