7-ARAF SÜRESİ
39- Bu cevap
üzerine öncekiler de sonrakilere der ki: Anlaşıldı ya, sizin bize karşı
bir üstünlüğünüz, bir meziyet ve tercihe değer yönünüz yoktur. Azabı
hak etmede hep eşitiz. Şu halde siz de o azabı, o katlama azabı tadın,
o acıyı çekin, çünkü kazancınızdır.
40- Şu
muhakkak ki, âyetlerimizi yalanlayanlar, hayır ve şerri, hak ve bâtılı,
geçmişin sonuçlarını, şimdiki zamanın ve geleceğin gereksinimlerini
açıktan açığa gösteren delillerimizi ve işaretlerimizi yalan çıkarmaya
çalışanlar, ve onlara karşı kibirlenenler, kendilerini daha yüksek
sayıp, bunları nazar-ı itibara almaya tenezzül etmek istemeyenler yok
mu, bunlara göğün kapıları açılmaz, ruhları yükselemez, biraz
fırlasalar bile yükseklere nüfuz edemezler, meleklerin sırlarına
eremezler, düşerler, dua ve niyazları reddolunur. Üzerlerine feyz ve
bereket inmez, ve cennete giremezler, tâ deve iğnenin deliğine
girinceye kadar. Diğer bir mânâ ile: "Halat, iğnenin deliğine girinceye
kadar". Çünkü (el-Cemel) kelimesi bilindiği üzere "deve" mânâsına
geldiği gibi, urgan ve halat mânâsına da gelir ki (cümmel), (cümel),
(cüml) ve (cümûl) de denilir. Bazı tefsirciler halatın ipliğe bir çeşit
benzeyişine ve bundan dolayı iğneye deveden çok bir ilgisine göre
ikinci mânâyı tercih etmişlerse de tefsircilerin çoğu birinci mânâyı
tercih ederler. Zira her iki mânânın ikisine göre de bu bir darb-ı
meseldir ki, bizim "balık kavağa çıkıncaya kadar" deyişimiz gibi bir
şeyin mümkün olmayana bağlanmasını ifade eder. Bu bakış açısından ise
birinci mânâ daha belağatlıdır. Çünkü örf bakımından "iğne deliği"
küçüklükte, "deve" büyüklükte meseldir. Bir şeyin ufaklığında,
inceliğinde mübalağa edileceği zaman, "iğne deliği gibi" denilir.
İrilikte mübalağa için de "deve gibi" denir. Özellikle Arap dilinde bu
çok bilinir. "Halat" da misal olabilirse de, deve kadar mesel değildir.
Bu yönden olmayacak bir şeyi anlatmak için, irilikte mesel olan
devenin, incelikte mesel olan iğne deliğine girmesiyle darb-ı mesel
şüphesiz ki daha belağatlıdır. Bir de deve, girebileceği yere kendi
girer. Halat ise sokmaya dayanmaktadır. Şimdi devenin iriliğinden başka
bizzat hareketli bir hayat sahibi olması, sonra boynu, hörgücü,
ayaklarıyla , özel şekliyle de bütün eğri büğrülüğü ve acaibliğiyle göz
önüne getirildiği zaman iğne deliğine girmesinde uzaklık fikri ve
mümkün olmayanı hayal etme öyle bir kuvvetle ortaya çıkar ki, bu kuvvet
halatta yoktur. Hasılı her iki takdirde mânâ, o kâfirlerin cennete
girememelerini bir müddet gayesi ile sınırlamak değil, onun mümkün
olmadığını açık bir temsil ile anlatmaktadır. Şu halde devenin iğne
deliğinden geçmesi, aslında mümkün müdür değil midir, diye bazı
inkârcıların yaptığı gibi boş yere tartışmalara dalmaya lüzum yoktur.
Ana
Sayfa