8. Ve fakat tartıları hafif gelen her kimse, yani sevabı olmayan yahut günahları ağır basıp da sevapları hafif gelen kısımdan olan kimse artık onun anası haviye (uçurum)dir. Yani varacağı yeri, yatağı kucağına sığınacağı anavatanı haviyedir. Barınacak yeri kalmayacak, artık "haviye" denilen cehennem uçurumunun kucağına atılacaktır. Diğer bir mânâ ile onun ümm-i dimağı, yani beyninin kökü haviye olacak, tepe takla cehennemin dibine atılacak öyle kaynayacaktır.
9. Ve fakat tartıları hafif gelen her kimse, yani sevabı olmayan yahut günahları ağır basıp da sevapları hafif gelen kısımdan olan kimse artık onun anası haviye (uçurum)dir. Yani varacağı yeri, yatağı kucağına sığınacağı anavatanı haviyedir. Barınacak yeri kalmayacak, artık "haviye" denilen cehennem uçurumunun kucağına atılacaktır. Diğer bir mânâ ile onun ümm-i dimağı, yani beyninin kökü haviye olacak, tepe takla cehennemin dibine atılacak öyle kaynayacaktır.
10. O haviyenin ne olduğuna, mahiyetine gelince şöyle beyan buyurulur: Bildin mi ki o haviye nedir? ( inkârî istifham; hâviyeye râci müennes zamiridir; sonundaki fasıla için ha-i şehittir. Aslı dir) mahiyeti neden ibarettir?
11. O kızgın bir ateştir, yani şiddetli, kızışkan bir ateş. Bundan sonraki sûrede "cahim" diye zikrolunacak olan cehennem ateşi, daha sonra "Hümeze" Sûresi'nde tarif olunacak olan Allah ateşidir.
"Kamus"ta kelimeleri, cehennemin isimleri olarak geçmektedir. Yukardan aşağıya düşmek, sukut etmek mânâsına "hüviy" ve "heveyân"dan türemiş ism-i fail olarak "sakuf" mânâsına gelir ve hava boşluğu gibi içi boş, derin, düşüldükçe düşülür engin uçuruma, "mehvat" gibi sukut yerine denir. Çukur demek olduğu gibi, "haviye" de devamlı aşağıya doğru düşen uçurum veya uçuruma düşen demek olabilir. Bu mânâdan cehenneme isim olmuştur. Ve Alûsî'nin naklettiği üzere denilmiştir ki: Ona "hâviye" denilmesi gayet derin olmasındandır. Bazıları da ateşin en aşağı kapısına tahsis etmişlerdir. İncil tercemelerinde de "haviye"ye tesadüf edilir. "Ümm-i haviye" denilmesine gelince: Bunda işaret ettiğimiz vechile üç mânâ söylenmiştir:
Birincisi: Ümm, ana mânâsından me'vâ, yani varılacak, kucağına sığınılıp barınılacak yurt ve yatak mânâsına istiare yoluyla mecazdır. Zira ana kucağı, çocuğun sığınıp barınacağı sığınağı olmak bakımından me'va ona benzetilmiştir ki, bunda pek acıklı bir alay etme, küçümseme vardır. Nihayet sığınıp varacağı en şefkatli anası, hâmisi kızgın ateş olan haviyeden ibaret bulunan bir kimsenin halindeki felaket ve fecaatin şiddet ve büyüklüğünü düşünmeli.
İkincisi: Araplar, bir kimsenin yok olmasına dua makamında kinaye yoluyla derler ki, "anası ağlayıp düşesi, bayılası!" demek gibidir. Zira bir kimse düştüğü, helak olduğu zaman anası ağlar, merakından düşer bayılır. Bu bizim, "anası ağlasın", yahut "anası ağladı", yahut "anası ağlayasıca" deyimlerimizi andırır. Bununla beraber, "kahrolası, Allah canını alası" duaları gibi duası da her zaman vaki olması istenilen dualardan olmayıp, teaccüb (hayrete düşme), takdir ve medhetmek için de söylenir. Nitekim Ka'b b. Sa'di Ğanevi'nin şu beyti bu kabilden olarak meşhurdur:
"Anası
ağlasın, o giderken sabah ne gönderdi?
Ve dönerken
gece ne çevirdi?" Yani ne kahraman,
ne afacan adamdı!
Hamase'nin şu beyti de o türdendir:
"Anaları bayılası! Ne olmuştu onlara yıkıldıkları gün. Ceyşan denilen yerde kesilen şan ve şeref sebeplerinden dolayı. Mızraklar gerdanlarında iken kaçmak ve ölüm korkusundan bir merdivene çıkmak istemediler. Eğer kaçsalardı yine aziz olacaklardı. Fakat ölüme karşı sabrı daha çok değerli gördüler."
İşte Katade'den bir rivayet olarak geldiği üzere bir çok tefsirciler: İş bu tabirinden olduğunu söylemişlerdir "Keşşaf" sahibi ve "Müfredat"da Rağıb bunu tercih etmişler. "Keşşaf" sahibi bunun "razı olan hayat" kavline "tıbak sanatı"nı içermesi itibarıyla daha bedi olduğunu söylemiş, Taybî de buna "daha açık" demiştir. Bu mânâda "ümm", hakikaten ana demek olduğu gibi, "haviye" de cehennemin ismi değil, sakıta (düşen) mânâsına demektir. Yani "anası düşmüştür" demek olup bununla kıyamette helak ve cezasının şiddetinden kinaye edilmiş olur. Bunun inceliğinde şüphe yoktur. Fakat bu şekilde " mahiye" zamiri "haviye"ye dönmeyip, kelamın delâletinden anlaşılan, yani anasını ağlatan "dahiye"ye raci olmak gerekir. Halbuki önceki mânâda "haviye"ye dönüşü açık, istiare itibariyle mübalağa belağatı da şüphesiz olduğu için daha açıktır.
Üçüncüsü: Yine Katade'den, Ebu Salih'den, İkrime, Kelbi ve diğerlerinden rivayet edildiği üzere "ümm", beyin ve başın aslı ve kökü mânâsına olmaktır ki, bu şekilde "haviye", cehennem demek de, ona sakıta (düşücü) demek de olabilir. Yani beyninin kökü haviye olmuştur. Yahut "tepe taklak haviyeye yuvarlanmıştır" demek olur. Çünkü tepesi aşağı olarak cehenneme atılacaktır. Şu halde "mahiye" zamirinde iki vecih cereyan eder: Nâr (ateş), (bu ateştir) takdirinde mahzuf mübtedanın haberidir.
HÂMİYE yani ısının şiddeti mânâsına "hami"den, kızgın ve kızışgın demektir "fırın kızıştı" demek olduğu gibi, "güneş ve ateş kızıştı, hararetleri şiddetlendi" demektir. Masdarı "hamyen" ve "humyen" ve "humuyyen" gelir. Ateş zaten kızgın demek iken, "nâr" denildikten sonra bir de "hamiye" (kızgın) diye tavsifi, diğer ateşlerin buna oranla sanki "hamiye" (kızgın) değil, soğukmuşlar gibi hafif kalacaklarına işaret eden bir teşdid (kuvvetlendirme)dir. İşte o kâria (kıyamet)da tartıları hafif gelenlerin sonu budur. "Allah korusun."
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |