İnsan ne için yaşar? Yaşamanın tek gayesi var, dünya ve ahirette mutlu olmaktır.
Dünyada ahireti kazanmak için çalışmak gerekir. Kur’an-ı kerimde, Allahü
teâlâ, (Ben insanları beni tanısınlar,
bana ibadet, kulluk etsinler diye yarattım) buyuruyor. Yani dünyada
dinin emrine uygun yaşamak, yaratılış gayemizdir. İnsan niçin yaratıldı, vazifesi nedir? CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Bütün varlıkların hülasası, özü olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip içmek, gezmek, yatmak keyif sürmek için yaratılmadı. Kulluk, vazifelerini yapmak için, Rabbine itaat, tevazu, kuvvetsizliğini, ihtiyacını göstermek, Ona sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı. Muhammed aleyhisselamın
bildirdiği ibadetlerin hepsi, insanlara faydalı şeylerdir. İnsanlara
yaradığı için emredilmiştir. Yoksa, hiçbir ibadetin Allahü teâlâya faydası
yoktur. Candan teşekkür ederek, minnet ile ibadet yapmalı, tam teslim
olarak emirleri yapmaya ve yasaklardan kaçınmaya çalışmalıdır. Allahü
teâlâ hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde, kullarını, emir ve yasaklar
vermekle şereflendirdi. Her şeye muhtaç olan, biz kulların, bu büyük
ihsana, bol bol teşekkür etmemiz, bunun için de, emirleri yapmaya candan
sarılmamız gerekir. (73. Mektub) Allahü teâlâ, her şeyin sebepsiz, şartsız, maliki, hepimizin
sahibidir. Bütün insanlar, Onun kullarıdır. Kullarına verdiği her emri
ve her şeyi istediği gibi kullanması, hep yerindedir ve faydalıdır.
Bunda, zulüm olamaz. Memurlar âmirlere, kullar sahiplere emirlerin,
işlerin sebebini soramaz. Akla uygun, bundan daha açık bir şey yoktur. Bütün insanları Cehenneme koyup, sonsuz azap yapsaydı, kimin
bir şey söylemeye hakkı olabilirdi? Çünkü, kendi yarattığı, yetiştirdiği
mülkünü kullanıyor. Başkası yok ki, onun mülküne tecavüz olsun ve zulüm
denilebilsin. Halbuki, insanların kullandığı, öğündükleri mallar, mülkler,
hakikatte onların değil, hepsi, Onundur. Bizim bunlara el uzatmamız,
karışmamız, hakikatte zulümdür. Allahü teâlâ, bu dünyanın düzeni için
ve bazı faydalara yol açması için, bunları bize mülk kılmış ise de,
hakikatte hepsi Onundur. O halde, bizim bunları, asıl sahibinin mubah
ettiği, izin verdiği kadar kullanmamız yerinde olur. (266. mektub) [Bugün bile, Allahü teâlâyı inkâr eden, İslamiyeti beğenmeyen, cahilliğin verdiği cesaret ve taşkınlıkla öğünen cemiyetlerin, Allahü teâlânın emirlerinden çoğunu benimsedikleri göze çarpıyor. Bütün insanların, din ahlakından uzaklaştıkça, geçimsizlik, sefalet, işkence, sıkıntı ile kıvrandıkları görülüyor. Fen aletleri, medeni vasıtalar, akıllara hayret verecek şekilde, ilerlediği halde, dünyadaki huzursuzluğun, insanlıktaki sıkıntının azalmadığı, arttığı, ibretle görülüyor.] Yeryüzünün
Ahengi
Dünya canlıların ihtiyaçlarını giderdiği bir barınak yeridir.
Eğer dünya, devamlı sallansaydı, insanlar hiçbir şeyi, hiçbir sanatı
mükemmel yapamazdı. İnsanların isyandan vazgeçmesi için İlahi bir ikaz
olan zelzeleden [depremden] ibret alınmalıdır. Yeryüzünde toprak olmayıp hep kaya ve taş gibi sert maddeler
bulunsaydı, ziraat yapılmaz, toprak nimetinden istifade edilemezdi. Yerçekimi kuvvetinin yaratılması ne büyük nimettir. Yerçekimi
olmasaydı yeryüzünde yaşamak mümkün olmazdı. Hiçbir şey konduğu yerde
durmaz, hafif bir tesir ile göklere yükselirdi. Mevsimlerin meydana gelmesi için dünyanın oval yaratılıp Güneş
etrafında dönmesi, gece ile gündüzün meydana gelmesi için Dünyanın kendi
etrafında dönmesinin sayısız faydaları vardır. Denizler, kara parçalarından daha fazla yaratılmıştır. Denizdeki
hayvanlar, karadaki hayvanlardan daha fazladır. Bütün bu hayvanların
rızıklarını veren Allahü teâlâ, hayvanları su içinde nefes alacak şekilde
yaratmıştır. Deniz içinde Yunus Balığı familyasından boyu 25 metreyi
bulan Anber balıklarını yaratmış, istiridye cinsinin karnında yüksek
değerli inciler ve kabuklarından düğme ve süs eşyası yapılan sedefler
yaratmıştır. Cenab-ı Hak, suya belli kaldırma kuvveti verdi. Suyun kaldırma
kuvveti olmasaydı, denize giren suyun dibine batar, bir daha çıkamaz,
gemilerin yüzmesi mümkün olmazdı. Suya kaldırma kuvveti verilmeseydi
balıklar ve diğer deniz hayvanları yaşayamazdı. Eğer bir müddet hava nimeti yok olsa, bütün canlılar helak
olur. Uçsuz bucaksız boşluk hava ile dolu olduğu için, bu büyük nimetten
habersiz yaşanıyor. Birkaç dakika nefes alıp veremesek ölürüz. Hava ve Rüzgar Hava ve rüzgar sayesinde bulutlar hareket edip yağmurlar çeşitli
yerlere yağabiliyor. Hava olmasaydı, uçaklar uçamazdı. Gemiler ve diğer
vasıtalar da havaya muhtaçtırlar. Yağmur bile hava sayesinde düzgün
yağmaktadır. Çünkü hava olmasaydı, yağmur kütle halinde düşer, ondan
istifade zorlaşır, hatta felaket olurdu. Hava ve rüzgar olmasaydı, yağmurlar
hep belli yerlere düşer, birçok yerlere de yağmaz, böylece fayda yerine
zararı olurdu. Bazı yerlerde kuraklık hüküm sürerken, bazı yerlerde
devamlı seller meydana gelir, birçok şeyler harap olurdu. Hava olmasaydı daha neler olmazdı ki? Kuraklık hüküm süren
yerlerde bitkiler kurur, pınarlarda su kalmazdı. Böylece havada istenilen
nem bulunmayacağı için ziraat yapılamaz, hastalıklar baş gösterir, kıtlık
ve felaket meydana gelirdi. Sel, zelzele, kuraklık gibi, İlahi musibetlerin ara sıra zuhur
edişi, Allahü teâlânın sonsuz nimetlerine, lütuf ve ihsanına karşı isyanda
olanları ikaz mahiyetindedir. Hiçbir nimet ve felaket sebepsiz değildir.
Düşünebilenler için nice hikmetleri vardır. Allahü teâlâ, insanoğlu için bunlar gibi daha nice sayısız
nimetler yaratmıştır. Bunları kullanabilmek için akıl ve fikir ihsan
etmiştir. Bu ihsanlara karşı kulluk vazifemizi yapmamız icap etmez mi? |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |