11-HUD

86- Allah'ın bakıyyesi, haramını attıktan sonra Allah'ın helâlinden size ihsan edeceği o temiz ve helâl bakıyye, helâl kazançtan size kalan sizin için daha hayırlıdır. Müfsitlikle, haksızlıkla, eksik ölçüp yanlış tartmakla toplayacağınız haram fazlalardan netice itibariyle daha kârlı, daha faydalıdır, eğer mümin iseniz yani bunun daha hayırlı olduğuna inanıyorsanız bu böyledir. Yani hayır, iman şartına bağlıdır. İnanıyorsanız hayır görürsünüz. Yoksa ben üzerinize bekçi değilim. Siz iman edip korunmadıktan sonra ben sizi koruyamam. Velhasıl bu öğütleri iyi dinleyin ve tutun, yoksa karışmam ha!

87-Buna karşılık Medyen ahalisi ne dediler bilir misiniz?

Ey Şu'ayb, dediler atalarımızın taptığı şeyleri terketmemizi, veya mallarımızı dilediğimiz gibi kullanmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Aslında sen hakikaten çok yumuşak huylu, çok akıllı ve dirayetli bir adamsın. Şu'ayb Aleyhisselam çok namaz kılardı ve öyle tanınıyordu. İbadetler içinde dinin direği olan namaz ise "Gerçekten de namaz Allah'a saygılı olanların dışındakilere ağır gelir." (Bakara,45) âyeti gereğince huşu ehlinden olmayanlara pek ağır gelen, Allah'dan başkasını bir yana bıkarıp, Allah huzurunda divan durmanın, secdelere varmanın zevk ve ulviyyetini idrak edemeyenlere boş ve faydasız bir uğraş gibi geldiğinden, namaz kılanlarla alay edip eğlenmek küfrün gereği ve azgın kâfirlerin ötedenberi âdetleridir. Bundan dolayı Şu'ayb Aleyhisselam'ın kavmi de onun tevhid inancına, hukuk ve ahlâka ilişkin bildirilerini doğrudan doğruya red ve inkâr edemedikleri için, özellikle dolaylı yoldan değersiz göstermek üzere bütün bunları onun kıldığı namaza bağlayarak, geçersiz ve değersiz göstermeye çalışıyorlar, onun peygamberliğiyle alay etmek üzere namazıyla alay ediyorlar.

Yalnızca Allah'a ibadet edip, türlü türlü mabudlara kul olmaktan kurtulmayı ve ticaretle siyasette hukuk ve ahlâk kurallarına riayet etmeyi, hürriyete engel ya da budalalık sayıyorlardı. Hz. Şu'ayb onlara, mallarınızda istediğiniz gibi tasarruf etmeyin, demiş değildi, "İnsanların mallarına haksızlık etmeyin" demişti. Bu ise hürriyeti engellemek değildi, tam aksine hakları ve hürriyetleri tesbit ve teyid etmekti. Çünkü herkesin malları ve hakları güvence altına alınmadıkça kimse hakkından emin olamaz, mallarında dilediği gibi zaten tasarruf edemezdi. Fakat onlar insanların mallarını kendi malları imiş gibi kabul ediyor, güçlerinin yetebildiği kadar haksızlık yapmaktan geri kalmıyorlardı. Hakka, hukuka ve adalete riayet etmiyorlar, haramdan sakınmıyorlardı. Fesatçılıktan çekinmeleri gerektiği konusunda Şu'ayb Aleyhisselam'ın uyarılarını da kendi serbestliklerine engel sayıyorlar, "Malımızda dilediğimiz gibi tasarruf etmekten vazgeçmemizi bu kıldığın namaz mı emrediyor? Sofu sen ne akıllı adamsın be!" gibi demagojilerle söz dokundurmaya ve alaya yelteniyorlardı. İşte böyle bir taraftan putlara tapıyor, bir taraftan da Allah'a karşı kibir ve gurur taslayıp namazı hor görüyorlardı. Bir başka taraftan da hürriyet ve ticaret adı altında hilekârlık, haklara saygısızlık, terbiyesizlik ve küstahlık ederek vahiy ve nübüvvete ukalâlık demek günümüz kâfirlerinde de en çok görülen cahiliyet devri hastalıklarındandır. Bu bakımdan günümüz insanları Şu'ayb kıssasını ve Medyen ahalisinin akıbetini çok dikkatle ve ibretle dinlemelidirler.

Bakınız Şu'ayb, bunlara ne kadar nazikane, ne kadar dikkatli ve ince bir cevap ile karşılık veriyor:

Geri Dön
Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri