İnsanın ruhu da gıdaya muhtaçtır

 

İnsanın ruhu da, bedeni gibi gıdaya muhtaç mıdır?

CEVAP 

Yalnız maddiyata inanan kimselerin çok defa dertlerine çare bulamadıklarını, intihara kadar gittiklerini görüyor ve okuyoruz. Yalnız maddeye inanan kimseler, çok kereler dertlerine çare bulamayıp, ümitsizliğe kapılmaktadır. Bu, onların ruhlarının boş kalmasından ileri gelmektedir.

 

Evet, insanın ruhu da, bedeni gibi gıdaya muhtaçtır. Bu da, ancak iman etmekle kabildir ve Allahü teâlânın yolunu ancak din gösterir. Allahü teâlâyı inkâr edenler bile, muhakkak bir gün bu ihtiyacı duyarlar.

 

Ünlü Rus yazarı Solzhenitsyn, Amerika’ya yerleştiği zaman, kendisinin büyük sıkıntılardan, ruhi bunalımlardan, makine olmaktan kurtulacağını zannetmişti. Bir gün bir üniversitede Amerika gençlerini başına toplayarak onlara şöyle hitap etmişti:

 

(Ben buraya gelince, çok bahtiyar olacağımı sanmıştım. Ne yazık ki, burada da büyük bir boşluk hissediyorum. Çünkü siz, artık maddenin esiri olmuşsunuz. Evet, burada hürriyet var, herkes istediğini yapıyor. Fakat, ancak maddeye önem veriyor. Ruhları bomboş. Halbuki, insanı hakiki insan yapan, onun tekamül etmiş [gelişmiş], temizlenmiş ruhudur.

 

Size tavsiyem şudur: Ruhunuzu geliştirmeye, güzelleştirmeye bakın! Ancak o zaman, ülkenizde bulunan ve sizi de üzen çirkinlikler yok olmaya başlar.

 

Dine önem verin! Din, insan ruhunun gıdasıdır. Dinine bağlı insanlar, her işte sizin en büyük yardımcınız olacaktır. Çünkü, onları Allah korkusu doğru yoldan ayırmaz. Sizin en büyük güvenlik teşkilatınız bile, herkesi gece gündüz kontrol edemez. İnsanları kötülükten alıkoyan polis gibi, onların duyduğu Allah korkusudur)

 

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, insan ruhunun gıdası, dindir. Mevcut dinlerin içinde de en doğrusu, en yenisi ve dünya şartlarına en uygunu İslam dinidir.

 

Ne yazık ki, biz Müslümanlar, pırlanta gibi temiz dinimizi dünyaya istediğimiz gibi anlatamıyoruz. Bunda, bizim de dinimize tam bağlı olmamızın ve onun emirlerine tam uymamamızın etkisi vardır. İslam dini, her şeyden önce, beden ve ruh temizliğine emreder. Ruh temizliği, önce Allahü teâlâya ve Onun, son peygamberi olan Muhammed aleyhisselam vasıtası ile göndermiş olduğu emirlerin ve yasakların hepsine inanmakla ve elinden geldiği kadar bunlara uymağa çalışmakla hasıl olur. Ruhun böylece temizlenmiş olduğu, hiç yalan söylememekle, kimseyi aldatmamak, daima dürüst olmak, yanlış inançlara [dogmalara] inanmamak ve herkese yardım etmek ve Allahü teâlânın emirlerine tâbi olmak ile belli olur. Bir müslümandan, ancak bu beklenir.

 

O halde, islam dinini tebliğ etmek isteyen bir insan, kendisi bizzat örnek bir müslüman olmalıdır. Böyle doğru ve dürüst hareket edersek, bizi gören başka dine bağlı olan kimseler, bize hayran kalacak ve kendiliklerinden islam dinini araştırmaya başlayacaklardır. (Niçin müslüman oldunuz?) sualine cevap veren ve yeni müslüman olan din kardeşlerimiz, hakiki müslümanları ve onların yaşama tarzını gördükten sonra, müslüman olmaya karar vermişlerdir. Bu müslümanlar bizden, islam dinini yaymak, neşretmek için uğraşmamızı, bunun için de dinimizin emirlerine iki elle sarılarak herkese örnek bir müslüman olmamızı istemektedirler. Bütün eksiklerimize, propaganda gücümüzün noksanlığına, İslamiyet aleyhinde yapılan yanlış, düşmanca neşriyata ve Hıristiyanlığın yayılması için yapılan korkunç gayretlere rağmen, İslamiyet dünyada gittikçe yayılmaktadır.

 

Biz, hakiki bir müslümana yakışır bir tarzda hareket edersek, müslümanların adedi daha çok artacak, müslümanlar çoğaldıkça, dünyada yanlış inanışlar azalacak ve insanlık arzuladığı barışa, rahat ve huzura kavuşacaktır.

 

Dine uymak

Muhammed Masum hazretleri buyurdu ki:

(Allahü teâlâ, insanları başıboş bırakmadı. Her istediklerini yapmaya izin vermedi. Nefslerinin arzularına tabi olmalarını, böylece felaketlere sürüklenmelerini dilemedi. Rahat ve huzur içinde yaşamaları ve sonsuz saadete kavuşmaları için gereken faydalı şeyleri yapmalarını emretti. Zararlı şeyleri yapmalarını yasak etti. Saadete kavuşmak isteyen, dine uymaya mecburdur. Nefsinin ve tabiatinin, dine uymayan arzularını terk etmesi gerekir. Dine uymazsa, sahibinin, yaradanının gadabına, azabına düçar olur. Dine uyan kul, mesud, rahat olur. Sahibi onu sever. Dünya ziraat yeridir. Tarlayı ekmeyip, tohumları yiyerek zevk ve safa süren, mahsul almaktan mahrum kalacağı gibi, dünya hayatını, geçici zevklerle, nefsin arzularını yapmakla geçiren de, ebedi nimetlerden, sonsuz zevklerden mahrum olur. Bu hâl, aklı başında olanın kabul edeceği bir şey değildir. Sonsuz lezzetleri kaçırmaya sebep olan geçici ve zararlı lezzetleri tercih etmez. Dine uymak için, önce Ehl-i sünnet âlimlerinin, Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden anlayıp bildirdikleri Akaide uygun iman etmek, sonra haram, yasak edilmiş olanları öğrenip bunlardan sakınmak, daha sonra, yapması emr olunan farzları öğrenip yapmak gerekir. Bunları yapmaya İbadet etmek denir. Haramlardan sakınmaya Takva denir.) [c.2, m.11]

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri