Gaflete sebep olanlar İnsanların gaflete, hatta günaha, isyana, küfre dalması çeşitli
sebepler yüzünden olur. Bunlar insandan insana değişmekle beraber, cehalet,
kibir, dostunu düşmanını tasnif edememesi genel olup, bunların başında
gelir. İnsanın gafletine sebep olan çok şey varsa da üçü önemlidir:
1- İnsanı tanımamak, yaratılış
gayesini bilmemek 2- İşlerin sebeplerle yaratıldığını
bilmemek 3- Ölümü unutmak. 1- İnsanı
tanımamak, yaratılış gayesini bilmemek İnsan, niçin yaratıldığını ve başına gelecekleri bilip unutmasa,
gaflete düşebilir veya kibirlenebilir mi? Rabbine isyan edebilir mi?
Demek ki insan yaratılış gayesini düşünmüyor. Eğer insanlar istenildiği
gibi düşünebilseydi, Kur’an-ı kerimde sık sık,
(Hiç düşünmüyor musunuz?) diye ikaz edilir
miydi? Bir insan bir alet, bir makine yapınca, bunun nasıl ve nerelerde
kullanılacağına dair bir tarif namesi hazırlanır. Tarif name ile de
anlaşılması zor ise, kullanması için kurslar açar. Bir makine yanlış
kullanılırsa, elden çıkar. Her şeyin yaratıcısı olan cenab-ı Allah da,
insan denilen bu muazzam makineyi yaratıp başıboş bırakmayıp (Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?) buyurmuştur. Ne yapması
gerektiğini, peygamberleri vasıtası ile kitaplar göndererek bildirmiştir.
Ne olduğunu, kim olduğunu, saadet ve felaketinin nelerde olduğunu
bilmeyen, öldükten sonra başına gelecekleri düşünmeyen kimse akıllı
olamaz. Allahü teâlâ, (Ben cin
ve insanları ancak [beni tanısınlar]
bana kulluk, ibadet etsinler diye yarattım) buyuruyor. (Zariyat
56) O halde insan kul olduğunu bilip, kulluk görevlerini yerine
getirmelidir. 2- İşlerin
sebeplerle yaratıldığını bilmemek Allahü teâlâ her şeyi sebeplerle yaratmaktadır. Kudretini sebepler arkasında
gizlemiştir. Âdet-i ilahi böyledir. Ancak bu âdetini bazen bozar, sebepsiz
de yaratır. Bunu sevdiklerinin hatırı için yapar. İnsan çalışır kazanır,
benim malım der, ben kazandım der. Bunun gibi kendisindeki her nimete,
her başarıya (benim) der, (benim başarım, benim kabiliyetim, benim ilmim...vs)
der ve nankör olur. Dertlerin, belaların gelmesine sebep günah işlemektir. Kur'an-ı
kerimde buyuruluyor ki: (Size gelen
musibet, kendi ellerinizle işlediğiniz [günahlar] yüzündendir.) [Şura 30] (Sana gelen
her iyilik, Allah’ın [bir ihsanı, bir nimeti olarak] gelmekte, her kötülük de
[günahlarına karşılık olarak] kendinden
gelmektedir. [Hepsini yaratan Allahü teâlâdır.]) [Nisa 79] Peygamberlere ve diğer büyük zatlara ise bela, onların derecelerinin
yükselmesi için gelir. Tevekkülü ihmal etmemeli. Tevekkül, dinimizin bildirdiği sebeplere
yapıştıktan sonra neticeyi sebeplerden değil, sebepleri yaratandan beklemektir.
(Bir işe başladığın zaman, Allah’a
tevekkül et, Ona güven) âyeti, tevekkül ile beraber azmederek çalışmak
gerektiğini gösteriyor. (Al-i imran 159) 3- Ölümü
unutmak Dünya hayatı rüya gibidir. Ölünce rüya bitecek, hakiki hayat
başlayacaktır. Hadis-i şerifte, (İnsanlar
uykudadır, ölünce uyanırlar) buyuruldu. Ölmeden önce uyanmak gerekir.
Peygamber efendimiz, (Şu kişiye
şaşılır ki, o dünyanın peşinde, ölüm de onun peşindedir) buyurdu.
O halde, (Nasihat olarak ölüm yeter) hadis-i şerifini
düşünerek ölenlerden ibret almaya çalışmalıdır. Genelde çok yaşamayı istemek, dünya zevklerine düşkün olmak,
ölümü unutmak, sıhhat ve gençliğe aldanmaktan ileri gelir. Böyle kimsenin
kalbi katı olur, ibadetleri vaktinde yapmaz, tevbeyi geciktirir, nasihat
tesir etmez, ölümü unutur, hatırına bile gelmez. Hep dünya malına ve
makamına kavuşmak için ömrünü harcar. Ahireti unutur, dünyanın faydasız
zevk ve sefasını düşünür. Bunlardan kurtulmak için ölümün her an gelebileceğini
düşünmeli, sıhhatin, gençliğin ölüme mani olmadığını unutmamalı. |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |