Akıl
göz gibi, din bilgileri ışık gibidir
Allah’a inanan, fakat peygamberlere
inanmayan, Cennete girer mi? Akıl nedir? CEVAPHayır Cennete giremez. Cennete girme
şartı dünyadan imanla yani müslüman olarak ayrılmaktır. Allahü teâlâ, insanı yaratınca, ona hakkı bâtıldan, iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan ayırabilmesi için aklı verdi. Akıl bir ölçü aletidir. Allahü teâlâya ait bilgilerde ölçü olmaz. Mahluklara ait bilgilerde ölçü olur. Akıl, insandan insana değiştiği için, bazı insanlar mahluklara ait bilgilerde isabet ettiği halde, bazıları yanılabilir. Acaba insan, bir yol gösterici, bir kılavuz olmadan aklı ile Allah’ın bildirdiği doğru yolu bulabilir miydi? Tarih incelenirse, insanların kendi başlarına gittiklerinde, hep yanlış yollara saptıkları görülür. İnsan, kendini yaratan büyük kudret
sahibinin var olduğunu, aklı sayesinde düşündü. Fakat, ona giden yolu
bulamadı. Bunu önce etrafında aradı. Kendine en büyük faydası olan güneşi,
yaratıcı sandı ve ona tapmaya başladı. Sonra büyük tabiat güçlerini,
fırtınayı, ateşi, denizi, yanardağları gördükçe, bunları yaratıcının
yardımcıları sandı. Herbiri için bir suret, simge yapmaya kalktı. Bundan da putlar
doğdu. Bunların gazabından korkarak kurbanlar kesti. Her yeni olayla,
o olayı simgeleyen putların miktarı da arttı. İslamiyet başladığı zaman,
Kâbe’de 360 put vardı. Bugün bile güneşe, ateşe tapanlar vardır. Rehbersiz
karanlıkta doğru yol bulunamaz. Akıl, göz gibidir, din bilgileri
de ışık gibidir. Gözümüz, maddeleri, cisimleri karanlıkta göremez. Allahü
teâlâ, görme aletimizden faydalanmamız için, güneşi, ışığı yaratmıştır.
Güneşin ve çeşitli ışık kaynaklarının nuru olmasaydı, gözümüz işe yaramazdı.
Tehlikeli cisimlerden, zararlı yerlerden kaçamaz, faydalı şeyleri bulamazdık.
Evet, gözünü açmayan veya gözü bozuk olan, güneşten faydalanamaz. Fakat,
bunların güneşe kabahat bulmaya hakları olmaz. Akıl neyi anlar?Akıl da, yalnız başına maneviyatı,
faydalı-zararlı şeyleri anlayamaz. Allahü teâlâ, akıldan faydalanmak
için, Peygamberleri, dinin ışığını yarattı. Peygamberler, dünya ve ahirette
rahat etmek yolunu bildirmeseydi, akılla bulunmazdı. Tehlikelerden,
zararlardan kurtulamazdık. İslamiyet’e uymayan veya aklı az olan, Peygamberlerden
faydalanamaz. Zararlardan kurtulamaz. Peygamberlere tâbi olmak, aklın istediği
ve beğendiği bir yoldur. Peygamberlerin, aklın dışında ve üstünde bulunan
sözlerini, akla danışmaya kalkışmak, akla aykırı bir iş olur. Gecenin
koyu karanlığında bilinmeyen yerlerde, pervasızca yürümeye ve engin
denizde, acemi kaptanın, pusulasız yol almasına benzer ki, her an uçuruma,
girdaba düşebilirler. Nitekim, felsefeciler, akılları dışında bulunan
sözlerinin çoğunda yanılmış, bir yandan birçok hakikatleri meydana çıkarırlarken,
bir taraftan da, insanların ebedi saadete kavuşmalarına mani olmuşlardır. Dinimizde aklın ermediği şeyler çoktur.
Fakat, akla uymayan bir şey yoktur. Ahiret bilgileri ve Allahü teâlânın
beğenip beğenmediği şeyler ve Ona ibadet şekilleri, eğer aklın çerçevesi
içinde olsalardı ve akıl ile doğru olarak, bilinebilseydi, binlerce
Peygamberin gönderilmesine lüzum kalmazdı. İnsanlar, dünya ve ahiret
saadetini kendileri, bulabilirdi ve Allahü teâlâ, hâşâ peygamberleri
boş yere ve lüzumsuz göndermiş olurdu. Hiçbir akıl, ahiret bilgilerini
bulamayacağı, çözemeyeceği içindir ki, Allahü teâlâ, kullarına çok acıyıp,
onların rahat ve huzur içinde yaşamalarını istediği için, her asırda
insanlar arasından seçtiği en üstün, en iyi kimseleri peygamber yapmış,
bunlara kitaplar göndererek huzur, saadet yolunu göstermiştir. Çaresizlikten
şaşırmış olan hastanın merhametli doktorlara kendini teslim etmesi gibi,
insanların da, aklın ermeyeceği faydalara kavuşabilmeleri için, gönderdiği
peygamberlere teslim olmalarını diledi. Saadete kavuşmak için, önce
Allah’a ve peygamberlerine inanmak gerektiğini bildirmiş, sonra kitaplarındaki
emirlere uymayı emretmiştir. Dinin temeliAkıl çok şeyi anlar. Fakat her şeyi
anlayamaz. Anlaması da kusursuz, tam değildir. Çok şeyleri, Peygamberler
bildirdikten sonra anlamaktadır. Akıl, dünya işlerinde bile çok kere
yanılmaktadır. Böyle olduğunu bilmeyen yoktur. Din bilgilerini, böyle
bir akıl ile tartmaya kalkışmak doğru olamaz. Din bilgilerini akıl ile
inceleyip, akla uygun olup olmamasına kalkışmak, aklın hiç yanılmaz
olduğuna güvenmek olur ve peygamberlik makamına inanmamak olur. Dinin
temeli, Peygambere inanmaktır. Akıl, bu temel bilgiyi kabul edince,
Peygamberin bildirdiklerinin hepsini kabul etmiş olur. Allahü teâlâ, aklımızdan istifade
edebilmemiz için peygamberler ve kitaplar gönderdiğine göre, artık bunlara
inanmamak için bir mazeret ileri sürülemez. Bugün Kur'an-ı kerimin büyük
bir mucize olduğunu Batılı bilginler bile itiraf etmektedir. Ayrıca
tecrübi ilimlerle de ispat edilmiştir. Bir
kelimesi değişse, insan sözü karıştığı ehlince kolay anlaşılır. Allahü
teâlâyı kabul edip de, emir ve yasaklarını kabul etmemek akla uygun
değildir. Güneşe inanıp da, ışık ve ısısına inanmamak, doğuma inanıp
da ölüme inanmamak gibi abestir. |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |