Zenginlik
ve fakirliğin iyi-kötü yanları -2
Dinimizde dünya ne demektir? CEVAP Dünya, haram ve mekruhlardır. Dünya, mal, servet, dünyalık, rızık gibi
manalara da gelir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki: Dünya, seni Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeyler, demektir. Kadın, çocuk,
mal, rütbe, mevki düşüncesi Allahü teâlâyı unutturacak kadar aşırı olursa,
dünya olur. Çalgılar, oyunlar, faydasız, boş şeylerle vakit geçirmek
(Kumar, kötü arkadaş, kötü filimler, mecmua ve romanlar) hep bunun için
dünya demektir. Din ile dünyayı birlikte kazanmak imkansızdır. Ahireti
kazanmak isteyenin dünyadan vazgeçmesi gerekir. Bu zamanda dünyayı tamamen terk etmek kolay değildir. Hiç olmazsa
hükmen terk etmek yani terk etmiş sayılmak gerekir. Bu da her işte İslamiyete
uymak demektir. Yiyecekte, içecekte, giyecekte ve ev kurmakta İslamiyete
uymak gerekir. Dünya ahiretin kazanç yeridir. Kazanç yeri kötülenmez. Haram
kazanç kötülenir. Dünyayı kötüleyen hadis-i şeriflere bu açıdan bakmak
gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Dünya sevgisi
bütün hataların başıdır.) [Hakim] (Dünya melundur.
Yalnız Allah için olanlar müstesnadır.) [İbni Mace] (Dünya peşinde
koşan, açgözlü olur, hep yokluk içinde kıvranır, işleri zorlaşır, nasibinden
de fazla bir şeye kavuşamaz. Ahiret için çalışanın da, işleri kolaylaşır,
gönlü zenginleşir, yüz çevirdiği dünyalık da kendisine teveccüh eder.)
[Tirmizi] (Emeli hep
dünya olanın, Hak indinde değeri yoktur. Bunun meşgalesi tükenmez, fakirlikten
kurtulamaz, zenginliğe kavuşamaz, sonu gelmeyen boş kuruntularla oyalanır.)
[Taberani] (Ateşin odunu
yediği gibi, dünya sevgisi de imanınızı yer.) [İ.Gazali] (Kalbinizi,
dünyadan bahsederek meşgul etmeyin!) [Beyheki] (Dünyanın
yükselttiği her şeyi Allah alçaltır.) [Buhari] (Allahü teâlâ,
bir kimseye ahireti kazanması için dünyayı verir, ama dünya için ahireti
vermek istemez.) [Deylemi] (Allah, dünyanın
akıbetini, yenilen yemeğin akıbetine benzetmiştir.) [Taberani] (Dünyadan
yüz çevir ki, Allah seni sevsin! Halkın eline bakma ki seni sevsinler.)
[İbni Mace] (Dünyayı
ahirete tercih eden, üç şeye maruz kalır. Sıkıntısı hiç eksilmez, yokluktan
kurtulmaz ve doymak bilmeyen bir hırsa kapılır ki, hiçbir zaman boş
vakit bulamaz.) [Taberani] (Cenneti
isteyen hayra koşar, Cehennemden korkan, haramlardan kaçar. Ölümü bekleyen
dünya lezzetlerini terk eder. Dünyaya meyledene musibetler yağar.) [İbni Hibban] (Allahü teâlâ
bir kuluna hayır murad edince, onu dünyadan uzaklaştırır, ahirete teşvik
eder ve kusurlarını kendine gösterir.) [Deylemi] (Tahsilsiz
ilme, rehbersiz hidayete kavuşmak isteyen, dünyadan yüz çevirsin!) [İ.Gazali]
Zenginlik ve SaltanatMal ve makam sahibi olmak başka, mal ve makam sevgisi başkadır.
Dünya ve ahiret saadetine kavuşmak ve insanlara hizmet edebilmek için
mal ve makam sahibi olmak çok iyidir. Bütün dünya bir kimsenin olsa,
mala mağrur olmadan dine uygun harcasa, çok büyük sevap kazanır. Süleyman
aleyhisselam, büyük bir zenginlik ve saltanat içinde yüzdüğü halde,
Cenab-ı Hak, Kur'an-ı kerimde, (O
ne iyi kuldur) diye övmektedir. (Sad 30) Peygamber efendimizden sonra insanların en üstünü olan Hz.
İbrahimin ovaları dolduran davarları yanında yalnız yarım
milyon sığırı vardı. Mal ve makamı kötüye kullanmak zararlıdır. İnsanı iyilik etmekten alıkoyan her şey dünyadır. Kur'an-ı
kerimde, Cennetin, makam hırsıyla büyüklük taslamayan kimselere verileceği
bildirilmektedir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: ("La
ilahe illallah" diyen, dünyayı dinden üstün tutmadıkça, Allah’ın
gazabından ve azabından kurtulur. Dini bırakıp dünyaya [haramlara]
sarılırsa, Allahü teâlâ, ona;
"Yalan söylüyorsun" buyurur.) [Hakim] (Dünya işi
için üzülen Allah’a karşı öfkelenmiş olur.) [Taberani] (Din işlerinde
kendinden üstün olanı görüp ona uyan, dünya işlerinde ise kendinden
aşağısına bakıp Allah’a hamd eden şükretmiş olur.) [T.Gafilin] (Dünya ahiretin
tarlasıdır.) [Deylemi] Dünya ve
ahiret Cenab-ı Hak, ahiret için çalışmayı emrettikten sonra, (Dünyadan da nasibini unutma!) buyuruyor.
[Kasas 77] Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki: (Dünyanızı
düzeltmeye çalışın! Yarın ölecekmiş gibi de ahiret için amel edin.) [Deylemi]
(Hiç ölmeyecekmiş
gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalışın!) [İbni Asakir] (Hayırlınız,
ahiret için dünyasını, dünya için ahiretini terk etmeyen ve insanlara
yük olmayandır.) [Deylemi] (Dünya malından
ayrılınca üzülmek, buna kavuşunca sevinmek ve azgınlık yapmak, insanı
Cehenneme götürür.) [Tirmizi] (Dünyayı
seven, ahiretine zarar verir. Ahireti seven, dünyasına zarar verir.
O halde, devamlı olanı, geçici olana tercih etmelidir.) [Beyheki] (İlim, Allah
rızası için değil, dünya menfaati için öğrenildiği ve ibadetler, dünya
menfaatlerine alet edildiği zaman fitneler zuhur edecektir.) [A.Rezzak] Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki: (Mal ve evlat
dünya hayatının süsüdür. Baki olan, salih ameller, Rabbinin katında,
mal ve evlatlardan ve dünyalıklardan iyidir.) [Kehf 46] Dünya binek yeridirİmam-ı Maverdi hazretleri buyuruyor ki: Dünya çalışma yeridir. Hadis-i şerifte, (Dünya ne güzel binektir. Ona binin ki, sizi ahirete kavuştursun!) buyuruluyor.
Dünya mutlak manada kötü değildir. Ahiret azığını hazırlayanlar için
servet yurdudur. Dünya bineğine binersen seni taşır, binemezsen o sana yüklenir ve seni
öldürür. Dünya bir alet, bir vasıtadır. Bu vasıtayı iyi yolda kullanan
kazanır, kötü yolda kullanan kaybeder. Mesela size yeni, güzel bir araba
veriyorlar. (Bu araba ile, şu kadar zamanda şu karşıdaki köprüyü geçerseniz,
kurtuluşa ereceksiniz) deniyor. Siz de, arabaya bakıp, (Ne kadar da
güzelmiş) diyerek onu sevmekle meşgul olur, verilen zaman içinde karşıya
geçmezseniz, düşman gelir, sizi kıskıvrak yakalar, köprüyü geçemezsiniz.
Bu vasıta, yolcuları sahile çıkaran bir gemi de olabilir. Bu vasıtayla
binip gitmeyen kurtulamaz. Dinimiz bu vasıtayı, kötülememiştir. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki: (Allah rızasını
kazanmak, ahiret azığını temin etmek için, dünya ne güzel yerdir. Allah
rızasını kazanmayan, ahiret azığını temin etmeyen için de, ne kötü yerdir.
Kim, "Allah dünyayı rezil etsin!" derse, dünya da ona, "Hangimiz
Rabbimize asi ise, Allah onu rezil etsin!" der.) [Hakim] (Dünya, mümin
için ne güzel bir binektir. Hayra onunla erişilir.) [Deylemi] Bizi maksadımıza ulaştıran bineğin iyi, sağlam olması istenir.
Onun için Allah’ın bize verdiği akıl, sağlık, mal gibi nimetleri yerinde kullanmalıdır! Cenab-ı Hak,
dünya saadetini de istemeyi emrediyor: (Ey Rabbimiz, bize dünyada da ahirette de güzellik ver!) diye dua
etmemizi istiyor. (Bekara 201) Hadis-i kudside de buyuruldu ki: (Ey dünya,
bana hizmet edene hizmetçi ol! Sana hizmet eden de senin hizmetçin olsun.)
[Ebu Nuaym] Hz. Âdem, Cennette yasak meyveyi yiyince, def-i hacet ihtiyacı
hissetti. İhtiyacını giderecek yer bulamadı. Allahü teâlâ, (Ya Âdem burada def-i hacet yapılmaz. Onun
yeri dünyadır) buyurdu. Bu da dünyanın pislik yeri olduğunu göstermektedir.
(İ.Gazali) Haksız kazançMuhammed aleyhisselam peygamber olarak gönderilince, şeytanlar
İblisin başında toplanıp üzüntülerini bildirdiler. Bunun üzerine İblis
onlara, (Bunlar dünyayı sever mi) dedi. Onlar, evet deyince, (Öyleyse
üzülecek bir şey yok. Onlara haksız kazanç sağlatırım. Lüzumsuz masraf
yaptırır, lüzumlu yere de harcatmam. Zaten her kötülük bu üç şeyden
meydana gelir) dedi. Dünyalık için ne kadar üzülürsen o nispette ahiret sevgisi
kalbden çıkar. Ahiret için ne kadar üzülürsen, o nispette dünya sıkıntısı
kalbden çıkar. Dünyada herkes misafirdir. Yanındaki şeyler emanettir.
Misafirin gitmekten, emanetin ise geri alınmaktan başka çaresi yoktur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Dünya mümine
zindan, kâfire Cennettir.) [Müslim] Mümine dünyanın zindan olması, Cennete nispetledir. Cennette
Müminler, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı, akla ve hayâle gelmeyen
büyük nimetlere kavuşacaklardır. Hiçbir sıkıntı görmeyeceklerdir. Cennetin
sonsuz nimetleri karşısında dünya hayatı, müminler için bir zindan,
bir Cehennem azabı gibi gelecektir. Kâfirler için Cehennem azabı o kadar
şiddetli olacaktır ki, dünyadaki en şiddetli işkence bile onlar için
çok hafiftir. Fakirle evlenmek Evlenilecek kimsenin sadece dindar olması kâfidir. Zengin ve
güzel olursa daha iyidir. Fakat dindar olmazsa zenginlik, güzellik işe
yaramaz. Güzellik daha çok kadınlarda arandığı için bu konudaki hadis-i şeriflerden birkaçının meali şöyledir: (Kadın, malı,
güzelliği, asaleti ve dindarlığı için nikah edilir. Sen dindar olanını
seç ki, maddi ve manevi nimete kavuşasın!) [Buhari] (Bir kadınla
sırf malı ve güzelliği için evlenen, malından da, güzelliğinden de hayır
görmez. Dindarlığı için evlenene Allahü teâlâ ikisini de nasip eder.)
[Taberani] (Bir kadınla
güzelliği için evlenme, güzelliği onu helake sürükleyebilir. Sırf malı
için de evlenme, malı onu zarara sokabilir. Dindar olanla evlen!) [İbni Mace] Salih kimse ile evlenirken fakirlikten korkmamalı. Çünkü Allahü
teâlâ, (Eğer fakir iseler, Allah
onları, [evlenmeleri sayesinde] fazlı
ile zengin yapar) buyuruyor. (Nur 32) "İşçi kaderine terk edilemez, fakirlik kader değildir, onun işi artık
Allah’a kaldı" gibi sözler yanlış değil midir? CEVAP Evet yanlıştır. İyi kötü her iş, Allahü teâlânın dilemesi ile
olur. (Onun işi elimizde idi, fakat şimdi Allah’a kaldı) demek yanlış
olur. Her iş, her zaman Allah’ın dilemesi ile olur. Fakirlikten kurtuluş için dua var mıdır? CEVAP Dinimiz çalışarak kazanmayı emretmektedir. Hz.Ömer, (Çalışın, kazanın!
Çalışmadan rızık beklemeyin! Allahü teâlâ gökten para yağdırmaz) buyurdu.
Hz.Lokman Hakim de, (Çalış, kazan! Çalışmayıp muhtaç olanın dini ve
aklı noksandır) buyurdu. Rızık için endişe etmemelidir! Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki: (Her canlının
rızkı Allah’a aittir.) [Hud 6] (Şeytan,
sizi fakirlikle korkutup, fahşaya sürükler
[cimriliğe,
her türlü kötülüğe teşvik eder.])
[Bekara 268] (Yeryüzüne
dağılın, Allah’ın fazlından rızkınızı arayın!) [Cuma 10] Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Rızık için
üzülme, takdir edilen rızık seni bulur.) [İsfehani] (En güzel
rızık, helale, harama dikkat edilerek alın teri ile kazanılandır.) [Nesai] (Çalışıp
kazanmak her müslümana farzdır.) [Taberani] (İbadet on
kısımdır, dokuzu çalışıp helal kazanmaktır.) [Deylemi] (Kimseye
muhtaç olmamak ve ana-baba, çoluk-çocuğunu da muhtaç etmemek için işe
gidenin her adımı ibadettir.) [Taberani] (Allahü teâlâ
sanat sahibi mümini sever.) [Taberani] (Çalışmayıp
kendini sadaka isteyecek hâle düşüren 70 şeye muhtaç olur.) [Tirmizi] (Geçimini
helalinden kazanmak, Allah yolundaki cihad gibidir.) [Deylemi] (Cihad, sadece
kılıç sallamak değildir. Ana-babaya, evlada bakmak, kimseye muhtaç olmamak
için çalışmak da cihaddır. Çalışıp kimseye yük olmayan mücahiddir.) [İ.Asakir] Çalışmak farzdırNafakasını kazanacak ve borçlarını ödeyecek kadar çalışıp kazanmak
farzdır. Cafer Huldi hazretleri, (Büyüklerimiz,
kendi için değil, din kardeşlerine yardım için, çalışıp kazanmıştır)
buyuruyor. Müslümanlara yardım için, cihad etmek için fazla çalışıp kazanmak
müstehaptır, iyidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (İnsanların
en iyisi, insanlara faydalı olandır.) [Kudai] Şu duayı okuyan fakirlikten kurtulur demek, o dua kabul olmuşsa,
ona bir çalışma kapısı açılır veya ummadığı yerden rızka kavuşur demektir.
Hastalığı için dua eden de şifaya sebep olan ilaca veya başka bir sebeple
sıhhate kavuşur. Çalışmak rızkı artırmaz. Rızkı veren Allahü teâlâdır.
Çalışmak sebebe yapışmaktır. Sebeplere yapışmak sünnettir. (El-İhtiyar) İhtiyaçtan kurtulmak, bereketli rızka kavuşmak için sebeplere
yapışmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Ömrüm uzun,
rızkım bol olsun diyen, akrabasını ziyaret etsin, görüp gözetsin!) [İ. Ahmed] (Sabah uykusu
rızka manidir.) [Beyheki] (İhtiyaçlarını
insanlara açan, ihtiyaçtan kurtulamaz. Allahü teâlâya arz eden ise,
ihtiyaçtan kurtulur.) [Hakim] (Allah korkusunu
sermaye edinen, rızka ticaretsiz ve sermayesiz kavuşur. Kur'an-ı kerimde,
"Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder ve
rızkını ummadığı yerden gönderir" buyuruldu.) [Talak 2,
3 - Taberani] (Rızka kavuşan
çok hamd etsin! Rızkı azalırsa istiğfar etsin!) [Hatib] [Hamd, "Elhamdülillah", İstiğfar, "Estağfirullah" demektir.
İstiğfar etmek, günahların affına sebep olan iyilikleri yapmaktır.] (Eve girerken
"İhlas" suresini okuyan, fakirlik
görmez.) [T.Kurtubi] (Sıkıntıya
düşen veya borçlanan, bin kere "La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim" derse,
Allahü teâlâ işini kolaylaştırır.) [Şir’a] (Her gün
yüz defa "La havle ve la kuvvete illa billah" diyen fakirlik
görmez) Çocuklarının geçimi için sıkıntı çeken birine, Peygamber efendimiz,
(Neden istiğfar etmiyorsun? Ben
günde yüz defa istiğfar ederim) buyurdu. Hasan-ı Basri hazretlerine,
kıtlık, fakirlik, çocuksuzluktan şikâyette bulunuldu. Hepsine de istiğfar
etmesini söyledi. Sebebi sorulunca, Nuh suresinden şu mealdeki âyet-i
kerimeleri okudu: (Çok affedici olan Rabbinize istiğfar edin ki, gökten bol yağmur
indirsin; size, mal ve oğullar ile yardım etsin, sizin için bahçeler,
ırmaklar versin.) [Nuh 10-12] İstiğfar edileceği zaman yüz defa (Estağfirullah min külli ma kerihallah. Estağfirullah el azim ellezi
la ilahe illa hüvel hayyel
kayyume ve etubü ileyh) demeli ve manasını düşünmelidir! Manası şöyledir: (Ya rabbi, razı olmadığın, beğenmediğin şeylerden neler yapmışsam
hepsini affet, yapmadıklarımı da yapmaktan koru. Kendisinden başka ilah
bulunmayan hay, kayyum ve azim olan Allah’a
istiğfar eder, günahlarıma pişman olup Ona sığınırım.) [Azim, zatı ve sıfatları kemalde, Hay, ezeli ve ebedi bir hayatla diri olan, Kayyum, zatı ile kaim olan, yarattığı her şeyi varlıkta durduran demektir.]
Borçtan kurtulmak için,
(Allahümme ekfini bihelâlike
an haramike ve agnini
bi fadlike ammen sivâke) duasını okumalıdır. [Ya Rabbi! Helâl ile yetinip,
haramdan sakınan ve beni fazlınla senden başkasına muhtaç olmaktan müstağni
eyle.] (Mek. Rabbani) [Duaların kabul olması için Ehl-i sünnet itikadında olmak,
Allahü teâlânın emirlerini yapıp yasaklarından kaçmak gerekir.] Fakirlik bir yana, bir yakınımız ölüyor, başımıza kaza geliyor.
Sabretmemek günah mıdır? CEVAP Dünya mihnet ve sıkıntı üzerine kurulmuştur. Sabretmekten başka
çaresi yoktur. Üç sabır çok sevgilidir: Taata
sabır, günah işlememeye sabır, bela ve mihnete sabır. Çocuğunun ölmesi, malının elden çıkması ve göz, kulak gibi uzuvlarının
görmemesi ve işitmemesi gibi insanın isteği ile ilgisi olmayan musibetlere
sabretmekten daha faziletli sabır yoktur. Belalara sabır, sıddıkların
derecesidir. Bunun için Peygamber efendimiz şöyle dua ederdi: (Ya Rabbi,
bana öyle yakîn ver ki, musibetler bana kolay,
hafif gelsin!) [Tirmizi] Biri, "Ey Allah’ın Resulü, malım gitti, param gitti, vücudum
hasta oldu" dedi. Ona buyurdu ki: (Malı gitmeyen,
parası bitmeyen ve hasta olmayanda hayır yoktur. Çünkü Allahü teâlânın
sevdiği kul, belaya maruz kalır.) [Ebu Davud] İbni Mübarek hazretleri buyurdu ki: Musibet birdir. Musibetin geldiği kişi, feryat eder, ağlar,
sızlarsa, iki olur. Birisi musibetin kendisidir, diğeri sevabın gitmesi.
İkincisi öncekinden daha büyüktür. Sabredenlere verilen sevabın miktarını
Allahü teâlâdan başkası bilmez. Belaya sızlanmakŞakik-i Belhi
hazretleri buyuruyor ki: "Musibete sabretmeyip feryat eden, Allahü teâlâya isyan
etmiş olur. Ağlamak, sızlamak, bela ve musibeti geri çevirmez."
Kul, her anda nefsinin hoşuna giden veya gitmeyen bir işten
ayrı değildir. Her iki halde de sabra muhtaçtır. Mal, nimet, makam,
sıhhat ve buna benzer şeylerde kendini tutmayıp, bu nimetlere dalar
ve kalbini bunlara bağlarsa ve bu halde durursa, onda nimetlere aşırı
derecede dalmak ve haddi aşmak meydana gelir. (Herkes mihnete katlanır,
ama sıddıklar hariç, afiyette sabreden pek azdır) demişlerdir. Eshab-ı
kiram, "Mihnet ve sıkıntı içerisinde bulunduğumuz zamanlar sabretmek,
bugün içerisinde bulunduğumuz nimet ve zenginliklere sabretmekten kolay
idi" dediler. Bunun için Allahü teâlâ, (Mal
ve çocuklarınız ancak imtihan içindir) buyurdu. Nimete sabır, kalbi
ona bağlamamak, ona sevinmemektir. İyi ameller işlemek gibi, kendi isteği ile olan şeylerde de sabra ihtiyaç
vardır. Çünkü ibadetlerin namaz gibi bir kısmı tembellikten, zekat gibi
bazısı cimrilikten, hac gibi bazısı da her ikisinden dolayı zor gelir
ve sabırsız yapılamaz. Her iyi amelin başında, ortasında ve sonunda
sabra ihtiyaç vardır. Başında olan, niyeti ihlasla yapmak, riyayı kalbinden
çıkarmaktır. Bunlar ise zordur. Taat esnasında sabretmek ise, şart ve
edeplerini hiçbir şeyle karıştırmamaktır. Mesela namazda ise, hiçbir
tarafına bakmamalı, hiçbir şey düşünmemelidir. İbadetten sonraki sabır
da, yaptığını izhar etmekten, söylemekten kaçınmak ve bununla ucubdan
sabreylemektir. Günahlara gelince, sabretmeksizin el çekmek imkansızdır. Şehvet
ne kadar kuvvetli ve günah işlemek ne kadar kolay olursa, o günahı işlememeye
sabretmek o kadar zor olur. Bunun için dil ile işlenen günahlara sabretmek
daha zordur. Çünkü dilin hareketi kolaydır. Hele çok konuşursa, âdet
haline gelir. Dil ucuna gelip, kendini başkalarına beğendirecek bir
kelimeye sabretmek zor olur. Eziyete katlanmakİnsanların eliyle veya diliyle eziyet etmeleri gibi, kendi
isteğiyle olmayan, fakat karşılık vermesi isteğiyle olan şeylerde, karşılık
vermemek için veya karşılık verirken haddi aşmamakta da sabretmeye ihtiyaç
vardır. Eshab-ı kiram, "Biz insanların sıkıntısına katlanmadığımız
imanı, iman saymazdık" buyuruyor. Allahü teâlâ Peygamber efendimize,
(Onların eziyetlerine aldırma
ve tevekkül et) buyuruyor. (Ahzab 48) Mukadder olan şey başa gelir, eğer sabredilirse ecri görülür.
Sabredilmez, bağırılırsa, günaha girilir ve huzursuz olunur. Sıkıntı
her ne kadar çok acı ise de, sabredilir ise, nimet olacağı bildirilmiştir.
Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki: (Hoşlanmadığınız
bir şey, belki de sizin için hayırlıdır.) [Bekara 216] Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki: (Mümin, rüzgarla
sallanan buğday başağı gibi düşüp kalkar. Doğru durmak isteyince yıkılır.
Facir ise, çam ağacı gibi, kesilene kadar,
hep başı dik durur.) [Buhari] (Üç gün hasta
yatan mümin, yeni doğmuş gibi günahtan temiz olur.) [Ebuş-şeyh] (Vahşi hayvan
gibi hastalanmamak ve üzülmemek mi istiyorsunuz?) [Beyheki] (40 gün içinde,
mümine, bir üzüntü, bir hastalık veya korku yahut malına zarar gelir)
ve (Müminde 3 şeyden biri bulunur: Kıllet, illet ve zillet.) (K.Saadet) [Kıllet; fakirlik, İllet; hastalık,
Zillet; itibarsızlık] Gariplerin
kıymeti Garip kimselerin genelde insanların yanında bir kıymeti yoksa
da, Allahü teâlânın katında değeri büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor
ki: (Garip, gurbette,
Allah yolundaki mücahid gibidir. Gariplere ikram ediniz. Çünkü, kıyamette
onların şefaat hakkı vardır. Umulur ki onların şefaati sebebi ile kurtulursunuz.
[Ebu Nuaym] (Garip, hastalandığı
zaman, sağına, soluna, önüne, arkasına bakıp da tanıdık birini görmediği
vakit, Allah onun günahlarını mağfiret eder.) [Deylemi] (Garip iken
ölen şehittir.) [İ. Asakir] (Garibe yardım
eden Cenneti hak eder.) [Deylemi] (Müminin,
doğduğu yerin dışında, garip olarak ölmesi nimettir.) [Taberani] (Gariplerin
dost ve yardımcısı Allah ve Resulüdür.) [Tirmizi] (Garipler,
çoğunlukta az olan salihlerdir. Bunları sevmeyen, sevenden çoktur.)
[İ. Ahmed] (Allahü teâlâ
buyuruyor ki: Büyüklenmeyen, gününü Allah’ı anmakla geçiren, [Allah’ın
razı olduğu işleri yapan] günahta
ısrar etmeyip istiğfar eden, aç doyuran, garibi koruyan, küçüğe merhamet,
büyüğe saygı gösterenlerin namazlarını kabul ederim. Böyle bir kimselerin
istediklerini
veririm, dua ederlerse, dualarını kabul ederim.) [Darekutni] (Mümin, dünyada
gariptir.) [Ebu Nuaym] Büyükler, (Mal, gurbette vatandır. Fakirlik vatanda gurbettir.
Bir kimse, fakirse, nerede olursa olsun gariptir) buyuruyor. Şair de,
"Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde" diyor. Bu garipliğin
sebebi ise, insanlar gittikçe bozulmaktadır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki: (İnsanların
en iyisi benim asrımda bulunan müslümanlardır. [Eshab-ı
kiramdır]. Onlardan sonra en
iyileri, onlardan sonra gelenlerdir. [Tabiindir]. Onlardan sonra da en iyiler onlardan sonra gelenlerdir. [Tebe-i tabiindir].
Onlardan sonra gelenlerde yalanlar yayılır. Bunların sözlerine, işlerine
inanmayınız.) [Buhari] (Kıyamete
yakın ilim azalır, cehalet artar.) [İbni Mace] (Bu din garip
olarak başladı, sonu da garip olur. Halkın bozduğu sünnetimi düzelten
gariplere müjdeler olsun!) [Tirmizi] (Bir zaman
gelir, sünnetim unutulur, bid'atler yayılır. Sünnete uyanlar garip olur,
yalnız kalır. Bid'atçiler, kendilerine çok
arkadaş, yardımcı bulur. O zamandaki müslümanlar yaşayacağı Sudaki tuz,
sirke içindeki kurtçuk gibi zor şart altında yaşarlar, dinlerini korumaları
güçleşir, Avuçtaki ateş koru gibi, bırakırsa söner, tutarsa elini yakar.)
[Şir’a] (Garipler
dörttür: Zalimin göğsündeki Kur'an, içinde namaz kılınmayan mescit,
bir evdeki okunmayan
mushaf, kötü kimseler arasında bulunan salih kişi.) [Deylemi] (İki garip
şey var: Biri sefih [keyfine düşkün]
kimseden çıkan "hikmetli sözü" ki onu kabul edin. Diğeri hikmet
ehlinden çıkan sefih sözü, ki onu affedin. Zira hiçbir hikmet ehli yoktur
ki, ayağı sürçmesin ve tecrübe sahibi olmasın.) [Deylemi] (Hakkın peşinde
olmak, garip ve yalnız kalmak demektir.) [İbni Asakir] Şükrün önemi İslam âlimleri şükrü şöyle tarif etmişlerdir: Şükür: Her nimetin Allah’tan geldiğini bilip dil ile de hamd
etmektir. Allahü teâlânın emirlerini yapıp yasak ettiklerinden sakınmak
şükretmek olur. İnsanların hidayeti için çalışmak, onları irşad etmek
de şükür sayılır. Şükür, Allah’ın verdiği nimetleri yerinde sarfetmek, günahlardan kaçınmaktır. İnsan, Rabbin verdiği
nimetlerle günah işlerse, nankörlük etmiş olur. Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir. Nimeti vereni
bilip gereğiyle amel etmektir. Bu amel, kalb, dil ve diğer azalarla
olur. Kalb ile iyiliğe niyet eder. Dil ile hamd eder, şükrünü açıklar.
Uzuvlarla şükür ise, Allahü teâlânın verdiği nimetleri yerli yerinde
kullanmaktır. Mesela gözün şükrü, müslümanların, arkadaşların kusurunu
görmemektir. Kulağın şükrü, söylenilen ayıpları duymamış olmaktır. Şükür, Allahü teâlânın verdiği nimetleri Onun sevdiği yerlerde
kullanmaktır. Allahü teâlâ bir kula birbirini takip eden çeşitli nimetler
verince, kul buna layık olmadığını düşünüp utanması da şükür olur. Şükürdeki kusurunu bilmesi de şükür olur. Şükredemiyoruz diye
özür beyan etmesi de şükürdür. (Allahü teâlâ, kusurlarımı örtüyor) demesi
de şükürdür. Şükür vazifesini yerine getirmenin Allahü teâlânın bir
lütfu olduğunu düşünmek de şükürdür. Hatta vasıtalara şükür de şükür
olur. Şükür İslama uymaktırŞükür, kendini o nimete layık görmemektir. Şükür, İslamiyete uymak demektir. Şükür, yapılan iyiliği anarak
ihsan edeni övmektir. Yani dil ile teşekkür de şükürdür. Şu üç şeyi yapan tam şükretmiş olur: 1- Gelen her nimeti Allah’tan bilip şükretmek. 2- Allah’ın verdiği her şeye razı olmak. 3- Nimetlerden istifade edildiği müddetçe, Allahü teâlâya isyan
etmemek. Şükür, hem eldeki nimeti yok olmaktan kurtarır, hem de yeni
nimetlere kavuşturur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Bana şükredin,
nankörlük etmeyin!) (Bekara 152) (Şükrederseniz
elbette nimetimi artırırım.) (İbrahim 7) Allahü teâlâ, şükredene bol bol nimet
verir. (Fatır 30) Hz.İbrahim, Rabbinin nimetlerine şükretti, Rabbi de onu doğru
yola iletti. (Nahl 121) Cenab-ı Hak, kudretinin eseri olarak insanların istifadesi
için birçok hayvan yaratmıştır. Kimine binilir, kiminin etinden, sütünden,
yününden, derisinden vesairesinden istifade
edilir. Bu hayvanlar, şükretmemiz için istifademize verilmiştir. (Yasin 71-73, Hac 36) Allah, insanlara bol nimet vermiştir; fakat insanların çoğu
şükretmez. (Bekara 243) Hadis-i kudside buyuruldu ki: (Beni anan
şükretmiş, beni unutan nankörlük etmiş olur.) [Hatib] (Bir kimse,
kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden bilmezse, nimetlerin
şükrünü eda etmiş olur. Bir kimse de, rızkını kendi çalışması ile bilip,
benden bilmez ise, nimetin şükrünü eda etmemiş olur.) [İ.Gazali]
Allahü teâlânın, (Kendisine
iyilik edene kötülük eden, nimetime nankörlük etmiş olur, kendisine
kötülük edene iyilik eden de, bana şükretmiş olur) sözünü düstur
edinmelidir. Namazı doğru kılan, Allahü teâlânın sayılamayacak kadar çok
olan bütün nimetlerine şükretmiş sayılır. Hadis-i şerifte, (Namaz, şükrün bütün aksamını camidir) buyurulmuştur. Demek ki doğru
namaz kılan şükretmiş olur. Namaz kılmayan ise, nankörlük etmiş olur.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Kanaat eden,
en çok şükredenlerden sayılır.) [İbni Mace] (Kıyamette
“Şükredenler gelsin!” diye seslenilir. Onlar bir bayrak altında Cennete
girer. Bunlar, darlık ve genişlikte, her hâlükârda Allah’a şükredenlerdir.)
[İ.Gazali] (Bir nimet
için, Elhamdülillah diyen, daha iyisine kavuşur.) [T.Gafilin]
(Yiyip içtikten
sonra Elhamdülillah diyen Cennete girer.) [Hakim] (Bir nimet
için Elhamdülillah diyen, nimetin şükrünü eda etmiş olur.) [Beyheki]
(Cennetin
bedeli “La ilahe illallah”, nimetin bedeli “Elhamdülillah”dır.) [Deylemi]
(İnsanlara
teşekkür etmeyen kimse, Allah’a şükretmez. Aza şükretmeyen de, çoğa
şükretmez. Allah’ın nimetini söylemek şükürdür, hiç bahsetmemek ise
nankörlüktür.) [Beyheki]
(Nimete şükür,
o nimetin gitmesine karşı emandır.) [Deylemi]
(Nimete kavuşunca
şükreden, belaya uğrayınca sabreden, haksızlık yapınca af dileyen, zulme
uğrayınca bağışlayan, emniyet ve hidayettedir.) [Taberani]
(İyiliği
anmak şükür, iyiliği gizlemek nankörlüktür.) [Ebu Davud] Mümin kabirde doğru cevap verince, hemen o anda kabrin sağ
tarafından ay yüzlü bir kişi çıka gelir. (Ben senin, dünyada, sabrından
ve şükründen yaratıldım. Kıyamete kadar, sana yoldaş olurum) der. Ne mutlu sabredip şükredenlere... |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |