Sıkıntıların sebebi kötü din adamlarıdır
Bugün dünyanın her yerinde
kötü işler, günahlar rağbettedir. İyi işlerin, faziletlerin ise öcü
gibi gösterilmesi kıyamet alameti midir? CEVAPEvet kıyamet alametidir.
Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Kötüler iyi, iyiler kötü gösterilmedikçe, kıyamet kopmaz.) [Harâiti] Sık sık duyarız; (Bak herkes böyle yapıyor, onlar yanlış yolda da sadece sen mi doğru yoldasın) deniyor. İyilik, güzellik, hak gibi hususlar, her zaman çoğunluğun bulunduğu yerde olmaz. Mesela Çin'in, Japonya'nın nüfusu çoktur. Dinleri Budizm’dir. İnsanların çoğu Budist diye, Budizm’in doğru olduğu söylenemez. Dünyada gayrı müslimler, Müslümanlardan daha fazla. Azınlıkta kaldığı için (Müslümanlık hak din değildir) denemez. Çünkü Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki: İnsanların çoğuna uyan
sapıtır. (Enam 116) Halkın çoğu kâfirdir.
(Nahl 83) Çoğu fasıktır. (Maide 49) Çoğu müşriktir. (Rum 42) Çoğu iman etmez. (Rad 1) Çoğu inkârcıdır. (İsra 89) Çoğu gafildir. (Yunus 92) Herkes öyle diyo misali,
herkese inanmak yanlıştır. Allahü teâlâ yine buyuruyor ki: (Bu dinin
[İslamın] doğru olduğunu insanların
çoğu bilmez.) [Rum 30] Ekseriya kıymetli şey,
altın gibi az olur. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki: İnananlar azdır. (Sad
24) Şükreden azdır.
(Sebe 13) Çok kimse, Resulullahın
vârisleri olan Ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetli eserlerinden tercüme
ederek yayınladığımız kitaplara karşı çıkıyor. Sebebi basittir. Bu kitaplarda,
Allahü teâlânın (Hepsinden razıyım.
Hepsine Cenneti söz verdim) buyurduğu, Eshab-ı kiramın tamamı övülüyor.
Sahabe düşmanları, elbette buna karşı çıkar. Resulullah efendimizin
de, (Ümmetimin âlimlerinin farklı
ictihadları, mezheplere ayrılması rahmettir) buyurduğu bildiriliyor.
Mezhepsiz olan elbette karşı çıkar. Adam gusülde ağzın içini
yıkamanın farz olduğunu bilmediği için yıllarca cünüp gezmiştir. Yıllarca
sünnet diye bid’at işlemiştir. Mesela sünnet diye bid’at sakal bırakmıştır. Farzların yanında nafile
ibadetler denizde damla bile değildir. Adam farzları bırakıp yıllarca
nafile ibadet etmiştir. Bu kıymetli kitaplardan gerçeği öğrenince elbette
şok olacaktır. Bid'at ehlinin, Vehhabiliğin,
kamufle adıyla selefiliğin, dinde reformculuğun, Kadıyaniliğin, Behailiğin,
Hurufiliğin, 19’culuğun, bozuk ve yanlış olduğu, maksatlı kurulduğu,
kötü din adamlarının eşkıya olduğu açıklanıyor. Bu gruplardan birini
seven, elbette bunları kötüler. İbni Teymiyyeci, Abduhçu olan, elbette
bunlara karşı çıkar. Adam, bir hizbin militanı ise, şucu bucu ise, kendi
hizbinden olmayanı kötüler. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki: (Dinde parçalandılar. Her grup, kendi yollarını doğru sanıp
sevinmektedir.) [Müminun 53] O halde kötü din adamlarından
uzak durmalıdır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: (Dünyalık peşinde olan
din adamlarının sözlerini dinlemek, kitaplarını okumak zehir yemek gibi
zararlıdır. Kötü din adamlarının zararları bulaşıcıdır. Cemiyetleri
bozar, milletleri parçalar. Tarihte İslam devletlerinin başlarına gelen
felaketlere hep kötü din adamları sebep oldu. Devlet adamlarını doğru
yoldan bunlar saptırdı. Peygamber efendimiz, (Müslümanlar
73 fırkaya bölünecek. Bunların 72 si Cehenneme gidecek, yalnız bir fırkası
Cehennemden kurtulacak) buyurdu. Bu 72 sapık fırkanın reisleri,
hep kötü din adamları idi. Cehennemden kurtulacak olan tek fırka ise,
Ehl-i sünnettir.) [1/47] İnsanların kötüsüİmam-ı Rabbani hazretleri
buyuruyor ki: (İnsanların kötüsü,
kötü âlimlerdir. Bunlar, din, iman hırsızlarıdır. Kur’an-ı kerimde,
(Onlar kendilerini müslüman sanıyor. Onlar
son derece yalancıdır, şeytan onlara musallat olmuştur. Allahü teâlâyı
hatırlamaz ve ismini ağızlarına almazlar, şeytana uymuşlar, şeytan olmuşlardır.
Biliniz ki, şeytana uyanlar ziyan etti, ebedi saadeti bırakıp, sonsuz
azaba atıldı) buyuruluyor. Büyüklerden biri, şeytanın boş oturduğunu görünce sebebini sorar. Şeytan, (Zamanın din adamları olan kötü âlimler, insanları yoldan çıkarmakta, bana o kadar yardımcı olmakta ki, bu mühim işi benim yapmama lüzum kalmıyor) der. Böyle kötü kimselerden uzak durmalıdır!) [Müj.Mek.33] Allahü teâlânın kıymet
verdiği ve herşeyin en şereflisi olan ilmi, mal, mevki kapmaya ve başa
geçmeye vesile edenlere, bu ilim elbette zararlı olur. Halbuki, dünyaya
düşkün olmak, Allahü teâlânın hiç sevmediği bir şeydir. O halde, Allahü
teâlânın kıymet verdiği ilmi, Onun sevmediği yolda harcetmek, çok çirkin
bir iştir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki: (Âlimlerin en kötüsü, insanların en kötüsüdür.) [Bezzar] (Kıyamette, en şiddetli azap görecek kimse, kendi ilminden
kendisi faydalanmayan âlimdir.) [Beyheki] (Kıyamette bir din adamı getirilip Cehenneme atılır. Cehennemdeki
tanıdıkları ona, "Sen dünyada dinin emirlerini bildirirdin. Niçin
bu azaba düştün?" derler. O da, "İnsanlara, günahtır, yapmayın"
der, kendim yapardım. "Yapın" dediklerimi de yapmazdım. Bunun
cezasını çekiyorum" der.)
[Buhari] (Miraca çıkınca, ateşten makaslarla dudaklarını kesenleri gördüm.
Her kesilişte dudakları yeniden tamamlanıyordu. Cebrail aleyhisselam
"Bunlar, din adamıdır, yapmadıklarını söylerler ve Allah’ın kitabı
ile amel etmezler" dedi.) [Beyheki] (Kıyamette en şiddetli azap, ilmi kendine fayda vermeyen din
adamınadır.) [Beyheki] (Cehennemde azap çekenlerden bazılarının yaydıkları kötü kokular,
diğerlerine ateşten daha fazla azap verir. "Sen ne günah işledin
ki, öyle pis koku çıkarıyorsun?" diye sorulunca, "Ben din
adamı idim. Bildiklerimi yapmazdım" der.)
[İ.Ahmed] Vaaz etmek ve dini yazı
yazmak, kitap, dergi çıkarmak, ancak Allah rızası için olunca, mevki,
mal ve şöhret kazanmak için
olmayınca faydalı olur. Böyle halis düşünmenin alameti de, dünyaya düşkün
olmamaktır. İnsanların en iyisi iyi âlimler olduğu gibi, en kötüsü de kötü âlimlerdir. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki: (Ümmetim, kötü âlimler, cahil âbidler yüzünden helâk olur.
Kötülerin en kötüsü kötü âlimlerdir. İyilerin en iyisi de iyi âlimlerdir.) [Darimi] Şimdi kendi görüşlerini,
sapıklıklarını din gibi ortaya atanlar çoğaldı. Hadis-i şerifte, (Ümmetim, kötü din adamlarından çok zarar
görecektir) buyuruldu. (Hakim) Zamanımızda hakiki âlim
çok azaldı. Önceki âlimler, asr-ı saadete yakın zamanda yaşadıkları
için de kıymetli idi. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (İnsanların en hayırlısı benim asrımdaki müslümanlar [Eshab-ı kiram]dır.
Bunlardan sonra en iyileri, bunlardan
sonra gelenler [tâbi’in]dir.
Onlardan sonra da en iyileri, onlardan sonra gelenler [Tebe-i tâbi’in]dir. Artık bunlardan sonra yalan yayılır,
bunların sözlerine ve işlerine inanmayınız!) [Buhari, Müslim] Tâbi’inden olan büyük
âlimleri, onların yolunu, kurdukları mezhepleri beğenmeyip, dört mezhepten
farklı kitap yazıp, (Biz bir mezhebe göre değil, İslama göre yazıyoruz)
diyen cahiller, kendilerinin büyük âlim olduklarını söylüyorlar. Halbuki
hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Âlimim diyen cahildir.)
[Taberani] Bid’at ehli bu sapıklar,
kâfirlerden daha zararlı olur. En büyük kâfirlerden biri Deccal olduğu
halde, hadis-i şerifte, (Sizin
için Deccal’dan daha çok, sapık imamlardan korkuyorum) buyuruldu.
(İ.Ahmed) Kâfir, insanın canına
kastedebilir. Fakat dört mezhebe uymayan bu sapıklar, insanın imanına
kastedip ebedi Cehennemlik olmasına sebep olur. Bu zamanda sapıklık
çoğaldığı için, “âlimim” diye ortaya çıkan kimselerin peşinden gidenler
sapıtabilir. Fakat eskiden gelmiş, dost-düşman tarafından Ehli sünnet
âlimi olduğu bildirilen, İmam-ı a’zam, İmam-ı Şafii, İmam-ı Malik,
İmam-ı Ahmed, İmam-ı Gazali, Seyyid Abdülkadir Geylani, İmam-ı Rabbani
gibi herbiri birer güneş olan âlimlerin yolundan gidilirse, kurtuluşa
erilir. Dört mezhepten birine
uymayan İbni Teymiye, Şevkani, Abduh, Reşit Rıza, Acluni, Aliyyül kari
gibi sapıkların yoluna uyan da dalâlete düşer. “Ehli sünnetim” diyen
her müslümanın, dört hak mezhepten birisine uyması lazımdır. (Hadika,
Berika) Geri kalışımızın sebepleri
Yabancı yazar, müslümanların
geri kalışını ictihada bağlayıp, (Fukaha, ictihad kapısının kapatılmasında
ve bundan böyle dört mezheple iktifa edilmesinde ittifak etmiştir. Bunun
neticesinde İslam düşüncesi duraklamış, hukukta ve diğer İslami ilimlerde
taklit ve saplantının yayılmasına sebep olmuştur) diyor. Açıklamaya
geçmeden önce şunu tekrar edelim: Düşünce, bir iş için düşünülen çare veya kıyaslanan neticedir.
Görüş de düşünce demektir. Nazariye de, akli, zihni esaslara dayanan görüş, teori demektir.
Allahü
teâlânın bildirdiği hükümlere ilâhi
düşünce, ilâhi görüş, ilâhi nazariye, ilâhi
şuur denmez. İslam düşüncesi
denmez. Bunları kullanmak küfürdür. İctihad kapısını kimse kapatmamıştır. Ehli olmadığı için kendiliğinden kapanmıştır. Kapalıya kapalı demek, kapatmak değildir. Kapatmaya yetkisi olanın açmaya da yetkisi olur. İctihad edip etmemekle, geri kalışımızın bir alâkası yoktur. Milyonlarca insan ehil olup olmadığına bakmadan, kitap yazıyor, ictihad yapıyor. Madem ictihad yüzünden geri kaldık. Şimdi herkes ictihad yaptığı halde niçin ilerlemiyoruz? Mason Abduh ve onun
Reşit Rıza ve Meraği gibi çömezleri, mezheplere saldırıp, (mezhepler
birleştirilmeli) diyerek mezhepleri kaldırmaya çalışmışlardır. İngiliz
casusu Hempher de aynı yolda hareket ederek Necdiliği kurdurmuştur.
Aynı art niyetli kimseler, herkes
ictihad etmeli diyerek ehli olmayan kimselerin de ictihada yeltenmelerine
sebep olmuşlardır. Hadis-i şerifte, (Her
asır, bir öncekinden daha kötü olacaktır) buyuruldu. Bu bakımdan
sonraki asırlarda birinci asırdaki gibi büyük âlimler yetişmedi. Yetişmesi
de çok zordur. Bu zoru başarabilen az da olsa çıkarsa, buna kimse bir
şey demez. Müctehide ihtiyaç yokHicri 4. asırdan sonra
mutlak müctehid olarak meşhur olan görülmedi. Mutlak müctehide ihtiyaç
da kalmadı. Çünkü Allahü teâlâ ve onun Resulü Muhammed aleyhisselam,
kıyamete kadar, hayat şekillerinde ve fen vasıtalarında yapılacak değişikliklerin,
yeniliklerin hepsine şamil olan hükümlerin hepsini bildirdi. Müctehidler
de, bunların hepsini anlayıp, açıkladı. Sonra gelen âlimler, bu ahkâmın,
yeni olaylara nasıl tatbik edileceğini tefsir ve fıkıh kitaplarında
bildirdi. Müceddid denilen bu âlimler kıyamete kadar mevcuttur. İctihad kapısı açık
diye herkes destursuz girerse, birbirine zıt gibi görünen hadis-i şerifleri
görünce ne yapacaktır? Mesela imam arkasında Fatihanın okunacağına dair
de, okunmayacağına dair de hadis var. İcazetsiz bir kimse, bunları okuyunca
ya Peygambere suizan edecek, yahut hadis âlimine iftira edecektir. Ehli
olmayanların hüküm çıkarmak niyetiyle hadis okuması, elbette doğru olmaz. Dünya işlerinde bile
işinin ehli olmayan bir kimse, yaptığı şeyi başaramaz. Mesela, (Ehliyeti
olan şoför olmalıdır) demek yanlış mıdır? (Herkes araba kullansın) demek
doğru olur mu? (Herkes göz ameliyatı yapmalıdır) demek ne kadar saçmalıktır.
(Herkes hadis kitabı okumalı, hadisten hüküm çıkarmalı, Kur'an meali
okuyup ondan hüküm çıkarmalı) demek daha tehlikelidir. Araba kullanmasını
bilmeyen, bir kaza yapabilir ve canından olabilir. Fakat hadisi, Kur'anı
anlamayan kimse, bunlarla amel edeceğim derken dininden olur. Her işi ehline bırakmak
kadar tabii ne olabilir? Biz, (İş ehline verilmeli) diyoruz. O, (hayır
herkes hadis okumalı, herkes meal okumalı, anladığı gibi amel etmelidir)
demek istiyor. Bu, ilme düşmanlıktır. Herkesin âlim olmasını, müctehid
olmasını istemek, akla da, ilme de aykırıdır. Müctehid olmanın birçok
şartları vardır. Profesör olmak kadar kolay değildir. Bunlardan biri
de ilâhi mevhibeye sahip olmak yani evliya olması da gerekir. Fakat
her evliya da müctehid değildir. İctihad, ayağa düşürülmemelidir. Önce temel bilgi gerekir
Bazı okuyucular, İbni
Teymiyenin veya İbni Sebe’nin yanlış görüşlerinin neler olduğunu soruyorlar.
Mesela, (İbni Teymiyeci bir arkadaşımız var. İbni Teymiyenin hatalarını
bildirin de arkadaşımızı vazgeçirelim) diyorlar. Abduh’u, Kardavi’yi veya daha başkalarını soruyorlar.
Bu sapıkların yolundan giden kimseler, Ehl-i sünneti bilmedikleri için
verilecek cevaplar onları tatmin etmez. Çünkü temel dini bilgileri yok.
Cevap olarak onlar mezhepsiz desek, temel bilgileri olmadığı için, vehhabilerden
duyduklarını tekrarlayıp, “âlimin mezhebi mi olur, Eshabın mezhebi mi
vardı” diyeceklerdir. Kerameti inkâr ediyorlar desek, yine onların etkisiyle,
papağan gibi ezberlediklerini tekrarlayıp, “keramete inanmak şirk” diyeceklerdir.
O sapıklar, “Allah’a inanan herkes, Cennete gidecektir” diyorlar, Hıristiyan
ve Yahudileri de Cennete sokuyorlar desek, doğrusu da öyle değil mi
diyeceklerdir. Bunun gibi yüzlerce şey söylense verecekleri cevaplar
aynıdır. Çünkü din düşmanları onları papağan haline getirmiştir. Bu
acı durumlardan kurtulmak için önce temel din bilgilerini bilmek gerekir. İman nedir? Hak din
hangisi? Mezhep ve mezhepsizlik nedir? Mucize ve keramet nedir? Bunları
doğru olarak bilenin Ehl-i sünnet olduğu anlaşılır. Bunları bilene,
sapıkların sapıklığını anlatmak kolaydır. (İbni Teymiye, Cehennemin
ebedi olduğunu inkâr eden bir mezhepsiz) dersek kolayca anlar. Muhatabımız Ehl-i sünnet
değilse böyle söylememizin hiçbir kıymeti kalmaz. Bir örnek verelim.
Mesela imanı anlatalım: Amentüdeki
altı esastan birine inanmayanın imanı geçersizdir. Yani bu altı esastan
birini inkâr eden kâfir olur. Bunun için inanmak değil, doğru inanmak
önemlidir. Ahirette kurtulmak, ibadetin çok olmasına değil, doğru imana
bağlıdır. Elimizde sağlam ölçü vardır. Ehl-i sünnete göre
iman, Amentüde bildirilen altı esasa inanmaktır. Hadis-i şerifte buyuruluyor
ki: (İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına,
peygamberlerine, ahiret gününe, ölüme ve öldükten sonra dirilmeye, Cennete,
Cehenneme, hesaba, mizana, kadere, hayrın ve şerrin Allahü teâlâdan
olduğuna inanmaktır.) [Nesai] Ancak böyle inananlar
Ehl-i sünnettir. Amentüdeki
bu altı esasa inanan kimse, bilir ki, Yahudiler de Hıristiyanlar da,
her peygambere ve her semavi kitaba inanmazlar, mesela Muhammed aleyhisselamı Peygamber ve Kur’an-ı
kerimi semavi kitap kabul etmezler. Peki bunlara iman sahibi demek mümkün
mü? Elimizdeki sağlam ölçüye uymamaktadır. Kur’an-ı kerimde (Hak din ancak İslamdır) buyuruluyor. Yahudilik ve Hıristiyanlık hak
din denmiyor, aksine, (Onları
dost edinenin Allah’ın düşmanı) olduğu bildiriliyor. Amentüyü Ehl-i
sünnet gibi inanana imanı anlatmak kolaydır. Amentüye inanmayana da
sözümüz yoktur. Abdülgani Nablüsi
hazretleri buyuruyor ki: İman, Muhammed aleyhisselamın
Allahü teâlâ tarafından getirdiği bilgilere kalbin inanması demektir.
Bu bilgileri araştırıp
anlamak gerekmez. (Hadika) İmam-ı Rabbani hazretleri de buyurdu ki:
İman, kalbin tasdiki, kabul etmesi, inanması demektir. İnanmanın azı, çoğu olmaz. Mümin büyük günah işlese de imanı gitmez, kâfir olmaz. Ahirette kurtulmayacak olan yalnız kâfirlerdir. Zerre kadar imanı olan kurtuluşa kavuşur. (2/67)Diğer hususlar da iman örneğindeki gibidir. Ehl-i sünnete uymayan kitap
ve yazarlardan uzak durmalı. Çünkü bunlar, yaldızlanmış necasete veya
altın kupada sunulan zehire benzer. Süsüne, kabına veya görünüşüne aldanıp,
sonsuz saadetten mahrum kalmamalıdır.
|
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |