165-Sonuçta o kavim, o azgın ahali Ne zaman ki, yapılan o nasihatları unuttular, hiç önem vermez, sanki hiç yapılmamış gibi hatırlarına bile getirmez oldular, işte o zaman kötülükten vazgeçirmeye çalışanları kurtardık, o zalimleri de, kötülüğü itiyad ettiklerinden dolayı çetin bir azapla yakaladık. Diğer bir mânâca; yoksullukla kıvrandıran bir azapla tuttuk muahaze ettik. Bundan sonra uslandılar mı? Hayır, aksine azdıkça azdılar, hiç bir günahtan çekinmez, hiçbir yasaktan sakınmaz, her fenalığı yapar oldular. Kendilerini engellemeye çalışanlara da düşman olup, kin duymaya başladılar.
166- Ne zaman ki, o yasaklandıkları kötülüklerde daha da ileri gitmeye başladılar, büsbütün aşırı gidip isyana koyuldular. işte o zaman biz de kendilerine, alçak, zelîl, her taraftan hoşt hoşt diye kovulan aşağılık maymunlar olun, dedik. Bir tekvinî emirle insanlıktan çıkarıp maymunlara çevirdik. "İşte bu kıssayı, o zaman hazır olanlara ve sonradan gelenlere bir ibret, müttakilere de bir öğüt yaptık." (Bakara, 2/66) Bu olayın Davud aleyhisselam zamanında meydana geldiği rivayet olunuyor. Nitekim "İsrailoğulları'ndan inkâr edenler hem Davud'un, hem de Meryem oğlu İsa'nın diliyle lanetlendiler..." (Mâide 5/78) âyetinde de zaten buna işaret vardır. (Ayrıca Mâide, 5/60. âyetin tefsirine bkz.)
167- Ey Resulüm! Onlara işte bu kıssayı sor, o vakti de an ve hatırlat ki, Rabbin, şuna izin vermeyi gerekli görmüş, yani şunu kesinlikle yerine getirmiş ve uygulamıştı ki, Elbette onların, o bütün Musa kavmi'nin üzerine kıyamete kadar öyle bir kimse gönderecek ki, kendilerini azabın en kötüsüne peyleyecek. Daha önce Mısır'da iken Hz. Musa'nın İsrailoğulları'na ilk müjdesinde "Allah, sizi yeryüzünde başkalarının yerine geçirecek ve bakacak ki, nasıl hareket ediyorsunuz." (A'raf, 7/129) buyurulmuştu. Süleyman aleyhisselam zamanına kadar İsrailoğulları, aralarındaki kötülere pek hayat hakkı tanımazlardı, onları te'dîp ve ta'zîp ederek, gerekirse yok ederek cezalandırırlardı. İyilerin bu mücadele ve mücahedeleri sebebiyle ilâhî rahmet sayesinde yükselen ve kalkınan kavim, yeryüzünün büyük bir kısmına mirasçı olmuştu, ünü doğuyu ve batıyı tutmuştu. Süleyman aleyhisselam zamanından biraz sonra artık o parlak dönem sona ermiş, İsrail kavmi, bundan böyle başlarında iyi yöneticiler bulunmasına genellikle tahammül edemez olmuşlardı. Fasık ve zalim kimselere boyun eğmeye razı olmuşlardı. Bir kavmin böyle bir halde bulunması ise "Ey Rabbim! Bizim başımıza azap ve bela getirecek kimseleri gönder." der gibi fiili bir taleptir. İşte o vakit Hak Teâlâ, İsrailoğulları üzerine azap eyleyecek, onları belaya sürükleyecek ve nihayet kıyamete kadar en kötü azabı uygulayacak kimseler musallat etmeyi gerekli görmüş ve vacip kılmış ve şu halde Buhtü Nassar'a müsaade edip, İsrail kavmi aleyhine böyle bir azabı icap ve icra eylemiştir. Bu durum, artık onların hepsi hakkında bir ceza olmuştur. Şüphesiz Rabb'in, azabı süratli olandır, hızla ceza verendir. Onun azabı, O'nun dilemesi ile hemen geliverir. Nitekim bir gün geldi onlara Buhtü Nassar'ı gönderiverdi de devletlerini perişan etti, yurtlarını harebeye çevirdi, eli silah tutabilenleri katliama uğratıp, kızlarını ve kadınlarını esir, geriye kalanları da ağır vergilere mahkûm eyledi. Onlar bu zillet altında kaldı gitti ki, işte dünyada azabın en kötüsü de budur. Yine de şüphe yok ki, O senin Rabbin, daima gafûrdur, rahîmdir. Tevbe edenlere ve sana uyanlara mağfireti ve rahmeti sınırsızdır. Rabbin böylesine gafûr, rahîm olmakla beraber, öylesine cezası hızlı geldiğinden üzerlerine o kimseyi gönderdik,
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |