Taklitçilik nedir,
ne değildir? Taklitçilik kötü değil mi? Mezhep âlimlerini taklit etmek,
onların yolundan gitmek yanlış değil mi? CEVAP Kötüyü, yanlışı ve bâtılı taklit, ne kadar zararlı ise, iyiyi, doğruyu ve hakkı taklit de o kadar faydalıdır. Bir kimsenin bütün ilimlerde üstad, bütün işlerde mütehassıs olması mümkün müdür? Hastanın, kendisini ameliyat edecek bir operatör doktora ihtiyacı vardır. Kalbinden rahatsız bir operatör doktorun da, gönüllerdeki pası silen bir kalb mütehassısına ihtiyacı vardır. Doktorlar ilaç imal etmez. Kimyagerlerce hazırlanan ilaçları tavsiye ederler. Hastalar da, doktorlara itimat ederek, onlara teslim olarak, onların tavsiyesine uyarak ilaçları kullanırlar. Herkesin, hem kimyager, hem doktor, hem mühendis gibi ihtisas
isteyen her mesleğin erbabı olması düşünülebilir mi? O halde, bir kimse,
bir işte mütehassıs [uzman] olsa da, ihtisası dışındaki başka bir işin
mütehassısına uyması gerekir. Bir saate, bir radyoya ihtiyacı olan kimse,
“Taklit geriliktir. Hiç kimsenin yaptığı bir şeyi kullanmam” diyemez.
Taklit düşmanları, hem taklidi uyduluk olarak vasıflandırıyorlar, hem
de Batının taklit edilmesini istiyorlar. Keşke ahlakta değil de, teknikte
Batı taklit edilse. Çünkü hadis-i şeriflerde, (Fen
ve sanat müminin kaybettiği malıdır, nerede bulursa alsın!) buyuruluyor.
Batının tekniği yerine, örf ve âdetini taklit edersek elbette rezil
oluruz. Uzun tecrübelerden sonra çeşitli aletler yapılmış, çeşitli kurallar bulunmuş,
çeşitli ilimler sistemleştirilmiştir. Taklitçi olmamak için bunları kullanmam diyenin aklından şüphe edilir. Herkesin müctehid, lider olmasını istemek ateşin üşütmesini, buzun ısıtmasını
istemek gibi eşyanın tabiatına aykırıdır. Müctehid olmayı, doktor veya
kimyager olmaya benzetmek yanlış olur. Müctehid olmak için, birçok ilimde
ihtisas sahibi olduktan başka, ilahi mevhibe sahibi de olmak gerekir.
Bunun için Yusuf-i Nebhani hazretleri, (Bugün müctehidlik taslayanın
ya aklı veya dini noksandır) buyuruyor. Eshab-ı kiramın hepsi mutlak müctehid olduğu halde, Peygamber
efendimizi görüp taklit ettikleri için peygamberlerden sonra en yüksek
makama kavuşmuşlardır. Tabiin, Eshab-ı kirama tâbi oldukları, onları
taklit ettikleri için yüksek bir şerefe kavuşmuşlardır. Onlardan sonra
gelenler de onlara tâbi oldukları, onları taklit ettikleri için Tebe-i
tabiin şerefine yükselmişlerdir. Hadis-i şerifte, (Âlimler
rehberdir) buyuruldu. O halde âlimleri taklit etmek gerekir. Şafii’de hadis ve fıkıh âlimi olan İmam-ı Şarani, dört mezhebin
hak olduğunu, bu dört mezhepten birine uymak gerektiğini bildirmek için
Mizan-ül-kübra’yı yazdı.
Bu kitabında diyor ki: Her
müctehid, kendi ictihadı ile hareket eder. Başka bir müctehide uyması
caiz değildir. Bir âlim, ictihad derecesine yükselince, kendi ictihadına
uyması gerekir. İmam-ı Ahmedin, âlim talebeleri için, (İmamlarınızın aldıkları kaynaktan alın, taklitçilikte kalmayın) sözü
bunu göstermektedir. İmam-ı Şafii, İmam-ı a'zamın
çok yüksek bir âlim olduğunu bildirdiği halde, kendi ictihadlarına uymuştur.
Fakat müctehid olmayan kimse, 4 mezhepten birini taklit etmezse sapıtır,
zındık olur, başkalarını da yoldan çıkarmakta şeytana yardımcı olur.
Mevcut dört mezhebin hepsi haktır. Birinin, ötekisi üzerine üstünlüğü
yoktur. Çünkü, hepsi aynı din kaynağından alınmıştır. Dört mezhebin
imamları ve onları taklit eden âlimlerin hepsi, her müslümanın dört
mezhepten dilediğini taklit etmekte serbest olduğunu bildirdiler. Allahü
teâlâ, amelde mezheplere ayrılmaktan razı olduğunu, Resulü vasıtası
ile bildirdi. Resulü de bu ayrılığa rahmet buyurdu. Müctehid olmayanın,
bir mezhebe uyması lazımdır. (Mizan-ül
kübra) |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |