Zenginlik ve fakirliğin iyi-kötü yanları -1

 

Yoksul bir ülkede zenginlerin milyarlar sarf ederek villalar yaptırması israf ve haram değil midir?

CEVAP

Zekatını fakirlere veren ve alın teri ile helalinden kazanan kimsenin villa, köşk yaptırması haram değildir, helal ve makbuldür. Asıl uygun olmayan, helal olmayan, tembel oturmak, çalışmayıp, fakir kalmak, yahut kazandıklarını haram şeylere verip, basit meskende kalmaktır. Böyle tembellerin ve malını haramlara israf edenlerin yüzünden, çalışkanları suçlamak doğru değildir. Zekatını verenlerin köşkte oturmaları, şık giyinmeleri, fennin bulduğu bütün kolaylıklardan faydalanmaları helaldir. Allahü teâlâ, (Verdiğim nimetleri, kullanmalarını severim) ve (Çalışana veririm) buyuruyor. Çalışıp kazanmak ibadettir. Zenginlik günah değildir. Allahü teâlâ şükreden zenginleri sever. Zengin olduğu için, kendini beğenmek, kendini başkalarından üstün görmek haramdır.

 

Aşere-i mübeşşereden [Cennete gidecekleri müjdelenen on kişiden] Hz. Zübeyr bin Avvam tüccar idi. Medine’de, Basra’da, Kufe’de ve Mısır’da mülkleri, geniş arazisi ve bin hizmetçisi vardı. Fakat bütün gelirini fakirlere dağıtırdı. Yine o on kişiden Hz. Abdurrahman bin Avf, vefatında iki milyon altın miras bırakmıştı. Cennetle müjdelenenlerden Hz. Talha da zengindi. Şık giyinir, süslü gezerdi. Yüzüğünde kıymetli yakut taşı vardı. Yine Cennetliklerden Hz. Osman da zengin tüccardı. Tebük gazasında on bin altın ve mal yüklü bin deve verip Resulullah efendimizin duasını aldı. Zenginlik nimettir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Ahir zamanda müminler için zenginlik saadettir) [İ. Rafii]

 

Hz. İbrahim, Hz. Davud ve Hz. Süleyman, çok zengin idi. Eshab-ı kiramın fakirlerinden çoğu, zenginler bizim gibi ibadet ettikten başka, malları ile hayırlı işler yaparak çok sevap kazanıyorlar diyerek, agniya- şakirine [şükreden zenginlere] imrenirlerdi.

 

Zenginliğin kötü yönleri yok mudur?

CEVAP

Sadece zenginliğin değil, fakirliğin de, hatta her işin iyi ve kötü yönü olur. Mesela evlilik, bazıları için dünya ve ahiret saadetine sebep olurken, bazılarının da felaketine sebep olur. Zenginlik-fakirlik de böyledir. Onun için Peygamber efendimiz, (Ya Rabbi, azdıran fakirlik ve azdıran zenginlikten sana sığınırım) buyurmuştur. Demek ki, mal iyi kullanılırsa iyi, kötü kullanılırsa kötü olur. Fakirliğe sabredilmesi kolay olmayıp Allah’a isyana sürükleyeceği için hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Fakirlik, iki cihanda da, yüzkarasıdır.) [R. Nasıhin]

(Fakirlik, dünya ve ahiret yoksulluğudur.) [Deylemi]

(Fakirlik küfre sebep olur.) [Beyheki]

(Ya Rabbi, fakirlikten sana sığınırım.) [Nesai]  

 

Fakirliği öven hadis-i şerifler:

(Fakirlik, dünyada mümine hediyedir.) [Taberani]

(Fakir, Allah’ın dostudur.) [Deylemi]

(Cennet sultanları fakirlerdir.) [İbni Mace]

 

(Cennettekilerin çoğu fakirlerdir. Hor görülen fakirler Cennetliktir.) [Buhari]

(Ya rabbi, müslüman fakirlerinin hürmetine zafere kavuşmayı nasip et.) [Taberani]

(Fakirlerin dua ve namazları ile bu ümmete yardım edilir.) [Nesai]

 

(Fakirlerinizin gönlünü alarak bana yaklaşın.) [Tirmizi]

(Fakirleri hor görmeyin. Onların hürmetine yardım görüyor ve rızıklanıyorsunuz.) [Buhari]

(Ya Âişe, bana kavuşmak için, fakir yaşa!) [Tirmizi]

 

(Fakirleri sevin, onları seveni, Allah sever.) [Deylemi]

(Allah’ın takdirine razı olan fakirden üstünü yoktur.) [İ.Gazali]

(Ya Rabbi, fakir yaşayıp, fakir olarak ölmeyi ve fakirlerle haşrolmayı nasip eyle!) [Buhari]

 

Zenginlik bir nimettir

Dünya ve ahiret mal ile kazanılır. Bunun için mal kıymetlidir. Süfyan-ı Sevri hazretleri, malın insanın silahı olduğunu söyleyerek, insanın, canını, malını, sağlığını, dinini, şerefini mal ile koruyacağını bildirmiştir. Sabreden fakir gibi şükreden zengin de kıymetlidir. Dinimiz mala hayr, hayırlı şey adını vermiştir. (Bekara 180, Adiyat 8), Define [altın paralar] Rabbin rahmeti olarak bildirilmiştir. (Kehf 82)

 

Zenginliği öven hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:

(Allahü teâlâ birine çok mal verir, bu da malını Allahü teâlânın razı olduğu, beğendiği yerde harcarsa, bu kimseye gıpta etmek, imrenmek yerinde olur.) [Buhari],

(Ya Rabbi buna [Enes bin Malike] çok mal ve çok çocuk ver ve bunlarla kendisini bereketlendir!)

[T. Muhammediyye]

 

(Ahir zamanda müminler için zenginlik saadettir.) [İ. Rafii]

(Mal, salih kimse için ne güzeldir.) [Taberani]

 

(Ahir zamanda insanların paraya ihtiyacı daha çok olur. Çünkü insan o zaman din ve dünyasını ancak para ile korur.) [Taberani]

(Müminin izzeti, halktan müstagni olmasıdır.) [Taberani] [Müstagni = ihtiyaçsız]

 

Mal değil, malı sevmek, mal aşkı ile yanıp tutuşmak kötüdür. Bu manada mal sevgisini kötüleyen hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir:

(Her ümmetin bir fitnesi vardır. Ümmetimin fitnesi maldır.) [Nesai]

(Her şeyin bir afeti vardır. Ümmetimin en büyük afeti, dünyaya, paraya gönül vermektir. İyi yolda harcayan hariç, mal toplayanın çoğunda hayır yoktur.) [Deylemi]

 

(İki aç kurdun, sürüye vereceği zarar, mal ve makam sevgisinin Müslümanın dinine vereceği zarardan daha fazla değildir.) [Bezzar],

(Kişi yaşlandıkça iki şeyi gençleşir: Uzun yaşama arzusu ve mal sevgisi.) [Buhari]

 

(Paranın kuluna lanet olsun, paraya tapan helak olur.) [Tirmizi]

(Herkesin bir sanatı vardır. Benim sanatım da fakirlik ve cihaddır. Bu ikisini seven beni sevmiş, bu ikisine buğzeden bana buğzetmiş olur.) [İ. Gazali]

 

(Şeytan dedi ki: "Mal sahibine sabah akşam bunlar için vesvese vermeye çalışırım: Malı helal olmayan yerden edinmesine uğraşırım. Hak olmayan yere harcatmaya çalışırım. Mala karşı içinde sevgi ve muhabbet veririm ki, onu yerine harcayamasın.) [Taberani]

 

Zenginlik kötü değildir. Çünkü Hz. İbrahim, Hz. Süleyman, Cennetle müjdelenen Abdurrahman bin Avf hazretleri ve evliyanın büyüklerinden Ubeydullah-i Ahrar hazretleri, çok zengin idi. Genel olarak zenginler malı sevdiği için mecaz olarak zenginler kötülenmiştir. Mesela, (Ümmetimin en kötüleri zenginlerdir) demek, (Ümmetimin en kötüleri taparcasına parayı sevenlerdir) demektir. Bizzat mal ve zenginlik kötülenmemiştir. Peygamber efendimiz, (zenginlerin çoğu Cehenneme gider) buyurdu. Bu söz, zenginliğin ve malın aleyhine değildir. Malının zekatını vermeyen, hayır hasenat yapmayan, malını zararlı işlerde kullanan, israf eden kimseler için söylenmiştir. Müslüman kadınlar övülmüş, günahkâr kadınlar çok olduğu için de, (Cehennemin çoğu zengin ve kadınlardır) buyurulmuştur. Bu söz, zengine ve kadına hakaret değil, onları ikaz için söylenmiştir. Yine, (insanların çoğu kâfirdir) buyurulmuştur. Burada insan kötülenmiyor, kâfirlik kötüleniyor. Mal, kötüleri azdırırsa da, iyiler için çok kıymetlidir. Hz.İbrahim (Ya Rabbi, beni ve çocuklarımı puta tapmaktan koru) diye dua etmiştir. Puttan maksat para sevgisidir. Para aşkı, puta tapmak gibidir.

 

Dinimizde mal kıymetlidir

Mal, Allahü teâlânın verdiği bir nimettir. Ahireti kazanmak, mal ile olur. Dünya ve ahiret, mal ile intizam bulur, rahat olur. Hac, cihad sevabı mal ile kazanılır. Bedenin sıhhat, kuvvet bulması, mal ile olur. Başkasına muhtaç olmaktan insanı koruyan maldır. Sadaka vermek, akrabayı görüp gözetmek, fakirlerin imdadına yetişmek mal ile olur. Mescitler, okullar, hastaneler, yollar, çeşmeler, köprüler yaparak, asker yetiştirerek insanlara hizmet de mal ile olur.

 

Peygamber efendimiz, (İnsanların en iyisi, onlara faydası çok olanıdır) buyuruyor. (Kudai)

İnsanlara yardım etmek için çalışıp para kazanmak, nafile ibadet etmekten daha çok sevaptır. Cennetin yüksek derecelerine mal ile kavuşulur.

 

Mal kıymetli olduğu için, malı israf etmek, telef etmek haramdır. Dine uymayan israf, haramdır. Mürüvvete [insanlığa] uymayan israf, tenzihen mekruhtur. Bu konudaki hadis-i şerif meali şöyledir:

(Malı telef etmek haramdır, malı uğrunda öldürülen şehittir.) [Taberani]

 

Zenginliği öven hadis-i şeriflerden bazıları şöyle:

(Allahü teâlâ birine çok mal verir, bu da malını Allah’ın razı olduğu, beğendiği yerde harcarsa, bu kimseye gıpta etmek, imrenmek gerekir.) [Buhari]

(Allah bir kuluna mal ve ilim verir. Bu kul da haramlardan kaçınır, akrabasını sevindirir, malından, hakkı olanları bilip verir ise, Cennetin yüksek derecesine kavuşur.) [Tirmizi]

 

(Mal, salih kimse için, ne güzeldir.) [Taberani]

(Mal ile şeref kazanılır.) [İ.Ahmed]

(Ahir zamanda insanların paraya ihtiyacı daha çok olur. Çünkü insan o zaman din ve dünyasını ancak para ile korur.) [Taberani]

 

Mal kıymetli olduğu için Kur'an-ı kerimde mal ve can ile cihad edenler övülmektedir. (Nisa 95)

Allahü teâlâ, Habibine verdiği nimetleri hatırlatırken, malsız iken Ona, kimseye muhtaç olmayacak kadar, mal verdiğini bildirmektedir. (Duha 8)

 

Büyükler, (Mal, gurbette vatandır. Fakirlik vatanda gurbettir. Bir kimse, fakirse, nerede olursa olsun gariptir) buyuruyor. Mal, silah gibidir. Kullanmasını bilmeyen, onunla kendisini helak edebilir. Bu bakımdan mal, kimisi için iyi, kimisi için kötüdür. Kimisini zenginlik, kimisini fakirlik azdırır.

Mal ve çocuklar, Allahü teâlâyı anmaktan alıkoyarsa, hüsrana sebep olur. (Münafikun 9)

 

Mal sevgisi, insanı azdırabilir. Az kimse bunun zararından kurtulduğu için kötü zenginler tenkide maruz kalmıştır. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Malı pek çok seviyorsunuz.) [Fecr 20]

(Altını, gümüşü [parayı] biriktirip Allah yolunda harcamayana elim azap vardır.) [Tevbe 34]

(Mal ve çocuklarınız, Allah’ı anmaktan alıkoyarsa, hüsrana uğrarsınız.) [Münafikun 9]

(İnsan zengin olunca azar.) [Alak 6-7]

 

Zengin olan herkes azmaz. Fakat çok kimse azdığı için böyle buyurulmuştur. Mal herkesi azdırsaydı, Cenab-ı Hak, Hz. İbrahimi, Hz. Süleymanı ve daha birçok salih kimseyi zengin etmezdi.

Mal için imtihan vardır. (Al-i İmran 186, Tegabün 15]

 

Birisinden bir şey istemek caiz midir?

CEVAP

Bir günlük yani sabah ve akşam yiyeceği olan kimsenin başkasından bir şey istemesi haramdır.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(İhtiyacını karşılayacak bir şeyi varken, bir şey isteyen, muhakkak Cehennem ateşini çoğaltmış olur) Bunun üzerine (Ya Resulallah, istemeye mani olan zenginlik nedir?) diye sual edildiğinde Peygamber efendimiz buyurdu ki:

(Sabah ve akşam yiyeceği kadar bir mala sahip olmak.) [Ebu Davud]

Başka bir rivayet ise şöyle:

(Sabah ve akşam karnını doyuracak kadar yiyeceği olmak.) [İbni Huzeyme]

 

Bir günlük yiyeceği varken dilenmek haramdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Kim bana insanlardan bir şey istemiyeceğine söz verirse, ben de Onun Cennete gireceğine kefil olurum.) [Nesai]

(Kim insanlardan bir şey istemezse, Allahü teâlâ onu zengin eder. Kanaat edene de Allah kâfidir.) [Bezzar]

 

(Halktan bir şey istemeyin! Bir misvakı bir defa kullanmak için de olsa) [Beyheki]

(Açgözlü olmaktan, istemekten sakının! Tamah, fakirliğin ta kendisidir.) [Taberani]

(Sakın kimseden  bir şey isteme! Kırbacın düşse bile, başkasından isteme, inip kendin al!) [İ. Ahmed]

 

Hz. Ebu Bekir, deve ile giderken devenin yuları düşünce, devesini çöktürüp yuları aldı. Oradakiler, (Bize söyleseydin de biz alıp sana verseydik, inmene ne lüzum vardı?) dediler. Hz. Ebu Bekir, (Resulullah bana, halktan bir şey istemememi emretti) buyurdu. (İ. Ahmed)

 

Bazılarının zengin olduğu, dilenciliği meslek haline getirdiği söyleniyor. Böyle kimselere para vermek haram mıdır? Sadaka istemek ne zaman caiz olur?

CEVAP

Bir günlük yiyeceği bulunan kimsenin dilenmesi haramdır.

Hiç yiyeceği bulunmayıp, sağlam, çalışacak, ticaret edecek halde olan kimsenin de, yiyecek, içecek veya bunları almak için para istemesi, dilenmesi haramdır. Bunun varlığını bilerek, istediğini vermek de haramdır. Ancak istemeden verilen malı alması caizdir.

 

Aç veya hasta olanın yiyecek istemesi gerekir. Bir günlük yiyeceği olup da çalışabilecek haldeki kimse, ilim öğrenmekle veya öğretmekle meşgul ise, yiyecek istemesi caiz olur.

 

Parasını harama sarfedene ve israf edene sadaka verilmez. Camide cemaat arasında dolaşarak dilenmek haramdır. (Redd-ül Muhtar)

Görüldüğü gibi, İslamiyette, eli ayağı tutup da çalışabilenlerin dilenmesi haramdır.

 

Zekat kime verilir

Zekat, çalışamayacak derecede hasta veya sakat olanlara veya çalışıp da güç geçinen müslümanlara verilir. Allahü teâlâ böyle fakirleri, milletin içinde kırkta bir olarak yaratmıştır. Bunlara zekat veren zengin bir müslüman, hem ibadetlerini yaparak Allahü teâlânın rızasını kazanır, hem de sosyal yardım yapmış olur. Hem de malını, servetini fakirlerin haklarından ve tecavüzlerinden korumuş olur. Zenginler, servetin kırkta birini muhtaçlara verecek olursa, müslüman ülkelerde fakirliğin istismarı önlenmiş olur.

 

Zekat ve sadakalar, aynı zamanda sosyal yardım olup, ekonomik felaketleri önlemek için birer tedbirdir. Fakir, ihtiyacından fazla ve nisaptan az zekat alabilir. Nafakasından fazla; fakat nisap miktarından az malı olana fakir denir. Maaşı kaç lira olursa, olsun, evini idarede güçlük çeken her memur, fakir sayıldığı için zekat alabilir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Çalışmayıp kendini sadaka isteyecek hâle düşüren, 70 şeye muhtaç olur.) [Tirmizi]

(Muhtaç olmadan dilenen, ateş koru yutan kimse gibidir.) [Beyheki]

 

(Mal biriktirmek için dilenen, ateş koru dilenmiş olur.) [Müslim]

(Kendisinin veya çoluk çocuğunun katlanamayacakları bir ihtiyacı yok iken, dileneni Allahü teâlâ ummadığı yer ve zamanda muhtaç eder.) [Beyheki]

 

(Dilenci, dilenmekteki vebali bilseydi, hemen dilenmekten vazgeçerdi.) [Taberani]

(Gerçek yoksul, ihtiyacını karşılayacak bir şeyi olmayan, hatırlanmadığı için sadaka verilmeyen, kendisi de kalkıp kimseden bir şey istemeyen kişidir.) [Buhari]

 

(Şu üç şey için yemin ederim: Sadaka vermekle asla mal eksilmez. Öyle ise sadaka verin! Zulüm gördüğü şahsı, Allah rızası için affeden, dünya ve ahirette aziz olur. Öyle ise affedin! İsteme kapısını açana da, Allah fakirlik kapısını açar.) [İ.Ahmed]

(Dilenmeye mani olan zenginlik, sabah-akşam yiyeceğe malik olmaktır.) [Rüzeyn]

 

Dilenmekteki ölçü

Bir günlük yani sabah-akşam yiyeceği olanın dilenmesi caiz değildir. Dilencinin önünde bir günlük yiyecek parası varsa, ona bir şey vermek caiz olmaz. Fakat önünde para yoksa veya çok az varsa, onun bir günlük yiyeceği olduğu bilinmediğinden sadaka vermek caiz olur.

 

Her gün az da olsa sadaka vermelidir. Bir ay bekleyip de daha çok vereyim diyerek sadakasız gün geçirmemelidir.

 

Bilal-i Habeşi hazretleri, misafirlerine ikram etmesi için Resulullah efendimize vermek üzere en iyi hurmalardan bir yığın hurma ayırmıştı. Bir gün Peygamber efendimiz, Hz. Bilalin evine gelip bu hurmaları görünce, bunların ne olduğunu sordu. Hz.Bilal de, (Bunları misafirlerinize ikram edesiniz diye size vermek üzere sakladım) dedi. Peygamber efendimiz buyurdu ki:

(Bunların Cehennemde duman olmasından korkmuyor musun? Ya Bilal bunları infak et, azalır diye korkma!) [Bezzar]

Hediye için bile uzun müddet saklamak uygun görülmemiştir.

 

Bazıları, "İnsanlar, her bakımdan eşit yaratılsaydı, daha iyi olmaz mıydı?" diyorlar. Eşit yaratılmayışın sebebi nedir?

CEVAP

İnsanın yaratılış gayesi bilinmeyince, dünyadaki hadiselerin sebebi anlaşılamaz. Allahü teâlâ, dünya ve ahireti, sevgili kulu ve Resulü Muhammed aleyhisselam için yaratmıştır. Diğer canlı ve cansız varlıkları da insanoğlunun istifadesi için yaratmıştır. Dünya zevk için yaratılmadı. Ahiret ise, ebedi mükafat ve ceza yeridir. Dünya, ahiretin imtihan yeridir. Herkes her bakımdan eşit olsa imtihanın manası kalmaz, iyi ile kötü ayrılmazdı. Allah’ın emir ve yasaklarına uymakla çeşitli sıkıntılar çekilecek, itaat edenle, isyan eden, birbirinden ayrılacaktır. İnsan cansız varlık gibi, ot veya hayvan gibi değil, kulluk, imtihan için yaratılmıştır.İnsan, ihtiyaçsız yaratılsaydı, imtihan ve dünya manasız olurdu. İnsanların, hayvanların ve kâinattaki canlı, cansız diğer yaratıkların hareketleri, akılları durdurucu sistemleri incelenince, her şeye gücü yeten Rabbimizin dünyayı maksatsız yarattığı düşünülemez.

Yaratılış gayesi

Kâinatta her şeyin yaratılış gayesi aynı değildir. Mesela koçun niçin süt vermediği sual edilmez. Çünkü koç, süt vermek için yaratılmamıştır. İnsan da bu dünyada yalnız zevk, sefa için değil imtihan için yaratılmıştır. İntihana girecek talebenin, oyunla, eğlence ile meşgul olmayıp, ders çalışması, yerine göre az uyuması, intihanı kazanabilmesi için çeşitli sıkıntılara katlanması gerekir. (Maksat imtihanı kazanmak olduğuna göre, imtihanı kazanmış olarak yaratılan peygamberler niçin sıkıntı çekmiştir?) denebilir. İmam-ı Rabbani hazretleri, bunun çeşitli sebeplerini anlatmaktadır. Bunlardan biri şöyle:

(İnsanlar, dünyada, birkaç gün dert çekmeselerdi, Cennetin sonsuz lezzetlerinin kıymetini anlamazlar, ebedi sıhhat ve afiyet nimetlerinin kıymetini bilmezlerdi. Açlık çekmeyen yemeğin lezzetini anlamaz. Acı çekmeyen rahatlığın kıymetini bilmez.)

 

Herkes, her bakımdan eşit yaratılsaydı, büyük bir felaket olur, cemiyet olmazdı. İnsanlar, boy, renk, şekil, zenginlik, sıhhat, kuvvet, güzellik, ahlâk gibi her hususta eşit olsaydı, insanlar tıpatıp birbirinin aynı olurdu. Aynı olmazsa eşitlik olmaz. İnsanlar böyle eşit, yani bir birbirinin aynı olunca milyarlarca insanı birbirinden ayırmak mümkün olmaz. Kadın, kocasını, koca, kadınını tanıyamaz, insan, hanımı ile kızını ayrıt edemez, hayat felç olur. Sırf bu şekil benzerliği bakımından, yüzlerce, binlerce problem ortaya çıkar. Diğer sahadaki eşitlikler görülmeden, yaşanmadan hayat söner.

 

İyi, kötü ile bilinir

Herkes bilgi ve kültür bakımından da eşit olunca, gazeteye, kitaba, filme ihtiyaç kalmaz. Güreş, koşu, yüzme gibi sporlar ve yarışlar olmaz. Çünkü, herkes aynı kabiliyettedir.

 

İyinin kıymeti, kötü ile bilinir. Herkes iyi olunca, iyinin kıymeti kalmaz. Çirkinlik olmayınca, güzellik anlaşılmaz.

 

Bir kimse, okuyup her bakımdan mükemmel bir insan olmak ister. Herkes aynı olursa, kim kimden üstün olacaktır?

 

Her hususta eşitliğin zararları sayılamayacak kadar çoktur. Onun için Allahü teâlâ, her şeyi hikmetli ve adaletli yaratmıştır. Adalet olunca işler düzgün yürür. Mesela beş parmağın beşi de aynı olsaydı, baş parmak diğerlerinin arasında olsaydı, bugünkü kadar verimli iş yapılamaz, büyük eksiklik olurdu.

Adaletli yaratılmak, eşit yaratılmakla mukayese bile edilmez. Aynı ana-babadan, zekaları, kabiliyetleri farklı çocukların yaratılması, milyarlarca insanın birbirine benzememesi, Yaratıcının kudretinin sonsuzluğunu göstermektedir.

 

Eğer herkes, Allahü teâlânın emrine uyup, hakkına razı olur, imtihanı kazanmaya çalışırsa, dünya ve ahiret saadetine kavuşur.

 

Zengin değilim üstelik görünüşüm çok bozuk, aşağılık duygusuna kapılıyorum. Ne yapmam uygun olur?

CEVAP

Sıhhat, afiyet, zenginlik, asalet, güzellik gibi nimetlere sahip olmak ve bunları yaratılış gayesine uygun kullanmak çok iyidir. Fakat bunlar maksatları dışında kullanılırsa çok kötü olur.

Bunlar birer bıçak gibidir. Bunlarla iyi iş de, kötü iş de yapılır.

 

İnsana verilen nimet çok olunca, şükrü o nispette zorlaşır. Rabbimiz size iki göz vermiştir. Sağır ve dilsiz değilsiniz. Eliniz, kolunuz sağlam. En önemlisi de, deli değilsiniz, aklınız vardır. Hepsinden daha önemlisi de imanlısınız. Daha bizim bilmediğimiz ne nimetlere sahipsinizdir.

Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:

(Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, bitiremezsiniz.) [Nahl 18]

Bunca nimetlere acaba hakkıyla şükrediyor muyuz?

Sizin durumunuzda olmayan çok insan vardır. Acaba bu hallerine şükrediyorlar mı? Sizde ise, başkalarında bulunan sakatlık yoktur. Bunun için şükrediyor musunuz?

 

Nimetin kıymetini bilmek

İnsanlar şükür yönünden gafildir. Elindeki nimet gitmeyince kıymetini bilemez. Nimet içinde yüzen şükrü kolay hatırlayamaz. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:

(Kullarım içinde hakkıyla şükreden azdır.) [Sebe 13]

 

İnsan; zayıf, aciz yaratıldığı için sabrı ve şükrü azdır. Sayısız nimete şükretmez, fakat bir bela gelince feryat ve figan eder. Hasta olup gece uyuyamayan, hep Allah’ı anar. Fakat sağlam iken hatırlamaz.

Müslüman Allah’ın dostudur. Dostluğun alameti, dostun belalarına sabretmektir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Kimi çeşitli nimete kavuşunca, Allah’ı anmaktan yüz çevirir, [hastalık, fakirlik, bela gibi] bir şer dokununca da [Allah’ın rahmetinden] ümidini keser.) [İsra 83]

(Sabreden kimselere, mükafatları hesapsız verilir.) [Zümer 10]

 

([Her zaman, her yerde] sabredenlerle beraberim.) [Bekara 153]

(Sabredenlerin mükafatını, yaptıklarının daha güzeliyle vereceğiz.) [Nahl 96]

 

(Andolsun sizi biraz korku, biraz açlık, mal, can ve mahsulün eksilmesiyle imtihan edeceğiz. Sabredenlere [lütfumuzu, ihsanımızı] müjdele!) [Bekara 155]

Bu âyet-i kerimedeki (korku) Allah korkusu ile gazada düşman korkusu; (açlık) Ramazan orucu ile kıtlık; (malın eksilmesi) malın zararı; (canın eksilmesi) hastalık; (mahsulün eksilmesi) ise, çeşitli afetler yüzünden mahsulün azalması veya mahsul denilen evlatların ölmesi olarak açıklanmıştır. İmtihanı kazanmak için sabretmek gerekir. Sabreden büyük nimetlere kavuşacaktır.

 

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Allah sabredeni sever.) [Taberani]

(Haline sabredeni çok severim.) [İ. Gazali]

(Sabır, Cennet hazinesidir.) [İ. Gazali]

(Sabır imanın yarısıdır.) [Beyheki]

(Hoşlanılmayan şeye sabretmekte büyük hayır vardır.) [Tirmizi]

 

Arzuların sonu yoktur

İnsan arzusunun sonu yoktur. Her istediğine kavuşmak ister. Her istenilene kavuşmak, insana muhakkak mutluluk getirmez. Onun için hakkımızda hayırlı olanı istemek gerekir.

 

Zenginlik çok iyi olmasına rağmen, bazılarının felaketine sebep olmaktadır. Sırf parası için öldürülebilir.

 

Bir arabaya sahip olan kimse, çoluk-çocuğuyla bir uçurumdan aşağı yuvarlanabilir.

Çok zeki olan bir kimse, zekasının kurbanı olabilir.

 

Vücudumuzdaki bütün organlar bize emanettir. Yaratılış gayesine uygun kullanmak gerekir. Mesela harama bakan kimse, gözünün şükrünü yerine getirmediği gibi, üstelik günah da işlemiş olur.

Güzel sohbet edenin maksadı, dinleyicilerin teveccühünü kazanmak ise, dilini hayra değil, şerre kullanmış, kendini dili ile felakete sürüklemiş olur.

 

Her uzvu hayra kullanmak büyük saadet olur. Hz. Ebu Bekir, boş bir şey konuşmamak için, mübarek ağzına taş koymuştur. Onun için, (Ya hayır konuş, ya sus) buyurulmuştur. Hep şer konuşan için dil bir afettir.

 

Her erkek yakışıklı, her kız da güzel olmak ister. Herkes için güzellik faydalı olmayabilir. Mesela, güzelliğine güvenip artist olmak için İstanbul'a gelen birçok kızın, ne felaketlere maruz kaldığını gazetelerde okuyoruz.

 

Güzellik muhakkak nimet değildir. Kimini mutlu ettiği gibi, kimini de felakete sürüklemektedir.

 

Netice mühimdir

Mal ve makam sahibi olmak başka, mal ve makam sevgisi başkadır. Dünya ve ahiret saadetine kavuşmak ve insanlara hizmet edebilmek için mal ve makam sahibi olmak çok iyidir. Bütün dünya bir kimsenin olsa, mala mağrur olmadan dine uygun harcasa, çok büyük sevap kazanır. Süleyman aleyhisselam, büyük bir zenginlik ve saltanat içinde yüzdüğü halde, Cenab-ı Hak, Kur'an-ı kerimde (O ne iyi kuldur) diye övmektedir. (Sad 30)

 

Muhammed aleyhisselamdan sonra insanların en üstünü olan, İbrahim aleyhisselamın ova ve vadileri dolduran davarları yanında, yalnız yarım milyon sığırı vardı. Mal ve makamı kötüye kullanmak zararlıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Mal-makam sevgisi, suyun sebzeyi büyüttüğü gibi, kalbde nifakı büyütür.) [İ. Gazali]

(Mal ve makam sevgisinin müslümana yaptığı zarar, iki aç kurdun koyun sürüsüne verdiği zarardan büyüktür.) [Bezzar]

(Dünya sevgisi, bütün kötülüklerin başıdır.) [Beyheki]

 

Fani dünya

İnsanı ibadet, iyilik etmekten alıkoyan her şey dünyadır. Kur'an-ı kerimde, Cennetin, makam hırsıyla büyüklük taslamayanlara verileceği bildirilmektedir. (Dünyayı ahirete tercih eden, üç şeye maruz kalır. Üzüntüsü hiç eksilmez. Zenginlikteki refahı göremez, hep fakirlik sıkıntısı çeker. Doymayan bir hırsa tutulup öyle meşgul olur ki, hiç bir zaman boş vakti bulunmaz) hadis-i şerifini düşünerek, şu fani dünyada, kısa bir müddet sahip olunan mal ve makama mağrur olmamalıdır. Ecel gelince hepsi elden çıkar. (R.Nasıhin)

Mala mülke mağrur olma, deme var mı ben gibi,

Bir muhalif rüzgar eser, savurur harman gibi.

 

Sonu ne olacak?

Bir hükümdar, vezirine der ki: Bana öyle bir şey yap ki, sıkıldığımda, ona bakınca rahatlıyayım; kızınca, ona bakıp sakinleşeyim. Saltanatımla mağrur olunca da, ona bakıp tevazu sahibi olayım.

Vezir der ki: Bir yüzük yaptır, taşına (Sonu ne olacak?) yazdır! O hâl zuhur edince, yüzüğe bak!

Hükümdar yüzüğü yaptırır. Saltanatı ile mağrur olunca, o yüzüğe bakar, içinde bulunduğu nimet ve devletin (Sonu ne olacak) diye düşünür. (Elbet sonu ölümdür. Kıyamette hesabı var. Kötüye kullanırsan azabı var!) der, mağrur olmaktan kurtulur. Bir musibet geldiğinde de yüzüğe bakar, (Madem ölüm vardır, üzülmek boşuna!) diyerek rahatlar. Kızdığı zaman, (Sonu ne olacak) yazısını okur, (Sonu ölüm olduktan sonra, kızsam ne çıkar) der, gazabını yatıştırırdı.

O halde her işin sonunu düşünmeli, ona göre hareket etmelidir!

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri