127-Nihayet
şu kelimeleri de hatırlayın: Hani
bir zaman İbrahim, İsmail ile beraber Beyt'in kaidelerini, temellerini
yükseltiyordu ve işte o sırada ikisi birden şöyle dua ediyorlardı: Ey
Rabbimiz,
temellerini yükselttiğimiz bu binayı, bu uğurda verdiğimiz emek ve
hizmeti
bizden kabul et! Şüphesiz ki, sen Semî (işiten) ve Âlîm'sin (bilensin),
duamızı işitir, niyetlerimizi bilirsin,
128- Ey Rabbimiz bir de bizi sana kend imizi teslim etmiş, yüzü ve özü ile sırf Sana yönelmiş iki kâmil (olgun) müslüman kıl!
"İslâm" fî'li, böyle gibi "lâm" ile sılalandığı zaman istislâm, yani teslimiyet ve nefsi teslim etmek, itaat ve tam uymak mânâsına gelir veya o mânâyı da içine alır. Bizim zürriyetimizden de sana teslimiyetini sunmuş, sana itaatkâr müslüman bir ümmet yarat, ve bize, menâ-sikimizi, yani sana ibadet edeceğimiz, kurban keseceğimiz yerleri göster.
Menâsik, "menseke"nin çoğuludur ki "nüsük" veya "nüsük yerleri" demektir. "Nüsük" aslında son derece tapınmaktır. Fakat hac ve kurban hakkında kullanılır.
Ve bizim hepimize tevbeler nasip et, tevbelerimizi kabul eyle, bize bir kerre değil, daima merhametle bak, şüphesiz ki, Tevvab (tevbeleri kabul ede n) ve Rahîm ancak sensin.129- Ey Rabbimiz, zürriyetimiz içinden öyle bir peygamber gönder ki, o peygamber, onlara senin âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti tâlim edip öğretsin, onları pisliklerden arındırıp tertemiz yapsın. Çünkü hiç şüphesiz, iradesi geçerli, güç ve kuvvet, şan ve şeref sahibi, verdiği hüküm ayniyle hikmet, değişmez ve muhkem olan ancak Sensin.
Hikmet: Aslında ilim ve amelde sağlamlık, diğer bir deyişle sözde ve işte isabet demektir ki, bunun daha geniş olarak açıklaması "Allah, hikmeti dilediğine verir." (Bakara, 2/269) âyetinin tefsirinde gelecektir. Burada Allah'dan istenen peygamberin, son peygamber Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz olduğu apaçık bellidir. Çünkü İsmail zürriyeti içinde başka bir peygamber gelmiş d e ğildir. Nitekim Resulullah Efendimiz bir hadis-i şerifinde; "Ben, babam İbrahim'in duası, kardeşim İsa'nın müjdesi ve annemin rüyasıyım." buyurmuştur. Hz. İbrahim'in bu duasına bir şükran olmak üzeredir ki, Muhammed ümmetine de namazlarda "Allahümme salli" ve "Allahümme bârik" dualarını okumak ta'lim buyurulmuştur. Bu âyetler düşünüldüğü zaman, bu salavât-ı şerifenin mânâsı ve salavat içindeki benzetmenin sebebi iyice anlaşılır. İşte İbrahim (a.s.), memur olduğu kelimeleri eda edip namzed (aday) bulunduğ u makama yükselmek için Kâbe'nin temellerini atarken, oğlu İsmail (a.s.) ile beraber yaptıkları duada, o kelimelerin böylece tamama erdirilmesini dua etmiş ve kendine vaad olunan imametin zürriyetinden bir müslim ümmete de ihsan edilmesini, kendi içlerinde n görevlendirilecek bir peygamberle onlara da verilmesini istemişler ve dualarının, ahir zaman nebisi için de geçerli olmasını dilemişlerdir. Onların duaları Hz. Muhammed'in peygamber olarak gönderilmesiyle tamam olmuştur. İmametten zâlimlerin mahrum oluşu, Kâbe ve Kâbe'yle ilgili haller, Mekke, İbrahim ve İsmail zürriyeti bu zürriyetten meydana gelecek müslüman ümmet ve içlerinden çıkacak şanlı peygamber, âyetlerin tilaveti, kitap ve hikmetin öğretilmesi, tezkiye ve taharet ile İslâm kelimesinin çeşitli mâ n âları iyice hatırlanır ve üzerinde derin derin düşünülürse, Hz. Muhammed'in peygamberliği ile İbrahim milleti demek olan İslâm dini hakkında Kitap ehlinin hiçbir şüphesi kalmaz.
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |