103- ASR
SURESİ 2. kuşkusuz
insan; kelimesinin başındaki elif-lâm,
istisna karinesiyle istiğrak içindir. Yani her insan, bütün beşer türü
her asırda ve her zamanda ve özellikle son asırda bulunan insanlar,
gelecekteki
istisna edilenler hariç hepsi, mutlak bir zarar içindedir. Küfür ve
küfran
gibi husr ve hüsran, kazanacak yerde zarar etmek, sermayeyi kaybetmek,
nihayet iflas ile hasret ve ümitsizlik içine düşmektir. "Tenvin" de
büyükleme
ve türlendirme içindir. Yani büyük bir ziyan veya bir çeşit ziyan
içinde
boğulmaktır. Çünkü insanın sermayesi ömrüdür, o ise her nefes, her saat
harcanılıp giderek tükenmekte ve her nefes geçtikçe o nimetlerin sonu
ve
hesabı yaklaşmaktadır. Eğer o nefesler, insanın her istediği zaman,
istediği
gibi yapacak şekilde kendisinin olsaydı, kendi yapısı ve icadı
bulunsaydı
o ömür tükenmez, insan onu dilediği gibi harcamakta hiçbir zarara
düşmezdi.
Fakat o insanın kendi mülkü değil, yaratan Halık Teâlâ'nın mülkü olup,
onun adına güzel tasarruf ederek kârından istifade etmesi için insana
sınırlı
ve hesaplı bir şekilde verilmiş emanet sermaye kabilindendir. İnsanın
bütün
istifadesi, onun harcama ve alışverişinden hasıl olacak kâra bağlıdır.
Onun için "İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur." (Necm, 53/39) ve
"Herkes kendi kazancına bağlıdır." (Tûr, 52/21). Bu şekilde insan o
sermayeyi
veren sahibine ödedikten sonra, hesap günü kendisine kalacak olan kâra
göre kendisini kurtaracak ve o oranda nimetlenmiş olacak veya açığına
göre
sorumlu ve iflas etmiş olarak zarar ve azapta kalacaktır. Tartının ağır
veya hafif basmasının sonucu da budur. O halde zamanın acı veya tatlı
olaylarla
akışı içinde her harcanan nefeste bir zarar vardır ki, onu ancak
karşılığında
Allah için yerine konup onunla tartılacak olan kâr ödeyebilecektir.
Ömürden
her geçen saat, her harcanan nefes, ya bir işe harcanır, ya boşuna
geçer.
Boşuna geçtiyse elbette bir zarardır. Bir işe harcandıysa, o iş ya
hayır
ve güzel olanbir itaattir veya şer ve fesat olan bir günahtır. Veya ne
o, ne o; ikisi ortası mübah olan bir iştir. Bir mübah ise, bir eseri
kalmamak
itibarıyla boşuna geçmiş gibidir. Bir şer ise kesin bir zarardır. Eğer
itaat ise onu veya diğer birini ondan daha güzel bir şekilde yapmak da
mümkündür. Çünkü Allah Teâlâ'ya tevazu ve baş eğme mertebeleri
sayısızdır.
Çünkü Allah Teâlâ'nın kahr ve yücelik mertebeleri ve mutlak güzellik
tecellileri
sonsuzdur. Onun için insanın Allah'a ilmi ne kadar çok olursa korku ve
sevgisi de o nisbette çok, tâat ve amelde Allah'ı yüceltmesi, o
nisbette
daha tamam ve daha mükemmel olur. O halde her nefeste daha güzelini
yapamayıp
da düşüğüyle kalmakta kârdan da olsa yine bir tür ziyan vardır. Bu
itibarla
insan her an bir tür ziyandan uzak değildir, demek olur. Bununla
beraber
bunlara asrın, zamanın akışı içinde her yönden hücum etmekte olan
engelleri,
baskı yapan diğer büyük olayları da katarak düşünülürse, insanın her an
nasıl bir tehlike ve ziyan içinde bulunduğu açıkça anlaşılır. Her an
nimet
ve refah içinde bulunduğu kabul edilse bile, her dem ömrü ölüme doğru
gitmekte
bulunan insanın bir zarar içinde bulunduğunu inkâr etmek mümkün
değildir.
Zira her geçen nefes bir ölümdür. Bundan dolayı Razî der ki: "Bu âyet
insanda
ziyan ve sıkıntının asıl olduğuna delalet eder." Bunun açıklaması
şudur:
İnsanın gerçek saadeti, ahireti sevmek, dünyanın acı ve tatlısına
iltifat
etmemektedir. Bununla beraber ahirete çağıran vesileler ise açıktır ki
o beş duyu, şehvet ve kızmadır. Onun için halkın pekçoğu dünya sevgisi
ile meşgul ve onu talebde boğulmuştur. Bundan dolayı zarar ve
helaktedirler.