İpek böceği gibi olmamalı
Allah’ını seversen veya Allah
aşkına şunu yap denince, o işi yapmak şart mıdır? CEVAP
Bir Müslüman, Allah hakkı için şunu yap
dese, bunu yapmamak günah olmaz ise de, mubah olan işleri yapmak iyi
olur. Allah aşkına diyerek bir kimseden dünyalık bir
şey istemek caiz değildir. Böyle kimseler hadis-i şerifle lanetlenmiştir. (Hadika)
Allahü teâlânın ismini, lüzumsuz yere kullanmak da uygun
değildir. Mesela çok uzak bir yere gittiğini belirtmek için, Yürü
Allah’ım yürü ve çok yemek yendiği zaman, Ye Allah’ım
ye demenin, Allah’ın ismini hafife almak olduğunu âlimlerimiz
bildiriyor. O halde şarkılarda, türkülerde, filmlerde Allah’ın ismini
lüzumsuz yere kullanmak doğru değildir.
İslam Âlimleri Ansiklopedisinde, "Hz. Ebu Bekri, vasiyeti üzerine hanımı
Esma yıkadı" deniyor. Hz. Ebu Bekir ölünce hanımı ona yabancı
[namahrem] olmuyor mu? Hz. Ebu Bekir, haram olan bir şeyi nasıl vasiyet
eder? CEVAP Kadın, ölen kocasını yıkar. Çünkü kocanın ölümünden
sonra, nikah, iddet bitinceye kadar [dört ay] devam eder. Hanefi mezhebinde
kadın ölünce, kocası bunu yıkayamaz. Çünkü ölünce nikah bozulur. Fakat
diğer üç mezhepte yıkaması caizdir. (Redd-ül
Muhtar) Kulaktan dolma haberlerle, (Kadın ölen kocasını yıkayamaz)
diyerek, peygamberlerden sonra insanların en üstününü haram vasiyet
etmekle suçlamak hiç uygun olmaz.
Hıristiyanlar ve dinsizler de Peygamberimizin ümmeti
midir? CEVAP Peygamber efendimize inananlara ümmet-i icabet, inanmayanlara da ümmet-i davet denir. Fakat tek başına hıristiyanlara, yahudilere ve
dinsizlere ümmet denmez.
Bir gazetede yazarın biri, şeytan taşlamadaki izdihamı
önlemek için haccın üç ay içinde yapılmasını teklif ediyor. Bu, dini
değiştirmek değil midir? CEVAP Bazı kimseler, orucu da kısaltmak için epey uğraştılar. "Çok oruç tutuyoruz. Güneş doğana kadar yiyip içmeliyiz" dediler. "Yaz aylarında oruç tutmak zordur. Kışın tutulmalı" gibi tekliflerle gelmek için hazırlanıyorlar. Bunların asıl maksatları, dini bozmaktır. Dinimizde eksiklik yoktur. Orucun hangi ayda tutulacağı, haccın hangi günde yapılacağı açıkça bildirilmiştir. Allahü teâlânın tam olarak gönderdiği dinde noksanlık arayanlar, kendi yüzkaralarını ortaya çıkarmış olurlar. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki: (Bugün, dininizi
kemale erdirdim, ikmal ettim. Size olan nimetlerimi tamamladım ve sizin
için din olarak İslam’ı seçtim.) [Maide 3]
Allah insanı veya şu çocuğu özenerek yaratmış demekte
mahzur var mıdır? CEVAP Böyle söylemek
çok mahzurludur. Allahü teâlâyı acizlikle suçlamak olur. Allah bir şeye
"Ol" dedi mi hemen
oluverir. O şeyi yaratmak için zahmet çekmez, yorulmaz. Yaratıcı, yaratılanla
mukayese edilmez. İnsanı veya güzel çocuğu yaratmak için çok gayret gösteriyor,
hayvan veya çirkin çocuk için özenmeye lüzum görmüyor demek olur ki,
böyle sözler insanı imandan çıkarır. (Hadika)
Çocuk, hanım ve mala fitne denir mi? Fitne ne demektir? CEVAP Fitne imtihan
demektir. Anarşi, bozgunculuk, günah, şirk, bela, düşman ve daha başka
manalara da gelir. Mal, hanım ve çocuklar hayırlı olmazsa bela olur,
fitne olur. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki: (Ya Rabbi, beni sevenlere, hayırlı mal ver! Bana düşmanlık
edenlere de çok mal, çok evlat ver!) [İbni Asakir]
Çocuğu ve
malı olan imtihan içindedir. İmtihanı kazanamazsa başı belaya girer,
Cehenneme gider. Mal, çocuk ve hanım, cihad, namaz gibi ibadetlerden
alıkoyabilir. Âyet-i kerimelerde buyuruluyor ki: (Ey iman edenler, hanımlarınız ve çocuklarınızdan size düşman
olanlar vardır. Onlardan sakının!) [Tegabün
14] (Mallarınız ve çocuklarınız sizin için elbette bir fitnedir.)
[Tegabün 15] Buradaki
fitne de imtihan ve benzeri manalardadır.
İnsan, genel olarak malını iyi yolda kullanmaz. Bu bakımdan
malı kendisi için düşman olmuş olur. Aslında mal, kılıç gibi bir nimettir.
İyi kullanılmazsa sahibini keser. Evlat da, bir nimet iken, iyi terbiye
edilmezse, ana-babaları ile birlikte Cehenneme gider. Nimet, düşman
olmuş olur. Çoğunluk bu imtihanı kazanmadığı için, mala, hanıma ve evlada
fitne, düşman gibi tabirler kullanılmıştır. Mesela, İskoçyalılar, genelde
cimri oldukları için, her İskoçyalıya cimri gözü ile bakılır. Belki
de içlerinde çok cömert olanları da vardır. Kayserililer, gözü açık
olarak bilinir. (Okur-yazar değilim ama Kayseriliyim) denir. Kayseri’de
gözü açık olmayan da vardır. Hüküm ekseriyete göre verilir. Peygamber
efendimiz, (Zenginleri ve kadınları Cehennemde gördüm) buyurmuştur. Halbuki Cennete
gidecek zenginler ve kadınlar da çoktur.
Esselamü ala menittebeal hüda [Hüdaya tabi olanlara
selam olsun] demek midir? CEVAP Huda [hı ile], Farsça’da ilah manasındadır. Sahip, efendi
manasına da gelir. Arapça’da ise, hüda [he ile] hidayete erme, doğru
yolu, hak yolu, yani İslamiyet’i bulma gibi manalara gelir. Bildirdiğiniz
cümlenin manası, Hidayet üzere
olana, hak yolda bulunana selam olsun demektir.
Âlimler günah
işlese de çaresini bilir deniyor. Bilerek günah işlemek uygun
mudur? CEVAP Âlimler iki türlüdür. Birincisinin maksadı yalnız Allah
rızasıdır. İkincisi, ilmini dünya menfaatine alet eder. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki: (Âlim, iki
türlüdür: Bir kısmı, ilmi ile Allah’ın rızasını ister. Onu paraya değişmez,
tamahkâr değildir. Bir kısmı da ilmi ile dünya menfaatini kasteder,
onu paraya değişir, tamahkâr olur, ilmini Allah’ın kullarından esirger.
İşte böyle kimseye kıyamette ateşten gömlek giydirilir.) [Deylemi]
(Cehennem
zebanileri, günah işleyen hafızlara, puta tapanlardan daha önce azap
yapar. Bilerek yapılan günah, bilmeyerek yapılandan daha kötüdür.) [Taberani]
(Kıyamette
en şiddetli azap, ilmi kendisine faydası olmayan din adamına olur.)
[Taberani] (İlmini,
insanlara öğretmeyene, kıyamette ateşten yular bağlanır.) [Tirmizi]
(Mirac gecesinde
ateşten makasla kendi dudaklarını kesenleri görüp kim olduklarını sordum. "İlmi ile amel etmeyen din adamlarıdır" dendi.) [Buhari]
(Ahir zamanda
ibadet edenlerin çoğu, din cahili olacak, din adamlarının çoğu da fasık
olacaktır.) [Hakim]
(Âlimlerin
kötüsü, insanların en kötüsüdür.) [Deylemi] (Amelsiz
âlim, mum gibidir, kendini yakar, insanları aydınlatır.) [Bezzar]
Hz. Ammar bin Yaser, maldan başka düşünceleri olmayan,
oldukça cahil ve vahşi bir kavmin halini anlatınca, Peygamber efendimiz
buyurdu ki: (Ya Ammar,
bundan daha acayibi, onların bilmedikleri nice bilgilere vakıf olup
da, onlardan daha gafil yaşayanların bulunmasıdır.) [Bezzar]
Bazı kimseler su, tuz ve ateşin ortak olduğunu, bunları
komşuya vermek gerektiğini, vermemenin günah olduğunu söylüyorlar. Böyle
bir şey var mıdır? CEVAP Böyle bir şey yoktur. Bir kimsenin mülküne başkası ortak
olamaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Müslümanlar
üç şeyde ortaktır: Ot, su ve ateş.) [Ebu Davud] Hiç kimsenin mülkü olmayan böyle şeylerde Müslümanlar
ortaktır demek, (Ele geçirenin mülkü olur) demektir. Mülkü olunca da,
artık başkalarına vermeye zorlanamaz. Fakat bir kimse, umuma ait bir
suyu, başkalarının kullanmasına mani olamaz. (Mecelle)
Hayvanların ruhu ve aklı var mıdır? CEVAP
İnsanlarda olan ruhtan hayvanda yoktur. Hayvandaki ruh,
ona hayatiyet yani canlılık kazandıran bir ruhtur.
hayvan da canlıdır. Ama bizdeki ruhtan onda yoktur. Hayvanda akıl
da yoktur. Şehvetlerine uymaları suç olmaz. Aklı olana suç olur.
İnsan ile hayvanlar arasındaki en büyük fark insanın
ruhudur. İnsanlık şerefi bu ruhtan gelmektedir. Bu ruh, ilk olarak Âdem
Aleyhisselama verildi. İnsanlara mahsus olan bu ruh hayvanlarda yoktur.
Maddecilerin, felsefecilerin bu ruhtan haberleri olmadığı için, insanı
maymuna yakın sanabilirler. İlk insanların şekli, yapısı, asla maymuna
benzemez, fakat benzese bile insan insandır. Çünkü ruhu vardır. Maymun
ise hayvandır. Çünkü bu ruhtan ve ruhun hasıl ettiği üstünlüklerden
mahrumdur. Hayvanların ruhunu kim alır? CEVAP
Hayvanların insanlarınki gibi ruhları yoktur. Kendilerine
canlılık veren, yani organlarının işlemesini sağlayan sinir sistemlerinde
bir kuvvet vardır. Buna hayvani ruh veya can demişlerdir. İnsanlarda
da bu hayvani ruh olmakla beraber, ayrıca âlemi emirden gelen ruhları
da vardır. Azrail aleyhisselam, insanlara mahsus olan ruhu alır. Bunlardan
fasık ve kâfir olanların ruhunu ise, diğer meleklere emrederek aldırır. Bizim memlekette hanımlar arasında âdet olarak yaşca
büyük olanlar el öptürüyorlar. Yaş farkı üç beş yaş olsa dahi. Caiz
midir? Fitne çıkmasın diye öpülebilir mi? CEVAP
Fitne bir zarar verirse
fitne olur. Zarar vermezse fitne olmaz. Sadece ana babanın ve hocanın
eli öpülür. Amca dayı hala teyze gibi yaşlı olanların âdet ise elleri
öpülebilir. Üç beş yaş farkı olanların elini öpmek haramdır. Haramı
mubah kılacak kadar bir fitne olursa o zaman caiz olur. Öyle bir fitne
de var mı?
Çok yaşlı olmayan
abimizin, ablamızın eli öpülür mü? Öpülmez. Ama öyle bir yerdesiniz
ki, öpmezseniz fitne çıkacak, dedikodu olacak, falanca el öpmemiş denecek,
bunun gibi şeyler olacaksa, mecburen öpülür. Yoksa öpülmez.
Kilise, Havra gibi yerlere Allah’ın evi diyen var. Allah’ın
evi olur mu? CEVAP Allah’ın
evinden maksat, Allahü teâlâya ibadet edilen yer demektir. Mesela Kâbe’ye
Beytullah, yani Allah’ın evi denir. Fakat kilise ve Havralar Allah’ın
değil, şeytanın evidir. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki: (Camiler Allah’ın evidir.) [Hakim]
Başka yer yoksa Kilisede namaz kılmak caiz olur. Namazdan
sonra hemen çıkmalıdır. Çünkü, Kilisede, şeytanlar toplanır. Kilise
putlardan temizlenirse namaz kılmak mekruh olmaz. (Redd-ül Muhtar)
Şah-ı Nakşibend, Abdülkadir-i Geylani ve Ahmed Rufai
hazretlerinden hangisi daha üstündür? CEVAP Bir ilkokul talebesi, bir profesörün bilgi derecesini ölçemez. Şu profesör, ötekinden üstündür dese, hiç kıymeti olmaz. Evliya olmayan kimse de (Şu veli, ötekinden üstündür) diyemez. Derse, hiç kıymeti olmaz. Bahsettiğiniz üç zatın da büyük evliyadan olduğunu, onlardan sonra gelen veliler bildirmişlerdir.
Bir kimse, kendisinin Cennete gidip gitmeyeceğini bilebilir
mi? CEVAP Genel olarak Müslüman kimse, iman ile ölür. İman ile
ölen de, ya doğrudan doğruya, yahut günahlarının cezasını çektikten
sonra Cennete gider. İstisna olarak da pek az kimseye kötü bir hayat
yaşadığı halde, son zamanlarda yaptığı iyi ameller sebebiyle imanla
gitmek nasip olur. Bunun tersi de mümkündür. Yani salih amel işleyen
bir kimse, son zamanlarda sapıtıp maazallah imansız ölebilir. Genel olarak, insan nasıl yaşarsa öyle ölür. Yani Müslüman
olarak yaşayan, Müslüman olarak ölür. O halde salih amel işlemeye çalışmalıyız.
İyi bir insan olup olmadığımızı, bizimle münasebeti olan salih kimseler
daha iyi bilir. (O, iyi bir insan değil) diyorlarsa, iyi olmadığımız
açıktır. Eğer, (O, iyi bir insandır) diyorlarsa, iyi olduğumuz anlaşılır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kendisinin
iyi mi kötü mü olduğunu anlamak isteyen, salih olan komşularının kendisi
hakkında ne dediklerini öğrensin! "İyi kimse" diyorlarsa, Allah indinde de iyi olduğunu
anlasın!) [Şir’a]
Bilip de
yapmamanın cezası daha büyüktür diyerek dini meseleleri öğrenmek
istememek uygun mudur? CEVAP Öğrenmesi mümkün iken öğrenmemek de günahtır. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki: (Aynı günahı
işleyen âlime bir, cahile iki günah yazılır. Âlim, yalnız günahın, cahil
ise, hem günahın, hem de o meseleyi öğrenmemenin cezasını çeker.)
[Deylemi]
Bir kâfir Müslüman olunca, bütün günahları sevaba çevrilir
mi? CEVAP Evet çevrilir.
Allahü teâlânın affı ve mağfireti boldur. İman edip salih amel işleyince,
günahlarını sevaba tebdil etmektedir. Mülk Onundur, dilediğine, dilediği
kadar ihsan eder. Bunda şaşılacak bir şey yoktur. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor
ki: (Tevbe edip iman eden ve salih amel işleyenlerin günahlarını
sevaplara çeviririm. Allah çok affedici ve çok esirgeyicidir.) [Furkan
70)
Bu âyet-i kerimenin Hz. Vahşi için indiği Hadika’da
bildirilmektedir. Medarik tefsirinde, (Tevbe edip)ten murad, (Şirkten
tevbe edip) demek olduğu bildirilmektedir. Demek ki, şirkten tevbe edip
iman edenlerin günahları sevaba çevrilmektedir.
Allah’ın emrini yapmayıp, yasaklarından da sakınmayan
küfre girer mi? İbadet nedir? Bir kimse bildiği halde ibadet etmezse,
Cennete gider mi? CEVAP Üç sualiniz var: 1- Tekliflere yani emirlerin yapılması
gerektiğine ve yasaklardan sakınmak lazım geldiğine inanmak, imanın
şartıdır. Tekliflerin çoğuna inanıp da, yalnız birine inanmayan, buna
uymak istemeyen, Muhammed aleyhisselama inanmamış olur. Kâfir olur.
Müslüman olmak için, tekliflerin hepsine inanmak gerekir. Bir Müslüman,
tekliflere inandığı halde, bunlara uymazsa, mesela, tembellik ederek,
namaz kılmazsa; kötü arkadaşa ve nefsine uyarak, içki içerse, kadın,
tesettüre riayet etmezse, imanı gitmez, kâfir olmaz. Günah işlemiş,
asi Müslümandır. Tekliflerin sadece birine uymak istemezse, yani beğenmez,
vazife olduğuna önem vermez ise, hafif görürse, imanı gider, kâfir olur.
(Namaz kılmıyorsam, açık geziyorsam ne çıkar? Sen kalbe bak. Kalbim
temizdir) demek, veya (önce ekmek parası kazanmak, herkese iyilik etmek.
Sonra namaz) gibi sözler, tekliflerin bir kısmını beğenip bir kısmını
beğenmemektir. Her Müslümanın bu inceliğe dikkat etmesi, tekliflere
uymayanların, imanlarının gitmemesi için uyanık olmaları gerekir. Teklife
uymamak başka, uymak istememek başkadır. Bu ikisini karıştırmamalıdır!
2- İbadet
demek, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselama tâbi olmak demektir. Yani
bütün sözlerini ve hareketlerini Onun emirlerine ve yasaklarına uydurmak
demektir. Şunu iyi bilmelidir ki, ibadet şeklinde yaptığı işler, eğer
Onun emri ile olmadı ise, ibadet olmaz, hatta günah olur. Namaz ve oruç
ise de böyledir. Ramazan Bayramının birinci günü ve Kurban Bayramının
her dört günü oruç tutmak günahtır. Halbuki, oruç bir ibadettir. Fakat,
emir ile olmadığından günah oldu. Bunun gibi, başkasından zor ile alınan
elbise ile veya böyle bir yerde namaz kılmak da günahtır. Halbuki namaz
bir ibadettir. Fakat, emir ile olmayınca isyan oluyor. Bunlar gibi,
bir kimsenin, nikahlı ailesi ile her türlü oyun ve latife yapması ibadettir,
yani sevaptır. Halbuki yapılan şey oyun ve eğlencedir. Fakat emir ile
olduğundan sevaptır.
Görülüyor ki, ibadet demek,
yalnız namaz kılmak, oruç tutmak değildir. İbadet demek, İslamiyet’in
emirlerine uymak demektir. Çünkü, namaz ve oruç, İslamiyet’e uygun olunca,
ibadet olur.
3- İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor
ki: İyi bil ki, amelsiz ilim, insanı kurtaramaz. Bir kimse, dağda bir aslana rastlasa, yanında tüfeği ve kılıcı bulunsa ve bunları kullanmasını iyi bilse ve ne kadar cesur olsa da, bu aletleri kullanmadıkça, aslandan kurtulabilir mi? İşte bunun gibi, bir kimse ne kadar ilim sahibi, olursa olsun, bildiğine göre hareket etmezse, ilminin faydası olmaz.
Mütehassıs bir doktor hastalansa,
hastalığı da kendi branşında olsa, bunun en etkili ilacını da bilse
ve bu ilaç hakikaten o hastalığa çok iyi gelse, ilacı kullanmadıkça,
yalnız bilgisi onu iyi edemez. Bir insan da, ne kadar ilim edinse, ne
kadar kitap okusa, bildiklerini yapmadıkça faydası olmaz. (Eyyühel-veled)
Hadis-i şerifte (Dünya melundur) buyuruluyor. Dünya
nedir? CEVAP Dünya, dinimizin yasakladığı haram ve mekruhlardır.
Bunlara dalıp da ahireti unutan aldanmıştır. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki: (Sonunu düşünmeyip
dünyaya aldanan insan, ipek böceği gibidir. İpek böceği kendine yuva
örer ve sonunu bilmez. Sonra oradan çıkmak ister, çıkacak yer bulamaz,
ördüğü yuvasında ölür ve çalışması başkalarına yarar.) [Risale-i
Münire] O halde haramlardan, mekruhlardan ve lüzumsuz mubahlardan
sakınmak gerekir!
Evliya ile evliyalık taslayanı birbirinden ayırmak mümkün
müdür? CEVAP Evliyayı, evliyalık taslayan yalancılardan ayıran farkların
en açığı, bütün söz ve hareketlerinin dine uygun olmasıdır. Evliyanın
yanında bulunanlarda Allah sevgisi kuvvetlenir, haramlardan soğur. Fakat
bugün dünyada böyle salih kimseleri bulmak zordur. Hakiki parayı bilmeyenin,
kalbını, yani sahtesini ele geçirince, hakikisinden ayırması kolay olmaz.
Bundan istifade eden yalancılar, sağda solda atını rahatça oynatabilmektedir.
Bunları iyi tanıyabilmek için, dinimizi iyi bilmek gerekir. Sözü ve
hareketi dine uygun olmayan, değil evliya salih Müslüman bile olamaz. |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |