Açıklama
Yanlışın yanlış olduğunu bilmek, yani yanlışı tanımak için
doğruyu bilmek lazım olduğu gibi, din düşmanlarını, bid’at ehlini ve
mezhepsizleri de tanımak, zararlarından korunmak için dinimizdeki bazı
lüzumlu bilgileri, ehl-i sünnet itikadını doğru bilmek lazımdır. Bu
yüzden, bu hususlarla ilgili yazılmış Mezhebin
Önemi maddesindeki yazıları okumanızı tavsiye ederiz.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: (Hadis-i şerifte, (Ümmetim
yetmiş üç fırkaya ayrılır, yetmiş ikisi Cehenneme gider, yalnız bir
fırkası kurtulur. Bu fırka, benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir)
buyuruldu. Bu fırkaya Ehl-i sünnet
denir.) [c.2, m.67]
Din düşmanları bu hususu çok iyi bildikleri için, bozdukları
veya kurdukları fırkaları ehl-i
sünnet olarak tanıtırlar. Vehhabiler bile biz de sünniyiz, ehl-i
sünnetiz derler.
Bazıları, Allah resulüne uymak, itaat etmek, getirdiklerini
almak, yasak ettiklerinden sakınmak farz olduğu halde, Yalnız Kur’an diyor, Peygamberin
vazifesi bitti, o bir postacıydı diyerek küfrünü açıkladığı halde,
biz de ehl-i sünnetiz diyebiliyorlar. Hatta selefiye denilen vehhabiler,
ehl-i sünneti ikiye ayırıyorlar. Kendilerine büyük âlimlerin yolu anlamında
ehl-i sünnet-i hassa diyorlar. Hepimizin bildiği ve gittiği ehl-i sünnet yoluna
ise, cahillerin gittiği ehl-i sünnet yolu anlamında ehl-i sünnet-i amme diyorlar.
Tesettürü inkâr edenler bile, biz de ehl-i sünnetiz diyebiliyorlar.
Amel imandan parça olmadığı halde, bunu inkâr ederek, günah
işleyene, mesela tembellikle namaz kılmayana kâfir diyenler de biz de
ehl-i sünnetiz diyor.
Şefaat hak olduğu halde, inkâr edenler de, biz de ehl-i sünnetiz
diyorlar. Eshab-ı kiramın hepsi Cennetlik olduğu halde, rafiziler gibi
saldıranlar bile kendilerine ehl-i sünnet diyebiliyor. Halbuki Kur’an-ı
kerimde, (ve küllen vaadallahü
hüsna), yani Allah hepsine Cenneti söz verdi buyuruyor.
Amentü’deki altı esastan birine inanmayan kâfir olduğu halde,
Allah indinde hak dinin ancak İslam olduğu bilindiği halde, hıristiyanlarla
amentüde ittifakımız var, onlar da Cennete girecek diyenler bile ehl-i
sünnet olduğunu söylüyor.
Kur’an değiştirildi diyenler var. Ben de Peygamberim diyenler
var. Demek ki bir insanın inanması değil, doğru inanması önemli.
Demek ki bir insanın bilmesi değil, doğru bilmesi önemli. Demek ki bir
insanın ehl-i sünnetim demesi önemli değil, hakikaten ehl-i sünnet itikadına
sahip olması önemli.
Bazıları Allah’a inanan herkesin Cennete gideceğini sanıyor.
Bu da çok yanlıştır. Amentüdeki altı esastan birine inanmayanın imanı
geçersizdir. Bunun için inanmak değil, doğru inanmak önemlidir. Ahirette
kurtulmak, ibadetin çok olmasına değil, doğru imana bağlıdır. İhlaslı
doğru amel az da olsa, hatta hiç ameli olmasa, zerre kadar doğru imanı
olsa yine Cennete girer.
Her insan,
doğru bildiği kimselerle beraber bulunur. Kur'an-ı kerimde de buyuruluyor
ki: (Her grup, kendi
fikrini, kendi yolunu doğru sanıp sevinmektedir.) [Müminun
53, Rum 32] Aklımıza uyarsak doğruyu bulmamız çok güç olur. Her fırkadaki
insan, “Bu fırka doğru yolda” diyerek ona girmiştir. Bu işte selim olmayan
akıl ölçü olmaz. Ölçü olsaydı, 72 sapık fırka meydana çıkmazdı. Dinsiz
fırkalara girenler de, sosyalizm, kapitalizm, faşizm gibi sistemlere
inananlar da aklına göre bu yolları tercih etmişlerdir. Akla uyulursa,
insan sayısı kadar görüş meydana çıkar. O halde ne yapacağız?
Cenab-ı Hak, anlaşamadığımız bir işte, âlim olanların, Kur’an-ı
kerime ve hadis-i şeriflere uymasını emrediyor. Âlim olmayanların ise,
âlimlere uymasını emrediyor, (Bilmiyorsanız,
âlimlere sorun!) buyuruyor. Âlim geçinenler de, Kur’an-ı kerime
ve hadis-i şeriflere yanlış mana vererek, insanları çeşitli fırkalara
ayırıyorlar.
Bir kimse, kendi başına Kur'an-ı kerimi okuyup da doğru yolu
bulamaz. Mealden tefsirden din öğrenilmez. İşin ehl-i olan âlime ihtiyaç
vardır. 72 sahte altının içine bir tane hakiki altın konsa, bunu sarraftan
başkası anlayamadığı gibi, 73 fırkadan hangisinin doğru olduğunu da
ancak ehl-i sünnet âlimleri anlar.
Soracak âlim yoksa veya bir kimsenin gerçek âlim olup olmadığını
bilmiyorsak ne yapacağız? Dinimiz, bunun da yolunu bildirmiştir. Allahü teâlâ, İslamiyeti
doğru olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğini vaad buyurdu. Rabbimiz
vaadinden dönmez. Bunun için, (Ya
Rabbi, sana inanıyorum, seni
ve Peygamberlerini seviyorum. İslam bilgilerini doğru olarak öğrenmek
istiyorum. Bunu bana nasip et ve beni, yanlış yollara gitmekten koru)
diye dua etmeli, istihare yapmalı! Cenab-ı Hak ona doğru yolu gösterir.
Şu anda herhangi bir gruba mensup
olan insanların da, aynı şekilde dua etmekten çekinmemeleri, gerekir.
Hâşâ Allahü teâlâ yanlış bir iş yapmaz. Belki içinde bulunduğu grup
yanlış yoldadır. Bunun için her müslüman, (Ya
Rabbi hangi gruptaki müslümanlar doğru yolda ise, senin rızan hangi
grupta ise, bana onu nasip eyle!) diye dua etmelidir. Dua ederken,
duanın şartlarını gözetmelidir. Şartlarına uygun dua edilince, dua kabul
olur. Dua kabul olunca da, doğru olan, hak olan bulunmuş olur. Böyle
ihlasla dua etmeyip aklına uyan, körü körüne hareket eden, bid'at ehlinden
birisinin içine düşebilir. |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |