11-HUD
2- Şunun
için ki: Allah'dan başkasına ibadet etmeyesiniz, O'ndan başkasını mabud
tanımayasınız diye Hiç şüphesiz ben size O'nun tarafından bir uyarıcı
ve bir müjdeciyim,
3-
Ayrıca
Rabbinize istiğfar eyleyesiniz diye. O'nun mağfiretini isteyiniz ki,
Rabbiniz Allah Teâlâ, günahlarınızı bağışlasın, ayıplarınızı örtsün.
Biraz ileride "Ancak iman edip iyi ameller işleyenler başkadır, onlara
mağfiret ve büyük ecir vardır." (Hûd 11/11) buyurulmasından da
anlaşılır ki, bu mağfiret dileme ve bağışlanma isteme işi, iman ve
amel-i salih ile olacaktır. Onun için kuru bir istekle kalmayıp sonra
da O'na tevbe ediniz. Sizi O'ndan çevirmiş ve uzaklaştırmış olan
günahlarınıza pişmanlık duyup O'na tam bir samimiyetle yöneliniz, O'na
dönünüz. Çünkü hak yolundan yüz çevirmiş olanlar, yine hak yoluna
dönmedikçe muradlarına eremezler. O'nun bağışlanma isteğine de tevbe
ile birlikte tevessül etmek, tevbe ile varmak lazımdır. Ki, sizi bir
ecel-i müsemmaya kadar güzel bir temettü ile faydalandırsın. Yani,
belli bir zamana kadar, takdir edilmiş olan ömürlerinizin sonuna,
eceliniz gelinceye kadar güzel güzel yaşamanızı sağlasın, sizi güven ve
huzur içinde yaşatsın, hayattan faydalandırsın. Yani şirk ve isyanda,
taşkınlıkta ısrar hayattan güzel güzel yararlanmaya engel olan
şeylerdir. Şirk ve günahta ısrar, edenlerden bir kısmının hayattan
faydalanmaları söz konusu olsa da, aslında bu güzel ve hakiki bir
faydalanma sayılmaz. İsyan ve günah ehlinin hayatı hiçbir zaman
"hayat-ı tayyibe" olmaz. İsyanda direnen günahkârlar, dünya nimetleri
içinde yüzseler bile kalb huzurundan, gönül rahatlığından mahrum
kalırlar ve durumları daima tehlikelidir. İman ve amel-i salih ehli
olanlar, ne kadar sıkıntı çekseler, ne kadar iptilalara uğrasalar yine
de gönülleri huzur içindedir. Bundan dolayıdır ki, bir isyankâr,
tevbeye muvaffak olduğu zaman vicdanı büyük bir huzura kavuşur,
sevinçle dolar. Mesela, bir sarhoş içkiden tevbakâr olup kurtulsa,
yeniden hayata gelmiş gibi neşe bulur. Fert açısından böyle olduğu
gibi, cemiyet açısından da mesele daha büyük ve önemli boyutlara
sahiptir. Bir kişinin, ilâhî emre isyan edip elde edeceği herhangi bir
dünya menfaatı, toplum için bir zarar demektir. Toplumun zararı ise
haddi zatında o isyankârın da zararını içermektedir. Ki, tevbe ve
istiğfar etmeyip, günahta ısrar ettiği takdirde o, bu zararı bugün
duymazsa bile yarın mutlaka duyar. Halbuki her tevbe eden fert ile
toplum, bir işe yarar kişi kazanmış olur. Böylece hayattan güzel
faydalanma yolunda bir adım daha atılmış olur. İşte "sizi güzel güzel
faydalandırır." şeklinde "hasen=güzel" yaşamaya dikkat çekilmesi bu
gibi inceliklerden dolayıdır. Dahası var:
Ve her
fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. Yani, taat ve amelde
daha ziyadesini yapan, veya mükellef olduğundan fazlasıyla, mesela
nafile ibadetlerle Allah'a yakınlaşmaya çalışan veya vazifesinden fazla
çaba ve gayret gösterip "İnsanların hayırlısı insanlara faydası
dokunandır." hadisi şerifi gereğince Allah için insanların menfaatına
hizmet eden fazıl ve fazilet sahiplerinin hepsine kendi Rabbani
fazlından fazlasıyla mükafatını versin. Görülüyor ki, burada "belli bir
ecele kadar" kaydı yoktur. Cümlenin böylece herhangi bir kayıttan uzak
tutuluşu ise ahirette veya hem dünyada, hem ahirette anlamlarını içine
almaktadır. Binaenaleyh bu durumda birçok fazilet ehlinin dünyada
mükafat görmemeleri ile ilgili bir soruya da yer kalmaz. Bununla
beraber bu ifade şunu da hatıra getiriyor ki, küfür ve isyan ile
fazilet birleşemeyeceği gibi, isyankâr bir toplum içinde de fazilet
takdir edilemez; bu yüzden de fazilet sahibi kimseler harcanır gider.
İstiğfar ve tevbe ise günahtan iğrenmeyi gerektirdiği gibi faziletin
gelişmesini de gerektirir. Tevbekâr olanlar çoğaldıkça fazilete karşı
ilgi ve temayül artar, fazilet sahipleri kendi derecelerine göre takdir
edilmiş, ve faziletli olmanın bir anlamda karşılığını görmüş olurlar.
Çünkü fazilet ehlinin en büyük arzusu, hakkın rızası ve halk arasında
fazilet duygu ve sevgisinin gelişip yayılmasıdır. Bunun böyle olduğu
düşünülünce, çevrede iyilik ve faziletin revaç bulduğunu görmek bütün
fazilet ehli için dünyada en büyük zevk ve mükafat demek olduğu
muhakkaktır, ancak onların asıl mükafatları ise ahiretteki mükafat
olduğu derhal anlaşılır.
İşin müjde tarafı böyledir. İnzar, yani uyarı tarafına gelince:
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |