Akıl herkeste eşit mi?
Akıl herkeste eşit değildir. En yüksek akıl ile en aşağı akıl arasında binlerce derece vardır. Her işte ve hele dini işlerde akla güvenilemez. Din işleri, akıl üzerine kurulamaz. Çünkü akıl, bir kararda kalmaz. Herkesin aklı, birbirine uymadığı gibi, selim olmayan akıl, bazen doğruyu bulur, yanılması ise, daha çok olur. En akıllı denilen kişi, mütehassıs olduğu dünya işlerinde bile, çok hata eder. Hele ahiret bilgilerinde akla hiç güvenilmez. İnsanların şekil ve ahlakları gibi, akıl ve ilimleri de, farklıdır. Birinin aklına uygun gelen birşey, başkasının aklına uygun gelmeyebilir. O halde, din işlerinde, akıl, tam bir ölçü olamaz. Ancak, akıl ile din birlikte, tam ve doğru bir vesika ve ölçü olur. Selim olmayan akıl, bir gerçeği kabul etmezse, bunun ne kıymeti vardır? Selim olan akıl, din hükümlerinin hepsinin pek yerinde ve doğru olduğunu açıkça görür. Mutezile'ye göre aklın yolu birdir. Akıl, herkeste eşittir. Akıl şaşmaz
bir hüccettir. Akıl ile Allah’ın varlığını bilme mecburiyeti olduğu
gibi, haram ve helal olan şeyleri de akıl ile bilme mecburiyeti vardır.
Halbuki, haram, helal ancak nakil ile anlaşılır. Akıl dinde delil değildir.
Dinimizde delil dörttür:
Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas-ı fukaha. Bid'at ehli, (Aklın
ve dinin yolu birdir. Dört mezhebi bire indirmelidir! Akla ve dine uygun
olanlarını toplayıp bir mezhep haline getirmek gerekir) diyor. Halbuki
Peygamber efendimiz farklı ictihadların rahmet olduğunu bildirmiştir.
Her ne kadar akıl, iyiyi kötüden ayıran bir kuvvet ise de, her işte
ölçü olmaz. Allah’a ait bilgilerde akıl senet olmaz. Akıl, kendi başına
dinin emir ve yasaklarını bilseydi, Peygamberlere, âlimlere lüzum kalmazdı.
İslam âlimleri buyuruyor
ki: Nakil yolu ile anlaşılan,
Peygamberlerin bildirdikleri şeyleri, akıl ile araştırmaya uğraşmak,
düz yolda güç giden yüklü bir arabayı, yokuşa çıkarmak için zorlamaya
benzer. Yokuşa doğru at, kamçılanırsa, çabalaya çabalaya,
ya yıkılıp canı çıkar veya alıştığı düz yola kavuşmak için sağa sola
ve geriye kıvrılarak arabayı yıkar ve eşyalar harap olur. Akıl da, anlayamadığı
ahiret bilgilerini çözmeye zorlanırsa, ya insan aklını kaçırır veya
bunları alışmış olduğu, dünya işlerine benzetmeye kalkışarak, yanılır,
aldanır ve herkesi aldatmaya çalışır. Akıl, his ile anlaşılabilen
veya hissedilenlere benzeyen ve onlara bağlılıkları bulunan şeyleri
birbirleri ile ölçerek, iyilerini kötülerinden ayırmaya yarayan, bir
ölçü aletidir. Böyle şeylere bağlılıkları olmayan varlıklara akıl erdiremeyeceğinden,
şaşırıp kalır. O halde, Peygamberlerin bildirdikleri şeylere, akla uyup
uymadığına bakmadan inanmak gerekir. Peygamberlerin, aklın
üstünde bulunan sözlerini, akla danışmaya kalkışmak, akla aykırı bir
iş olur. Engin denizde, acemi kaptanın, pusulasız yol almasına benzer. Ahiret bilgileri ve
Allahü teâlânın beğenip beğenmediği şeyler ve Ona ibadet şekilleri,
eğer aklın çerçevesi içinde olsalardı ve akıl ile doğru olarak, bilinebilselerdi,
binlerce Peygamberin gönderilmesine lüzum kalmazdı. İnsanlar, dünya
ve ahiret saadetini kendileri bulurdu. Allahü teâlâ, hâşâ Peygamberleri
boş ve lüzumsuz yere göndermiş olurdu. Hiçbir akıl, ahiret bilgilerini
bulamayacağı, çözemeyeceği içindir ki, Allahü teâlâ, her asırda dünyanın
her yerine, Peygamber göndermiş ve en son ve kıyamete kadar değiştirmemek
üzere ve bütün dünyaya, Peygamber olarak, Muhammed aleyhisselamı göndermiştir. Her Peygamber, akıl
ile bulunacak dünya işlerine dokunmayıp, yalnız bunları araştırmak,
bulup faydalanmak için çalışmayı emretmiş, Allahü teâlânın beğendiği
ve beğenmediği şeyleri açık olarak bildirmiştir. |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |