Herkes vasiyetini hazırlamalıdır
Vasiyet nasıl yazılır,
dinimizde hükmü nedir?
CEVAP
Her Müslüman, ölmeden önce vasiyetini yazmalıdır. Vasiyeti, ölüm hastalığında
yazmak vacip; sıhhatte iken yazıp, yanında taşımak müstehaptır.
Vasiyette evladına, ahbabına son nasihatini yapmalıdır. Kendinde hakkı
bulunanlarla helalleşmelerini, alacaklarını, vereceklerini, borçlarının
ödenmesini, iskat yapılmasını, hac borcu varsa vekil gönderilmesini
istemeli; cenaze hizmetindeki ve definden sonraki isteklerini bildirmelidir.
Hanımına olan Mehr-i müeccel borcunun ödenmesi için vasiyet etmelidir.
Bu isteklerinin yapılması için, adil iki şahit yanında bir vasi seçmelidir.
Ölmüş müminlerin ruhları birbirlerini ziyaret ederler. Bilhassa,
cuma gecelerinde konuşurlar. Ölenin ruhu göğe çıkınca, müminlerin ruhları
gelip, dünyada tanıdıklarını sorarlar. Vasiyet etmeden ölenlerin ruhlarına
konuşmak için izin verilmez. (Feraid-ül-fevaid)
İskat için fidye
Namazları kaza etmeden
ölüm hâli gelen kimseye, bu namazların iskatı için, bırakacağı maldan
fidye verilmesini vasiyet etmek vacip olur. Vasiyet etmezse, velisinin,
hatta yabancının kendi malından iskat yapması caiz olur.
Hacca gidemeyen zenginin,
hac parasını bırakarak, başkasının gönderilmesi için vasiyet etmesi
vaciptir. Malı olmayan meyyit [ölü], ölmeden önce, devir yapılmasını
vasiyet ederse, velinin devir yapması gerekmez. Meyyitin kefaretlerini
iskat edecek kadar malının hepsini, mirasın üçte birini aşmamak üzere
vasiyet etmesi vacip olur. Böylece, devre lüzum kalınmadan, iskat yapılır.
1/3’ü iskata yetiştiği halde, 1/3’den az malın devir yapılmasını vasiyet
etmek günahtır. Vasiyet etmeyip, vârisi kendi parası ile hacca gidebilir
veya birini gönderebilir.
Vasiyet edilmeyen zekat iskatının yapılması gerekmez. Ancak
vâris, zekat iskatı için de, kendiliğinden devir yapabilir. Günah olan
bir şeyi yapmak için vasiyet edilmez ve böyle vasiyetler yerine getirilmez.
Vasiyet ile ilgili
birkaç hadis-i şerif meali:
(Rüyada Cennet ehli iki kadın gördüm. Biri konuşamıyordu.
Konuşan kadın, “Ben vasiyet ettim. Bu vasiyetsiz öldü, kıyamete kadar
konuşamaz” dedi.)
(Vasiyetsiz ölmek büyük bir kusur, ahirette ise ateşe
girmek ve rezil olmaktır.)
(Vasiyet etmesi gerektiği halde, vasiyetsiz iki gece
geçirmeye bir Müslümanın hakkı yoktur.)
(Vasiyette vârislerden birini zarara sokmak büyük günahtır.)
(En fazla malın üçte birini vasiyet et! Vârisleri zengin
olarak bırakmak, fakir ve muhtaç durumda bırakmaktan daha hayırlıdır.)
Vefat eden kadın, malının
kaçta kaçını vasiyet edebilir?
CEVAP
Zevc veya zevceden başka vârisi yoksa, malının hepsini de
vasiyet edebilir. Varsa, sülüsten fazlasını edemez.
Hacda haram işlemeden
haccedemiyen kadın, ne yapar?
CEVAP
Haram işlemeden hac
yapmaya çalışır. Haram işlemeden hac yapamazsa, vasiyet etmelidir. Şöyle
vasiyet yapabilir: (Ölene kadar
hacca gidemezsem, yerime vekil gönderin)
Biri, malının hepsini
yabancıya vasiyet etse, hepsi mi verilir?
CEVAP
Vârisi yoksa hepsi,
varsa ancak üçte biri verilir.
Babam malı çocuklarının
kimine az, kimine çok verdi. Ölünce, az alanın çok alandan mal istemeye
hakkı var mı?
CEVAP
Yoktur.
Babam, ölmeden önce, söz ile bahçemizi camiye bağışlayıp (Ben
ölünce verirsiniz) demişti. Vermezsek günah mı?
CEVAP
Evet. Zira, vasiyetin
1/3 ünü yerine getirmek vaciptir.
Bizde cenazeye iştirak
edene para dağıtılır. Babam da bana böyle yapmamı vasiyet etti. Yapmam
lazım mı?
CEVAP
Mirasın üçte birinden
vermek lazımdır. Sadaka sevabını babanızın ruhuna hediye edersiniz.
(Organlarımı vakfettim
yahut ölünce organlarımın alınmasını vasiyet ettim) demek caiz mi?
CEVAP
Değildir. Bunların
sahih olabilmeleri için, mütekavvim mal ile
yapılmaları gerekir. İnsanın hiçbir parçası mal değildir. Fakat (Ben
öldükten sonra kanımın, organlarımın bir müslümana verilmesine zaruret
olursa, verilmesi için izin veriyorum) demek caiz olur. Yahut hiçbir
şey söylemese, ihtiyaç olunca, yeni ölmüş birinin organını alıp hasta
birine nakletmek caizdir. (S.Ebediyye)
Tanıdıklardan birisi,
(Beni ölünce yakın) diye vasiyet etmiş. Uygun mudur?
CEVAP
Elbette uygun değildir.
Dört hak mezhebin hiçbirinde ölü yakılmaz. Ölünün yakılması Hindularda
ve başka kâfirlerde vardır.
Babam vasiyet etmeden
öldü. Şimdi seneler geçti. İskatını yapmam caiz midir?
CEVAP
Çok iyi olur.
Kendimiz için okuduğumuz
hatmi ve hatm-i tehlili, mezarımıza mı göndermek gerekir, yoksa, bekletip
biz ölünce, ruhumuza gönderilmek üzere vasiyet mi etmek gerekir?
CEVAP
Bekletip vasiyet etmek
diye bir şey yoktur. Okunan hatmin ve hatm-i tehlilin hürmetine mağfiretimiz
için dua edilir. Sevabı da başta Peygamber efendimiz olmak üzere, bütün
enbiya ve ölü, diri bütün müminlere bağışlanır. Yaptığımız bütün ibadetler,
kabir için, ahiret için bir hazırlıktır. Hayır ve hasenatı da sağlığında
vermeyip, (Ben öldükten sonra şuralara verin) demek, sağlığında vermek
gibi olmaz.
Rahmetli annem, sağlığında,
Yasin-i şerif okuyup kasete aldı. “Ben ölünce bunu dinleyip sevabını
bana gönderin” dedi. Vasiyetini yerine getirmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Dine uygun olmayan
vasiyetler yerine getirilmez. Kasetten Yasin-i şerifi dinlemek ibadet
olmaz. Kasetten dinlenilen Kur'an-ı kerim ölüye bağışlanmaz. Bizzat
okuyarak bağışlamak gerekir.
Kurban kesemeyen Müslüman, ölürken, bıraktığı maldan kendi için kurban
kesilmesini, vârisine vasiyet ederse, vasiyet edilen kurban, ne zaman
kesilir?
CEVAP
Bayram günleri kesilir.
Bunun etinden, kesen kimse, fakir olsa da yiyemez. Etinin hepsini fakirlere
vermesi gerekir. Vasiyet etmemiş ölü için, vârisi veya başkaları, her
zaman kendi malından hayvan kesip, sevabını o kimseye hediye edebilir.
Sevabı, kesenin olur. Ölüye de hediye edilir. Bunların etinden, kesen
de yiyebilir. (İ. Âbidin)
Hastalık, yaşlılık
gibi bir özürden dolayı Ramazan orucunu tutamayan zenginin, bu durumu
ölünceye kadar devam etse, ne yapar?
CEVAP
Fakirlere yemek verilmesini
vasiyet eder. Velisi de; onun tutamadığı her oruç için, fakire bir fıtra
veya değerini verir. (Bedâyi)
İyi
kimselerin son sözleri
İbni Münkedir
hazretleri ölüm döşeğinde ağlıyordu. Sebebini sordular. “Kasten büyük
bir günah işlemedim. Önem vermediğim küçük bir günah, Allah’ın gazabına
sebep olduysa diye korktuğum için ağlıyorum” dedi.
Âmir bin Abdülkays
da ölürken ağlıyordu. Soranlara, “Boşa geçirdiğim günlerim için ağlıyorum”
dedi.
İbni Mübarek hazretlerinin ölürken yoksul halini gören azadlı kölesi İbni Abdullah ağlamaya başladı. “Sen ne kadar
zengin idin, evinde bir şey kalmamış. Bu hallere mi düşecektin” diye
sızlandı. İbni Mübarek hazretleri, “Ağlaman lüzumsuzdur. Ben zengin
olarak yaşamak, fakir olarak ölmek için dua ederdim. Allahü teâlâ da
duamı kabul buyurdu” dedi.
Salih bin Mismar’a “Ölüyorsun, çoluk çocuğu birine emanet etmeyecek
misin?” dediler. O da “Onları acizlere emanet edemem, Allah’tan utanırım”
buyurdu.
Ebu Süleyman Darani, ölürken “Ne mutlu sana ki, affı ve rahmeti bol Allah’a
gidiyorsun” dediler. O da, “Evet iğneden ipliğe her şeyin hesabını vermek
üzere gidiyorum” dedi.
Sırri Sekati, ölüm döşeğinde kan-ter
içinde iken, kendisini yelpaze ile serinletmeye çalışan Cüneyd-i Bağdadi’ye, “Ciğerleri yanan adama yelpazenin ne
faydası olur?” buyurdu.
Hikem bin Abdülmelik, baygın yatarken,
orada bulunan biri “Ya Rabbi, bu kimse pek iyi bir hayat yaşamadı, fakat
cömert idi, ölümü ona kolaylaştır” diye dua ederken Hikem
bin Abdülmelik gözlerini açıp dedi ki: Azrail
aleyhisselam, geldi, “cömertlerin canını rıfk
ile alırım dedi.”
Salih bir zatın hanımı,
efendisinin ölmek üzere olduğunu görünce ağlamaya başladı. Hanımına
“Niçin ağlıyorsun?” diye sordu. O da, “Senin için” deyince, “Sen kendine
ağla, ben 40 yıldır bugün için ağlıyorum” buyurdu. İbrahim Ziyad,
“Ölü için sessiz ağlanabilir. Ama en iyisi, kendi akıbetini düşünüp
ağlamaktır” buyurdu.
Büyük zatlardan biri,
“Eskiden biz gittiğimiz cenazelerde herkes hüngür hüngür
ağladığı için cenaze sahibinin kim olduğunu tanıyamaz, taziyede zorluk
çekerdik” buyuruyor. Halbuki şimdi mezarlıkta bile gülenler oluyor.
Bir gün kendisinin de öleceğini düşünmüyor. Bu gafletin sebebi işlenen
günahlar yüzünden kalbin kararmış olmasıdır.
Bir sarhoş öldü. Hanımı
cenazeyi yıkayıp defnedecek kimse bulamayınca, iki hamal tutup cenazeyi
kabristana getirdi. Orada bir zahid, bir cenazenin namazını kılmaya
hazırlanırken, onu görenler de gelip cenazenin namazını kıldılar. Fakat
bir zahidin, bir sarhoşun namazını kılmasına hayret ettiler. Zahid dedi
ki: “Bu gece rüyamda kabristana gitmemi, orada sahipsiz bir cenazenin
namazını kılmamı söylediler. ‘O cenaze affedilmişlerden biri’ dediler.”
Sarhoşun hanımından
kocasının iyi yönleri olup olmadığını sordular. O da şöyle anlattı:
“Beyim, fâsık idi, içki içerdi. Fakat namazını hiç terk etmedi. Sabah
namazını hep cemaatle kılardı. Öksüzlere merhamet eder, onların nafakalarını
temin ederdi. İçki içip ayıldığı zaman, “Ya Rabbi benim gibi fâsıkı
Cehennemin neresine atacaksın?” diyerek ağlar, içkiyi bırakamadığına
üzülürdü.” Zahid bunları dinledikten sonra, “Demek affedilmesine bu
güzel huyları sebep oldu” buyurdu.
Peygamberimizin son
sözlerinden biri, (Namaza dikkat
edin) idi. (İ. Mace)
Hadis-i şerifte buyuruldu
ki:
(Her Peygamberin ümmetine son nefeste vasiyeti namazdır.)
[Gunye]
Kıymetli
nasihat ve vasiyetler
Hz. Ebu Bekir, ölüm döşeğinde iken, ziyaretine gelip öğüt isteyenlere
şöyle nasihat etti:
(Allahü teâlâ size fetih kapılarını açacaktır. İhtiyacınızdan
fazla dünyaya sarılmayın! Sabah namazını kılan Allah’ın himayesindedir)
Hastalığı ağırlaşıp iyileşmesinden ümit kesilince, yerine birisini
halife tayin etmesini istedikleri zaman Hz. Ebu Bekir buyurdu ki:
(Size halife olarak Ömer’i seçtim. Yarın ahirette “İnsanların
en hayırlısını onların başına halife tayin ettim” derim.)
Sonra da halife seçtiği Hz. Ömer’e buyurdu ki:
(Bil ki Allahü teâlânın insanlar üzerinde hakları vardır. Gündüz
yapılması gereken ibadetin gece, gece yapılması gereken ibadetin de
gündüz yapılmasını kabul etmez. Farz borçlarını ödemedikçe, o farzla
ilgili nafileleri kabul etmez. Kıyamet gününde mizanın ağır gelmesi
için hakka uy ve onu hakim kıl. Allahü teâlânın, rahmet ve azap âyetlerini
bir arada bildirmesinin sebebi, kulun, korku ile ümit arasında olması
içindir. Bu vasiyetime uyarsan, ölümden daha sevgili bir şeyin olmaz.
Bunlara uymazsan ölümden kötü bir şeyin olmaz. Halbuki ölüm muhakkak
seni bulacaktır.)
İmam-ı a’zam hazretlerinin
bir talebesine yaptığı vasiyetlerden bazıları şöyledir:
Konuşurken yüksek sesle
konuşma. Hiçbir işinde acele etme, teenni ile hareket et. Acele şeytandır.
[Hadis-i şerifte, (Teenni eden isabet eder, acele eden hata
eder) buyuruldu. Teenni, acele etmemektir.]
Susmayı âdet edin.
[Hadis-i şerifte, (Susmak, hikmettir; fakat susan azdır)
buyuruldu.]
Her ayda birkaç gün
oruç tut.
[Hadis-i şerifte, (Her ay 3 gün oruç tutan, yılın tamamında
oruç tutmuş gibi olur) buyuruldu.]
Nefsini hesaba çek, ilmi muhafaza et. Böylece amelinden iki cihanda faydalan.
[Hadis-i şerifte, (Akıllı, nefsini
hesaba çeken ve ölümden sonrası için amel edendir) buyuruldu.]
Dünya nimetine ve sağlığına
güvenme.
[Hadis-i şerifte, (İhtiyarlıktan önce gençliğin, hastalıktan
önce sağlığın, meşguliyetten önce boş vaktin, fakirlikten önce zenginliğin,
ölümden önce hayatın kıymetini bil) buyuruldu.]
Bu nimetlerin hepsinden
sorguya çekileceksin.
[Hadis-i şerifte, (Kıyamette, herkes ömrünü nerede geçirdiğinden,
malını nereden kazanıp, nereye harcadığından ve ilmi ile amel edip,
etmediğinden sorulacaktır) buyuruldu.]
Kötü kimseyi; kötülüğü
ile anma, bir iyiliğini bul, onu söyle. Eğer kötülüğü din hakkında ise,
bid’at ise onu insanlara söyle ve ona uymaktan onları koru.
[Hadis-i şerifte, (Bid'atler yayılınca, ilmi olan bunu herkese
bildirsin, bildirmezse, Kur'an-ı kerimi gizlemiş sayılır) buyuruldu.]
Sakın ölümü hatırından
çıkarma.
[Hadis-i şerifte, (Ölümü çok hatırlayanın kalbi ihya olur, ölümü
de kolaylaşır) buyuruldu.
Kur’an-ı kerim okumaya
devam et.
[Hadis-i şerifte, (Kur'an okunan evin hayrı artar, melekler
oraya toplanır, şeytanlar oradan uzaklaşır. Kur'an okunmayan ev, içindekilere
dar gelir, sıkıntı verir, bereketsiz olur. Bu evden melekler çıkar,
şeytanlar girer) buyuruldu.]
Bid’at ehlinden uzak
dur.
[Hadis-i şerifte, (Bid’at ehlinin cenazelerine gitme, onlarla
birlikte namaz kılma. Ben onlardan değilim) buyuruldu.]
Küfür ehli ile zaruretsiz konuşma, mümkünse onları İslama davet et, değilse,
onlarla diyaloga girme. Anneni, babanı, üstadını hayır duadan unutma.
Ezan okununca, hazır ol, herkesten önce mescide gel. Kabirleri ziyaret
et.
Komşudan gördüğün ayıpları,
emanet bil; sakla, kimsenin sırrını kimseye söyleme. Seninle istişare
edene doğruyu söyle. Cimrilikten sakın. Tamahkâr olan mürüvvetsiz olur.
Her işte mürüvveti gözet. İhtiyacın
olsa da, kimseden bir şey isteme. Dünya ehline rağbet etme.
Yolda giderken sağına
soluna bakma, önüne bak. Bahşiş verilen yerlerde herkesten daha çok
ver.
Bir cemaat içinde iken,
onlar teklif etmeden imam olma. Kadınların, kızların, gençlerin toplandıkları
yerlere gitme. Fısk, çalgı, müzik ve diğer
haram bulunan eğlence yerlerine girme.
Bu nasihatimizi, canı
gönülden kabul et. Bunlarla dünya ve ahiretini süsle. Zira bunlar senin
ve herkesin iyiliği içindir. Bu yolda git ve herkese de tavsiye et .
Seyyid Emir Gilal hazretleri, ölüm hastalığında, talebelerine şöyle vasiyet
etti:
"İlim öğrenerek
Muhammed aleyhisselamın yoluna tâbi olmaktan asla ayrılmayınız. Bu,
mümin için bütün saadetlerin vasıtasıdır. Her Müslüman erkeğin ve kadının,
kendine lazım olan din bilgilerini öğrenmesi farzdır. Bunlar, sırasıyla
şu bilgilerdir: İman, Namaz, Oruç, Zengin ise, zekat ve hac, ana-baba
hakkını öğrenmek. Allahü teâlânın kendisinden razı olmasını isteyen,
anne ve babasının rızasını kazanır. Resulullah efendimiz; "Allahü
teâlânın rızası, ana babanın rızasını kazanmakla elde edilir."
"Ey dostlar! İhlaslı
olunuz. Her işinizi Allah rızası için yaparsanız, kurtulursunuz. İhlassız
yapılan amel, üzerinde padişahın mührü bulunmayan geçmez para gibidir.
Üzerinde padişahın sikkesi bulunmayan parayı kimse almaz. Üzerine mühür
vurulanı ise herkes alır. İhlas ile yapılan az amel, Allahü teâlâ indinde
çok amel gibidir. İhlassız yapılan çok amelin ise, Hak katında kıymeti
yoktur. Yaptığınız her ibadeti ve işi, ihlas ile yapınız. Böylece Allahü
teâlânın rızasını kazananlardan olursunuz.
İmam-ı Ebu Yusuf hazretlerinin,
Halife Harun Reşid’e tavsiyesi özetle şöyledir:
Bugünün işini yarına
bırakma, aksi halde işleri zayi etmiş olursun. Ecel emelin önündedir.
Ecele, iş ve amel ile koş. Çünkü ecel geldikten sonra artık iş ve amel
yoktur.
İki işten, ahiret için
olanı tercih et! Çünkü ahiret baki, dünya fanidir.
Daima temkinli ol;
temkinli olmak dil ile değil kalb iledir. Azabından korkarak ve rahmetini
umarak Allah’a sığın, çünkü sığınmak ve korunmak korku ve ümit iledir.
Kim Allah’a sığınırsa Allah onu korur. Daima iyi bir akıbet, zayi olmayacak
bir iş, herkesin vardığı bir kaynak için çalış. Çünkü, eninde, sonunda
varılacak yer, o kadar korkunç bir duraktır ki, orada yürekler hoplayacak,
çok kimse zillet içinde olacaktır.
Kıyamette, o korkunç
yeri bilip de amel etmeyen, yararlı iş yapmayan kimsenin duyacağı hasret
ve pişmanlık sonsuzdur. Şu âyet-i kerimeyi düşünmelidir!
(Bugün [hak
ile bâtılın, iyi ile kötünün, haklı ile haksızın ayrıldığı] bir gündür. Sizi de, sizden öncekileri de
burada topladık.) [Mürselat 38]
Telafisi imkansız olan
bir ayak kayması, acı bir pişmanlıktır. Bu hayat, sadece gece-gündüzün
nöbet değiştirmesinden ibarettir. Zaman her yeniyi eskitir, her uzağı
yakınlaştırır, vaat edilen her şeyi getirir. Herkes ne yapmışsa, mutlaka
karşılığını görür.
Dünyadaki az bir zamandaki
işlerin hesabını vermek çok çetindir. Dünya da, içindekiler de yok olacaktır.
Âhiret ise devamlı kalma yeridir. Yarın Allah’a, âsi olarak mülaki olma!
Şunu iyi bil ki Kıyamet gününün hakimi, kullarını evlerine, yerlerine
ve mevkilerine göre değil ancak amellerine göre muhakeme edecektir.
Allah ikaz ediyor, o halde dikkatli ol. Çünkü sen; abes olarak yaratılmadın,
bu sebeple de başı boş bırakılmayacaksın. Şüphesiz Allah seni yaptıklarından
ve içinde bulunduğun durumdan hesaba çekecektir. İyi düşün, nasıl cevap
vereceksin? Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette herkes, şu dört suale cevap vermedikçe hesaptan
kurtulamaz: Ömrünü nasıl geçirdi, ilmi ile nasıl amel etti, malını nereden,
nasıl kazandı ve nerelere harcetti, cismini,
bedenini nerede yordu, hırpaladı?) [Tirmizi]
Bu soruların cevabını
hazırla! Çünkü bugün dünyada yaptıklarının hesabı yarın sana sorulur.
Gizli işlerin maskesinin düşeceğini de hatırla! Sana, vazifelerini Allah
rızası için yapmanı tavsiye ederim. Tavsiyeme uymazsan; aslında yürünmesi
kolay olan yol sana zorlaşır; gözlerin etrafı görmez, gerçekler kaybolur.
O geniş yol sana daralır, orada bildiklerini tanımazsın; fakat tanımadıklarını
bilirsin. Bu sebeple, nefsine karşı, muzaffer olmasını isteyen kimsenin
gayreti ile, husumeti ile nefsine karşı koy!
Şükrederek nimetin
çoğalmasını iste! Zira Hak teâlâ buyurdu ki:
(Şükrederseniz, nimetlerimi artırırım. Nankörlük ederseniz,
azabım şiddetlidir.) [İbrahim
7]
Allah katında ıslahtan
daha iyi, fesattan daha kötü bir şey yoktur. Kötülük işlemek nimetlere
karşı nankörlüktür. Nankörlük edenlerin çoğu, şereflerinden mahrum olmuş
ve Allah, onlara düşmanlarını musallat etmiştir.
Tahir bin Hüseyin, Abbasiler zamanında Horasan
valisi iken, Rakka valiliğine atanan oğlu
Abdullah bin Tahir’e bazı nasihatlerde bulunmuştur. Nasihatleri özetle şöyle
idi:
Allahü teâlâdan kork. Daima Onun korkusu içinde bulun.
Her an Onu murakabe eyle! Hep Onu düşün. Onun gadabından
sakın.
Şunu iyi bil ki, Allahü teâlâ emrettiği şeylerden seni
hesaba çekecek ve yaptığın işlerin; mükâfat veya ceza olarak, karşılığını
verecektir. O halde aklınla, zihninle, basiretinle, her şeyinle, Hak
teâlâya vereceğin hesaba hazırlanmaya yönel. Hiçbir meşguliyet bu mühim
farzı terk etmene ve gevşeklik göstermene sebep olmasın. Çünkü bu, her
şeyin başıdır.
Üzerinde en fazla dikkat ve hassâsiyet göstereceğin,
önemle duracağın en mühim şey; Allahü teâlânın sana farz kıldığı beş
vakit namaza devam etmektir. Ayrıca, namazlarını, Hak teâlâyı hatırlayarak,
güzel abdest alarak, müstehap olan vakitlerinde, bütün âdâb
ve erkanına riayet ederek cemaatle kılmaktır. Bundan başka, namazda
okuduğun âyet-i kerimeleri, acele etmeden, edeple oku. Namazın rüku,
secde ve diğer erkanını, tam bir samimiyet, ihlas ve teslimiyet ile
ifa et. Yapılan bütün iyi işlerin, hatta diğer bütün ibadetlerin; namazı
güzel ve düzgün kılabilmek için olduğunu unutma. Bu hususta en ufak
bir gevşeklik, tembellik gösterme ve asla ihmalkâr davranma. Bil ki,
bütün işlerin düzenli olması namaza bağlıdır. Namaza bu şekilde devam
eden, her kötülükten uzaklaşır. Çünkü Allahü teâlâ mealen; “Doğru kılınan namaz, insanı fahşadan ve münkerden muhakkak uzaklaştırır” buyurdu. (Ankebut 45) Beraber
olduğun kimseleri de namaza teşvik et!
İmam-ı Gazali hazretlerinin, Selçuklu sultanı Sultan
Sencer’e nasihati özetle şöyle:
“Cenab-ı Hakkın, ahirette bir insana ihsan edeceği şeylerin
yanında, bütün yeryüzü, bir kerpiç gibi kalır. Yeryüzünün bütün beldeleri,
vilayetleri, o kerpicin tozu toprağı gibidir. Kerpicin ve tozunun toprağının
ne kıymeti olur? Ebedi sultanlık ve saadet yanında, yüz senelik ömrün
ne kıymeti vardır ki, insan onunla sevinip, mağrur olsun? Yükseklikleri
ara, Allahü teâlânın vereceği padişahlıktan başkasına aldanma!
Bu ebedi padişahlığa kavuşmak, herkes için güç bir şey
ise de, senin için kolaydır. Çünkü Resulullah efendimiz, “Bir gün adalet ile hükmetmek, altmış senelik
ibadetten efdaldir” buyurdu. Madem ki Allahü teâlâ sana, başkalarının altmış senede
kazanacağı şeyi bir günde kazanma sebebini ihsan etmiştir, bundan daha
çok muvaffakiyete fırsat olamaz! Zamanımızda ise iş o hale gelmiştir
ki, değil bir gün, bir saat adaletle iş yapmak, altmış yıl ibadetten
efdal olacak dereceye varmıştır.
Dünyanın kıymetsizliği, açık ve ortadadır. Büyükler
buyurdular ki: “Dünya kırılmaz altın bir testi, ahiret de kırılan toprak
bir testi olsa, akıllı kimse, geçici olan ve yok olacak olan altın testiyi
bırakır, ebedi olan toprak testiyi alır. Kaldı ki dünya, geçici ve kırılacak
toprak bir testi gibidir. Ahiret ise hiç kırılmayan ebediyyen
baki kalacak olan altın testi gibidir. Öyleyse, buna rağmen dünyaya
sarılan kimseye nasıl akıllı denilebilir? Bu misali iyi düşünün ve daima
göz önünde tutun!
Bismillâhirrahmânirrahim. Elhamdülillahi Rabbil’âlemin. Essalâtü vesselamü alâ resulinâ Muhammedin
ve âlihi ve sahbihi
ecma’in.
Ben ölünce, bıraktığım mal ile, dine
uygun olarak techiz ve tekfinim yapılsın.
Borcum çıkarsa, hepsini ödeyip geriye kalanın 1/3’ü ayrılsın. Bu para
ile namaz iskatı, oruç, yemin ve adaklarım için kefaret yapılsın. Dine
uygun olarak iskat yapılsın.
Bunları aklım ve şuurum yerinde olarak
yazdım. Bu vasiyeti yerine getirmeye ........................ vasi tayin
ettim. Hakkımı herkese helal ettim. Onlar da bana haklarını helal etsin!
[Vasi bu vasiyeti kabul edip, hepsini
en iyi şekilde yapmayı üzerine alır. İki şahitle beraber dördü imzalar.]
|