Hile-i şeriyye
nedir Hile-i şeriyye ne demektir? CEVAP Hile-i şeriyye, harama düşmemek için kurtuluş çaresini bulmaktır. Yani Hile-i şeriyye = dini uygun çare demektir. Haramı helal veya helali haram yapmak yahut haksız mal ele geçirmek için hile yapmak caiz olmaz. Farzdan kurtulmak veya haram işlemek için hile yapmak haramdır. Buna hile-i şeriyye değil, hile-i bâtıla denir. Bir şey, farz veya haram olmadan önce, farz veya haram olmasını önlemek caizdir. Buna hile-i şeriyye denir. Seneler önce bir bid’at ehli, (Âlim ve mezheplerin sözleri ölçü olmaz, Dinde hile olmaz, varsa bir nass gösterilmelidir) demişti. Şunu bildirmiştik: Said bin Sa’d hazretleri anlatır: "Babam,
Resulullahın yanına, hasta, birini getirdi. Suçunu söyleyip ceza verilmesini
istedi. Resulullah, (Buna üzerinde
yüz filiz bulunan bir dal ile bir kere vurun) buyurdu. Böylece bir
vurmakla, yüz sopa vurulmuş oldu. (Eşiat-ül-lemeat) Bid’at
ehli (Ben nass istiyorum, âlimlerin sözünü Mezkur âyet-i kerimenin meal-i şerifi şöyledir: (Ya Eyyüb, eline bir demet sap al da onunla vur, yeminini böyle yerine getir. Gerçekten Eyyub ne sabırlı, ne iyi kuldu! Hep Allah’a yönelirdi.) [Sad 44] Hakkı Merakıl felah’ta,
(İmam-ı Ebu Yusuf, zekattan düşmek için çare bulmayı caiz görmüş, İmam-ı
Muhammed ise mekruh saymıştır) diyor. Merakıl felah ve Tahtavi’nin
tercümesi olan Nimet-i İslam’da
da böyle yazmaktadır. İmam-ı Şarani hazretleri
buyuruyor ki: Ebu Hanife ve imam-ı
Şafii, nisap telef olur veya mal sahibi bizzat kendisi telef ederse,
nisap müddeti geçersiz olur. İmam-ı Malik ile İmam-ı Ahmed, zekattan
kaçmak için kasten kendisi telef ederse, nisaptan düşmüş sayılmaz. (Mizan-ül-kübra) İmam-ı Ebu Yusuf,
malından zekatı iskat etmek için havl müddetinin sonuna doğru malını
karısına hibe eder, ertesi sene de, karısı zengin olursa kendisine hibe
edebileceğini söylerdi. Bu durum, Ebu Hanife’ye anlatılınca, "Bu
onun fıkhındandır" dedi. (İhya) İhya’daki bu rivayet için (Bunun aslı yoktur) denirse, İmam-ı Gazali hazretleri gibi Resulullahın vârisi olan bir âlime iftira edilmiş olur. Yukarıda kaynaklarını verdik. İmam-ı Ebu Yusufunki farklı bir ictihaddır. Zekat farz olmadan önce, zekattan düşmek için böyle bir yola sapmak imam-ı Muhammede göre mekruhtur, fetva da böyledir. Farklı ictihadından dolayı imam-ı Ebu Yusufa bir şey söylemeye hiç kimsenin hakkı yoktur. İctihad, bir ibadet, yani Allahü teâlânın emri olduğundan, hiçbir müctehid, diğer bir müctehidin ictihadına yanlış diyemez. Çünkü, her müctehide, kendi ictihadı hak ve doğrudur. Beyheki’deki hadis-i şerifte, (Müctehid âlimlerin farklı ictihadları rahmettir) buyuruluyor. Rahmet olan bir işe dil uzatmak asla caiz olmaz. Caiz olan ve olmayan hileler Yukarıdaki yazımızda
kaynaklarını göstererek şu hükmü bildirmiştik: Farz olduktan sonra
zekat vermemek için, hile yapmak haram olur. Farz olmadan önce yapılan
hile, imam-ı Muhammede göre mekruh, imam-ı Ebu Yusufa göre caiz olur.
Fetva imam-ı Muhammede göredir. Kadın zekatını kocasına veremez. Çünkü yine kendisine harcayacaktır. Kadının kocasına zekat vermesi bir çeşit hile sayılır. Ama, fakir bir aile ise, kadının sadece 100 gram kadar altını varsa, zekat vermesi farzdır. İmameynin kavlini tercih ederek kocasına zekat verebilir. Dinimiz buna izin vermiştir. Bu zekattan kaçma sayılmaz, dinimizin verdiği ruhsattan faydalanmak olur. Nisaba maliktir ama adamın durumu iyi değildir. Kurban kesmekten kurtulmak için sefere çıkabilir veya parasını hanımına hediye edebilir. Yine durumu müsait olmayan, fakat dinen zengin sayılan bir kimse, İbni Abidin’de bildirildiğine göre, zekatını fakire verse, fakir de kabul ettikten sonra, zengine bunu hediye etse zekat verilmiş olur. Hâşâ, Allah’ı mı kandırıyorsunuz denmez. Ama şöyle bir hile yapmak hile-i bâtıladır asla caiz olmaz, haramdır: Zekat tutarı olan altınları
bir kimse ceketinin cebine koysa, bir fakire verse, sonra da, fakire
o ceketi bana sat dese, ceketi rayiçten fazla geri satın alsa bile zekat
verilmemiş olur. Bu, haram olan bir hiledir. Zaruret olmadıkça; hiçbir sebep ile ödünç para alıp, faiz ödemek caiz değildir. Zaruret başkadır, ihtiyaç başkadır. Zaruret, kendinin veya nafakası lazım olanların aç, susuz, çıplak veya sokakta kalarak hasta olması demektir. Zaruret olunca, yani ölümden veya hastalıkla, bir uzvun yok olmasından korku olunca, helal yol bulunamazsa, faizle ödünç alınıp, bununla zaruret giderilir. Nafakaya muhtaç olup, çalışamayan ve faizsiz ödünç bulamayan kimsenin nafaka için, faiz ile ödünç alması caiz olur ise de, böyle kimsenin, krediyi muamele satışı yolu ile alması iyi olur. Mesela, on altın alıp, üç ay sonra on iki altın ödemek isterse, on altını alırken, kalem, defter, kitap gibi herhangi bir şeyi de iki altına satın alıp, on iki altın borçlanır. Bunun gibi haram işlemekten kurtuluş yolu aramaya hile-i şeriyye denir. Zarurete düşenin, ibadetini kaçırmaması veya haram işlememesi için hile-i şeriyye yapması lazım olur. İslamiyete uymaktan kaçmak için çare aramaya hile-i bâtıla denir ki, haramdır. İslamiyete uyup haramdan kurtulmak için bir çare arayana, sen bâtıl bir hile düşünüyorsun demek caiz olmaz. Eşini üç talakla boşayan müslümanın, nikahı kendi mezhebine uygun, fakat diğer üç mezhepten birine uygun değil idiyse, o mezhebi taklit ederek yeniden nikah yapar. Bu da hile-i şeriyye olur. Evlendiği kadınla süt kardeş olduğu meydana çıkarsa, bir kere emmiş olduğu da sabitse, diğer üç mezhepten biri taklit edilerek evliliğe devam edilir. Dinimizde bazen söze
itibar edilir, niyete itibar edilmez. Mesela nikahta, boşamakta, nikahtan
vazgeçmekte, adakta, alış verişte, hediyede, yeminde, küfürde niyete
değil söze itibar edilir. (Ameller
niyete göredir) hadis-i şerifi, taat ve mubahlara niyete göre sevap
verileceğini bildirmektedir. Günahlar, iyi niyetle de işlense, günah
olmaktan çıkmaz. Zekatı, sadaka-i fıtrı, adağı ve kurbanı, kaza etmeden fakir olan, hile-i şeriyye denilen kolaylıkla, bunları kaza edebilir. Devir yaparak bu borçlarından kurtulabilir. Dinimizin tanıdığı ruhsatlardan faydalanmak da dine uymaktan ileri gelir. Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki: (Allah’ın verdiği kolaylık ve ruhsatlardan
faydalanın!) [Buhari] (Ruhsatlardan faydalanmayan, Arafat
dağı kadar günah işlemiş olur.) [Taberani] (Allahü teâlâ, ruhsatla da amel
edilmesini sever.) [Beyheki] Her ihtiyaç zaruret değildir Mecellede diyor ki:
Zaruretler, memnu olanı
mubah kılar. Yani yasak olan şeylerin, zaruret devam ettiği müddetçe
yasaklığı kalkar. (Madde 21) Bazı kimseler, Mecellenin
bu maddesini gerekçe gösterip, (Her ihtiyaç zarurettir. Zaruret karşısında
da haramlar mubah olur) diyerek haramları mubah gibi işliyorlar. Zaruret
nedir, ne değildir? Zaruret: Kendinin
veya nafakasını vermesi gerekenlerin, aç, susuz, çıplak veya sokakta
kalarak hasta olması demektir. (Eşbah) Zaruret, zor ile, başka
şey yapmaya imkan olmadığı hallerde olur. (Kamus tercümesi) Görüldüğü gibi, insanı
bir şey yapmaya zorlayan, insanın elinde olmayan semavi sebebe zaruret
denir. Kısacası, dinimizin emrettiği veya yasakladığı bir işte, başka
bir şey yapamama mecburiyeti zarurettir. Zarureti birkaç misal
ile açıklayalım: Bir günlük yiyeceği olanın dilenmesi haramdır. Çalışmaktan aciz olup açlıktan ölecek kimse, ödünç arar. Ödünç veren olmazsa dilenir. Dilendiği halde, kimse bir şey vermezse, leş yiyebilir. 24 saat yemek yemeyen
kimse açtır. Bu açlığı ihtiyaçtır. Çünkü ölecek bir durum yoktur. Böyle
bir kimsenin leş yemesi haram olur. Burada görüldüğü gibi, zaruret,
bütün kapıların kapanması halinde yapılacak son çaredir. Kullanılmadığı zaman
helake sebep olan yasak şeyi kullanmak zaruret olur. Kullanılmaması
sıkıntıya, meşakkate sebep olursa, ihtiyaç denir. Mesela günlerce aç
kalıp yiyecek bir şey bulamayanın ölmeyecek kadar leş yemesi zarurettir.
(Uyun-ül-Besair s.119) Ölmeyecek kadar yemek
zaruret; fakat doyuncaya kadar yemek zaruret değildir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: (İhtiyaç başka, zaruret
başkadır. Zaruret halinde caiz olan şey, ihtiyaç olunca caiz olmaz.
(İhtiyacı olana faiz haram olmaz) demek, Kur'an-ı kerimin emrini değiştirmek
olur. Maide suresinin 3.
âyet-i kerimesinde (femenidturra
fi mahmasatin) buyuruluyor. [Mahmasa, açlıktan
ölme halidir. Muztar, sıkışık,
zaruret halinde olan çaresizliktir.] Âyet-i kerimenin meali,
(ölüme sebep olan sıkışık hâle
düşen) demek olur. Bu âyet-i kerime, zaruret
halinde haramdan affolunacak özrü beyan buyurmaktadır. Faiz ile ödünç
almak için her ihtiyaç özür olsaydı, faizin haram edilmesinin sebebi
kalmazdı. Çünkü faiz ödemeyi ancak ihtiyacı olan kabul eder. İhtiyacı
olmayan, açıktan para vermek istemez. Allahü teâlânın bu yasak emri,
yersiz lüzumsuz olurdu. Allahü teâlânın kitabına böyle iftira edilemez.
Helale haram, harama helal diyen kâfir olur. Her ihtiyaç zaruret sayılırsa,
faizin haram olacağı yer kalmaz. Faizin haram edilmesi, abes, lüzumsuz
bir emir olur. Hatta oruç kefaretini, yemin kefaretini ödemek niyetiyle,
fakirleri doyurmak için faiz almak da caiz değildir.) [Müjdeci
Mektublar 202] Öldürmek için silah
çekene karşı kendini korumak, meşru müdafaa olur. (Mecelle şerhi) Saldırıya uğrayanın,
kendisini korumak için, meşru savunmaya geçip, saldırganı zararsız hâle
getirmesi caizdir. Ancak bir kimse, sırf korkutmak için (seni öldürürüm)
derse, hemen onu öldürmeye kalkması caiz olmaz. |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |