Mükemmel insan nasıl olur
Maddenin
esiri olmak
Maddeye bağlı olmak zararlı değil midir? CEVAP Evet çok zararlıdır. Yalnız maddiyata inanan kimseler, çok defalar dertlerine
çare bulamayıp, ümitsizliğe kapılmakta, intihar bile edenleri görülmektedir.
Bu, onların ruhlarının boş kalmasından ileri gelmektedir. İnsanın ruhu da, bedeni gibi gıdaya muhtaçtır. Bu da, ancak iman etmekle kabildir ve Allahü teâlânın yolunu ancak din gösterir. Allahü teâlâyı inkâr edenler bile, muhakkak bir gün bu ihtiyacı duyarlar. Ünlü Rus yazarı Soljenitsin, Amerika’ya yerleştiği zaman, kendisinin büyük
sıkıntılardan, ruhi bunalımlardan, makine olmaktan kurtulacağını zannetmişti.
Bir gün bir üniversitede Amerika gençlerini başına toplayarak, onlara
şöyle hitap eder: (Ben buraya gelince, çok bahtiyar olacağımı zannetmiştim. Ne
yazık ki, burada da büyük bir boşluk hissediyorum. Çünkü siz, artık
maddenin esiri olmuşsunuz. Evet, burada hürriyet var, herkes istediğini yapıyor. Fakat,
ancak maddeye önem veriyor. Ruhları bomboş. Halbuki, insanı gerçek insan
yapan, onun gelişmiş, temizlenmiş ruhudur. Sizlere tavsiyem şudur: Ruhunuzu geliştirmeye, güzelleştirmeye
bakın! Ancak o zaman, ülkenizde bulunan ve sizi de üzen çirkinlikler
yok olmaya başlar. Dine önem verin! Din, insan ruhunun gıdasıdır. Dinine
bağlı insanlar, her işte sizin en büyük yardımcınız olur. Çünkü, onları
Allah korkusu doğru yoldan ayırmaz. Sizin en büyük zabıta kuvvetiniz
bile, herkesi gece gündüz murakabe edemez. İnsanları kötülüklerden alıkoyan
esas sebep, onların duyduğu Allah korkusudur.) Yukarıda da belirtildiği gibi, insan ruhunun gıdası, dindir.
Mevcut dinlerin içinde de en doğrusu, hiç değişmeden günümüze kadar
geleni, en yenisi ve dünya şartlarına en uygunu İslam dinidir. Ne yazık ki, biz Müslümanlar, pırlanta gibi temiz dinimizi
dünyaya istediğimiz gibi anlatamıyoruz. Bunda, bizim de dinimize tam
bağlı olmamamızın ve onun emirlerine tam uymamamızın tesiri vardır.
İslam dini, her şeyden önce, beden ve ruh temizliğini emreder.
Ruh temizliği, önce Allahü teâlâya ve Onun, son peygamberi
olan Muhammed aleyhisselam vasıtası ile göndermiş olduğu emirlerin ve
yasakların hepsine inanmakla ve elinden geldiği kadar bunlara uymaya
çalışmakla hasıl olur. Ruhun böylece temizlenmiş olduğu, hiç yalan söylememek, kimseyi
aldatmamak, daima dürüst olmak, yanlış inançlara [dogmalara] inanmamak,
herkese yardım etmek ve Allahü teâlânın emirlerine tâbi olmak ile belli
olur. Bir Müslümandan, ancak bu beklenir. O halde, İslam dinini tebliğ
etmek isteyen bir insan, kendisi bizzat örnek bir Müslüman olmalıdır.
Böyle doğru ve dürüst hareket edersek, bizi gören başka dine bağlı olan
kimseler, bize hayran kalacak ve kendiliklerinden İslam dinini araştırmaya
başlayacaklardır. Niçin Müslüman
oldunuz sualine cevap veren ve yeni Müslüman olan din kardeşlerimiz,
gerçek Müslümanları ve onların yaşama tarzını gördükten sonra, Müslüman
olmaya karar vermişlerdir. Bu Müslümanlar bizden, İslam dinini yaymak, neşretmek için
uğraşmamızı, bunun için de dinimizin emirlerine iki elle sarılarak herkese
örnek bir Müslüman olmamızı istemektedirler. Bütün eksiklerimize, tebliğ gücümüzün noksanlığına, İslamiyet
aleyhinde yapılan yanlış, düşmanca neşriyata ve Hıristiyanlığın yayılması
için yapılan korkunç gayretlere rağmen, İslamiyet dünyada gittikçe yayılmaktadır. Biz, gerçek bir Müslümana yakışır bir tarzda hareket edersek,
Müslümanların sayısı daha çok artar; Müslümanlar çoğaldıkça, dünyada
yanlış inanışlar azalır ve insanlık, arzuladığı sulh ve sükuna, rahat
ve huzura kavuşur. Bir toplum Müslüman olmasa da, İslam ahlakı ile yaşarsa, o
toplumun huzurlu olmaması için hiçbir sebep yoktur. İslam ahlakı ile yaşamak Ateist
genç diyor ki: Din insanları uyuşturur, tembel yapar, sağlıklı düşünemez,
çalışmayı, ilerlemeyi engeller, binlerce yasak ve emirlerle insanı köle
haline getirir. Kısaca yaşamı zindan eder. Hiçbir kayda ve şarta yani
bir kurala bağlanmayan ise, huzur içinde yaşar. CEVAP Bu
sözlerin hiçbir ilmi değeri yoktur. Kuralsız yaşamak insanlara mahsus
değildir. Emir ve yasaksız toplum hayal edilemediği gibi, beraber yaşayan
iki kişiye bile kurallar gerekir. Birisi uyurken ötekinin gürültülü
şekilde çalışması uygun olur mu? Kuralsız toplum olmaz. Kuralsız oyun
bile olmaz. Yolda yürümekte bile kural gerekir. Trafikteki kurallar
olmasa ne olur? Elbette kargaşa olur. İnsanların,
sağlam ve rahat, neşeli yaşamaları ve ahirette sonsuz mutluluğa kavuşmaları
için Allahü teâlâ, insanlara gerekli bütün nimetleri yarattı. Bunlardan
nasıl yararlanacağımızı, nasıl kullanacağımızı, Peygamberleri aracılığı
ile gönderdiği kitaplarında bildirdi. Bu bilgilere Din denir. İslamiyet’in
koyduğu kurallar, sadece ahirette değil, dünyada da rahat içinde yaşamaya
sebep olur. Bir ateist bile, İslam ahlakına uygun yaşarsa, dünyada rahat
ve huzur içinde olur. Mesela, bir eczanede yüzlerce ilaç vardır. Her
ilacın kutusunda tarifesi vardır. İlacı, tarifeye uygun kullanan, yararını,
tarifeye uymayan zararını görür. Yeni bir makine, cihaz imal edilince,
içine prospektüsü [tarifesi] konur. O cihazı yapan, aletin sağlıklı
çalışabilmesi için nelere dikkat edilmesi gerektiğini bilir. İnsanları
yoktan yaratan da, onun sağlıklı çalışabilmesi için ne yapması gerektiğini
elbette bilir. Kur’an-ı kerimde, (Yaratan hiç bilmez mi) buyuruluyor. (Mülk
14) İşte
İslam ahlakına uygun yaşayan insan, inanmasa bile Allah’ın yarattığı
nimetlerden fayda görür. Branşında
uzman olan bilim adamı, incelediği zaman İslamiyet’in o hususta bildirdiği
kuralın faydalarını bulur. Yabancı bir bilim adamı diyor ki: “Namazdaki
hareketler beden için çok faydalı jimnastik hareketleridir. Gün gelecek,
[Bağnaz olmayan] doktorlar bunu reçetelerine yazacaklardır.” Oruç,
zekat, sadaka [yardımlaşma], sünnet olmak, temizlik, az yiyip az içmek,
az uyumak, istişare, kanaat, tevekkül, sabır, kul hakkı, adalet için
yazılıp çizilenleri çok kişi biliyor. Bunların tam ve en iyi şekli İslam
ahlakında vardır. Bir ateist bile bunları uygulasa dünyada faydasını
görür. Müslüman olarak uygularsa, o zaman kalbinde sevgiden hasıl olan
Allah korkusu da olacağı için, hiç kimse olmasa bile, hiç kimse anlamasa
bile, hiç kimse yakalayamasa bile, bu kurallar dışına çıkmaz, başkasına
zarar vermez. Veriyorsa, sevgisinde, kusur var demektir. Bunun suçu
da kurallarda değil, kendisindedir. Kurallara
uyabilmek için beden ve ruh sağlığı çok önemlidir. Rahat, huzur buna
bağlıdır. Bunun önemi gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Halbuki
bu 1400 küsur yıldır İslam ahlakının temeli olup, emir ve tavsiyelerin
başında yer almaktadır. Bir hadis-i şerifte İslami bilgilerin beden ve ahlak bilgisi
olarak ikiye ayrıldığı, bu ilimler içinde bedeni koruyan sağlık
bilgisi ile ruhu koruyan din ahlak bilgisinin önemi bildirilmektedir.
Demek ki her şeyden önce, ruhun ve bedenin zindeliğine çalışmak İslamiyet’in
emridir. Hatta İslamiyet, beden bilgisini, din bilgisinden önce öğrenmeyi
emrediyor. Çünkü, bütün iyilikler, bedenin sağlam olması ile yapılabilir.
İslamiyet’te ruh temizliği esastır. Yalancı, hilekâr, insanları aldatan,
haksızlık eden, insanlara yardım etmeyen, büyüklenen, yalnız kendi çıkarını
düşünen bir kimse, ne kadar ibadet ederse etsin, hakiki bir Müslüman
sayılmaz. Mükemmel insan nasıl olur? Yukarıdaki
yazımızda, bir ateistin bile, inanmadığı halde, İslamın güzel ahlakına
uygun yaşadığında, dünyada rahata kavuşacağını bildirmiştik. Şimdi mükemmel
insanı bildiriyoruz. Mükemmel
insan nasıl olur? Bazı vasıfları şöyledir: Güler yüzlü, tatlı dilli, doğru sözlüdür. Kızmaz, kızsa da zararlı iş yapmaz.
Büyüklenmez, son derece mütevazı, alçak gönüllüdür. Kendisine başvuran
herkesi dinler ve imkan buldukça yardım eder. Vakarlı, kibar, ağır başlı,
haysiyetlidir. Ailesini ve vatanını sever. Ana babasına, hocasına, âmirine
karşı saygılıdır. Kumar oynamaz, uyuşturucu kullanmaz, sarhoş olmaz,
yalan söylemez, hırsızlık, gasp yapmaz, kimsenin hakkına tecavüz etmez.
Hiç kimsenin canına, malına, ırzına dokunmaz. Hasetçi değildir. Başkasının
zararına sevinmez. Onlara karşı kin beslemez. Üç günden fazla dargın
durmaz, küsmez. Yumuşaktır, fakat pasif değildir. Cömerttir, cimri değildir.
Dedikodu etmez, suizanda bulunmaz. Sözünde durur kimseyle alay etmez,
onlara zulmetmez. Hainlik etmez. Sahtekâr değildir. Fitne çıkarmaz,
özür dileyeni affeder. Vaktini boş geçirmez. Lüzumsuz şeylerle uğraşmaz.
Ancak faydalı şeylerle meşgul olur. Yukarıdaki
emir ve yasaklar sadece İslamiyet’te vardır. Müslüman, bu emir ve yasaklara
uyduğu ölçüde mükemmel insandır. Tam uyabilirse mükemmelliği de tam
olur. Allah’ın evliya kulları böyledir. İslam dini kadar, açık ve mantıki
hiçbir din yoktur. Bu dinin esasını anlayan, seven ve uygulayan bir
kimse, dünya ve ahirette mutlu olur. Eğer bütün insanlar, İslam ahlakı
üzere yaşasalar, dünyada ne kötülük, ne hile, ne savaş, ne şiddet ve
ne de zulüm kalırdı. Bunun için, mükemmel bir insan olmaya gayret etmek
lazımdır. Yukarıdaki
hususlar İslamiyet’in emirleridir. Yerimizin müsaadesi ölçüsünde birkaçını
alalım. İyi insan, iyi ahlaklı insan demektir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor
ki: (Ahlakınızı
güzelleştiriniz.) [İbni
Lal] (Sizin
imanca en güzeliniz, ahlakça en güzel olanınızdır.) [Hakim] (Ben
güzel ahlakı bildirmek için gönderildim.) [Beyheki] (Güzel
ahlak, senden kesilen akrabanı ziyaret etmek, sana vermeyene vermek,
sana zulmedeni affetmektir.) [Beyheki] (Din,
güzel ahlaktır.) [Deylemi] (En
faziletli mümin ahlakı en güzel olandır.) [Tirmizi] (Mallarınızla
herkesi memnun edemezsiniz. Güler yüz ve tatlı dil ile, güzel ahlakla
memnun etmeye çalışınız!) [Hakim] (Yumuşak
davran! Sertlikten sakın! Yumuşaklık insanı süsler, çirkinliği giderir.)
[Müslim] (En
iyi kimse, huyu en güzel olandır.) [Buhari] (Yumuşak
huylu kimseye, dünya ve ahiret iyilikleri verilmiştir.) [Tirmizi] (Halka
kolaylık, yumuşaklık gösteren Müslümanın Cehenneme girmesi haramdır.)
[İ. Ahmed] Bir
kimse Resulullahtan nasihat istedikçe (Kızma, sinirlenme) buyurdu.
Birkaç kere sorunca, hepsine de (Kızma, sinirlenme) buyurdu.
(Buhari) Güzel
ahlak hakkında İslam âlimleri buyuruyor ki: Her
binanın bir temeli vardır. İslamın temeli de güzel ahlaktır. Güzel ahlak;
güler yüzlülük, cömertlik ve kimseyi üzmemek demektir. Güzel ahlakın
en azı, meşakkatlere göğüs germek, yaptığı iyiliklerden karşılık beklememek,
bütün insanlara karşı şefkatli olmaktır. Güzel ahlak, Yaratandan dolayı,
yaratılanları hoş görüp, onların eziyetlerine sabırdır. Bir müslümana
çatık kaşla bakmak haramdır. Güler yüzlü olmayan mümin sıfatlı değildir.
Herkese karşı güler yüzlü olmalı. Kısacası Müslüman, hasreti çekilen
insan demektir. “Sizi boş yere mi yarattık?” Bir
arkadaş “ Hiçbir şey kendiliğinden olamayacağı için Allah’a inanıyorum,
ama dinlere, peygamberlere, ahirete inanmıyorum” diyor. Buna ahiretin
varlığını nasıl inandırabilirim? CEVAPArkadaş sözünde samimi değildir. Çünkü Nasreddin Hocanın, doğduğuna inanıyorsun da öldüğüne niye inanmıyorsun dediği gibi, “Ben öğrenciyim ama, öğretmene, derse, imtihana inanmam denir mi? Ben kanuna inanırım ama, savcıya, mahkemeye inanmam denir mi?İstisnalar
hariç, bütün fen adamları, bu kâinatın kendiliğinden var olmadığını,
bir yaratıcısının bulunduğunu ittifakla bildirmişlerdir. Fen ne kadar
ilerlerse ilerlesin, insanlar, bir karıncayı, bir kuşu, bir arpa tanesini
yaratamaz. Akıllı ve bilgili bir kimse, kâinata bakınca, çok intizamlı
yaratıldığını görür. Bunun kendiliğinden olmadığını anlar. Bir insan
bir alet, bir makine yapınca bunun nasıl ve nerelerde kullanılacağına
dair bir prospektüsünü [tarifesini] de yanına koyar. Yine de anlaşılması
zor ise, kullanması için kurslar açar. Bir makine yanlış kullanılırsa
elden çıkar. Her şeyin yaratıcısı olan cenab-ı Allah da, insan denilen
bu muazzam makineyi yaratıp başıboş bırakmamıştır. Bir âyet meali: (Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?)
[Müminun
115] Başıboş
yaratılmayan insanın, ne yapması gerektiğini elçileri vasıtası ile,
kitaplar göndererek bildirmiştir. Son elçi olan Muhammed aleyhisselama
gönderilen kitabı ise Kur'an-ı kerimdir. Kur'an-ı kerim çok veciz olduğu
için, Peygamber efendimiz bunu hadis-i şerifleri ile açıklamıştır. Hadis-i
şerifler de, diğer insanların sözlerine göre veciz olduğu için, bizlerin
kolayca anlayabilmesi için âlimler bunları açıklamıştır. Bu, doktor
ve eczacının ilacı hastaya verirken, aç karnına-tok karnına, sabah akşam
birer tane, suyla iç, sütle içme gibi tarifine benzetilebilir. Kur'an-ı
kerimde insanın niçin yaratıldığı bildirilmiştir:
(Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk
etsinler diye yarattım.) [Zariyat 56] Allahü
teâlâ, “Emrime uyan Cennete, uymayan ise Cehenneme gidecektir” buyurmuştur.
İbadetlerin faydası Allahü teâlâya değil, herkesin kendinedir. Maaşla
çalışan bir doktor, bir hastaya ilaç verse, ilacın doktora faydası yok
diye o ilacı kullanmamak akla uygun değildir. Zehir içsem doktora ne
zararı olur diyerek zehir içmesi de ahmaklıktır. İşte, günahlarımın
Allah’a bir zararı yok diyerek, her çeşit günahı işlemek akıllı insanın
yapacağı iş değildir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Akıllı kimse, Allah’a ve Peygamberine
inanan ve ibadetlerini yapandır.) [İ.Muhber] Öldükten
sonra başına gelecekleri düşünmeyene, kendisini ebedi tehlikeye atana
akıllı denebilir mi? Kur'an-ı kerimin çok yerinde, (Düşünmüyor musunuz?) diye ikaz edilmektedir. Hadis-i şerifte, (Aklı olmayanın dini de yoktur) buyurulmuştur.
(Tirmizi) Her insanın yaptığı ibadetin faydası kendisinedir. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor
ki: (Kim, [ibadetlerini yapar ve günahlarından]
temizlenirse, faydası kendisinedir.)
[Fatır 18] (Benim
ibadetime Allah’ın ihtiyacı yok) diye, yanlış düşünen kimse, perhiz
yapmayan hastaya benzer. Bu hastasına doktor, perhiz tavsiye ediyor.
Bu ise, “Perhiz yapmazsam doktora hiç zararı olmaz” diyerek, perhiz
yapmıyor. Evet doktora zararı olmaz, ama kendine zarar vermektedir.
Doktor, kendine faydası olduğu için değil, onun hastalıktan kurtulması
için, perhiz yapmasını tavsiye etmiştir. Doktorun tavsiyesine uyarsa,
şifa bulur. Uymazsa ölür gider. Tabibin bundan hiç zararı olmaz. Bunun
gibi, (Allah’ın benim ibadetime ihtiyacı yok) diyerek ibadetten kaçanlar
da, Cehenneme gider. Huzurlu toplumHuzurlu, adaletli bir toplumun sağlanmasında ne yapmak gerekir? CEVAP Allahü teâlâ, kullarına acıyarak, ülkeleri korumak için, bir
ölçü aleti gönderdi. Bu ilahi ölçü ile, adaleti ölçmek kolay oldu. Bu
ölçü, Peygamberlerin getirdikleri dinlerdir. Öncekileri nesheden
ve kıyamete kadar geçerli olan son din ise İslamiyet’tir. İslamiyete
namus-i ilahi de denir. Bugün ve kıyamete kadar kullanılması emrolunan
ilahi ölçü, Muhammed aleyhisselama gönderilen dindir. Bu ölçüden sonra, bir de ikinci ölçü verilmiştir. Bu da, sözü
geçen hakimdir. İnsan, medeni olarak yaratılmıştır. Yani, öyle yaratılmıştır
ki, birbirleri ile karışmak, bir arada yaşamak, yardımlaşmak zorundadırlar.
Hayvanlar, medeni yaratılmadı. Şehirde birlikte yaşamaya mecbur değildirler.
İnsan nazik, zayıf yaratıldığı için, pişmemiş yemek yiyemez. Gıda, elbise
ve binanın hazırlanması gerekir. Yani, sanatlara ihtiyaç vardır. Bunun
için de, araştırmak, düşünmek ve tecrübe yapmak, çalışmak gerekir. İnsan, her şeye muhtaçtır. Her ihtiyacını hazırlamaya mecburdur.
Bunu hazırlayan da, fen ve sanattır ve çalışmaktır. Muhtelif sanatlar
gerekir. Bir insanın her sanatı öğrenmesi, mümkün değildir. Her bir
sanatı muayyen kimseler öğrenir, yapar. Herkes, kendine gereken şeyi,
bu sanat sahibinden alır. Bu sanat sahibi de, kendine gereken başka
bir şeyi, onu yapan diğer sanat sahibinden alır. Böylece, insanlar birbirlerinin
ihtiyaçlarını temin eder. Bunun için, insan yalnız yaşayamaz. Bir arada
yaşamaya mecburdurlar. İnsanlar bir araya gelince, açıkgözler, başkasının hakkına
saldırır. Zulmedenler olur. Çünkü, herkes istediğine kavuşmak ister.
Tatlı olanı almaya uğraşır. Bu şeyleri isteyen birkaç kişi çekişmeye
başlar. Bir leşe toplanan köpeklerin birbirlerine hırlamaları gibi,
aralarında dövüşme başlar. Bunları ayırmak için, kuvvetli bir hakim
gerekir. Alış verişte, herkes kendi yaptığının daha kıymetli olduğunu
söyler. Yapılan şeylerin karşılıklı değerlerini adalet ile ölçmek gerekir.
Eşyanın değerlerini karşılıklı ölçen şey, altın ile gümüştür. Yani paradır. Her milletin kullandığı kağıt liralar, şimdi hep altın karşılığıdır.
Yani, altını çok olan hükümetler, çok kağıt para basabilir. Altını az
olan, kağıt parayı çok basarsa, bunların kıymeti olmaz. Çünkü, Allahü
teâlâ, altın ile gümüşü para olarak yaratmıştır. Başka hiçbir şey, altının
yerine tutamaz. Eşyanın kıymetlerini altın ve gümüşle, adaleti gözeterek ölçecek
adil bir hakim gerekir. Sözü geçer olan bu hakim de, hükümettir. Adil
bir hükümet, zulmü, işkenceyi önler. Allahü teâlânın emrettiği adalet
ile temin eder. Eşyanın kıymetlerini, adalet ile tespit eder. İnsanlar arasında adaleti temin etmek için üç şey gerekir:
Namus-i rabbani, hakim-i insani ve dinar-ı mizani. Bunlardan en kuvvetlisi, en büyüğü, namus-i rabbani olan İslamiyet’tir.
Dinler, Allahü teâlânın adaleti sağlamak için gönderdiği kanunlardır.
Hakimlerin adaleti sağlamaları için, bu ilahi kanunları gönderdi. Kur'an-ı
kerimde mealen buyuruldu ki: (Onlara kitap
ve terazi gönderdik ki, bunlarla adaleti yerine getirsinler.) [Hadid 25] Burada, kitap, din demektir. Çünkü din, Kur'an-ı kerimdeki
emir ve yasakların ismidir. Terazi de, altına işarettir. Çünkü altın,
ağırlıkla ölçülür. Dinler nasıl gönderildi? Diğer dinler müslümanlıktan farklı
mıydı? CEVAP Rabbimiz önce Âdem aleyhisselamı, sonra Havva validemizi yarattı.
Bunların çocukları oldu. Bunlardan da çocuklar meydana geldi. Allahü
teâlâ zaman zaman peygamberler gönderip, insanları,
doğru yola, hak yola davet etti. Bu peygamberlerin hepsi bir Allah’a
inanmayı, öldükten sonra dirilmeyi, Cenneti, Cehennemi bildirdi. Yani
bütün peygamberler aynı imanı bildirdiler. Hz. Nuh, neyi bildirmişse
Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed de aynı imanı bildirmiştir.
Hepsinin gayesi de insanları dünya ve ahiret saadetine kavuşturmaktır. Hz. Musa'nın kavmindeki şahısların hataları, Hz. Musa'ya yüklenemeyeceği
gibi, Hz. İsa'ya tâbi olanların da hataları, İsa aleyhisselama yüklenemez.
Bugün dünyadaki çeşitli ırklara mensup müslümanlardaki hataları görüp
de, peygamberleri veya Allah’ı inkâr etmek doğru olmaz. Allahü teâlânın bütün peygamberlere bildirdiği dinlerde, ırk
ve millet üstünlüğü yoktur. Allahü teâlâya ve bütün peygamberlere inanan
zenci bir hizmetçi, Allahü teâlâya inanmayan beyaz bir kraldan üstündür.
Allah’ı inkâr eden kral, ebedi Cehennemde, inanan zenci hizmetçi ise,
ebedi Cennette kalacaktır. Müslüman olmak içinMüslüman olmak için Allah’a, meleklere, peygamberlere ve peygamberlere
gönderilen mukaddes kitaplara, ahirete, öldükten sonra dirilmeye, hayrı
ve şerri de Allahü teâlânın yarattığına inanmak gerekir. Peygamberlerden
birini kabul etmeyen kimse müslüman olamaz. Müslüman, Allah’a teslim
olan demektir. Din,
insana Allah’ını tanıtan, onu fenalıklardan koruyan, sıkıntılı zamanlarında
onu teselli eden, çalışma azmini kuvvetlendiren, toplum içinde saygı
ve sevgi kazandıran ilahi emirlerdir. Allahü teâlânın bildirdiği her din, iki kısımdır: İtikad ve
amel, yani iman ve ahkam. Dinin aslı ve temeli olan itikad her dinde
aynıdır. Din ağacın gövdesi,
amel ise ağacın dalları,
yaprakları gibidir. İman hususunda, Hz. Musa'nın veya Hz. İsa'nın bildirdikleri,
Hz. Muhammed'in bildirdiklerinden ayrı değildir.
Fakat bugün eski dinlerin hepsi bozulmuş, ilahi hükümler yerine, insan
kafasından çıkan düşünceler yer almıştır. İslam dini ise hiç bozulmadan
devam etmektedir. İslam dini, insanın hem
ruhi, hem de maddi refahını temin edecek bir ahlak getirmiştir. Bu mukaddes
din, sadece, fert ile Allah arasında rabıta kurmakla kalmayıp, fertlerin
birbirlerine, hatta insanlık camiasına karşı hak ve vazifelerini geniş
olarak tanzim eder, hep ileriyi gösterir, ileriyi ister ve ilericidir.
İlericiliğin ve dinamizmin temsilcisidir. Bu din, insan ruhunu ve bütün
insanlığı, saadete kavuşturacak prensipleri ihtiva eder. İslamiyet’te sınıflaşma yoktur. Herkes aynı haklara, aynı itibarlara sahiptir.
Ferdin, muayyen bir topluluğun, hatta yalnız müslümanların değil, bütün
insanlığın, hür ve medeni bir hayat seviyesine ulaşmasını emretmekte,
bunun için de, sosyal adaleti esas tutmaktadır. İslam dini, ırk, milliyet, siyasi inanç, dil ve tahsil seviyesi
ayırt etmeksizin, her insanın şeref ve itibarına hürmet ettiği için,
yabancılar arasında müslümanlık yayılmaktadır. Bir ateist bana, (Cennet, Cehennem diye bir yer var mıdır?
Dirilecek miyiz? Niye böyle sıkıntılara giriyorsun?) dedi. Buna nasıl
cevap vereyim? CEVAP Hz.Ali buyuruyor ki: (Müslümanlar ahirete inanıyor. Kitapsız kâfirler inkâr ediyor.
Tekrar dirilmek olmasaydı, inanmayanlar, bir şey kazanmaz, müslümanlar
da zarar etmezdi. Fakat herkes dirilince, kâfirler sonsuz azap çekeceklerdir.)
Allah’a ve öldükten sonra dirilmeye inanmak, bir sıkıntı değildir.
Allah’a inanıp dinin emrine uyan bir müslüman, kul hakkından, komşu
hakkından korkar. Hiç kimseye kötülük etmez. Kötülük yapılmayınca dünyada
da rahat yaşanır. Ama Allah’a ve dirilmeye inanmayanlar, yaptıkları
kötülüklerin, hainliklerin cezasız kalacağını zannettikleri için, kötülük
yapmaktan çekinmezler. Polisi, kanunu atlatabileceğini zannedenler,
başkasının hakkına tecavüz etmekten çekinmez. Fakat müslüman, polis
görmese de, kanun yakasına yapışmasa da, hiç kimsenin hakkına tecavüz
etmez. Onun için inanmanın, müslüman olmanın dünyada da sayısız faydaları
vardır. |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |