Her kelimenin belli bir manası vardır.
Buna hakiki manası denir. Bir kelime, kendi hakiki manasında kullanılmayıp
da, bir bağlantısı, ilişkisi bulunan başka bir manada kullanılınca,
bu kelimeye Kinaye veya Mecaz
denir. Kinaye, bir şeyi, açık anlamı başka olan kelimelerle anlatmaktır. Kur’an-ı kerimde mecazi ifadeler çoktur.
Müteşabih âyetler vardır. Bunlara görünen manayı vermek çok yanlış olur.
Bilhassa Allahü teâlâ ile ilgili mecazlar, müteşabih olanlar daha önemlidir. Allahü teâlâ hiçbir mahluka, yani hiçbir
şeye benzemez. Çünkü, Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki: (Leyse ke
mislihi şeyün =
Onun benzeri hiçbir şey yoktur.) [Şura
11] (Sübhanekellahümme
= Allah’ım, Seni noksan sıfatlardan tenzih eder, kemâl sıfatlar ile
tavsif ederim.) [Yunus
10] Peki Allahü teâlâ hiçbir şeye benzemediği halde, sanki benzediğini bildiren
âyetlere ne denecek o zaman? Onlara müteşabih âyetler denir. Bunlardan
bazısının meali şöyledir: (Kıyamet günü yeryüzü Allah’ın
kabzasında olur, gökler de sağ eliyle dürülür.) [Zümer 67] (Yahudiler, Allah’ın eli bağlıdır,
dediler. Hayır, Allah’ın iki eli de açıktır.) [Maide 64] (Allah’ın eli onların ellerinin
üzerindedir.) [Fetih
10] (Doğu da batı da Allah’ındır.
Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü oradadır.) [Bekara115] (Allah Arşa istiva edendir. Nerede
olsanız, O sizinle beraberdir.) [Hadid 4] (Allah yerin ve göklerin nurudur.)
[Nur 35] Bu âyetlerde bildirilen el, yüz ifadeleri,
bir mahlukun eli veya yüzü gibi sanılabilir. Halbuki Allah hiçbir mahluka
benzemez. İstiva kelimesi
oturmak sanılırsa Allah mahluklara benzetilmiş olur ve yukarıdaki âyetlere
aykırı olur. Nerede olursanız
sizinle beraberdir ifadesi de mecazidir. Çünkü O mekandan münezzehtir.
Son âyette Allah nur sanılır. Halbuki nur da yaratıktır. Kur'anda tevil
gereken Kinaye, Mecaz ifade eden bir çok âyet
vardır. Birkaç örnek daha verelim: Cima için lems = dokunmak kelimesi kullanılmıştır. (Kadınlara dokununca gusledin, su yoksa teyemmüm edin) [Maide 6], Kadınlar için libas = giysi kelimesi kullanılmıştır. (Kadınlar size, siz de onlara libassınız) [Bekara 187] Zalim köylüler için (zalim köy) denmiştir. (Nisa 75), (Köy halkına sor) yerine, (köye sor) denmiştir. (Yusüf 82) Böyle ifadeler Türkçede de vardır. Mesela, (Şu sınıf tembel, şu sınıf çalışkandır) gibi. Sınıftan maksat öğrencilerdir. Resulullaha, (Vahfid cenaheke
lil müminin = Kanadını müminler için indir) buyuruluyor.
(Hicr 88) [Resulullahın tek kanadı mı var?
Elbette mecazdır. Yani şefkat et, tevazu göster demektir.] (Körle gören [kâfir ile mümin] karanlıkla
aydınlık [Bâtıl ile hak], gölge
ile sıcak [Cennetle Cehennem] bir olmaz. Dirilerle
ölüler de bir olmaz. Elbette Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirdekilere
[inatçı kâfirlere] işittiremezsin,
sen sadece bir uyarıcısın.) [Fatır 19-22 Celaleyn,
Beydavi] Bu âyette, kâfire kör, mümine gören, Cennete gölge deniyor.
Resulullah kabirdekilere ne söyleyecek de işittirecek? Hâşâ bu abes,
boş söz olmaz mı? Kabirdekileri niye hidayete kavuşturmaya uğraşsın
ki? Hemen âyetin devamında, (Sen sadece bir uyarıcısın) buyuruluyor.
Demek ki kabirdekilerden maksat, yaşayan inatçı kâfirlerdir. (Beydavi)
|
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |