18-KEHF:
21- Özetle öyle dediler ve işte böylece onları şehir halkına buldurduk. Yani o sözü kabul ettiler ve o şekilde içlerinden birini şehre gönderdiler. Fakat Allah'ın takdirine bakın ki, o derece sakınmalarına rağmen Allah, bu şekilde kendilerini tanıttırdı. Rivayete göre gidenin elindeki para yakalanmasına sebep olmuş ve bu yüzden Allah Teâlâ onları şehir halkına buldurmuş ki Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve kıyamet günün meydana geleceğinde hiç şüphe olmadığını bilsinler diye. Çünkü ne kadar durduklarını bilemeyen Ashâb-ı Kehf senelerce yattıkları mağaralarından, kabirden kalkar gibi uyanıp kalktıklarını anlamış ve vaktiyle ayaklandıkları müşriklere karşı başarılı olduklarını ve isteyip umdukları Allah merhametinin bir tecellisini görmüş ve dolayısıyla önceden iman ettikleri şekilde Allah'ın vaadinin hak olduğunu müşahede ile bilmiş oluyorlardı.

İşte bu şekilde gerek kendileri ve gerek diğerleri için kıyametin şüphesiz olduğuna da bir delil ve misal olmuş bulunuyorlardı. Hani bir zaman halk aralarında Ashâb-ı Kehf'in durumu hakkında münakaşa ediyorlardı. Yani o vakti düşün ki, bunlar ayaklanıp mağaraya çekildikleri zaman kavimleri bunların işi için münakaşa ediyorlardı. Bazıları: "Mağaranın ağzına bir bina yapınız" demişlerdi. Mağarayı mezarları olsun diye üzerlerine bir bina ile tıkamışlardı. Rabbleri, onların durumunu daha iyi bilir. "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz ondan başka hiçbir ilâha tapmayız." (Kehf, 18/14) diye iman ve ilan ettikleri Allah Teâlâ din uğrunda uğraşmalarını boşa çıkarmadı. "İki taraftan hangisinin mağarada kaldıkları süreyi daha iyi hesapladığını ortaya koymak için" (Kehf, 18/12) buyurduğu şekilde, en sonunda maksatlarına ulaştıklarını gösterdi, münakaşa eden hasımlarını mağlub etti. Onların işi hakkında sözlerinde üstün gelen müminler, yani Ashâb-ı Kehf'in takip ettiği durum üzerine giderek düşmanlarına karşı galip gelen grup elbette biz onların üzerine bir mescid yaparız dediler.

22-Bununla beraber ihtilaf ettiler. Onlar üç kişidir, dördüncüleri köpekleridir, diyecekler. Onlar, beş kişidir, altıncıları köpekleridir, diyecekler. Bunlar, gayb hakkında tahmin yürütmektir. Demek ki bu iki söz delilsiz zanna dayanan bir sözdür: (Onlar) yedi kişidir, sekizincisi köpekleridir de diyecekler. Demek ki bu söz, öncekiler gibi delilsiz zanna dayanan bir söz değildir. Gerçeğin kendisi olmasa bile ona en yakın sözdür.

Doğrusu de ki: Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Sayılarının bilinmesi kıssa açısından herkese lazım değildir. Onları gerçekten bilenler pek azdır. Onun için Ashâb-ı Kehf hakkında, sathî tartışma dışında derin münakaşaya girme. Pek az kimsenin bilebileceği Ashâb-ı Kehf hakkında yukarıda söylendiği gibi Rabbim en iyi bilendir, bilenler azdır, çoğu bir delile dayanmaksızın söyler. Onun için sathî bir münakaşadan başka bir tartışmaya ve karşılıklı konuşmaya dalma. Ve haklarında onlardan, değişik sözlerin sahiplerinden hiçbir şey sorma. Çünkü kıssanın bilinmesi lazım gelen noktaları hakkıyla bilindi. Şu halde Ashâb-ı Kehf kıssasını yalnız Kur'ân'ın açıklamasına dikkat ederek okumalı, şundan bundan sormaya kalkışmamalıdır.

Şimdi bu kıssadan alınacak hisseyi açıklamak için aşağıda gelecek talimat ile buyuruluyor ki:

24-25- Ancak Allah'ın dilemesi hariç. O vakit yapabilirsin. Bundan dolayı gelecekte bir işi yapmaya azmederken işi Allah'ın iradesine bağlamalı, "inşaallah" demeyi unutmamalı. Unuttuğun zaman da Rabbini an. Yani bu istisnayı (inşaallah demeyi) insanlık icabı olarak unutmuş bulunursan, hatırladığın zaman "inşaallâh" diyerek veya tesbih ve istiğfar ederek Allah'ı zikret ki, bu şekilde sözün hükmü değişmezse de kusura keffâret olur, günahtan kurtulunur. Veya herhangi bir şeyi unuttuğun zaman insanın beceriksizliğini düşünüp Allah'ı an ki, unuttuğunu hatırlayabilesin. Özetle Allah'ın iradesinin sözünü etmeyerek yarın muhakkak şöyle yapacağım, böyle yapacağım demenin sakıncalarını anlamak için bir insan için en azından unutup yalancı çıkacağını düşünmesi bile yeter.

Bu yasak ve emri ile Allah Teâlâ, Resulüne her azmini Allah'ın dilemesine bağlamasını öğrettikten sonra, kıssadan hisseyi tebliğ etmek için buyuruyor ki: Ve de ki: "Rabbim'in bundan (yani Ashâb-ı Kehf'in başarılı olmasından) daha çok yakın bir şekilde beni başarıya ulaştırması pek umulur." Onlar ne kadar durdular? Onlar, mağaralarında üçyüz sene durdular dokuz yıl da ilave ettiler. Denilmiş ki güneş yılı hesabı ile üçyüz, dokuz yıl fazlası da kamerî yıl (ay yılı) hesabı iledir. Bazı tefsir bilginleri bu müddetin Allah'ın açıklaması olduğunu söylemişler, bazıları da İbnü Mesud'dan rivayet edildiği üzere "ve dediler ki" cümlesinin takdiri ile, sayılarında ihtilafa düşenlerin sözünü anlatma, olduğunu söylemiş ve diğer bazıları da ta yukarıda daki nin mekûlüne (mefûlüne) atfedilmiş olarak mescid yapalım diyenlerin sözü olmasını tercih etmişlerdir. Bununla beraber bunun böyle kıssadan ayrı olarak özel bir şekilde zikredilmesi bize yeni bir mânâ telkin etmektedir. İsti'nafiye (söz başı) ve daki zamiri Ashâb-ı Kehf'in taraftarları demek olan ve mescid yapalım diyen ya ait olmak suretiyle bunu şöyle anlayabiliriz: "Onların işine galip gelenler ve mağaraya mescid yapan Ashâb-ı Kehf taraftarları, o galibiyete ulaşıncaya kadar mağaralarında, saklandıkları yerde üçyüz dokuz sene durdular." Gerçekten hıristiyanların müşrik Romalılara galip gelmeleri ile meydana çıkmaları miladî IV. asrın başlarında meydana geldiğine göre, o zamana kadar üç yüz küsür sene durmuşlar demektir. Bu şekilde üçyüz dokuz yıl bu müddeti tashih etmek için açıklanır. Ve işte onlar, galip gelinceye kadar, üç yüz dokuz sene gizli durdukları halde, Hz. Muhammed'in peygamberliği ile İslâm dininin bundan çok az bir müddet içinde ve daha hızlı ve daha güzel bir şekilde galip gelmeye muvaffak olacağı vaad edilmiş ve gerçekten hicretten itibaren bu görünme ve galip gelme başlamıştır.

26- Bunların durdukları bu üç yüz dokuz sene müddet hakkında daha çok veya daha azdır, diye ihtilaf edecek olurlarsa. De ki: Onların ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Çünkü Ashab-ı Kehf kendileri de "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir." (Kehf, 18/19) demişlerdi. Çünkü göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O ne güzel görendir, ne güzel işitendir. Onların Allah'tan başka bir yardımcısı yoktur. Yani Ashâb-ı Kehf "Allah çocuk edindi." (Kehf, 18/4) diyenlerden değildir. "O, hükmünde hiç kimseyi ortak etmez."

Geri Dön

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri