Nefsi kontrol altına almalı İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: Allahü teâlâ, (Şehvetlerinizi, [yani nefsin arzularını]
haramlardan almamaya uğraşın ve bu cihadda sebat edin, dayanın)
buyuruyor. Bunun içindir ki, aklı olanlar, din büyükleri, bu dünyanın
bir pazar yeri gibi olduğunu ve burada, nefs
ile alışverişte olduklarını anlamışlardır. Bu ticarette kâr Cennet,
zarar da Cehennemdir. Yani kârı, ebedi saadet, ziyanı da, sonsuz felakettir. Akıllı, nefsini, ticaretteki ortak yerine koyup, gerekli nasihati
yapar. Bunlardan altısı şöyle: 1- Ticaret ortağı, insanın para kazanmakta ortağı olduğu
gibi, bazen de, hıyanet yapınca, düşmanı olur. Halbuki dünyada kazanılan
şeyler geçicidir. Aklı olan, buna kıymet vermez. Her nefes, kıymetli bir cevher gibidir ki, bunlardan bir hazine
yapılabilir. Akıllı kişi, her gün, nefsine demeli ki: (Benim sermayem, yalnız ömrümdür. Bu sermaye, o kadar kıymetlidir ki, her
çıkan nefes, hiçbir şeyle tekrar ele geçemez ve nefesler sayılıdır,
azalmaktadır. Ömür bitince, ticaret sona erer. Ticarete sarılalım ki,
vaktimiz azdır. Günlerimiz, o kadar kıymetlidir ki, ecel gelince, bir
gün izin istense de ele geçemez. Bugün, bu nimet elimizdedir. Aman nefsim,
çok dikkat et de, bu büyük sermayeyi elden kaçırma! Sonra ağlamak fayda
vermez. Bugün, ecelin geldiğini, şimdi, o günde bulunduğunu, farz et!
O halde, bugünü elden kaçırmaktan, bununla, saadete kavuşmamaktan daha
büyük ziyan olur mu? Yarın ölecekmiş gibi haramdan kaç!) Asi nefsimiz, emirleri yapmak istemez ise de, riyazet yapmak,
istediklerini vermemek, ona tesir eder. İşte nefs
muhasebesi böyle olur. Resulullah efendimiz, (Akıllı, ölmeden önce
hesabını gören, ölümden sonra kendine yarayacak şeyleri yapan kimsedir)
ve (Yapacağın her işi, önce düşün, Allahü teâlânın razı olduğu, izin
verdiği bir iş ise, onu yap! Böyle değilse, o işten kaç) buyurdu. 2- Nefsi kontrol edip ondan gafil olmamalı! Ondan gafil
olursa, kendi şehvetine ve tembelliğine döner. Allahü teâlânın, her
yaptığımız, her düşündüğümüz şeyi bildiğini unutmamalıyız. Bunu bilenin,
işleri ve düşünceleri edepli olur. Zaten buna inanmayan kâfirdir. İnanıp
da, yapmamak ise, büyük felakettir. 3- Her gün yatarken, o gün yaptığı işler için nefsi hesaba
çekmeli, sermayeyi, kâr ve zarardan ayırmalıdır. Sermaye farzlar, kâr
da, nafilelerdir. Ziyan ise, günahlardır. 4- Nefsin kusurları görülüp, ona ceza verilmez ise, cesaret
bulur, şımarır. Kendisi ile başa çıkılamaz. Şüpheli şey yemiş ise, ceza
olarak, aç bırakmalı, yabancı kadınlara bakmış ise, iyi mubahlara baktırmamalı.
Hep böyle ceza vermelidir! 5- Büyükler, nefsleri kabahat
yapınca, ceza olarak çok ibadet ederlerdi. Mesela bazısı, bir namazda,
cemaate yetişmeseydi, bir gece uyumazdı. İbadetleri seve seve
yapamayan kimseye en iyi ilaç, salih bir zatın yanında bulunmaktır. 6- Nefsi azarlamalı. Nefs yaratılışta
iyi işlerden kaçıcı, kötülüklere koşucudur, tembeldir ve şehvetlerine
kavuşmak ister. Dinimiz, nefsimizi, bu huyundan vazgeçirmeyi emrediyor.
Bu vazifeyi başarmak için, onu bazen okşamak, bazen zorlamak ve bazen
söz ile, iş ile, idare etmek gerekir. Çünkü nefs,
öyle yaratılmıştır ki, kendine iyi gelen şeylere koşarken, rastlayacağı
güçlüklere sabreder. Nefsin, saadete kavuşmaya mani olan en büyük perdesi,
gafleti ve cehaletidir. Gafletten uyandırılıp, saadetinin nelerde olduğu
gösterilirse, kabul eder. Zira Allahü teâlâ (Onlara nasihat et! Nasihat,
müminlere elbette fayda verir) buyurdu. (Zariyat
55) Kalb, ruh ile nefs arasındaki bir
köprü gibidir. Marifetler, feyzler kalbe ruh
vasıtası ile gelir. Kalb, his organlarına da bağlıdır. His organları,
ne ile meşgul olursa, kalb ona bağlanır. İnsan güzel bir sey
görünce, güzel bir ses duyunca, kalb bunlara bağlanır. Ruha veya nefse
tatlı gelenleri sever. Bu sevgi insanın elinde olmaz. Güzel, tatlı demek,
kalbe güzel, tatlı gelen şey demektir. İnsan, çok defa hakiki güzelliği
anlayamaz. Nefse güzel gelen ile, ruha güzel geleni karıştırır. Ruh
kuvvetli ise, gerçek güzelliği anlayıp, onu sever, bağlanır. Ayet-i
kerimeler, hadis-i şerifler, evliyanın sözleri gibi kıymetli şeyler,
aslında güzeldir. Çok tatlıdır. Kalbin nefse bağlılığı azalıp nefsin
elinden kurtulunca, bunları okuduğu, duyduğu zaman, bunların güzelliğini
anlar ve bağlanır da, insanın haberi olmaz. İbadetleri yapınca, Allahü
teâlâyı sever. Kalbi, nefsin elinden kurtarmak için, nefsi ezmek, kalbi kuvvetlendirmek
gerekir. Bu da, Resulullaha uymakla olur. Kalbini, nefsinin pençesinden
kurtaran kimse, bir evliyanın Resulullahın vârisi, Allah’ın sevgili
kulu olduğunu anlar. Allah’ı çok sevdiği için, Allah’ın sevdiğini de
çok sever. Nefsin terbiyesi İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Nefs-i emmare,
dine inanmaz. Bunun için nefsi tezkiye etmek, kötülüklerden temizlemek
ve faziletlerle doldurmak gerekir. Şems suresinde, (Nefsini tezkiye
eden kurtuldu. Nefsini, günahta, cehalette, dalalette bırakan zarar
etti) buyuruldu. Bekara suresinin (Kalblerinde
hastalık vardır) ayet-i kerimesi ile bildirilen hastalık, tedavi edilmedikçe,
hakiki iman ele geçmez. Kalbi hasta olanın imanı, imanın suretidir.
Nefsini temizleyen hakiki imana kavuşur. Yunus suresinin, (Allahü
teâlânın evliyası için azab korkusu, nimetlere
kavuşmamak üzüntüsü yoktur) mealindeki âyet-i kerimesindeki müjde,
hakiki imana kavuşanlar içindir. Herkesin nefsi, baş olmak sevdasındadır. Başkasının emri altına
girmeyi asla istemez. Nefsin bu arzusu ilah olmak, herkesin kendine
tapınmasını istemek demektir. Allah’a ortak olmak ister. Daha da ileri
giderek bizzat ilah olmak ister. Hadis-i kudside,
Allahü teâlâ, (Nefsine düşmanlık et, çünkü nefsin, benim düşmanımdır)
buyuruyor. Demek ki nefsin isteklerine boyun eğmek, Allahü teâlânın
bu düşmanına yardım etmek olur. Bu ise ne korkunç bir afettir. Dinin
bütün emir ve yasakları nefsi ezmek, taşkınca isteklerini önlemek içindir.
Dine uyuldukça nefsin istekleri azalır. Nefs,
temizlenmedikçe, üstünlük sevdasından vazgeçmez. Nefse hakim olmak Nefsi temizlemek için en tesirli ilaç, kelime-i tevhidi söylemektir. Dışarıdan
gelen kötü istekler, şeytandan gelmiş olmakla beraber, geçici hastalıktır.
Küçük bir ilaç ile kolayca giderilebilir: (Şeytanın aldatması elbette zayıftır.) [Nisa 76] Nefsi kötülüklerden temizlemelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki: (En üstün cihad, nefs ile yapılan cihaddır.) [İbni Neccar] Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki: Gençlik, ömrün en kıymetli zamanıdır. İnsanın sıhhatli, kuvvetli
olduğu zamandır. Bu zaman, her gün geçiyor, azalıyor, ihtiyarlık yaklaşıyor.
Yazıklar olsun ki, en şerefli, en lüzumlu iş olan, marifetullahı kazanmayı, hayal olan ömrün sonuna bırakıyoruz.
En şerefli olan zamanlarını, en zararlı, en kötü şey olan nefsin arzularına
kavuşmak için sarf ediyoruz. Peygamber efendimiz, (Yarın yaparım
diyen, aldandı) buyurdu. Allahü teâlâ, insanları ve cinleri marifetullaha ve Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmak
için yarattı. Nefslerimizin arzuları peşinde
koşan bizler, ne zaman aklımızı başımıza toplayacağız? İnsanın, Allahü
teâlânın marifetine kavuşmasına mani olan en kuvvetli düşman nefsin
arzularıdır. Bu arzular bitip tükenmez. Hepsi de çok zararlıdır. Maksudun,
mabudundur buyuruluyor. Maksadın, arzun ne ise, ilahın odur. (Nefslerinin
arzularını ilah edinenler) âyet-i kerimesi, bunun vesikasıdır. [Marifetullah, Allahü teâlânın zatını
ve sıfatlarını tanımaktır. Zatını tanımak, anlaşılmayacağını anlamaktır.] Nefse uymaktan kurtulmak, dünya nimetlerinin en büyüğüdür.
Çünkü nefs, Allahü teâlâ ile kul arasında
en büyük perdedir. (Ebu Bekr Tamsitani) İbadetlerin en kıymetlisi, nefse uymamaktır. (Sehl bin Ab. Tüsteri) Her işte, nefsin arzularına uymak, nefse tapınmak olur. Nefsine
uyan, küfre girebilir veya haram işlemeye başlar. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki: (Hasislik, nefse uymak ve kendini beğenmek felakete sürükler.)
[Taberani] (Akıllılık alameti, nefse hakim olmak ve öldükten sonra gerekenleri
hazırlamaktır. Ahmaklık alameti, nefse uyup, Allah’tan af ve merhamet
beklemektir.) [Tirmizi] Nefsi temizlemek için Tefsir-i Azizide buyuruluyor ki: Allahü teâlânın merhameti sonsuz olduğundan, nefsin felakete
sürüklenmesine mani olmak istedi. Hem nefsin arzularına uymayı sınırlayan,
hem de nefsi temizleyip emmarelikten yani
aşırı, taşkın olmaktan kurtaran emirler ve yasaklar gönderdi. Bir insan,
işlerini yaparken, İslam dinine uyarsa, nefsi emmarelikten
kurtulup mutmainne olur. Bu zaman şehveti ve gadabı
faydalı olarak çalıştırır. Bu bakımdan nefse uymak, tatlı gelir. Dine
uymak ise, bu arzuları frenlediği için acı, zor gelir. Akl-ı
selim sahibi olan, nefsine uymaz. İslam dinine uyar. Aklı dinlemeyen
kimse ise, nefsine uyar. Şerefüddin Ahmed bin Yahya Müniri hazretleri buyuruyor ki: İslamiyet, nefsin arzusu olan şehvet ve gadabın
yok edilmesini değil, her ikisine hakim olup, dine uygun kullanılmasını
emreder. Süvarinin atını ve avcının köpeğini yok etmesi değil, bunları
terbiye ederek, kendilerinden faydalanması gerektiği gibidir. Yani,
şehvet ve gadab, avcının köpeği ve süvarinin atı gibidir. Bu ikisi olmadıkça,
ahiret nimetleri avlanamaz. Fakat, bunlardan faydalanmak için, terbiye
ederek, dine uygun kullanılmaları gerekir. Riyazet, bu iki sıfatı yok
etmek için değil, terbiye edip dine uymalarını sağlamak içindir. |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |