Hayvanlar nasıl anlaşır

 

Hayvanların yaratılışı hakkında bilgi verir misiniz?

CEVAP

Allahü teâlâ, sayısız hayvan yarattı. Bir kısmının zararından emin olmak, bir kısmının da insanlara itaat etmesi için, onlara akıl vermedi. Mesela bir çocuk, bir koyun sürüsünü güdebilir.

 

Et yiyen hayvanların kolay avlanabilmeleri için, onlara sıçrama kabiliyeti, parçalayıcı dişler ve pençe ihsan etti. Av veya polis köpeğini insanların menfaatine uygun kabiliyette yarattı. Bazı hayvanları binmeye ve yük taşımaya elverişli, bazılarının etinden, sütünden, derisinden, yününden, yumurtasından, kemiğinden, dişlerinden istifade edilecek vasıfta yarattı. Nesillerini devam ettirebilmeleri için her hayvanın cinsine göre en uygun şekilde üreme organlarını da yarattı.

Fil, hortumu sayesinde yerden bir şey alıp ağzına götürür. Filin hortumu su içmeye mahsus bir kap, yiyeceklerini toplayıcı bir el, nefes alacak bir burun, sırtına yük yükleyecek bir kol, ağırlık kaldırıcı bir vinçtir. Allahü teâlâ, fili binicilerinin faydalanacağı bir vasıta olarak yaratmış, ayrıca özel anlayış kabiliyeti de vermiştir. Bu sayede ehlileştirilip yük taşır ve harpte kullanılır.

 

Zürafa, yüksek yaylalarda, kayalık, ağaçlık yerlerde yaşar. Cenab-ı Hakkın kendisine ihsan ettiği uzun boynu sayesinde diğer hayvanların yetişemediği, çıkamadığı yüksek yerlerdeki otlardan, ağaçların tepesinden rızkını temin eder.

 

Balık suda yaşar. Allahü teâlâ, balıkların suda kolayca gidebilmeleri için yüzgeçler yaratmıştır. Suda boğulup ölmemeleri için akciğer yaratmamıştır. Su içindeki oksijeni alabilecek solungaçlar yarattı. Balığın ayağı olmadığı halde suda çok süratli hareket edebiliyor. Deniz üzerinde uçan kanatlı balıklar da vardır. Mürekkep balığı tehlikeyi sezdiği zaman, derhal bir boya ifraz ederek görünmez olur, nereye gittiği anlaşılamaz.

 

Bukalemun, hareket kabiliyeti az olduğu için düşmanlarından kaçamaz. Fakat Allahü teâlâ buna renk değiştirme hususiyeti vermiştir. Çevreye kolaylıkla uyar. Kırmızı, yeşil veya sarı renge bürünebilir. Bulunduğu yerin rengine uyarak, kamufle olur, düşmanlarından korunabilir. Gözleri her tarafa dönebilecek şekilde yaratılmıştır. Bir gözüyle karşısına bakarken, öteki gözüyle de arkasını görebilir. Öyle ki, avını veya düşmanını başını çevirmeden görebilir. Vücudunun uzunluğu kadar dili vardır. Ta arkasındaki avına kolayca ulaşabilir, dilini bir ok gibi fırlatır. Dilinin ucu yapışkan olduğundan avını hemen yakalar. Dilin ucundaki yapışkan kısma isabet eden avın kurtulma ihtimali yoktur. Her hayvana rızkını ve düşmanı için silahını yaratan Allahü teâlânın kudreti sonsuzdur.

 

Karınca, topladığı danelerin yerdeki nem sebebiyle yeşerip bitmemesi için daneleri parçalar. Islanan danelerin çürüyüp bozulmaması için de dışarı çıkarıp kurutur. Sellerin zarar vermemesi için yuvasını yüksek yere yapar. Allahü teâlâ, cemiyet halinde yaşamayı, yardımlaşmayı, kış için azık toplamayı karıncaya ilham etmiştir. Bu ilhamı veren cenab-ı Hakkın şanı çok yücedir.

 

Arı da cemiyet halinde yaşar. Her grup kendisine bir başkan seçer. Eğer ikinci bir başkan çıkarsa onu öldürürler. Arı dışkılarını balın içine koymaz. Dışarıya bırakır. Uzak yerlere gidip dolaştıktan sonra şaşırmadan kovanını bulur. Balın imalini, yapısını, faydalarını, bal mumunu, peteklerin altıgen şeklinde yapılışını anlatmak için kitap yazmak gerekir. Akılları durdurucu duyguları arıya ilham eden Allahü teâlânın hikmetlerini anlamak ve anlatmak mümkün müdür?

 

Karasinek, altı ayaklı olarak yaratılmıştır. Dördü ile yürür, ikisi yedektir. Yürüdüğü ayakları çamurlanırsa yedek ayakları ile bunları silip kurular.

 

Örümcek, yuvasını yapmak ve avına tuzak kurmak için ağ deposu ile yaratılmıştır. Kurduğu ağ, sineklerin ve bazı böceklerin ayaklarına takılır, örümcek, tuzağa yakalanan haşereyi, sıvı bir madde ile etrafını sarar, her an taze yiyebilmek için onu konserve haline getirir. Acıkınca biraz yer, sonra yediği yeri mumyalar. Bütün bu işleri örümceğe ilham eden Allahü teâlânın hikmetlerini düşünüp kulluk vazifemizi ifa etmeliyiz.

 

İpekböceği gibi hangi modern fabrika, ağaç yaprağından sağlam kumaş imal edebilir? İpekböceğine dut yaprağı yemesini, ondan ipek imal etmesini ilham eden Allahü teâlâ, insanların istifadeleri için neler yaratıyor. İpekböceği, zamanla kelebek olur. Eğer kurt [larva] halinde kalsalardı, üremeleri mümkün olmazdı. Bunlara nasıl tesadüf denir?

 

Ayaksız yürüyen yılan, su içer, inek de su içer. Aynı su, birinde zehir, birinde süt olur. Kaplumbağa tehlike görünce büzülüp taş haline gelir, kirpi de keven dikeni gibi büzülür. Ateş böceği ışık saçar.

Tahtakurusu, kan emmek için duyargasının ısı ve koku alma yolu ile kan emeceği insanı tanır. Çünkü böceğin duyargası hassas bir antendir. Bununla, hafif bir ısının yol açtığı hava dalgasını fark eder. Kanını sevdiği bir insanın etrafına birkaç sıra kanını sevmediği kişilerden barikat kurulsa, tahtakurusu hepsini geçip kanını sevdiği insana gelir. Kiminden kaçar kimine koşar. Küçücük böceği böyle bir hisle yaratan Allahü teâlânın kudreti sonsuzdur.

 

Her hayvan ve her vasıta çöldeki kuma batmadan kolaylıkla gidemez. Çölde her zaman su bulmak güçtür. Kavurucu sıcaklar su kaybına, terlemeye sebep olur. Allahü teâlâ, çölün şartlarına uygun bir hayvan yaratmıştır. Bu acaip hayvan devedir. Ayaklarının tabanı yastık gibi yumuşak olduğundan, diğer hayvanların aksine kuma batmaz.

 

Deve, uzun müddet yiyip içmeden yaşayabilen bir hayvandır. Çölde aç kalan deve, vücudundaki yağları yakarak lüzumlu gıdasını temin eder. Hörgücü yağ deposudur. Uzun çöl yolculuğunda yedek gıda deposu olan hörgücünün yavaş yavaş azaldığı görülür. Böylece kendi kendini besleyebildiği için açlık deve için bir mesele sayılmaz.

 

Devenin, ikinci mühim hususiyeti de susuz yaşayabilmesidir. Kızgın kumlar üzerinde ağır yükün altında bir hafta su içmeden yol alabilir. Bu şaşılacak bir vasıftır. Fakat Allahü teâlâ için zor bir şey olmadığı için deveyi çöl ikliminin şartlarına uygun yaratmıştır.

 

Devenin yağ deposu olan hörgücü aynı zamanda bir su kaynağıdır. Bilim adamlarının aklının alamadığı kimyevi hadiseler neticesinde, hörgüçteki yağ suya da dönmektedir. Yağ, hem gıda, hem de su ihtiyacını karşılamaktadır.

 

Nemli bir yere çöken deve, ihtiyacı olan suyu, yerin neminden alır. Tüyleri, güneşin sıcaklığını yansıtabildiğinden, sıcağın yakıcı tesirinden korunarak su ihtiyacı hissetmez. Devenin başka bir hususiyeti de, vücuttaki suyun kaybolmaması için hemen hemen hiç terlemeyecek şekilde, kum fırtınasında kumların burnuna kaçmaması için burnu hemen kapanacak şekilde yaratılmıştır. 

Otlarken dilini çıkarmadığı için su kaybı daha az olur. Az idrar çıkarır. İdrardaki ürenin çoğu yeniden protein yapılarak hem gıda, hem de su kazanmak için karaciğerinden geçer. Bütün bunları yapan Allahü teâlânın kudreti sonsuzdur. 

 

Her hayvan neslini devam ettirecek şekilde yaratılmıştır. Düşmandan korunacak, avını yakalayacak silahı vardır. Mesela bir cins çekirge düşmanı saldırınca, çok kötü kokulu ve zehirli köpük fışkırtır. Düşmanı saldırmaktan vazgeçmek zorunda kalır. Bir cins hamamböceği de, düşmanına karşı çok sıcak bir sıvı fışkırtır.

 

Memeli hayvanlar içinde uçabilen tek hayvan yarasadır. Ses dalgalarına karşı muazzam hassastır. 200 bin frekanslı sesleri rahatlıkla duyar. Halbuki insan, azami 20 bin titreşimi ses olarak duyar. Karanlık gecede rahatlıkla bir yere çarpmadan uçar. Uçarken, kanat çırparken insanların duyamayacağı yüksek frekanslı sesler çıkarır. Bu sesler bir cisme çarpınca hemen yarasaya geri akseder. Yarasa bu cisimlerin hareketli veya sabit olduğunu anlar. Ona göre vaziyet alır. Bu sayede avını yakalar, düşmanından kaçar.

 

Yarasa, dinlenirken baş aşağı durur. Kanatları ile vücudunu öyle örter ki, yağan yağmurlar kanatları üzerinden aşağı akarak vücudu ıslatmaktan korur. Kapalı yerlerde de tavana yapışıp baş aşağı durur.

Yarasa, bazı hayvanlar gibi, kışlık yiyeceği koyacak yer bulamaz. Kışın aç kalmamak için Allahü teâlâ bu çeşit hayvanlara kış uykusu ihsan etmiştir. Yarasa, kış uykusu esnasında vücudundaki yağı azar azar tüketir. Yağ tabakası aynı zamanda hayvanın üşümemesini sağlar.

 

Yarasanın bir kısmı sivri sinek ve mahsule zarar veren böcekleri yer. Bir kısmının gübresinden istifade edilir. Gübresi ziraat dışında, barut yapmak için güherçile imalinde kullanılır. Her hayvanın yaşaması için çeşitli imkanlar yaratan ve hayvanlardan çeşitli şekilde istifade sağlayan hikmet sahibi Rabbimize hamd olsun!

 

Kuşların yaratılışı             

Allahü teâlâ, her kuşun kolayca uçabilmesi, gıdasını toplayabilmesi, soğuktan, sıcaktan korunması, kendini savunması ve üremesi için muhtaç olduğu her şeyi en uygun şekilde yaratmıştır. Mesela, yerde yürüyebilmesi, uçuş için yerden yukarıya yükselmesine ve yere konmasına yardımcı olması için kuşları iki ayaklı yaratmıştır.

 

Fazla soğuk ve sıcaktan müteessir olmaması için kuşun vücudunu tüylerle kaplı olarak, ayak derilerini de kalın ve dayanıklı olarak yaratmıştır. Kuşların ayak derileri de tüylü olarak yaratılsaydı, çamura girince çamur tüylere yapışıp uçuşa mani olurlardı.

 

Uçuş esnasında tüylerin kolay kopup kuşların çıplak kalmamaları için deriye çok sağlam raptetmiştir. Keza yağmurdan müteessir olmayacak biçimde tüyleri kaygan bir vasıfta yaratmıştır.

Kuşlardaki kanatların hikmetini düşünmeye çalışmalıdır! Kalın tüyleri tutan kemiğimsi çubuk olmasaydı, tüyleri bütün vücutta kıl gibi bitseydi, rüzgara karşı mukabele edemezdi. Tüyleri tutan çubuk kalın olduğu halde içi boş olduğundan uçuşa mani değildir. İçi boş olduğu için de kolay kolay kırılmaz.

 

Leylek gibi uzun ayaklı kuşların suda kolayca gıdalarını almalarını temin için boyun ve gagalarını da uzun yaratmıştır. Ayaklar uzun olduğu halde boynu kısa olsaydı veya ayakları kısa olduğu halde boynu uzun olsaydı gıdalanmaları mümkün olmayacak kadar zor olurdu. Mesela gagası kısa olsaydı, su içinde boğulabilirdi.

 

Allahü teâlâ, her cins kuşa, beslenmelerine uygun şekilde gaga yaratmıştır. Gaga, keskin olduğu için bıçak vazifesini görür. Gaga ile parçalanıp yenen şeyler, karındaki yüksek ısı sayesinde gayet ufak olarak öğütülür, böylece dişlere lüzum kalmaz.

 

Cenab-ı Hak, kuşların üremesini yumurta ile yarattı. Eğer yavrusunu karnında yaratmış olsaydı, bu hâl, kuşun uçmasına mani olurdu. Kuluçka müddeti boyunca yumurtaların üzerinde yatması kuşa ilham olunmuştur. Güvercinler, kuluçkadaki yumurtalar soğuyup bozulmasın diye biri çıktığı zaman diğeri ona vekalet ederek kuluçka müddetince nöbetleşe yumurtalar üzerinde yatıyorlar. Sanki bu tedbir kalkınca yumurtaların bozulacağı kendilerine öğretilmiştir. Mektep medrese görmeden kuşlara bunları kim öğretmiştir? Bütün bunlar tesadüfi şeyler değildir. Cenab-ı Hakkın kudretinin tezahürüdür.

Leylekler, Anadolu’dan kalkıp Afrika’ya göç ediyorlar. Göç sadece leylekler arasında değil, başka kuşlar arasında da vuku bulmaktadır. Turna ve kırlangıç gibi Amerika’da ötleğen denilen kuşları, Kanada’daki yazlık yuvasını terk ederek, dağ, orman ve nehirler aşarak 4-5 bin kmlik bir seyahatten sonra Güney Amerika’daki kışlıklarına ulaşırlar. Üç gün, geceli gündüzlü hiç durmadan kafile halinde uçarlar.

 

Göçmen kuşlar, uygun rüzgarlar bulabilmek için yerden 6 km. yukarılara kadar çıkarlar. Yiyecek bulmak ve soğuktan korunmak için göç ederler. Seyahate çıkmadan önce vücutlarına yağ depo ederler. Yağın, aynı miktardaki protein ve karbonhidrata göre iki misli enerjiye sahip olması, kuşlar için en iyi bir yakıt olmasına sebeptir. Kuşlar, eski yuvalarını bulmak için Güneşi pusula olarak kullanırlar. Sisli ve bulutlu havalarda ise, yerin manyetik sahasını, geceleri ise yıldızları pusula olarak kullanırlar. İnsanlar frekansı 16000den az olan sesleri işitemediği halde, kuşlar rahatça işitebildikleri için yollarını kolayca bulabiliyorlar.

 

İnsanlar, mevcut olan yerçekimi kanununu 17. asırda öğrenmişken, kuşlar, asırlardan beri yerin manyetik alanıyla çekim gücü arasındaki açıyı ölçerek yönlerini tayin etmeleri bir tesadüf olamaz. Kâinatta tesadüflere yer yoktur. Her şey kudret sahibi Yüce Rabbimizin hikmetleriyle vuku bulmaktadır. Kuşların bu harikulade hadiselerini bilim henüz çözememiştir. Bilim bunları çözmeye başlarsa, kuşlardaki bu kabiliyetin tesadüfi olmadığı anlaşılır, böylece inkâr yerini imana bırakmaya mecbur kalır.

Bunlar gibi tabiattaki her varlık da, bir sanat eseridir. Bir otomobilin tabiat kuvvetleri ile, tesadüfen meydana geleceğini kabul etmeyen, baştan başa bir sanat eseri olan bu âlemi tabiat yaratmış diyebilir mi? Elbette diyemez. Kâinat tesadüfi değilse, bir gaye için yaratılmıştır. İnsanın yaratılışındaki maksat, Allahü teâlâyı tanıyıp Ona ibadet etmesidir. (Ben kâinatı inceledim. Tesadüfi değildir. Bunun bir yaratıcısı vardır) demek insanı felaketten kurtaramaz. Çünkü bir yahudi de (Allah var) diyor. Doğru iman sahibi olabilmek için Muhammed aleyhisselamın getirdiklerinin hepsine de inanmak gerekir.

 

Hayvanlarda akıl yoktur           

Arı bal, ipek böceği ipek yapıyor. Hayvanlarda akıl olmadığı halde buna benzer işleri nasıl yapıyorlar?

CEVAP

Evet hayvanlarda akıl yoktur. Hayvanlar, bahsettiğiniz harika işleri, içgüdü denilen ilham sayesinde yapmaktadır.

Hayvanların yaşayabilmeleri için gereken, teneffüs edecek, yiyecek, içecek, giyecek, barınacak, eş olacak şeylerin hepsi hazır olarak yaratılmıştır. Bunların arasında, yaşamaları için en çok gerekeni  havadır. Havasızlığa birkaç dakikadan fazla dayanamazlar. Hemen ölürler. Hava aramakla, bulmakla, zahmet çekmekle ele geçecek bir şey olsaydı, bunu arayacak kadar bile yaşayamazlardı. Bu derece acele gereken, bu çok lüzumlu maddeyi, Allahü teâlâ, her yerde bulunacak ve mahlukların ciğerlerine kadar, kendiliğinden, kolayca girecek şekilde yaratmıştır. Yaşayabilmek için su, bu kadar acele gerekmez. İnsan ve hayvanlar, suyu arayıp bulacak zaman kadar yaşayabilirler. Bunun için suyu bulmak icap etmektedir.

 

İçgüdüleri vardır

Hayvanlarda akıl bulunmadığı ve birbirlerine yardımcı olmadıkları için, yiyeceklerini ve giyeceklerini hazırlayamazlar. Bundan dolayı, yiyeceklerini pişirmeleri, hazırlamaları gerekmez. Ot, et yer, tüy, yün, kıl ile ısınırlar. Korunma aletleri kendilerinde yaratılmıştır. Birbirine muhtaç değildir. Hayvanların kimisine pençe, kimisine boynuz, kimisine kanat, kimisine sürat, tilki gibi olanlara da hile verilmiştir. Böylece hayvanlar sınıf ve türlerinin korunması sağlanmıştır. Yaşamaları için de, insan aklını şaşırtan şeyler ilham olunmuştur.

 

Bu ilham, hayvani faaliyetlerin en büyük kısmını içine almaktadır. Hayvanı aşırı soğuk veya sıcaktan uzaklaştıran basit reaksiyon veya temas neticesi olan daha hızlı refleks hareketleri hep bu ilham iledir. Sevgi veya nefret, yavru bakımı ve yılın bazı mevsimlerinde göç etmek mecburiyeti gibi daha girift hisler de ilhamdır.

 

İlham, bir kuşa yuvasını ne zaman ve nerede kuracağını haber verir. Fakat aslında kuşun, yuvasını nerede kurduğundan haberi yoktur. Yuva içindeki ötücü kuş yavruları bir yabancı gördüğünde korkup, kaçmaya kalkmazlar. Fakat tüylenmiş ve yuvayı terk etmeye hazır olan aynı yavrular, korkma kabiliyetini ve tehlikeden kaçma hissini de elde etmiş olurlar.

 

Yeni doğmuş memeli hayvan yavrusuna annesinin göğsünden süt emzirten, yeni yumurtadan çıkmış ördek yavrusunu suya çeken de bu ilhamdır. İlham, hayvanı bulunduğu şartlara gerektiği gibi karşı koyacak şekilde hazırlıklı tutar. Mesela, aniden düşmanıyla karşılaşan hayvan, kaçmak gibi rasgele bir teşebbüs yerine, bütün avantajlarını en iyi şekilde kullanacağı bir usul tatbik eder. Bütün bunları yaparken hayvan, niçin böyle hareket ettiğini bilmediği gibi, hareketinin neticesini de kestirebilmekten acizdir.

 

Bir ormanda bir tilki belirince, sincap o zamana kadar ömründe tilki görmemiş olsa bile, en yakın ağaca sıçrar. Sincaba tehlikeyi haber veren ve hareket tarzını tayin eden kimdir? Fakat sincabın yerinde bir tavşan olsaydı, bacaklarına güvenerek kaçacak ve bir ağaca tırmanmayı düşünmeyecekti. Görüldüğü gibi hayvan sebebini bilmese bile, ne şekilde hareket edeceğini derhal kestirebilmektedir.

Bal arısı mühendis gibi, altı köşe petek yapar. Silindir yapsaydı aralarında boşluk kalırdı. Altıgen prizmanlar arasında yer zayi olmuyor. Dörtgen olsaydı, hacimleri daha az olurdu. Bunu insanlar okumakla, öğrenmekle anlar. Öğrenmeyen anlamaz, o halde arıya bunu bildiren kimdir?

 

Netice olarak hayvanların yaşamalarında, insanların bile akıllarının alamayacağı şeylerin yapıldığını görüyoruz. Bu hayvanlara bunları kim bildiriyor? İşte bütün bunları her şeye kadir olan Allahü teâlâ ilham etmektedir. İlhama içgüdü veya sevk-i tabii, yahut (sevk-i ilahi) diyorlar.

 

Allah vardır, birdir, açık hakikat,

Bunu ispat ediyor bütün kâinat.

Taş, toprak, su, hava, hayvan ve nebat,

Hakkın varlığını göstermiyor mu?

 

Gökte yıldızların kandil yakışı,

Gecenin ardından, günün çıkışı,

Güneşin gülerek, bize bakışı,

Hakkın varlığını göstermiyor mu?

 

Kelebeğin kanadının nakışı,

Arının altıgen petek yapışı,

Köstebeğin yerde tünel açışı,

Hakkın varlığını göstermiyor mu?

 

Hayvanların anlaşması             

Hayvanlar nasıl anlaşır, papağandan başka konuşan hayvan var mıdır?

CEVAP

Papağan konuşmaz, teyp gibi, konuşulan bazı kelimeleri tekrar eder. İnsanı hayvanlardan ayıran en mühim hususiyeti, aklı ve konuşmasıdır. Hayvanlarda akıl yoktur. Zeka vardır. Zekaları sayesinde birbirleriyle anlaştıkları bilinmektedir.

 

Ayrı bölgelerde yaşayan iki aynı kuş, aralarında lehçe farkı bulunduğundan birbirleriyle anlaşamadıkları tespit edilmiştir. Aynı ve ayrı bölgelerin erkek kuşlarının sesleri teybe alınmış, ayrı bölgede yaşayan kuşun sesine hiç alâka duymadığı, fakat kendi bölgesindeki kuşun ötüşüne alâka duyduğu tespit edilmiştir.

 

Sincaplar, düşmanlarından korunmak için iki yol takip ederler. Yırtıcı kuşların geldiğini bildirmek için, yuvanın giriş deliğinden içeri girerler. Kirpi gibi hayvanların geldiğini bildirmek için yuvanın çıkış deliğinden kaçarlar.

 

Maymunların da düşmanın cinsine göre farklı hareketlerde bulundukları tespit edilmiştir. Aslan, kaplan gibi bir hayvan görünce hemen yüksek ağaçlara tırmanırlar. Kartal gibi yırtıcı kuşları görünce, tam tersine ağaçların diplerine inerler. Yılan tehlikesine karşı, arka ayakları üzerinde durup otlar içinde gelecek yılanı gözetlerler.

 

Maymunun birisi bir suç işliyor. Diğer maymunlar bunu dövmeye başlayınca, dayak yiyen maymun, tehlike sesi çıkarıyor. Bütün maymunlar, hemen ağaçlara tırmanıyorlar. Buradaki tehlike işareti, harp hilesi olarak kullanılıyor.

 

Her hayvanın kendine göre bir anlaşma şekli bulunmaktadır. Mesela horozun biri yem bulduğu zaman, tavukları çağırdığına çoğumuz şahit olmuşuzdur. Tavuğun civcivleri çağırdığını görmüşüzdür.

Her hayvanın yaşaması için kâfi derecede zeka ve uygun bir silah yaratan Allahü teâlâ, insanların menfaati için onlara akıl vermemiştir. Aslan, kaplan, kurt, ayı gibi hayvanlar akıllı olsaydı, insan için çok tehlikeli olurdu.

 

Leylek, solucan gibi hayvanlarla beslendiği gibi, su içinden, toprak aralarından avını kolay avlayabilmesi için, Allahü teâlâ gagasını uzun yaratmıştır.

 

Kayaların arasındaki otları kolayca alabilmesi için, Allahü teâlâ zürafanın boynunu uzun yaratmıştır. Kaplumbağa yavaş hareket eden bir hayvan olduğu için diğer hayvanların yememesi için kemikten bir muhafaza içinde yaratmıştır. Her hayvanın yaşadığı yerin hususiyetine göre, düşmanlarından korunacak bir silahı vardır. Zekası sayesinde bu silahını kullanarak hayatını devam ettirmektedir. Akılsız hayvana bunları veren Allahü teâlânın şanı çok yücedir.

 

Hayvan ve yavru sevgisi         

Yırtıcı kuşlar ve bazı, hayvanlar yavrularına hiçbir zarar vermeden uzak yerlere götürürler. Yarasalar emin yer bulana kadar 2-3 gün yavrularını sırtlarında taşırlar. Aksilokop hayvanı yumurtladıktan hemen sonra ölür, yavrusunu hiç görmez buna rağmen yumurtadan çıkacak yavrusuna gösterdiği ihtimam dikkate şayandır. Yavrusu bir sene gıdasını temin etmeye muktedir değildir. Bundan dolayı anne, bir ağaç parçasında uzunca bir oyuk meydana getirir. Çiçek yapraklarını ve bazı yumuşak dalları buraya doldurmaya başlar ve oraya bir yumurta bırakır. Sonra ağaçtan çıkardığı tozları hamur haline getirip tavan yapar. Bundan sonra başka bir yuva yapmaya koyulur. Buraya bıraktığı yiyecekleri bu yavruya tam bir sene yeter.

 

Eşek arısı toprakta kazdığı çukura yumurtasını bırakmadan önce avladığı hayvanları da yumurtanın yanına bırakır. Sonra üstünü örter.

 

Yapılan araştırmalarda, bir serçenin yeni çıkmış bir yavrusu için günde 1217 kere gıda aramak için sefer yaptığı tespit edilmiştir.

 

Yavrularının kaybolması üzerine hayvanlardaki hüznün, araştırmalara göre insanlardan daha çok olduğu tahmin edilmektedir.

 

Hayvanlar da ağlar

At, yavrusu öldüğünde acı acı kişner, gözlerinden yaşlar akar, cesedinin başına kimseyi yaklaştırmaz. Gömdükten sonra başında bekler. Yemeden içmeden kesilir. Bazılarında bu üzüntü, ölümle neticelenir.

 

Tavuk, kaz, köpek gibi hayvanların yavrularını vermemek için insanlara saldırdığını, kedilerin, yavrularını ağızlarına alarak, onları incitmeden götürdüklerini görenler olmuştur.

 

Yaban domuzu avında, domuzlar, yavrularını bırakıp kaçmadığı, bilakis, yavrularını burunları ile iterek kaçmalarını sağladığı defalarca görülmüştür.

 

Kanguru, tehlike görünce yavrularını karnındaki torbaya doldurup kaçtığı bilinmektedir.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Allahü teâlâ, yarattığı yüz rahmetten birini mahlukat arasında taksim etti. Bu sebeple anne evladına şefkat eder, hayvanlar, yavrularını sever ve bütün mahlukat birbirine merhamet eder.) [Ebu Ya’la]

 

Nesillerini devam ettirebilmeleri için hayvanlara da bu sevgiyi veren Allahü teâlânın kudreti sonsuzdur.

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri