104- HÜMEZE SURESİ

1-2."Hümeze"; sûrenin de ismi olmak münasebetiyle meâlde aynen muhafazasını daha uygun gördüğümüz bu "hümeze" kelimesi "hemmaz", "gammaz" gibi "hemz" kelimesinden mübalağa sigası (kipi)dır ki, lüane (lânetleyen) duhake (çok gülen) gibi âdet ifade eder. Asıl mânâsı hemz (ayıplama, arkadan atma)i çok yapan, âdet edinenler demektir. "Hemz", "Kâmus"un açıkladığına göre "gamz" vezninde ve onun anlamdaşıdır. El ile çimdiklemek ve dürtmek, kakmak, vurmak (nitekim mihmez, mihmaz, yani mahmuz, mudul ve çekiç veya mudullu değnek demek olan mıhmeze bu mânâlardandır) ve bir dar yere sıkıştırmak (ki, hemze bu mânâdandır. Çünkü mahrecinden sıkıntı ile çıkar) ve ısırmak ve kırmak, yere çalmak mânâlarına gelir. Şu halde hümeze, bunlardan birini veya hepsini çok yapan, âdet edinen demek olur. Bu ölçü ile hamiz gibi çimdikçi, çekiştirici, dürtüştürücü, kakıştırıcı, vurucu kırıcı, atıcı, sıkıcı, ısırıcı mânâlarını ifade edebilir. Fakat lügat örfünde hamiz ve hemmazdan daha mübalağalı olarak hümeze, inceden inceye veya geriden geriye hafifseyerek ve alay ederek şunun bunun namusu ve şerefi ile oynayıp incitmeyi, yerme ve kötüleme ile arkadan konuşarak ayıplayıp kınamayı, şunu bunu dürtüştürerek öteye beriye koğuculuk etmeyi âdet ve sanat edinmiş, çekiştirici gammaz mânâsında meşhur olmuştur ki, böyle olan kimseler fırsat buldukça hemzin her mânâsını yapar. Eli erdiği insanları cımbızlar, çimdikler, dürter, kakar, ısırır, çarpar, kırar, incitir, o yolda geçinir. Onun için bu mânâların hepsinden kinaye olarak hümeze, gammazlığı âdet ve sanat edinmiş kimselere söylenmiştir. Yani asıl hakikati, el ile sıkmak, cimdirmek, dürtmek, vurmak, kırmak iken ağızla, dille ısırmak, kötülemek ve arkadan konuşmak, küçük görmekle gönül incitmek ve kırmak mânâsında kinaye olarak yayılmıştır. Kinayeler hakikatin de iradesine engel olmayacağı için 'de her mânâ dahil olur. Yani gerek el ile, gerek dil ile maddeten veya manen şunu bunu itip kakmayı, kırıp incitmeyi âdet edinmiş dedikoducu güruhunun hepsi cehennem uçurumunda, veyl deresinde, hüsran içinde kahrolmaya mahkumdurlar, vay hallerine. "Lümeze" de "hümeze" gibidir. Mızrak saplar gibi kötülemek, ayıplamak ve kaş göz kırparak, işaret ederek, eğlence suretiyle birini diğerine göstermek mânâlarına olan "Lemz"den "Lümeze" de daima herkesi ayıplamayı ve şuna buna ayıp ve eksiklik isnat ederek eğlenmeyi âdet edinmiş, kendini beğenmiş atak demektir ki, "hümeze"yle anlamdaş ve farklı olarak da kullanılır. Zemahşerî'nin beyanına göre hümezenin aslı kırıcı mânâsından, lümezenin aslı da ayıplayıcı, saplayıcı mânâsındandır. "Keşşâf"ta der ki: Hemz, hezm gibi kırmak, lemz de ayıplamaktır. "Lemezehû ve lehezehû" denilir, "taanehû" (onu ayıpladı) denir. Maksat, insanların ırzlarını, namuslarını kırmak ve arkalarından konuşmak ve onların ayıplamaktır. Ve "lüane", "duhaka" gibi fuale vezni onun, o kimsenin alışmış olduğu âdeti bulunduğuna delalet eder. Şâir:

"Eğer ortada bulunmazsam, sen dürtücü ve ayıplayıcı kesilirsin." demiştir. Daha önce İbnü Cerir de Ziyad-i Acem'in: "Bana kavuştuğun zaman yalandan bana sevgi göstererek yanaşırsın ve eğer orada bulunmazsam o vakit de hamiz (dürtücü) lümeze (ayıplayıcı) kesilirsin." demek olan iş bu: beyti ile hümeze insanları arkadan çekiştirip kızdıran; lümeze de arkadan konuşup ayıplayan demek olduğuna şahit getirmiş ve bazı rivayetler naklederek demiştir ki: İbnü Abbas'dan: "Allah Teâlâ'nın veyl (yazıklar olsun) ile başladığı kimseler kimlerdir diye sorulduğunda, "Nemime, yani koğuculuk ile gezenler, dostlar arasını ayıranlar en büyük ayıp arayanlar." demiştir. Mücahid'den de üç farklı görüş rivayet edilmiştir:

1- Hümeze, insanların etini yiyen; lümeze, ayıplayıcı ve atak.

2- Bunun aksine olarak: Hümeze, ayıplayıcı; lümeze, insanların etini yiyen.

3- Hümeze, Lümeze: Birisi insanların etlerini yiyen, diğeri ayıplama. Bu gösterir ki, bu haberi rivayet edenlere bu iki kelimenin yorumunda zorluk vaki olmuş, onun için ondan rivayet edenler ihtilaf etmişlerdir. Râzî de "Kendi kendinizi kötülemeyin." (Hucurat, 49/11) âyetiyle "Keşşâf"ın ifadesi üzere beyandan sonra der ki: "Tefsircilerin bunda bir çok görüşü vardır:

Birincisi: İbnü Abbas'dan, hümeze gıybetçi, lümeze ayıpçı.

İkincisi: İbnü Zeyd'den hümeze el ile, lümeze dil ile.

Üçüncüsü: Ebu'l-Aliye'den, hümeze yüze karşı, lümeze arkadan.

Dördüncüsü: Hümeze açıkça, lümeze gizli, kaş ve gözle.

Beşincisi: Hümeze lümeze, insanlara hoşlanmayacakları lakaplar takanlar. Velid b. Muğire bunu yapardı. Fakat bu başkanlık yapanlara yakışmaz, döküntülerin âdetindendir. Bunda insanların sözlerini, fiillerini, seslerini güldürmek için taklit edenler de dahil olur.

Altıncısı: Hasen'den Hümeze, gözünü kırparak açıkça kızdıran; lümeze kardeşlerini kötülükle anarak ayıplayan.

Yedincisi: Anlatıldığı üzere İbnü Abbas'tan, söze yalan katarak gezenler, dostların arasını açanlar, insanların ayıbını arayanlar. Bunları naklettikten sonra Râzî şu hatırlatmayı da yapar: "Bilinmeli ki bu görüşlerin hepsi de birbirine yakındır, bir asla döner. O da kusur bulmak ve ayıbı açıklamak, ortaya çıkarmak mânâsıdır. Sonra da bu iki kısımdır: Ya hased ve kin sırasında olduğu gibi ciddi olur, yahut da eğlence ve güldürme kabilinden eğlence ile olur. Bunlardan her biri de ya din ve taatle ilgili bir emirde olur veya dünya ile ilgili olur. Bu da görünüşe ve yürümek, oturmak, kalkmak gibi şeylerle ilgili olur ki, çeşitleri çoktur ve kayda geçmemiştir. Sonra bu dört kısımda ayıbı açıklama, bazan ortada bulunan için olur, bazan da bulunmayan için olur. Her iki takdirde de ya lafız ile olur veya baş ve göz ve diğerleri ile olur. Bunların hepsi yasaklama altında dahildir. Ancak bahis konusu olan lafzın dilde ne için konmuş olduğudur.

Lâfzın konduğu lafzen yasaklanmış olur, konmadığı da delalet bakımından yasaklanmış olur. Peygmaber'le ilgili olunca da daha büyük suç olur."(1) Keşşâf sahibi bir de demiştir ki: "Hümeze, lümeze mim'in sükunu ile ( şeklinde) de okunmuştur. Bu ise gülünç şeyler, garip ve tuhaf gevezelikler yapan zevzek maskaradır ki, kendisine hem gülünür, hem söğülür." Demek ki mim'in sükunuyla olan fethiyle olanın tersi gibi bir mânâ ifade ediyor. Üstün olan fail, sakin olan mef'ul mânâsında olmuş oluyor. Nitekim nın fethiyle "duhake", şuna buna çok gülen edebsize denir. nın sükunuyla "duhke" de çok gülünen, herkese gülünç olan maskaraya denir. Aynı şekilde "ayn"ın fethiyle "lüane", çok lanet eden, "ayn"ın sükunuyla "lu'ne", çok mel'un demektir. Demek ki sakin okunan, üstün, okunandan daha alçaktır. O halde üstünün kınamasından, daha alçağın kınaması öncelikle anlaşılır. Onun için âyette hümeze lümeze mim'in fethiyledir. Aşere kırâetlerinin hepsinde, hatta şazlar da dahil olmak üzere ondört kırâatta mimler üstün okunmuştur. Çünkü "mal biriktiren" ifadesinden de anlaşılacağına göre asıl maksat, kendini beğenmiş, herkesten üstünlük taslayarak ve eğlenircesine, şunu bunu gizliden açıktan, yüzünden veya arkasından eliyle veya diliyle taşlayıp inciten, namus ve haysiyeti ile oynayan, insanların arasını açmakla, koğuculukla yüze çıkıp yaşamak, eğlenmek isteyen saldırgan gururluların zararını beyandır ki, bunlar daha önceki sûrede geçen mal çokluğu kendilerini aldatmış olanlardandır. Bundan sonraki sûrede "Fil Ashabı"ndan bahsedilmesi de buna delalet eder.

Bunun inme sebebi (sebeb-i nüzulü)ne gelince: İbnü Cerir'in Muhammed b. Sa'd yoluyla İbnü Abbas'tan nakline göre: İnsanlarla alay ve hakaret eden, bir puta tapıcı idi. Hasen, Verka, İbnü Ebi Nüceym'den de Cemil b. Amir Cüheni hakkında nazil oldu denilmiş. Hasen Verka'dan naklen demiştir ki: Hümeze lümeze Cemil b. Amir hakkında nazil oldu, fakat bir kimseye tahsis edilmiş değildir. Bazı Arap dili ehli de bu, demiş, Araplar'ın, geneli zikrederek tek kişiyi kastetmesi kabilindendir. Nitekim sözde birisi diğerine: "Ben seni asla ziyaret etmeyeceğim; demesine karşı: "Her kim beni ziyaret etmezse, ben de onu ziyaret etmem." denilir ki, maksat "ziyaret etmeyeceğim" diyene cevaptır. Fakat diğerlerinin dediği gibi doğrusu maksat, hass (özel) irade değil, lafzın bu sıfatta olanların hepsini kastetmektir.

Mücahid de bir kimseye mahsus değildir, demiştir. "Keşşâf"ta da der ki: "Ahnes b. Şürayk hakkında indi, âdeti arkadan konuşma ve koğuculuk idi." denilmiş. Ümeyye b. Halef hakkında denilmiş, Velid b. Muğire ve Resulullah'ın arkasından konuşması hakkında da denilmiştir. Sebebin özel ve tehdidin genel olarak o çirkinliğe girişenlerin hepsini içermesi de caizdir." Bunun zahirî yönden herkesi kastetmiş olduğuna aşağıdaki "o ateşin kapıları onların üzerine kapatılacaktır" diye bunlara çoğul zamiri gönderilmesi karine (ipucu)dir. Ancak bu 'nin, her şeyden önce, şöyle müfred (tekil) olarak bir bedel ile tarif ve tasvif olunması bu genellik içinde bir özellik kastedilmiş olduğunu da anlatır, zira müfred (tekil)dir. Fakat marife (belirli) olduğundan nekire (belirsiz) olan 'nin sıfatı olamaz. 'den bedel yahut zem üzere mansub (üstünlü)dur. Demek ki (veyl) ile hükmün asıl hedefi ve kelâmın sevkinden asıl maksad budur. Arabozuculuğa ve ayıplayıcılığa sevk eden sebep ve illet de bu demektir ki, bir mal toplamıştır. İbnü Amir, Hamze, Kisâi, Ebu Cafer, Ravh, Halef ve Ameş "mim"in şeddesiyle tef'il ölçüsünde şeklinde okumuşlardır ki, bunda teksir (çoğaltma) mânâsı olduğundan şöyle demek olur: "Şuradan buradan bir mal biriktirmiştir". Ve hep onu saymaktadır. Yani o malın hukukunu: Nereden gelip, nereye gitmesi gerekeceğini, onunla ne gibi hayırlar yapabileceğini düşünmeyerek, işi gücü sadece onun sayısını zaptedip çoğaltmak ve ona güvenmektir. Yahut etrafındakilere sadece onu saydırıp, onunla iftihar etmek, o suretle gözleri malda, işleri güçleri insanları birbirine tutuşturmak olan hümeze lümeze güruhunu başına toplayarak kendini onlara tanıtmak, başlarına geçmektir. Çünkü o hümeze lümeze güruhunun çoğunun malı olmamakla beraber emeli koğuculukla mal toplamak olduğundan, öylelerinin başına toplanır ve onu sayarlar. Bu mânâya işaret için olmalıdır ki tekil olarak den yazılmış "onlar, bir mal topladılar ve onu saydılar" denilmemiştir. Sonra da bunların çoğulluğuna tenbih için diye çoğul zamiri gönderilmiştir. Bununla beraber her biri itibarıyla da tekil getirilmiş olmak düşünülebilir. Zira nekreye muzaf olan kül, küll-i ifrâdîdir.

Ana Sayfa
Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri