Bazıları, bütün ömürlerini Allah’ın varlığını ispat etmekle geçirmekte,
“Asıl maksat iman olduğuna göre, Allah’ın varlığını ispat ile uğraşmak,
ibadetle, fıkıh ilmi ile meşgul olmaktan daha iyidir” diyerek, her zaman,
bitkilerin, insan ve hayvanların anatomisini incelemek suretiyle imanı
kuvvetlendirmek gerektiğini söylüyorlar. Allah’a inanan insan için devamlı
bunlarla meşgul olmak zararlıdır. Allah’a inanan kimsenin, Allah’ın
sıfatlarını da bilmesi gerekir. Bilmezse veya yanlış bilirse, Allah’a
inanmış sayılmaz. Allah’a sıfatları ile inanan kimsenin, kendisine gereken
ibadet bilgilerini öğrenmesi farz olur. Fıkhı bırakıp da, Allah’ın varlığını
ispat ile uğraşması çok yanlıştır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (İmanın sermayesi
fıkıhtır.) [Deylemi] (Fıkıh ilmi
her Müslümana farzdır.) [İ.Maverdi] (Dinin temel
direği fıkıhtır.) [Beyheki] Fıkıh ilmi ise, nakli esas alan doğru
bir ilmihâl kitabından öğrenilir. Bir Müslümanın, imanını ehl-i sünnet
itikadına göre düzelttikten sonra, imanın gereği olan amellerini ilmihâle
uygun yapması gerekir. Ayrıca imanını tehlikeye düşürecek iş ve sözlerden
de uzak durmalıdır. Çünkü iman ne kadar kıymetli ise, zıddı olan küfür
de o kadar kötüdür. İman bilgilerini anlatan kelam ilmini akıl ve nakil ile ispat
edecek ve sapıklara, dinsizlere anlatacak kadar okumak farz-ı ayn olup,
bundan fazlasını öğrenmek ancak din âlimlerine gerekir. Başkalarına
caiz değildir. Başkaları bu ilimle meşgul olursa, bâtıl yollara kayar,
zındık olur. İslam âlimleri buyuruyor ki: İlmi kelam ile uğraşıp sapıtmak yanında, büyük günah işlemek
hafif kalır. Ehl-i sünnet itikadını iyi öğrenmeden önce, ilmi kelam
ile uğraşmanın zararı bilinseydi, kelam ilmi ile uğraşmaktan, aslandan
kaçar gibi kaçınılırdı. (İ. Şafii) Kelam ilmi ile uğraşan hep şüphe içindedir. (İ. Ahmed) Resulullah, Fıkhı teşvik etti. Kelamı men etti. (Hadika) Fıkhı öğrenmek her Müslümana farz-ı ayndır. (İ. Abidin) Tasavvuf sayesinde iman sağlamlaşır, şüphe getiren tesirlerle
sarsılmaz. Akıl ile, delil ve ispat ile kuvvetlendirilen iman böyle
sağlam olmaz. (İmam-ı Rabbani) İman bilgilerini, ihtiyaçtan fazla öğrenmek caiz değildir,
bid’atlerin yayılmasına sebep olur. (Hindiyye) İbni Sakka isimli bir âlim, her şeyi akılla ispata
kalkardı. Akla çok önem verirdi. Allah’ın varlığını, birliğini 99 delil
ile ispat ederdi. Zamanla aklının almadığı konular da çıktı, şüpheleri
arttı, bocalamaya başladı. Nizamiyye Medresesi’nde
vaaz eden Yusuf-i Hemedani hazretlerine bir
şey sordu. O da (Otur, senin sözünden küfür kokusu geliyor) buyurdu.
İstanbul’a elçi olarak gidince, Hıristiyan oldu. Hıristiyan olduktan
sonra da, 100 delil ile Allah’ın 3 olduğunu ispata kalkıştı. (F.
Hadisiyye) Bir kimse, Allah’a, ahiret gününe inansa, peygamberlerden sadece
birine inanmasa kâfir olur. Çünkü Allahü teâlâ, kendisine inanmaktan
başka, bütün peygamberlere inanmak gerektiğini bildirmiştir. Kur’an-ı
kerimde buyuruluyor ki: (Onlar, sana
ve senden önce gönderilen kitaplara ve peygamberlere ve ahiret gününe
iman ederler.) [Bekara 4] Peygamber efendimiz, Kur’an-ı kerimi açıklayarak, imanı şu
şekilde tarif etmiştir: (İman; Allah’a,
meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, ölüme, öldükten
sonra dirilmeye, Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana, kadere, hayrın
ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmaktır.) [Nesai] Amentüdeki 6 esastan birini inkâr eden kâfir olur. Sadece Allah
var demek kâfi değildir. Gayri Müslimlerden de Allah var diyenler çoktur.
Mümin olmaları için bütün peygamberlere inanmaları gerekir. Yahudiler
ve Hıristiyanlar, Muhammed aleyhisselama inanmadıkları için kâfir oldular.
Bir Müslüman da, Amentüde bildirilen 6 esastan birini, mesela kaderi
inkâr etse, kâfir olur, bütün iyi amelleri yok olur. İman esasları,
Allah’ın kesin emridir, olmazsa olmazlardandır. Samimi olanlar, yani
akıl, ilim, insaf sahipleri için, Allah’ın emrini, yani iman esaslarını
kabul etmekten daha makul, bir şey yoktur. Aksi, şeytanın, cahilliğin,
inadın insanı kâfirliğe götürdüğü bâtıl bir yoldur. |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |