Mübarek geceler
bid’at mi? Selefiyiz diyenler, Mübarek geceler İslamiyet’te yok diyorlar. Bu konuda hadis yok mu? CEVAP Mübarek geceler, İslam
dininin kıymet verdiği gecelerdir. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı
için, bazı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, dua ve tevbeleri
kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibadet yapması, dua ve
tevbe etmeleri için bu geceleri sebep kılmıştır. Bu geceleri ihya etmeli
ve gecelere saygı göstermeli. Saygı göstermek, günah işlememekle olur.
Kadir gecesi: Ramazan-ı şerif ayı
içinde bulunan çok kıymetli bir gecedir. (Kadr suresi) Arefe gecesi: Arefe ile Kurban bayramının
birinci günü arasındaki gecedir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Arefe gününe hürmet ediniz! Çünkü Arefe, Allahü teâlânın kıymet
verdiği bir gündür.) [Deylemi] Fıtr bayramı gecesi: Ramazan-ı şerifin son
günü ile bayramın ilk günü arasındaki gecedir. Kurban bayramı geceleri: Kurban bayramının 1.2.3.
günlerinden sonraki gecelerdir. Berat gecesi: Şaban ayının 15. gecesidir.
Resulullah bu gece, çok ibadet ederdi. Peygamber efendimiz
buyuruyor ki: (Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua,
tevbe reddolmaz. Fıtr bayramının ve Kurban bayramının birinci geceleri,
Şabanın 15. [Berat] gecesi ve Arefe gecesi.) [İsfehani] Mirac gecesi: Receb ayının yirmiyedinci
gecesidir. Miracı inkâr eden mezhepsizler var ise de, İsra suresinin
ilk âyet-i kerimesinde, mirac bildirilmektedir. Regaib gecesi: Receb ayının ilk Cuma
gecesine (Regaib gecesi) denir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Recebin ilk Cuma gecesini ihya edene, Allahü teâlâ kabir azabı
yapmaz.) [S.Ebediyye] Muharrem gecesi: Muharrem ayının birinci
gecesi, müslümanların kameri yılbaşı gecesidir. Muharrem ayı, Zilkade,
Zilhicce ve Receb ile beraber Kur'an-ı kerimde kıymet verilen dört aydan
biridir. (Tevbe 36) Aşure gecesi: Muharrem ayının onuncu
gecesidir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Aşure günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur.) [Taberani] Cuma gecesi: Cuma
günü veya gecesi ölmek müslüman için bir nimettir. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki: (Cuma günü veya gecesi ölen mümine kabir azabı olmaz.) [Tirmizi] (Sevaplar içinde Cuma günü ve gecesinde yapılandan daha kıymetlisi,
günahlar içinde de Cuma günü ve gecesinde işlenilenden kötüsü yoktur.)
[Ramuz] (Cuma günah işlemeden selametle geçerse, diğer günler de selametle
geçer.) [İ.Gazali] (Cuma günü veya gecesi ölen, şehid olur ve kabir azabından
kurtulur.) [Ebu Nuaym] (Cuma gecesi Yasin suresini okuyanın günahları affedilir.)
[İsfehani] (Cuma günü ve gecesi çok salevat getirene şefaat ederim.) [Beyheki] (Cuma diğer Cumaya kadar ve fazladan üç gün içinde işlenen
günahlara kefaret olur. Çünkü iyi bir amel işleyene on kat sevap verilir.)
[Taberani] (Büyük günah işlenmediği müddetçe, beş vakit namaz ile Cuma
namazı, öteki Cumaya kadar aralarda işlenen günahlara kefarettir.) [Müslim] (Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez. Regaib gecesi, Şabanın
15. gecesi, Cuma gecesi, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı gecesi.)
[İ.Asakir] Mevlid gecesi: Rebiul-evvel ayının
onbirinci ve onikinci günleri arasındaki gecedir. Resulullah efendimiz,
mevlid gecelerinde Eshabına ziyafet verir, dünyayı teşrif ettiği ve
çocukluk zamanındaki şeyleri anlatırdı. Hz.Ebu Bekr de, halife iken,
Eshab-ı kiramı toplayıp, Resulullah efendimizin dünyayı teşriflerindeki
olağanüstü halleri konuşurlardı. Doğum gününe önem vermeyi hıristiyanlar,
müslümanlardan öğrenip almışlardır. İslam âlimleri mevlid gecesine çok
önem vermişlerdir. Mevlid, doğum zamanı
demektir. Peygamber efendimizin doğum günü, bütün müslümanların bayramıdır.
Mevlid gecesinde, Peygamber efendimizin doğduğu için sevinenlerin günahları
affedilir. Bu gece, Peygamber aleyhisselamın doğum zamanlarında görülen
halleri, mucizeleri okumak, dinlemek çok sevaptır. Kendisi de anlatırdı.
Eshab-ı kiram da bir yere toplanıp, okurlar ve birbirlerine anlatırlardı. Peygamber efendimizi
öven çeşitli mevlid kasideleri vardır. Meşhur olan mevlid kasidesini
Süleyman Çelebi, 15. asırda yazmıştır. Asr-ı saadetten sonra yazılması,
bid'at olmasını gerektirmez. Peygamber efendimizi övmek ibadettir. Her
zaman Onu övücü kasideler, yazılar yazılabilir. Onları da okumak bid'at
değil, sevap olur. Mevlid okumak demek,
Resulullahın dünyaya gelişini, miracını ve hayatını anlatmak, Onu hatırlamak,
Onu övmek demektir. Her müminin Resulullahı çok sevmesi ve her fırsatta
hatırlaması gerekir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Beni ana-baba, evlat ve herkesten daha çok sevmeyen, mümin
olamaz.) [Buhari] (Bir şeyi çok seven, elbette onu çok anar.) [Deylemi] (Peygamberleri anmak, hatırlamak ibadettir.) [Deylemi] Peygamber efendimizi
sevip anmak ibadettir. Bunu şiir olarak söylemek daha tesirli olur. Resulullah efendimizin
şairleri vardı. Düşmanların iftiralarına cevap verirler ve Resulullahı
överlerdi. Bunlardan Hassan bin
Sabit hazretlerinin şiirlerini çok beğenirdi. Resulullah sallallahü
aleyhi ve sellem, mescide bu şair için bir minber koydurdu. Hassan bin
Sabit hazretleri minbere çıkar, düşmanları kötüler, Resulullahı överdi.
Resulullah efendimiz de buyurdu ki: (Hassanın sözleri, düşmanlara ok yarasından daha tesirlidir.)
[M.Nasihat] (Allahü teâlâ, Resulünü övmek ve müdafaa etmek hususunda Hassanı,
Ruh-ül-kuds [Cebrail aleyhisselam]
ile takviye etmektedir.) [Buhari] Peygamber efendimizin,
(Allahü teâlâ bir kuluna söz
ve yazı sanatı ihsan ederse, Resulullahı övsün, düşmanlarını kötülesin!)
hadis-i şerifine uyarak, bid'at ehlinin çırpınmalarına rağmen asırlardır
birçok mevlid kitabı yazılmış ve okunmuştur. Doğum gününe önem vermeyi
hıristiyanlar, müslümanlardan öğrenip almışlardır. İslam âlimleri mevlid
gecesine çok önem vermişlerdir. Hz.Mevlana, (Mevlid okunan yerden belalar,
sıkıntılar gider) buyurmuştur. Mevlid okumanın kıymetli
bir ibadet olduğunu bildirmek için İslam âlimleri çeşitli dillerde kitaplar
yazmışlardır. Bunlardan on tanesi, Keşf-üz-zünunda bildirilmektedir. İbni Hacer-i Hiytemi
hazretlerinin En-Nimet-ül-kübra
isimli mevlid kitabı ile imam-ı
Süyuti hazretlerinin (Erreddü ala men enkere kıraetel mevlid-in-Nebi)
kitabı meşhurdur. Haram ve bid'at karıştırmamak
şartı ile mevlid okumak çok sevaptır. Diğer mübarek gecelerde de müslümanların
tebrikleşmeleri ve bu geceleri ihya etmeleri bid'at değildir. İslam
ülkesi denilen ülkelerin çoğunun Ehl-i sünnetle ilgisi kalmamıştır.
Onların taraftarları, mübarek gecelere karşı bir cephe almışlar, bu
geceleri ihya etmeyi bid'at saymışlardır. Bu kadar vesikadan sonra
mübarek gecelerin önemini inkâr eden kimse çıkarsa o mutlaka sapıktır. Mezhepsizlerin hezeyanları Peygamberin doğumunu
yani mevlid kandilini kutlamak, mübarek geceler ihdas etmek bid’attir.
Hatta bazı İslam ülkelerinde de böyle bilinir. Bunlar doğru değil mi?
CEVAP İfade tarzınız
bir mezhepsizden ziyade bir misyonerin ifade tarzına çok benziyor. Yoksa
mezhepsizler bilmeden misyonerlerin kuklaları mı oldu? Bir müslüman
böyle soramaz. Peygamber efendimizin... der. Böyle diyorlar, doğrusu
nasıldır, gibi sorular sorar. Siz ise Peygamber, Peygamberin... diyorsunuz.
İfadelerinizden o yüce Peygambere inanmadığınız şüphesi hasıl oluyor.
Biz yine sizin müslüman olduğunuza inanarak, buna göre cevap verelim.
Vehhabiler ve
onlara uyan diğer mezhepsiz ülkeler elbette Peygamber efendimize olan
düşmanlıklarından dolayı mevlide hücum ederler. Allah’ın o mübarek günlere
kıymet verdiği hadis-i şeriflerle sabit. İnsanlar hiç kıymet vermese
ne önemi var? Dünyada müslümanlar çok azınlıktadır. Müslümanların içinde
tesettürlü olanlar da azınlıktadır. Az olduğu için, insanlar değer vermediği
için kapanmaya Allah da değer vermiyor mu demektir? Çoğunluğa uymak
lazım sözü cahillerin uydurmasıdır. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki: (İnsanların çoğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar.)
[Enam 116] Mübarek gecelerde özel
ibadetler yapmak Kur’anın emrine aykırıdır, bid’attir. Hatta küfür ve
şirktir deniyor. Doğru mudur? CEVAP Mevlid geceleri
Kur’anın emrine aykırı olarak ne yapılıyor ki? Kur’an okunuyor, Resulullah
övülüyor, salevat-ı şerife getiriliyor. Bunlar Kur’anın hangi âyetine
aykırıdır? Her gece mevlid
okunsa yine mahzuru olmaz. Çünkü ibadet etmek, mevlid okumak, salevat
getirmek yasak edilmiş değil ki. Bid’at, dinin emretmediği şeyi ibadet
olarak yapmaktır. Dinimiz, Kur’an okumayı, mevlid gibi ilahileri okumayı
bid’at mı kabul ediyor da bid’at damgasını basabiliyorsunuz? Mevlide bid’at
diyen sadece vehhabiler ve onların izinden giden mezhepsizlerdir. Hiçbir
ehl-i sünnet âlimi mübarek gecelerde ibadet etmeye bid’at dememiştir.
Bir tane bile gösterilemez. Peygamber efendimiz de zaten bu gecelerde
ibadet etmeyi övmüştür. Peygambere uymayı da Allah bildirmiştir. Resulüme
uyun buyurmuştur. Resulünün emrine uymaya küfür ve şirk demek vehhabilikten
başka bir şey değildir. Peygamber Din’e eklenen
her şey merduddur demiyor mu? CEVAP
Siz hadis-i şeriflere
de mi inanıyordunuz? Yoksa o meşhur mezhepsiz gibi işinize gelen hadislere
evet, işinize gelmeyene hayır mı diyorsunuz? Elbette dine
eklenen her şey bid’attir. Bid’at aleyhine yazdığım yazılar birkaç cilt
olacak kadar çoktur. Çünkü hadis-i şerifte (Her
bid’at dalalettir, sapıklıktır) buyuruluyor. Biz de sapıkların,
mezhepsizlerin vehhabilerin işledikleri bid’atleri açıklıyoruz. Dine
aykırı olmayan şeye bid’at denmez. Dinin haram kılmadığı şeye haram
denmez. Din bir şeye haram dememişse o mubahtır. Mübarek gecelerde ibadet
etmeyi hangi âyet, hangi hadis yasaklamıştır? O geceler çok ibadet edilse
ne olur ki? Buna bid’at demek sapıklığın daniskasıdır.
Allah, kullarına çok
acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiş diyorsunuz. Allah acımaz (acı,
elem duymaktır yani bir nevi zaaftır. Allah ise zaaftan münezzehtir.
Niye böyle söylüyorsunuz? CEVAP
Demek siz dinden
tamamen habersizsiniz. Bismillahirrahmanirrahim bir âyettir. Bu âyetteki
RAHMAN ve RAHİM kelimeleri esma-i hüsnadandır. RAHMAN, dünyadaki
her mahluka acıyan, RAHİM
ahirette yalnız müminlere acıyan demektir. Hadis-i şerifte de buyuruldu
ki: (Merhamet etmeyene Allah merhamet etmez, acımayana acımaz.) [Buhari] Suudların vehhabi
mealinden örnek veriyorum. Kur’anda buyuruluyor ki: (Acıyıp tevbeleri kabul eden ancak Odur. (Allah’tır) [Bekara 54] Yine esma-i hüsnadan
olan, RAUF ismi, çok merhamet
eden, çok acıyan demektir. Hâşâ siz Allah’ı merhametsiz acımasız mı
sanıyorsunuz, o ne biçim inanış ki öyle?
Allah neyi kabul
edip etmeyeceğini bize Kur’anda bildirmiş. (Kadir gecesi hariç hangi
gece Kur’anda var?) Biz müslümanlar için her gece dua, ibadet, tevbe,
istiğfar var. Öyle değil mi? CEVAP
Allahü teâlâ neyi kabul
edip etmeyeceğini elbette Kur’anda bildiriyor. İşte âyet-i kerime mealleri: (Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7] (O, [Resulüm] vahyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4] (Resulüme uyun ki, doğru yolu bulun!) [Araf 158, Nur 54] (Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80] (Allah’a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.) [Ahzab 36] (Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme
gider.) [Nisa 13,14] (İhtilaflı bir işin hükmünü Allah’tan [Kur’andan] ve Resulünden
[Sünnetten] anlayın!) [Nisa
59] (O Peygamber, güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar.) [Araf 157] (Aralarında hüküm verilmek üzere Allah’a ve Peygambere çağırıldıkları
vakit: “İşittik, itaat ettik” demek, ancak müminlerin sözüdür, işte
kurtuluşa erenler onlardır.)
[Nur 51] (Allah’a ve Resulüne karşı gelen, bilsin ki, Allah’ın azabı
çok şiddetlidir.) [Enfal 13] (Allah’a ve Resulüne itaat edin! [uymayıp] yüz çeviren
[kâfirdir] Allah da kâfirleri
sevmez.) [Al-i İmran 32] (Allah ile resullerinin emirlerini birbirinden ayırıp ikisi
arasında bir yol tutmak isteyen kâfirdir.)
[Nisa 150,151] Kur’anda, (yalnız Kur’ana
uyun) denmiyor, (Allah’a ve resulüne uyun) deniyor. Resulünü devreden
çıkaran, Kur’anın açıklaması olan hadisleri delil saymayan, Kur’anın
ifadesi ile kâfir olur. Her gece dua,
ibadet, tevbe, istiğfar var, öyle değil mi? diyorsunuz. Öyle ise hâşâ
Allah, Kadir gecesini niye faziletli kılmıştır, niye bin aydan daha
faziletli demiştir? Demek ki müminlere ikram olsun diye bunu yapmıştır.
Onu yapan Allah, Ramazan gecelerine de Cuma gecelerine de değer vermiştir,
Berat gecesine de bayram gecelerine de değer vermiştir. Resulün
getirdiklerini alın, yasak ettiklerinden sakının buyurmuştur. Ona itaat bana itaattir buyurmuştur. Peygamber
efendimiz de mübarek gecelerin faziletlerini hadis-i şerifleriyle açıklamıştır.
Kur’anı al, Peygamberi devre dışı bırak. Bu nasıl müslümanlık? Bunları
inkâr etmek sapıklıktan mezhepsizlikten başka şey değildir. Şu anki güya müslümanlar
bütün yıl İslamdan bihaber olup böyle gecelerde camileri doldurur. Hocalar
da efsaneler üfürüp onları hoooop Cennete bilet satar değil mi? CEVAP
Bütün yıl dua
etsin kim karışıyor ki? Allah hangi gece daha çok ibadet etmeyi yasaklıyor
ki? Cuma, bayram geceleri çok ibadet etmeyin mi diyor da mübarek gecelerde
fazla ibadet etmek bid’at olsun? Siz bid’atin ne olduğunu bilmiyorsunuz. Hocalara niye hücum ediyorsunuz? Hangi hoca
efsane üfürüyor? Bu hocalara iftira değil mi? Hocalar dini bilmiyorsa
siz nereden biliyorsunuz? Cennete bilet satmak ateist tabiridir, hiçbir
hoca Cennete bilet satmaz. Bilet satmak Hıristiyanlıkta vardır. Allah’ın o mübarek günlere
kıymet verdiği hadis-i şeriflerle sabit diyorsunuz. Kur’anın ruhuna
aykırı hadis de olsa kabul etmem. CEVAP Bu nasıl müslümanlık?
Buna Kur’anın ifadesiyle kâfirlik denir. Dinimizde kudsi hadis diye
bir şey var. Söz Allah’ın, kelimeler Resulünün. Siz hadis-i kudsileri
de mi inkâr ediyorsunuz? Resulullah namazı Allah’ın vahyettiği şekilde
mi kıldı, yoksa kendi mi uydurdu? Namaz nasıl kılınır, rekat sayıları
nedir, namazın haramları nedir, vacipleri nedir, sünnetleri nedir, namazın
mekruhları nedir, namazı bozanlar nedir? Bunlar açıkça Kur’anda bildirilmedi.
Allahü teâlâ bunların hepsini Resulüne bildirdi. O da bize açıkladı.
Eğer Kur’anı herkes anlasa idi, peygambere lüzum kalmazdı, Allah bir
kitap gönderir alın bununla amel edin derdi. İmam-ı Şarani hazretleri
buyuruyor ki: Nahl suresinin 44. âyetinde,
(İnsanlara indirdiğimi onlara
beyan eyle) buyuruldu. Beyan etmek, açıklamak demektir. Âlimler
açıklayabilselerdi ve Kur'an-ı kerimden ahkam çıkarabilselerdi, Allahü
teâlâ Resulüne, sana vahy olunanları tebliğ et der, beyan etmesini emretmezdi.
(Mizan-ül kübra) Kur’anda yemin kefareti
bildirilmiş, fakat oruç kefareti bildirilmemiştir, onu Resulullah bildirmiştir.
Resulünün bildirdiği her şeyi inkâr mı edeceğiz? Mübarek gecelerden Kadir
gecesinin fazileti Kur’anda bildirilmiş, diğer geceleri ise Resulü bildirmiştir.
Resulünün bildirdiklerini böyle inkâr ederseniz ortada din mi kalır?
Namazı nasıl kılacağız,
orucu nasıl tutacağız, zekatı kaçta kaç vereceğiz? Bunları Resulü, Nahl
suresinin 44. âyetindeki emir gereği açıklamıştır. Siz Allah’ın bu âyetine
inanmazsanız ve Resulünün açıklamasını kabul etmezseniz, Kadir gecesinden
başka mübarek gece yok derseniz, Resulullahı ve onun vârisleri olan
İslam âlimlerinin hepsini yalanlarsanız o zaman sizinle nasıl konuşabiliriz
ki? Siz Allah Resulünü ölçü
almıyor musunuz? Sizin âlimlere itimadınız yok mu? Sizin inandığınız
bir mezhep veya bir âlim var mı? Açıkça konuşun. Biz istisnasız ehl-i
sünnet âlimlerinin hepsini kabul ediyoruz. Dört mezhebi de hak biliyoruz.
Siz neye inanıyorsunuz? Ölçünüz ne? Kur’andan sizin anladığınız
ölçü oluyorsa, niye İmam-ı a’zam hazretlerinin anladığı ölçü olmasın? Sizin anladığınız din
oluyor da, dört mezhep imamının anladığı niye din olmuyor? Siz kimsiniz? Reşat Halife denilen
ve peygamber olduğunu açıklayan bir zındık, bir 19 hurafesi buluyor
ve19 un katına uydurabilmek için Tevbe suresinin son iki âyetini inkâr
etme cüretini gösteriyor. Bir ateist ve bir misyoner,
Kur’an Allah kelamı değildir ve Kur’anı Allah korumamıştır, Kur’an değişmiştir
dedi. Sonradan (Biz Kur’anı indirdik
onu koruyacak olan da biziz) diye bir âyet uydurmuşlardır dedi.
Sahabeler Kur’anı değiştirdi dedi. Aslında siz de
bunlar gibi demek istiyorsunuz. Çünkü eshab-ı kiramın ittifakla bildirdikleri
hadisleri inkâr edince, onlara itimat etmeyince, onların ittifakla topladığı
Kur’ana nasıl inanırsınız ki? Misyonerin bana sorduğu soruyu soruyorum:
Sahabenin Kur’anı tam olarak topladığını bana nasıl ispat edersiniz? Eshaba itimat etmezseniz
hadisleri de inkâr etmeniz doğaldır. Hadis-i kudsi diye bir şey yok
diyebilirsiniz. O zaman Kur’ana da otomatikman şüphe ile bakmanız gerekir.
Aynı adamların topladığı Kur’ana inanıyorsunuz da hadislere niye inanmıyorsunuz?
Onlar Kur’anı bildirdikleri gibi, hadisleri de bildirdiler. Kur’anı
inkâr, tevatürü inkâr olacağı için küfürdür, hadislerin de tevatür olanlarını
inkâr küfür olur. Benim size sorum: Siz niye Resulullaha
ve onun sahabesinin bildirdiklerine inanmıyorsunuz da yalnız Kur’an
diyorsunuz? Resulullah, (Allah böyle buyurdu) diye birçok hadis bildiriyor,
(bu âyet) diyor (bu da kudsi hadis) diyor. Biz onun kudsi hadis dediklerine
inanmazsak, âyet dediklerine niye inanacağız ki? Hâşâ kudsi hadis konusunda
yalan söylerse, âyette de söyler. Siz bu kafa ile 1400
seneden beri gelen âlimleri bir kalemde sıfırlıyorsunuz. Milyonlarca
hadisten inandığınız tek hadis var mı? Resulullah size göre 23 sene
hiç konuşmadı mı? Hep sustu mu? Allah’ın emri olan Kur’anı açıkla âyetine
rağmen emrini dinlemedi mi? Açıkladı ise nerede bu açıklamalar? Siz
niye bu açıklamalara inanmıyorsunuz? Ve o açıklıyor ki mübarek geceler
şunlardır diyor. Bunu inkâr etmekle elinize ne geçecek? Resulullaha
düşmanlık yapmakla ne kazanacaksınız, siz bir misyoner misiniz, ateist
misiniz? Yoksa Kur’ana inanan insan böyle şeyler konuşamaz. Çünkü Kur’an
birçok âyetinde Resulüme uyun,
O kendiliğinden konuşmaz, Onun her sözü vahye dayanır buyuruluyor.
Sizin Kur’ana inanmadığınız pek açık, inansanız resulününkilere de inanmanız
gerekir. Allah, kullarına bildirdiğini
sadece Kur’an ile bildirir. Kur’an dışılıklarla uğraşmamak gerekir.
Öyle değil mi? CEVAP Gördünüz işte, bakın,
Allah (açıkla) diye emrediyor,
Peygamberi açıklıyor, siz buna Kur’an dışı diyorsunuz, açıkça Allah’ın
açıkla âyetini inkâr ediyorsunuz. (Resulüme uyun) âyetini inkâr ediyorsunuz.
Sizin gibi münkirlere cevap vermek yersizdir. Ancak bu mailler sitelere
konacağı için yazıyorum. Yoksa Ebu Cehilin mucizeleri inkâr ettiği gibi
siz de, Kütüb-i sitteyi bir kalemde Kur’an dışılıkla suçluyorsunuz.
Benim size sözüm yoktur, benim sözüm Kur’ana ve ona inanan insanlaradır. Peygamberi inkâr veya
aşağılama tehlikeli olduğu gibi aşırı derecede yüceltme, olduğundan
öte ulaşılamayacak bir varlık gibi göstermek de o kadar tehlikeli! CEVAP Hangi müslüman Onu olduğundan daha daha fazla göstermiştir ki? Onda görülen mucizeleri anlatmak küfür müdür? Elbette mucizeye hiç kimse erişemez, o erişilemez insan idi, Peygamber idi. Peygambere erişilir mi? Siz Onu sıradan bir adam gibi görüyorsunuz. Allah’ın izni ile bir anda yedi kat semaya gidip geldi, buna kim ulaşabilir? Allah Ona öyle ulaşılamayacak vasıflar vermiş ki bütün Peygamberler bile gıpta ediyor ve sizin gibiler de Onu o kadar yüceltmeyin kâfir olursunuz diyor. Ben hadisi inkâr edebilirim
ama bu benim Dinden çıkmamı gerektirmez. Çünkü Peygamberin gerçekten
dediğini bilmiyoruz. CEVAP O zaman hiçbir
hadis-i şerife inanmayın. Peki Kur'ana ilave veya çıkarma yapılmadığını
nereden biliyorsun? Allah’ın dediğini gerçekten bilmiyorsunuz. Sahabeler
ittifak etti diye kabul ediyorsunuz. Ama kimi de sizin hadis mantığını
ölçü alarak biz Kur'anın tamamının yazıldığını nereden bilelim, keçi
yemiştir, yanmıştır, yırtılmıştır diyorlar. Tevbe suresinde de eksiklik
var diyorlar. Peygamberin söylediğini bilmiyorsunuz da Allah’ın söylediğini
nereden biliyorsunuz? Sahabeler derseniz hadisi de sahabiler bildirdi.
Birine inanıp ötekine inanmamak akıl işi değildir. Kur’an varken mezhebe
de lüzum yok. Hadislere değil, Kur'ana uymak gerekir. Böyle değilse
ispat edin. CEVAP
Hadisler, Kur’andan
ayrı değildir. Kuran-ı kerimin açıklamasıdır. Allahü teâlâ buyurdu ki:
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80] (Peygamberin emrine uyun, yasak ettiklerinden sakının!) [Haşr 7] (İndirdiğimi insanlara açıkla!) [Nahl 44] Âlimler de, âyetleri
açıklayıp Kur'an-ı kerimden hüküm çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ Peygamberine,
(Sadece sana vahiy olunanları tebliğ et) derdi. Ayrıca açıklamasını
emretmezdi. Resulullah, Kur'an-ı kerimde, kısa ve kapalı olarak bildirilenleri
açıklamasaydı, Kur'an-ı kerim kapalı kalırdı. Hadis-i şerifler olmasaydı,
namazların kaç rekat olduğu, nasıl kılınacağı, rüku ve secdede okunacak
tesbihler, cenaze ve bayram namazlarının kılınış şekli, zekat nisabı,
orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinmezdi. Yani hiçbir âlim,
bunları Kur'an-ı kerimden bulup çıkaramazdı. Bunları Peygamber efendimiz
açıklamıştır. Mezhep imamları, hadis-i şerifleri açıklamasaydı, sünnet
kapalı kalırdı. Sünneti, müctehid âlimler açıklamış, böylece mezhepler
meydana çıkmıştır. Mezhep nedir? Bir müctehidin
edille-i şeriyyeden elde ettiği bilgilere, o müctehidin mezhebi denir.
Sahabelerin tamamı müctehid idi. Hepsinin de mezhebi vardı. Bu mezheplerden
yalnız dördü kitaplara geçip, dünyanın her yerine yayıldı. Dört mezhep
arasında amelle ilgili farklı ictihadlar, işlerimizi kolaylaştırmaktadır.
Her Müslüman, durumuna göre, kendisine kolay gelen mezhebi seçer. Allahü teâlâ dileseydi,
Kur'an-ı kerimde her şeyi açıkça bildirirdi. Böylece, mezhepler ortaya
çıkmazdı. Her yerde, tek bir nizam olur, Müslümanların halleri, yaşamaları
güçleşirdi. Bugün dört mezhepten
birine uymak gerekir. Çünkü, Eshab-ı kiramın ve diğer müctehidlerin
mezhepleri tam olarak bilinmiyor. Dört mezhep, tam bilindiği ve kitapları
her yere yayılmış olduğu için, dört mezhepten birine uymak şarttır.
Mezhepler rahmettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Âlimlerinin farklı ictihadları, [mezheplere ayrılmaları]
rahmettir.) [Beyheki] (Kur'an-ı kerime uymak farzdır. Onda bulamazsanız, sünnetime,
sünnetimde de bulamazsanız, Eshabımın sözüne uyun.) [Beyheki] (Âlimlere tabi olun!) [Deylemi] (Ulema, enbiyanın vârisidir.) [Tirmizi] Bir Müslüman, kendi
mezhebine göre ibadet yaparken, bir meşakkat hasıl olursa, başka bir
mezhebe uyarak, bu işi kolayca yapar. Mesela Şafiiler, hacda kadına
dokununca abdestleri bozulur. Bunun için Hanefi’yi taklit ederek haclarını
yapıyorlar. Bu apaçık bir rahmettir. Bazıları da, (Mezhep
gereksizdir, Peygamber ve Sahabenin mezhebi mi vardı?) diyor. Bu söz,
(Kuvvet komutanı, hangi bölüğün eridir?) veya (Fizik öğretmeni, hangi
sınıfın talebesidir?) demeye benzer. Çünkü Sahabenin her biri, mezhep
imamı idi. Resulullah efendimiz ise, kâinatın hocası idi. Mezhepsizler kendisini
Resulullah gibi zannedip, o sünni veya şii değildi biz de öyleyiz diyorlar.
Temsilde hata olmasın, Resulullah genel kurmay başkanıdır, ondan başka
ordunun başı yoktur. O hangi ordunun subayıdır denmez. Kuvvet komutanı
da denmez. O onlardan da üstündür. Mezhep imamları kuvvet komutanları
gibidir. Mezhebe tâbi olanlar da diğer askerler gibidir. Bir askerin
kendisini kuvvet komutanı gibi görmesi yani İmam-ı a’zam gibi görmesi
çok anormal bir şeydir. Yahut daha ileri giderek genel kurmay başkanı
gibi görmesi deliliktir. Mezhepsizler de peygamber sünni veya şii değildi
biz de öyleyiz demeleri onunla boy ölçüşmeye kalkmak olur. Bu dünya
işlerinde bile böyle iken, yani bir er, genel kurmay başkanı ile mukayese
bile edilmezken, nasıl olur da özel peygamberlik verilen bir kişi ile
mezhepsiz insan mukayese kabul eder? Bir de bir subay general
oluncaya kadar hangi sınıfta ise onun adı ile söylenir. Mesela Topçu
albay, piyade yüzbaşı gibi. General olunca artık sınıfı olmaz. Sınıflar
üstüdür. Bir er veya astsubay veya subay çıkıp da, generalin sınıfı
yok o da insan benim niye sınıfım var diyemez. Bunun gibi bir kimse
de eshab-ı kiramın mezhebi yoktu, imam-ı Evzainin mezhebi ne idi diyemez.
Onlar müctehiddir müctehidin mezhebi kendi mezhebidir. Nasıl generallerin
sınıfı yoksa mutlak müctehidlerin de mezhebi kendi mezhepleridir. Sen
kalkıyor İmam-ı a’zam ile falan değil bizzat Resulullah ile kendini
mukayese etmeye kalkıyorsun o sünni şii değil de ben de öyle olacağım
diyorsun, o bize örnek diyorsun. Örnek alınacak kısmı var, örnek alınamayacak
kısmı var. Sen hâlâ genel kurmay başkanı olmaya Resulullah ile kendini
mukayese devam ediyor musun? Yoksa bir mezhebi kabul ediyor musun? (Mezhebe, hadislere
uymam, sadece Kur'ana uyarım) demek, (Kanunlara, tüzüklere uymam, Anayasaya
uyarım) demek gibi yanlıştır. Çünkü Anayasada her hüküm, her ceza bildirilmemiştir.
Anayasa, kanunlara havale eder. Kanunlardan da tüzükler, yönetmelikler
çıkmıştır. (Anayasa varken, kanuna lüzum yok) demek yanlış ise, (Kur'an
varken, mezhebe lüzum yok) demek, daha çok yanlıştır. Kanunlar, Anayasaya
uygunsa, mezhepler de, Kur'an-ı kerime ve hadis-i şeriflere uygundur.
Hiç kimse, (Madem, mezhep, Kur'an ve sünnetin açıklamasıdır. Ben de
açıklar bir mezhep kurarım) diyemez. Çünkü bir kimsenin, (Doktor olmak,
tıp kitabı, kimyager olmak için de kimya kitabı okumak yeter) diyerek
eline aldığı bir tıp ve kimya kitabı ile doktorluk yapmaya, ilaç imal
etmeye kalkışması ne kadar yanlış ise, (Ben de Kur'andan, hadisten hüküm
çıkarırım) demek daha yanlıştır. Evet, mezhepsizseniz
açıkça söyleyin. Siz generalliğe değil genel kurmay başkanlığına hatta
ondan da ileri gitmeye çalışıyorsunuz. Peygamberin sünnetini bilemeyiz
diyerek ona bile uymayı kabul etmiyorsunuz. 1400 senedir gelen icmaya
karşısınız. Âlimler dört mezhepte icma etmedi mi? Ben icmaya inanırım
diyorsunuz arkasından ben onun icma olduğunu nereden bileyim diyorsunuz.
Hadise inanırım fakat Buhari’deki hadislerin sahih olduğunu nereden
bileyim diyorsunuz. Kur’anın da Allah’ın kelamı olduğunu nereden bileyim
diyeceksiniz bu gidişle. Çünkü âlimler mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür buyuruyor. SonsözCuma, bayram ve kandil günleri ve geceleri, Müslümanların mübarek gün ve geceleridir. Bu mübarek gün ve gecelere kıymet veren Allahü teâlâdır. Peygamberler de insandır. Ancak Allahü teâlâ onları kıymetlendirmiş, güzide mevki ihsan etmiştir. Diğer insanlardan niye ayırt ediliyor denemediği gibi, bazı gün ve geceleri kıymetli yaratan Allahü teâlâya da bugünleri diğer günlerden niye ayırdın denemez. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibadet yapması, dua ve tevbe etmeleri için bu geceleri sebep kılmıştır. |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |