Kıraat ilmine dair

 

Bir hoca, Arapçada ü sesi yok diye ince harfleri de u diye okuyup yazmak gerekir ve kesinlikle ü sesi çıkarmamalı diye ısrar etti. Kıraat ilmine vakıf başka hoca da, Arapların şivelerinin kalın olduğunu, onun için ü sesi çıkarmadıklarını, fakat yanlışlığa meydan vermemek için ince harfleri ü sesi ile okumak ve latin harfleriyle ü diye yazmak gerektiğini söyledi. Bu görüşünde ısrar etti. Bu işin doğrusu nedir?

CEVAP

Bize göre, her ikisi de aşırı gitmektedir. Bir kimse, ince ü sesi çıkarmadan, Arap şivesine uygun okusa mahzuru olmadığı gibi, ince harflerde ü sesi çıkarmasında da mahzur yoktur. Ancak Türkler Arapçayı bilmedikleri için ince harflerde ü sesi çıkarmaları daha uygun, daha isabetlidir. Çünkü böylece yanlışlıklar önlenmiş olur. İstanbul Türkçesi, Anadolu Türkçesine göre daha kibar olduğu gibi, ince harfleri ince okumak, şimdiki Arap şivesine göre daha kibar, daha isabetlidir.

 

Birkaç misal verelim:

Kaf ile kef ötre ile olunca, ikisini de ku diye okuyup yazmak yanlışlığa sebebiyet verebilir. Hele bugünkü harflerle yazınca çok karışıklık olur. Mesela Kul ile kül farklı manaya gelir. Kul, söyle demektir. Kül ise ye veya hep manasına gelir. İkisi de kul diye okunup yazılırsa, yanlışlık olur.

Kum ile küm de böyledir. Kum, kalk demektir, küm ise siz manasına gelir. Evladüküm evladınız demektir. Kur, ziftler; kür ise, demirci ocağı demektir. Kusur, eksiklik, ayıp, suç, kusur; küsur, kesirler, artan parçalar demektir. Sükut, konuşmamak; sukut ise düşmek, aşağı inmek demektir. İkisi de sin ile başlamaktadır. Fakat, birincisinde sinden sonra ince olan kef harfi gelmekte, ikincisinde ise, kalın olan kaf harfi gelmektedir. İkisini de u ile yazarsak birbirine karışır. Birincisine sükut, ikincisine de sukut demek daha uygun olur. Mesela sukut-u hayâl, hayâl kırıklığı demektir.

 

Sad ile sin birbirinden farklıdır. Sad ile Suud kelimesi, yukarı çıkmak, sin ile süud kelimesi ise, mesud olmak demektir. Sinden ve saddan sonra ayın da vardır. Süud diye yazmak daha doğru olur.

 

ile Ze, ile Te, Ha ile he harfleri de böyle farklıdır. Diğer harflerin bazılarında da bu durum vardır. Yanlış anlaşılmayacak şekilde, okuyup yazmak gerekir. Mesela Allahu ekber yerine Allahü ekber demeli ve öyle yazmalıdır. denilince, ha harfi ile karışmaz. Hu denilince ha harfi ile karışır. Dat harfini veya ze olarak okumak yanlış olduğu gibi dal harfi gibi okumak da yanlıştır. Mahrecine uygun olarak dat olarak okumalı, zat okumamalı.

 

Secaventler [Duraklar]

Kur’an-ı kerimde, kelimelerin üstünde ve altında bazı işaretler vardır. Bunlar ne demektir?

CEVAP

Kur’an-ı kerimde, kelimelerin üstünde bulunan işaretler şunlardır:

[Mim]: Muhakkak durmalıdır.

[]: Durmak gerekir.

 

[Cim]: Geçmek de, durmak da caizdir. Fakat durmak daha iyidir.

[Ze]: Geçmek de, durmak da caizdir. Fakat geçmek daha iyidir.

[Kaf]: Geçmek de, durmak da caizdir. Fakat geçmek daha iyidir.

 

[Lâ]: Durulmaz! Lâ bulunan yerde durulursa, önceki kelime ile birlikte tekrar okunur. Âyet-i kerime sonunda durunca, tekrar edilmez.

 

[Kıf]: Durmak daha iyidir.

[Sad]: Durmakta mahzur yoktur.

 

[Sad, lam, ya]: Geçmek daha iyidir.

[Sad, lam, ha]: Geçmek de, durmak da caizdir.

 

[Ayn]: Bazı âyet-i kerimelerin sonunda bulunur. Namazda okunursa, ayn işaretinde rükuya gitmek iyi

olur.

 

[Kef]: Kezalik demektir. Kendisinden önce hangi secavent geçmişse, bu da öyle demektir.

 

[3 nokta]: Bu üç noktanın birisinde durulur. Eğer üzerinde üç nokta olan birinci kelimede durulursa, üç nokta olan ikinci kelimede durulmaz. Eğer üzerinde üç nokta bulunan birinci kelimede durulmazsa, ikinci üç nokta bulunan kelimede durulur.  Her ikisinde de durmamak veya her ikisinde de geçmek caiz değildir. Bir misal: Kadr suresinde, emrin ve selamün kelimeleri üzerinde üç nokta vardır. Emr diye durulunca, selamün hiye diye devam edilir. Birincide durmayıp, emrin diye devam edilirse, selam kelimesinde durulur.

 

Kelime altındakiler

Kur’an-ı kerimde bir de kelimelerin altlarında yazılmış işaretler vardır. Bunlara da birer misal verelim:

[Kasr]: Bu kelimenin yazıldığı yerler kısa okunur. Misal, Kâfirun suresinde ena kelimesinin altında kasr yazar. Bu kelime ene diye okunur. Ülâike kelimesinde eliften sonra vav olduğu halde, kısa okunur.

 

[Med]: Bu kelimenin yazıldığı yerler uzun okunur, kısa okunmaz. Misal, Maun suresinde yürâüne kelimesindeki ü uzun okunur.

 

[Sekte]: Bu kelimenin yazıldığı yerde, kısa bir zaman nefes alınmadan durulur. Durulmadan geçilirse, anlamı bozulur. Kur’an-ı kerimde dört yerde sekte vardır.

 

[İdgam]: Kelimenin yazıldığı gibi değil de, idgam ile okunur. Kelimelerin altında yazılı olan idgam, Kur’an-ı kerimde, yalnız Hud suresi 42. âyetinde vardır. Burada, (İrkeb me’anâ) yazılır ise de, (İrkemme’anâ) okunur.

 

[Sin]: Sad harfinin altına yazıldığı yerde, sad harfi, sin gibi okunur.

 

[İmâle]: Yalnız Hud suresinin 41. âyetinde geçer. Mecrahâ kelimesinin altında imâle yazar. Buradaki ra harfi, üstünden esireye doğru meyillendirilerek okunur. Mecrihâ diye okunmaz. Okunuşunu, bilen birisinden öğrenmek gerekir.

 

[Teshil]: Kolaylaştırmak demektir. Birbirini takip eden iki hemzeden ikincisi, elif ile he sesi arasında yumuşak okunur.

 

Not: Bunları yazı ile tarif etmek, anlatmak zordur. Bilen birisine sorarak öğrenmelidir.

 

Tecvid ilminde, vacip, lazım gibi ifadeler, kıraatin vacipleridir. Yoksa Kur’an-ı kerimi çekilecek yerlerde hiç çekilmeden de okunsa caiz olur, günah işlenmiş olmaz. Ancak kıraati düzgün okumak için tecvid kaidelerine uymaya çalışmak iyi olur. Kur’an-ı kerim öğreticilerin, bilhassa yaşlı kimselere namaz surelerini öğretirken, şunu az çektin, şunu çok çektin, şunu tecvide göre okumadın gibi zorluklar çıkarmamalı, dilinin döndüğü kadar okuması yetişir. Daha fazla zorlayıp da öğrenmekten temelli mahrum bırakmamalıdır.

 

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri