Deprem
ve Günah ilişkisi Depremlerin sebebi nedir? Ölenler şehid mi? Depremden kaçmayan
intihar mı etmiş olur? Toplu olarak gömmek caiz midir? CEVAP Ekseriya depremler ilahi bir ikazdır. Alimler, (İki Z olunca üçüncü Z gelir) demişlerdir. Yani Zulüm
ve Zina çoğalınca Zelzele olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki: (Zina yayılınca
depremler çoğalır.) [Deylemi] (Günahlar
açıktan işlenmeye başlanınca, iyi kötü herkes genel bir azaba maruz
kalır.) [Taberani] Depremler kıyamet alametlerindendir. Buhari’deki hadis-i
şerifte, (Depremler çoğalmadıkça
kıyamet kopmaz) buyurulmuştur. Kıyametin ne zaman kopacağı bildirilmedi.
Fakat, Peygamber Efendimiz birçok alametlerini haber verdi:
Hz. Mehdi
gelecek, Hz. İsa gökten inecek, Deccal çıkacak. Yecüc Mecüc her yeri
karıştıracak. Güneş batıdan doğacak. Büyük depremler olacak. Din bilgileri
unutulacak. Kötülük çoğalacak. Dinsiz, ahlaksız, kimseler Emir olacak,
Allahü teâlânın emirleri yaptırılmayacak. Haramlar her yerde işlenecek,
Yemenden bir ateş çıkacak. Gökler ve dağlar parçalanacak. Güneş ve Ay
kararacak. Denizler birbirine karışacak ve kaynayıp kuruyacaktır. Müdahene
nedir? Genel olarak haksızlıklar çoğalınca, günahlar işlenince depremler
ve diğer belalar zuhur ettiğine göre, bu haksızlıklara ve günahlara
engel olmak gerekmez mi? CEVAPGücü yettiği halde haram işleyene mani olmamak müdahene olur.
Müdahene, dünyalık ele geçirmek için, dinden vermektir. Haram işleyene veya yanında bulunanlara olan saygısı yahut
dine olan bağlılığının gevşekliği, müdaheneye
sebep olmaktadır. Fitne olmadığı, yani dinine veya dünyasına veya başkalarına
zarar olmadığı zaman, haram ve mekruh işleyene mani olmak gerekir. Mani
olmamak, susmak haram olur. Müdahene etmek, haram işlemeye razı olmayı
gösterir. Susmak çok yerde iyidir. Fakat, hakkı, hayrı söyleyecek yerde
susulmaz. (Ya Resulallah! Geçmiş ümmetlerden bir kısmına deprem ile azap
yapıldı. Toprak altında kaldılar. Bunların arasında salihler de vardı)
denildiğinde (Evet, salihler
de birlikte helak oldular. Çünkü Allah’a isyan olunurken susmuşlardı)
buyurdu. (Taberani) Dünyadaki depremler birer ikazdır. İlahi ikazdır İnsanların isyandan vazgeçmesi için ilahi bir ikaz olan depremden
ibret alınmalıdır. Sel, deprem, kuraklık gibi, ilahi musibetlerin ara
sıra zuhur edişi, Allahü teâlânın sonsuz nimetlerine, lütuf ve ihsanına
karşı isyanda olanları ikaz mahiyetindedir. Hiçbir nimet ve felaket
sebepsiz değildir. Düşünebilenler için nice hikmetleri vardır. Günahların
affına sebep olduğu gibi başka hikmetleri de vardır. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki: (Ümmetim
için depremler günahlarına kefaret olur.) [Hakim] (Ümmetimde
depremler olur, binlerce kişi ölür. Allah, bunu iyilere öğüt, müminlere
rahmet, kâfirlere ise azap kılar.) [İ.Asakir] Âlimler, (Tehlikelerden, gücünüz yettiği kadar sakınınız. Çünkü, güç yetmeyen, dayanılamayan şeylerden uzaklaşmak, Peygamberlerin âdetidir) buyurmaktadır. Kapalı yerde iken deprem olursa, oradan açık bir yere kaçmak
müstehaptır. (Bezzâziyye) Deprem olunca evden çıkıp açık yere gitmelidir. Resulullah,
yolda eğri duvarın önünden koşarak geçti. (Hindiyye) Bu fetvalardan anlaşıldığına göre, depremden kaçmayan intihar etmiş sayılmaz. Müstehabı terk etmiş olur. Depremden kaçmayan mutlaka ölür diye bir şey yoktur. Depremde ölenin imanı varsa mutlaka şehiddir. Hadis-i şerifte, (Suda
boğulan, yangında ölen, duvar ve enkaz altında kalarak ölen, şehiddir)
buyuruldu. (İbni Asakir) Zaruret olmadıkça, bir kabre, iki kişi bile gömülmez. Ancak
zaruretler haramları mubah kılar. Zaruret olunca toplu halde gömülebilir.
Depremde veya buna benzer ölümlerde kelime-i şehadet getiremeden
ölen şehid olur mu? CEVAP Evet şehid olur. Ani ölüm, müminler için rahmettir. Deprem gibi sebeple medeniyetler yıkılıp sıfırdan mı başladı? CEVAP Evet. Allahü teâlâ, kullarına zulmetmez Ateist bir yazar, depremde ölen çocukları kastederek, inanmadığı
halde, Allahü teâlâya dil uzatıyor, depremin adaletsizlik olduğunu söylüyor.
(Merhametin bu kadarsa, al senin olsun) diyor. Bu zavallıya cevap verir
misiniz? CEVAP Adalet nedir? Adalet, kelime olarak bir şeyi yerli yerine koymak
demektir. Adalet, bir âmirin, ülkeyi idare için koyduğu kanunlar içinde
hareket etmesidir. Zulüm ise, bu kanunun dışına çıkmaktır. Her şeyi
yoktan yaratan Allahü teâlâ, hakimler hakimi, her şeyin asıl sahibi
ve tek yaratıcısıdır. Üstünde bir âmiri, sahibi yoktur ki, Onu bir kanun
altında bulundursun? Bundan dolayı, (Allah’ın yaptığı şu iş, adalete
uymuyor) denilemez. Adaletin bir başka tarifi ise kendi mülkünde olanı kullanmak
demektir. Zulüm ise, başkasının mülküne tecavüzdür. Kainat ve içinde
bulunan her şeyin yaratıcısı Allahü teâlâ olduğuna, Ondan başka yaratıcı
bulunmadığına ve hiçbir kimse, hiçbir şeye sahip olmadığına göre, Rabbimizin
yaptığı işler, hiç kimsenin malına, mülküne tecavüz değildir. Onun yaptığı
işler için (Adalete uymuyor) denilemez. Mülk Onundur, dilediği gibi
kullanır. Kimsenin bir şey sormaya hakkı yoktur. Korkusundan
Ona kim ağız açabilir? Teslim olmaktan
başka ne yapılabilir? Deprem dolayısiyle kimi ölmüş, kimi
sakat kalmış, kimi fakirleşmiş olabilir. Mümin Allahü teâlânın kaza
ve kaderine razı olur. Razı olmazsa, fakir olunca az diye itiraz eder.
Zengin olursa, doymaz, daha ister. Kazandığını haramlara sarfeder.
Böyle kimsenin zenginliği de, fakirliği de, dünyada ve ahirette felaketine
sebep olur. Körlük, topallık ve diğer sakatlıkların faydalı veya zararlı
olması insandan insana değişir. Kimi, Allahü teâlânın takdirine razı
olduğu için, sonsuz olan Cennet nimetlerine kavuşur, kimi de razı olmadığı
için, sonsuz olan Cehennemde cezaya müstehak
olabilir. Bir kimse kendisi için sakatlığın faydalı veya zararlı olduğunu
bilemez. Bazısı illa son model bir arabasının olmasını ister. Arabayı
alıp çoluk çocuğuyla bir dereye uçabilir. Lüks bir ev ister. Alır depremde
çoluk çocuk beraber ölebilir. Onun için, illa bir şeyin olmasını değil,
hayırlı olmasını istemelidir! Çocuğun sakat olarak doğmasında kendi günahı yoktur. Eğer bunda
ana babasının kusuru varsa, günahı onlara aittir. Görmeyen bir kimse,
eğer kör olmasaydı kötü işler peşinde gezip, dünya ve ahiretini mahvedebilirdi.
Kimi de kör olduğu için isyan edip, Yaratıcının takdirine razı olmaz
ve ebedi felaketine sebep olur. Kör olan bir müslüman, Cennete gider.
Bir hadis-i şerif meali: (Gözsüz kimse,
sabrederse, Allahü teâlâ ona Cenneti verir.) [Buhari]
Yalnız gözü olmayan değil, diğer sakatlıkları olan da sabrederse,
ölürken, kabirde ve mahşer yerinde sıkıntı çekmeden Cennete girer. Cennette
ise sakatlık yoktur. İmansız olan, sağlam da, sakat da olsa, yeri sonsuz
olarak Cehennemdir. Gerek depremle gelen felaketleri, gerekse başka acılarda suçu
kendimizde aramalıyız. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Size gelen
musibet, kendi ellerinizle işlediğiniz [günahlar] yüzündendir.) [Şura 30] (Sana gelen
her iyilik, Allahü teâlânın [bir ihsanı, bir nimeti olarak] gelmekte, her kötülük de [işlediğin günahlara
karşılık olarak] kendinden gelmektedir.
[Hepsini yaratan, gönderen Allahü teâlâdır.]) [Nisa 79] (Allahü teâlâ,
kullarına zulmetmez, haksızlık etmez, onları azaba, acılara sürükleyen
bozuk düşünceleri, çirkin işleridir. Böylece kendilerine zulüm ve işkence
ediyorlar.) [Nahl 33] Derecelerin yükselmesi gibi sebepler hariç, suçsuz kimseye
bela gelmiyor. Herkes kendi cezasını çekiyor. Hâşâ zulmetmez
kuluna Hüdası, Herkesin
çektiği kendi cezası. Belanın suçlu suçsuz herkese gelmesinin de sebepleri vardır.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Bir kötülük,
[gücü yetenlerce] önlenmezse,
Allahü teâlâ, azabını hepsine umumi kılar.) [Hakim] (Günahlar
açıktan işlenmeye başlanınca, iyi kötü herkes genel bir azaba maruz
kalır.) [Taberani] Günah-deprem ilişkisi Bir islamcı yazar yazısında (Hiçbir
hoca içki ile, faiz ile, zina ile deprem arasında doğrudan bir sebep
sonuç ilişkisi kurmaya kalkışmaz) diyor. Bu hususta bilgi verir misiniz? CEVAP Bu yazarın, üç yıl önceki bir yazısında, din kitabındaki dini
ifadeler için, inanmıyorum
ve hurafe ifadelerini kullandığını, haram
işleyene helal olsun dediğini,
bunları söylemekle onun mürted olduğunu vesika göstererek bildirmiştim.
Bu küfürlerine tevbe etmiş olabilir. Ancak açık işlenen günahın ve küfrün,
tevbesinin de açık olması gerekir. Biz onun tevbesini bilmiyoruz. Fakat
küfrünü biliyoruz. Dinimiz zahire göre hüküm verir. Önce hocalar hakkında genelleme yapmak hepsini aynı kefeye
koymak çok yanlıştır. Bugünkü hocaların kimi, hıristiyanları Cennete
sokar, kimi, sol bir partiyi, Hz. Cebrail’in kuracağı partiden üstün
tutar. Kimi namaz bile kılmaz. Bir hocanın, günahla deprem arasında
bir ilişki kurup kurmamasının önemi olmaz. Önemli olan bu konuda dinimizin
hükmü nedir? Deprem jeolojik bir olaydır. Ancak her olayın yaratıcısı Allah’tır.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Zina yayılınca
depremler ve fitneler çoğalır.) [Deylemi] (Allah, depremleri
iyilere öğüt, müminlere rahmet, kâfirlere ise azap kılar.) [İ.Asakir] (Zina ve
faiz yaygınlaşan toplum, Allah’ın azabını hak etmiş olur.) [Hakim] (Zekat verilmezse
yağmurlar yağmaz olur.) [Beyheki] Haksızlık ve zulüm yaygınlaşınca da aynı şeylerin olacağı hadis-i
şerif ile bildirilmiştir. Aşağıdaki âyet-i kerimede bildirilen depremin
kıyamete yakın olduğunu bildiren âlimler vardır: (O günün
depremi çok büyük şeydir. O gün kadınlar memedeki çocuklarını unuturlar.
Hâmile kadınlar çocuklarını düşürürler. İnsanlar sarhoş olmuşlar sanılır.
Onlar sarhoş değildir. Fakat, Allahü teâlânın azabı çok şiddetlidir.)
[Hac 1-2] Depremi yapan Allah olduğu gibi bir çocuğu yaratan da Allah’tır.
Fakat ana baba olmadan çocuk vermiyor. Çocuk için ana babayı sebep kılıyor.
Ana babasız da yaratabilirdi. Fakat onun âdeti, her şeyi sebeplerle
yaratmaktır. Anasız babasız yaratmak âdet dışıdır. Hz. Âdemi âdet dışı
yaratmıştır. Onu bile topraktan yaratmıştır. Belayı gönderen de Allah’tır.
Bela genelde umumi olarak gelir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor
ki: (Günahlar
açıktan işlenince, iyi kötü herkes genel bir azaba maruz kalır.) [Taberani] (Bir kötülük, [gücü yetenlerce] önlenmezse,
Allahü teâlâ, azabını hepsine umumi kılar.) [Hakim] (Eski milletlerden
bir kısmına deprem ile azap yapıldı. İyiler de helak oldu. Çünkü günah
işlenirken susmuşlar, önlememişlerdi.) [Taberani] (Allahü teâlâ,
bir meleğe, bir beldeyi yıkmasını emreder. O melek, bu beldede hiç günah
işlemeyen bir zatın da olduğunu bildirince, Cenab-ı Hak, "Belde
halkı ile onu da alt üst et! Çünkü o zat, günah işleyenlere yüzünü ekşitmemiştir"
buyurdu.) [Beyheki] Peygamber efendimize, (İçinde iyilerin de bulunduğu bir ülke
helak olur mu?) dendi. Cevabında,
(Evet günah işlenirken, iyiler sükut ederse, hepsi helak olur) buyurdu. (Bezzar) Belalar işlediğimiz günahlar yüzündendir. Üç âyet-i kerime
meali: (Size gelen
musibet, kendi ellerinizle işlediğiniz günahlar yüzündendir.) [Şura 30] (Sana gelen
her iyilik, Allahü teâlânın [bir ihsanı, bir nimeti olarak] gelmekte, her kötülük de [günahlarına
karşılık olarak] kendinden gelmektedir.
[Hepsini yaratan Allahü teâlâdır.]) [Nisa 79] (Allahü teâlâ,
kullarına zulmetmez, haksızlık etmez, onları azaba, acılara sürükleyen
bozuk düşünceleri, çirkin işleridir. Böylece kendilerine zulüm ve işkence
ediyorlar.) [Nahl 33] Derecelerin yükselmesi gibi sebepler hariç, suçsuz kimseye
bela gelmiyor. Kul azınca belayı hak eder. Fakat Allah onu takdir etmezse
yine bela gelmez. Atalarımız demiş ki: Bela gelmez kul azmayınca, Kaza gelmez Hak yazmayınca. Her zelzelenin mutlaka insanların günahları ile bir ilgisi
var mı? CEVAP Yoktur. Günah işlenmese de zelzele olan bölge olur. Ekseriya
depremler ilahi bir ikazdır. Deprem ve artçı depremler hepimizi korkuttu. Ruh hastamız olanlar
bile oldu. Kendine şeyh dedirten bazı zatlar, Eylülün 17’si ile 20’si arasında şiddetli bir deprem olacak, İstanbul’un
altı üstüne gelecek, bize inananlar derhal Konya’ya hicret etmelidir.
Hanımlara kocaları izin vermezse, izin almadan hicret sevabına kavuşmalıdır
demişler. Hatta Mekke’den falanca
zat haber gönderdi. Derhal İstanbul’u terk etsinler diye dediler.
Falanca yerden, filanca yerden önemli sanılan zatlar, böyle şayialar
çıkardılar. Çok korktuk. Biz de hicret edelim mi? CEVAP O zaman birçok okuyucumuz, sizin gibi bize bunları ve benzeri
şeyleri anlatıp, Ne yapalım?
Biz de hicret edelim mi?
dediler. Onlara bunların aslı olmadığını söyledim. Hanımları kocalarından
ayırmaya kadar giden bu işin doğru olmadığını söyledim. Bize inananlar
gitmedi. İnanmayanlar da hicret ettiler. Pişkinliğe bakın Bu zatlar çok pişkin insanlardır. Yalan söylemekten; yalanlarının
açığa çıkmasından hiç endişe duymazlar. Onlar, her zaman çaldıkları
minareye kılıf uydururlar. Bunun bir canlı örneği şudur: Hicret edenlere, hani
üstadınızın bildirdiği tarihlerde deprem olmadı dediğimiz zaman,
biz de merak ettik. Fakat üstadımız, büyük
deprem olacaktı da biz dua ettik, artçılarla kurtulduk demiş. Gördünüz
değil mi? Bunlar hiçbir şeyin altında kalmıyorlar. Hep böyle halkımızı
kandırmaya devam ediyorlar. Hele para toplayan gruplardan biri, yakında kıyamet kopacak, depremler bunun habercisidir. Siz parayı ne yapacaksınız.
Haydi verin de Allah yolunda harcanmış olsun diyorlarmış. Onların
dediği tarihlerde de kıyamet kopmadı. Açıkgöz okuyucularımızdan biri, bu istismarcılardan, tarih
vererek, yakında kıyamet kopacak,
kıyamet kopunca paranın hükmü kalmaz diyen zata, iyi de kıyamet kopunca siz parayı ne yapacaksınız, neden bu kadar para
toplamakta acele ediyorsunuz demiş. Her olayı kendilerine mal eden bu istismarcılar, para toplamanın
yollarını bulmuşlar, kimisi kıyamet kopacak diye, kimisi aziz milletimize
hizmet(!) için hüngür hüngür ağlayarak para
topluyor. Ağlamak üzerine yazı yazdığımız zaman, Amerika’dan bir grup
kimse, Ağlamak günah mıdır? Ağlamanın
günah olduğuna dair âyet ve hadis var mı? diye e-mail göndermişler,
bizi tenkit etmişler. Onlara, ağlamak
çok iyidir. Bu konudaki âyet ve hadisleri size bildireyim. Ancak para
toplarken ağlamak uygun değildir dedim. Tenha yerde Allah korkusundan
dolayı ağlamak ise çok iyidir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruyor ki: (Az gülsünler,
çok ağlasınlar!) [Tevbe 82] Güler yüzlü olmak Günahlarımızı düşünerek elbette üzülmemiz, ağlamamız gerekir.
(Az gülsünler) demek, (Güler yüzlü olmayın) demek değildir.
Müslüman her zaman güler yüzlü olur. Fakat günahlarını düşünerek üzülür
ve ağlar. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Allah’ı
anarken, Allah korkusu ile gözlerinden yaş akan kimseye, kıyamette azap
edilmez.) [Hakim] (Allah korkusu
ile ağlayan gözlere, Cehennem ateşinin dokunması haramdır.) [Nesai] (Allah için
gözlerinden yaş akan müminin vücudunun, Cehennem ateşinde yanması haramdır.
Kıyamet günün her şey ölçülür, tartılır. Bunlardan Allah korkusu ile
akan gözyaşı, ateş deryasını söndürecek güçtedir.) [Beyheki] (Allahü teâlâ,
Musa aleyhisselama buyurdu ki: "Kulun, benden korkup ağlayarak
yaptığı ibadeti, diğer ibadetlerinden üstündür.") [Taberani] (Sağılan
süt, tekrar memeye girmediği gibi, Allah korkusundan ağlayan da ateşe
girmez.) [Tirmizi] (Allahü teâlânın,
kendi himayesinden başka hiç bir himayenin bulunmadığı Kıyamet gününde,
himayesine aldığı yedi kimseden biri de, yalnız iken Allah’ı anıp gözünden
yaş akan kimsedir.) [Buhari] Görüldüğü gibi, yalnız iken ağlamak
faziletlidir, para toplarken ağlamak hoş değildir. Ağlama veya gülme
ihtiyacı olmadan ağlamak veya gülmek ancak artistlere mahsus bir harekettir,
herkes beceremez. Canlar nasıl
alınır? Dünyanın çeşitli yerlerinde, binlerce, hatta milyonlarca insan,
trafik kazası, deprem, savaş gibi sebeplerle aynı anda ölüyor. Bazı
kimseler, "Ölüm meleğinin bir anda bunların canını nasıl aldığını
aklımız almıyor" diyorlar. Bunun izahı mümkün mü? CEVAPAzrail aleyhisselamın kudretinden şüphe etmek, Allahü teâlânın
kudretinden şüphe etmeye kadar gidebilir. Allahü teâlânın kudretinin
büyüklüğünü bilen kimse, sebebini bilmese de, İslama teslim olup, Allah’ın
her şeye gücü yetebileceğine inanması gerekir. Bugün bir düğme ile bir veya birkaç şehrin bütün elektrikleri
aynı anda söndürülebilmektedir. Ölüm meleği de ruhları bundan daha tez
almaktadır. İbrahim aleyhisselam, ölüm meleğine sual etti ki: - Ey ölüm meleği, eceli gelen insanların bir kısmı doğuda,
bir kısmı batıda olsa, yahut kuzeyde ve güneyde aynı anda zelzele olup
ölseler, yahut da dünyanın çeşitli yerlerinde savaş olsa, aynı anda
binlerce, milyonlarca insan ölse, aynı anda bunların hepsinin ruhlarını
nasıl alıyorsun? Ölüm meleği cevap verdi: - Allah’ın izniyle onların ruhlarını çağırırım, derhal avucumun
içinde oluverirler. Süleyman aleyhisselam, ölüm meleğine sual etti: - İnsanların ruhlarını kimini genç yaşta, kimini bebekken,
kimini ihtiyarlayınca alıyorsun. Ruhları almada ölçün nedir? Ölüm meleği dedi ki: - Bana eceli gelenlerin listesi verilir. Ben verilen listeyi
tatbik ederim. Başka işe karışmam. Ölüm meleği gelip, Süleyman aleyhisselamın yanında oturan bir
kimseye dikkatli bakmaya başladı. Sonra çıkıp gitti. O zat, Süleyman
aleyhisselama sual etti: - Kimdi o bana öyle can alacak gibi bakan? - Ölüm meleğiydi. - Beni onun pençesinden kurtar! N’olur,
rüzgara emret, beni Hindistan’a götürsün! O zatın bu isteği derhal yerine getirildi. Ölüm meleği ikinci
defa Süleyman aleyhisselamın yanına gelince, Hz. Süleyman sual etti: - Geçen gelişinde yanımdaki zata niçin öyle bakmıştın? Çok
korktu zavallı... - Şimdi onun ruhunu alıp geldim. Bana onun ruhunu Hindistan’da
almam emredilmişti. Ömrü biterken, hâlâ burada bulunduğu için öyle bakmıştım. |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |