Bu bölümdeki üç ayet ve altı hadisten doğru sözlü olmanın gerekliliğini, doğrulara verilecek mükafat ve bağışlanmayı, doğruluğun iyiliğe, iyiliğin de cennete götüreceğini, yalanın da yoldan çıkmaya sebeb olacağı sonucunda da cehenneme götüreceğini, müslümanın şüpheli şeylerden uzak durması gerektiğini, tüm peygamberlerin ümmetlerine doğruluğu emrettiklerini, bütün kalbiyle şehid olmayı isteyen kişinin yatağında ölse bile şehidler mertebesine ulaşacağını, ganimetin önceki peygamberlere helal olmayıp sadece bizim peygamberimiz (sav)’e ve biz ümmetine helal olduğunu, alışverişte malın vasıflarını ve paranın ödeme durumlarını doğruca söyleyenlerin alışverişlerinin bereketli olacağını, değilse bereketin kalmayacağını öğreneceğiz. [1]
“Ey iman edenler! Yolunuzu Allah’ın kitabıyla bulmaya çalışın; ve doğrulardan olun ve hem de doğrularla beraber olun.” (Tevbe: 9/119)
“Gerçek şu ki, Allah’a teslim olmuş bütün erkekler ve kadınlar, inanan bütün erkekler ve kadınlar, kendini ibadet ve taata vermiş erkekler ve kadınlar, niyet ve davranışlarında doğru ve samimi olan erkekler ve kadınlar, sıkıntılara göğüs geren erkekler ve kadınlar, gönülden saygı ile Allah’tan korkan erkekler ve kadınlar, sadaka veren erkekler ve kadınlar, nefislerini kontrol edip herşeyden kaçınarak oruç tutan erkekler ve kadınlar, iffet ve namuslarını koruyan erkekler ve kadınlar, Allah’ı durmaksızın çokça anan erkekler ve kadınlar var ya; işte Allah onlara bağışlanma ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.” (Ahzâb: 33/35)
“Allah’ın çağrısına uymak ve güzel söz söylemektir. İş ciddiye bindiği zaman, cihad işlerinde Allah’a karşı verdikleri sözde dursalardı, elbette kendileri için daha iyi olurdu.” (Muhammed: 47/21)
55. Abdullah İbni Mes’ud radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ki sözde ve işde doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.”[2]
* Müslüman hayatı boyunca hata edebilir, yanılabilir, şeytana uyabilir, günah işleyebilir ama asla yalancı olamaz. Her işinde ve her hareketinde doğru ve dürüsttür, yalana asla bulaşmaz.
Pek çok kötülüklere sebebiyet verecek yalan sözlülük müslümana yakışmaz, dürüstlük kişiyi cennete götüren amellerden biridir. Yalancılık ise; her türlü kötülüğün başı olup sonu cehennemdir. Allah’ı, Allah’tan geleni ve peygamberi tasdik etmek anlamında sadık ve sıddîkla alakalı olarak: (Âl-i İmrân: 3/17; Mâide: 5/119; Tevbe: 9/119; İsra: 17/80; Meryem: 19/41, 56; Zümer: 39/33; Hadîd: 57/19; Leyl: 92/6) ayetlerine bakılabilir. [3]
56. Ebû Muhammed Hasan İbni Ali İbni Ebû Tâlib radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den:
“Şüpheliyi bırak, şüphe vermeyene bak. Zira gönül, (sözde ve işde) doğrudan huzur, yalandan kuşku duyar” buyurduğunu belledim.[4]
* Peygamber (s.a.v) efendimiz hicretin 6. Ve 7. Yıllarında komşu hükümdarlara birer mektup gönderek onları İslâm’a davet etmişti. Bizans Kralı Herakliyus’a da Dıhye ibn Halîfetü’l-Kelbî ile bir mektup göndermişti. Kral mektubu alınca durumu tetkik için Mekke’li kimi bulursanız yanıma getirin diye emir vermişti. O günlerde henüz müslüman olmamış olan Ebû Süfyân başkanlığında otuz kişilik bir kafile ticaret maksadıyla Şam’a giderken Gazze’ye uğramışlardı. Kralın adamları bunları alıp Kudüs’teki imparatorun huzuruna çıkarmışlardı. Buhârî, (Bed’ül Vahy 6) da geçtiğine göre Kral ile Ebû Süfyân arasında pek uzun konuşmalar geçmiştir. Bu hadiste sadece ilgili bölüm aktarılmıştır. Hadisin bu bölümünde henüz iman etmemiş, fakat yanındaki arkadaşlarından korkması dolayısıyla doğruyu söylediğini hatırlatan Ebû Süfyân’ın doğruluğu için bu hadis buraya alınmıştır. [5]
57. Ebû Süfyân Sahr İbni Harb radıyallahu anh, Bizans Kralı Herakliyus ile aralarında geçen uzun konuşmayı naklederken şöyle dedi:
Herakliyus:
– O (peygamber olduğunu söyleyen) adam size neleri emrediyor? diye sordu. Ben de:
– Sadece Allah’a kulluk ediniz, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayınız. Atalarınızın iman ettiklerini söyledikleri şeyleri terkediniz, diyor ve bize namaz kılmayı, sözde ve işde doğruluğu, iffetli yaşamayı ve akraba ile ilgilenmeyi emrediyor, dedim.[6]
58. Ebû Sâbit, Ebû Saîd ve Ebû Velîd künyeleriyle tanınan ve Bedir mücâhidlerinden olan Sehl İbni Huneyf radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bütün kalbiyle şehid olmayı isteyen kişiyi Allah, yatağında ölse bile, şehidler mertebesine ulaştırır.”[7]
59. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah’ın salât ve selâmı üzerlerine olsun, önceki peygamberlerden biri düşmanla savaşmaya (cihada) çıktı. (Hareketinden önce) ümmetine şöyle seslendi:
– Bir hanımla evlenmiş olup onunla henüz gerdeğe girmemiş olan, yaptığı evin henüz çatısını çatmamış olan, gebe koyun veya deve alıp yavrulamasını bekleyen kimse peşime düşmesin! Bu sözleri söyledikten sonra yola çıktı. İkindi sularında (düşman) yurduna vardı. Güneşe hitâben:
– Sen de ben de emir kuluyuz dedi; sonra:
Allah’ım onun batmasını geciktir, diye dua etti.
Bunun üzerine orayı fethedinceye kadar güneşin batması geciktirildi. (Nihayet) ganimetler bir araya getirildi. Onları yakmak için gökten ateş indi fakat yakmadı. Bunun üzerine Peygamber:
– İçinizde ganimetten mal aşırmış olanlar var. Haydi her kabileden bir temsilci benimle tokalaşıp bîat etsin! dedi.
Tokalaşma esnasında bir kişinin eli peygamberin eline yapıştı. O zaman Peygamber:
– İhânet eden sizdedir. Derhal senin kabilene mensup kişiler gelip bana bîat etsinler! dedi.
Bîat esnasında iki ya da üç kişinin eli peygamberin eline yapıştı. Bu defa onlara:
– Aşırılmış olan mal sizde! dedi.
Adamlar, sığır kafasına benzer altından yapılmış bir baş getirdiler. Peygamber onu öteki ganimetlerin içine koydu. Ateş de hepsini yaktı, kül etti. Zira ganimet bizden önce hiç bir peygamber (ve ümmetin)e helâl değildi. Allah Teâlâ zaaf ve aczimizi bildiği için onu bize helâl kıldı.”[8]
60. Ebû Hâlid Hakîm İbni Hizâm radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Satıcı ve alıcı (söz kesip) pazarlığı bitirdikten sonra birbirlerinden ayrılmadıkça alış–verişi bozup bozmamakta serbesttirler. Eğer onların her biri karşılıklı olarak doğru söyler (mal ile paranın durumunu olduğu gibi) açıklar ise, alış–verişleri bereketli olur. Yok eğer gizler ve yalan beyânda bulunurlarsa, alış–verişlerinin bereketi kalmaz.”[9]
[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 27.
[2] Buhâri, Edeb 69; Müslim, Birr 103–105. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 80; Tirmizi, Birr 46; İbni Mâce, Mukaddime 7; Duâ 5.
Bu hadis ileride 1543 numarada tekrar gelecektir.
[3] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 27.
[4] Tirmizî, Kıyâmet 60.
İleride 593 numarada tekrar gelecek olan bu hadisin açıklaması orada verilecektir.
[5] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 28.
[6] Buhârî, Bed’u’l–vahy 6, Salât 1, Sadakât 28; Müslim, Cihâd 74.
Bu hadis ileride 329 numarada tekrar gelecek.
[7] Müslim, İmâre 157. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cihâd 15.
Bu hadis ileride 1322 numarada gelecek olup gerekli açıklama orada verilecektir.
[8] Buhârî, Humus 8; Müslim, Cihâd 32.
[9] Buhârî, Büyû’ 19, 22, 44, 46; Müslim, Büyû’ 47. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Büyû’ 1; Tirmizî, Büyû’ 6, 26; Nesâî, Büyû’ 4, 8, 11.
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |