18-KEHF:
66- Bakınız Musa ile delikanlısı Allah'tan böyle bir rahmet ve ilme erişmiş özel bir kulu bulduklarında ne yaptılar: Musa ona dedi ki: "Sana öğretilen ilimden bana da öğretmen için sana tabi olabilir miyim?"
RÜŞD, hayrı, doğru yolu bulmaktır. Bu sözde âlime karşı alçak gönüllülüğün gereğine ve ilim tahsilinden esas maksadın rüşdü kazanmak olduğuna ve ilim öğrenmede gönül alçaklığı, edeb, nezaket, ardına düşme ve hizmetin şart olduğuna delalet vardır.
67-69-Bu izin istemeye cevap olarak o kul; Musa'ya dedi ki: "Sen benimle arkadaşlığa asla sabredemezsin." Bu sözle Hızır, Musa'nın psikolojik durumu hakkındaki ilk keşfini göstermiş ve ona kendini anlatmış oluyordu ki, sonunda doğruluğu gerçekleşecektir. Gerçekten bu istekle Musa'nın alacağı ders, kendi yerini tanımak ve bir sabır dersi almaktan ibaret olacaktır. Yani bu konuda çok sabır lazımdır. Senin ise şüphesiz ki benimle beraber sabretmek elinden gelmez ve bunda mazursun. Çünkü iç yüzünü bilemediğin bir şeye nasıl sabredeceksin?
Yani beraberimde birtakım şeyler göreceksin ki, sır ve hikmetinden haberin olmayacak, dış görünüşe göre ise iyi görünmeyecek. Sen bir şeriat sahibi olman itibariyle onları dış görünüşlerine göre uygun göremeyip itiraz etme gereğini duyacaksın.
70- Musa dedi ki: "İnşallah beni sabırlı bulacaksın, sana hiçbir işte karşı çıkmayacağım." dedi. Allah dilemezse başka.
71- "Hızır dedi ki: "Eğer bana uyacaksan, ben sana sırrını anlatmadıkça hiçbir şey hakkında bana soru sorma." Yani tartışma, itiraz şöyle dursun, sorup anlama için bile soru sorma! Demek ki başka ilimlerde meseleyi ortaya koyarak bilginin yarısını oluşturan soru, bu ilimde yasaktır. Bunda öğrencinin nefsi, faaliyetten çok kabiliyette hazırlanacaktır.
72-75- Böylece ikisi yola koyuldular. Demek ki, bu ilimden bir şey bellenirse bir yerde oturup söyleşmek veya düşünmek yoluyla değil, gerçekten işleri yapmakla bellenecektir. Sözleşme tamamen olur olmaz ikisi birlikte hareket etmişler. Görülüyor ki burada delikanlı zikredilmemiştir. O, Musa'ya uyduğu için, artık kendisinden söz edilmemiş ve onu bir yerde bırakmış da olabilirler. İkisi denize doğru gemiye bininceye kadar gittiler. Nihayet gemiye bindiklerinde, Ebu Hatem'in Rebi' b. Enes'ten rivayet ettiğine göre yer korkunç idi, gemiciler bunlardan şüphelendiler, bindirmek istemediler. Fakat başkanları: "Ben bunları yüzleri nurlu adamlar görüyorum, bindireceğim" dedi, bindirdi. Buharî ve Müslim ve diğer hadis bilginlerinin İbnü Abbas'tan rivayetinde ise "Hızır'ı tanıdılar, ücretsiz bindirdiler. Gemiyi yaraladı. Bunun bazı rivayetlerde zikredildiği gibi keser veya balta gibi aletler ile olağan bir iş şeklinde olması muhtemeldir. Ve gemiciler Hızır'ı tanıdıklarından dolayı belki ses çıkarmamışlardır. Fakat nazmın beyan zevkine ve gemicilerin ses çıkarmamasına göre bir harika şeklinde sessizce yapılıvermiş olması daha uygundur. "Musa : "Gemiyi yolcularını boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın" dedi. Yine gittiler, yani özrünü kabul etti de gemi ile sahile çıktıktan sonra yine gittiler. Nihayet bir oğlana rastladılar. Hızır onu hemen öldürdü. Oğlan deyimi gibi gulâm deyimi de çoğunlukla buluğ çağına ermeyenler de yaygın olarak kullanıldığından dolayı, Cumhur bunun henüz büluğ çağına ermemiş bir çocuk olduğunu söylemişlerdir. Fakat İbnü Ebî Hatem, Said b. Abdülaziz'den yirmi yaşında bir genç olduğunu rivayet etmiştir.(1) Gerçekten böylelerine de gulam denilebilir. Musa dedi ki: "Bir can karşılığı olmaksızın masum bir cana nasıl kıydım? Yani bir kısas hakkın yok iken, bir masum veya suçsuz kimseyi mi öldürüverdin? Demişlerdir ki, maksat, öldürmenin haksız yere olduğunu söylemektir. Yalnız kısas hakkının olmaması bu duruma en uygun olması itibariyledir. Veyahut Musa'nın şeriatinde çocuğu (öldürmede) de kısas gerektiğini bildirmektir. Doğrusu çok fena bir şey yaptın"
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |