Amel imandan parça değildir

 

Amel imandan parça mıdır, yani bir farzı yapmayan veya bir haramı işleyen kâfir olur mu?

CEVAP

Hayır Ehl-i sünnete göre kâfir olmaz. Vehhabiler diyor ki:

(Amel [ibadet], imanın parçasıdır, azalır çoğalır. Bir farzı yapmayan, mesela farz olduğuna inandığı halde, tembellikle namaz kılmayan kâfir olur. Bu öldürülür, malları vehhabilere taksim edilir.)

CEVAP

İbadetin vazife olduğuna inanmak imandandır. İnanmak başka, yapmak başkadır. Bunları birbirlerine karıştırmamalıdır. İnandığı halde, tembellikle yapmayan kâfir olmaz. Vehhabiler, “Müslümanlar şirk üzere yaşadılar, bu yüzden, ölenleri müşriktir yani kâfirdir” diyorlar. Bir müslümana kâfir diyenin kendisi kâfir olur. Aslında bu itikadları yüzünden, yani vehhabi olmayan müslümanlara kâfir demeleri yüzünden bunlara cevap vermeye lüzum yok ise de, müslümanların bunları yakından tanımaları için bu hususlara açıklık getiriyoruz.

 

İmam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri, ameller imandan parça değildir buyurdu. İman, inanmak demektir. İnanmakta azlık çokluk olmaz. İbadetler, iman olsaydı, iman azalıp çoğalırdı.

Âyet-i kerimelerde, imanı olanlara, ibadet yapmaları, günahtan sakınmaları emrediliyor.

(Ey iman edenler, rüku edin; secde edin; Rabbinize ibadet edin.) [Hac 77]

(Ey iman edenler, Cuma günü namaz için ezan okununca, Allah’ı anmaya koşun.) [Cuma 9]

(Ey iman edenler, faiz yemeyin.) [Al-i imran 130]

Bu âyetlerden, imanın ibadetten başka olduğu anlaşılmaktadır.

Şu âyetler de, ibadetlerin imandan başka olduklarını gösteriyor:

(İman edip salih ameller işleyen kimseler için mağfiret ve bol rızık vardır.) [Hac 50]

(İman edip salih amel işleyenlere kesintisiz mükâfat vardır.) [İnşikak 25]

(İman edip salih ameller işleyenlere Cennetler vardır.) [Tin 11]

 

Şu âyet-i kerime de, amellerin imandan ayrı olduklarını açıkça göstermektedir:

(Erkek veya kadın, mümin olarak, iyi amel işleyeni mutlaka güzel bir hayata kavuşturacağız.) [Nahl 97]

 

İman edip, hiç ibadet yapamadan, hemen ölenin, mümin olduğu söz birliği ile bildirilmiştir. Cibril hadisinde de imanın [Amentü’deki altı esasa] inanmak olduğu bildirilmiştir.

 

Meşhur (Emali kasidesi) 43. beytinde diyor ki:

(Farz olan ibadetler, imandan sayılmaz.)

 

Ehl-i sünnet âlimlerinden bazıları, şu âyet ile hadis-i şerifi delil getirerek, iman [yani imanın nuru] artar eksilir dediler:

(Müminler ancak, Allah’ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran kimselerdir.) [Enfal 2]

(İman artarak, sahibini Cennete götürür. Azalarak da, Cehenneme sürükler.) [M. Nasihat]

 

İmam-ı a’zam hazretleri, bu âyet ve hadis-i şerifi şöyle açıkladı:

İmanın artması, devam etmesi, çok zaman sürmesi demektir. İmanın çok olması, inanılacak şeylerin çoğalması demektir. Mesela, Eshab-ı kiram, önce az şeylere inanırlardı. Yeni emirler gelince, imanları çoğalırdı. İmanın artması demek, kalbte nurunun artması demektir. Bu parlaklık, ibadet ile artar. Günah işlemekle azalır. (Şerh-ı Mevakıf , Cevheret-üt-tevhid)

 

Vehhabi kitabında diyor ki:

“Eshab-ı kiramdan biri şarap içti, diğer eshabtan birkaçı, buna lanet edince, Resulullah, (Ona lanet etmeyin! Çünkü o, Allah ve Resulünü sever) buyurdu.”

Günah işleyenin kâfir olmadığını, kendileri de yazmaktadır. Büyük günah işleyenler, farzları yapmayanlar kâfir olur diyenlerin yanlış söylediklerini bu hadis-i şerif bildirmektedir.

(İmanı olan, zina etmez. Hırsızlık etmez) hadis-i şerifi de, imanın kendini değil, kemalini göstermektedir.

 

Mutezile ile Vehhabiler ve diğer bazı bid’at fırkaları, (Amel, imandan parçadır) demişlerse de, amel, imanın parçası değildir. Küfrün zıddı iman, günahın zıddı ise ibadettir. İmanı bırakan kâfir olur, ibadeti terk eden günahkâr olur. Amelsiz iman makbuldür, imansız amel ise makbul değildir. Kadınların muayyen hallerinde olduğu gibi, namaz, oruç gibi ibadetleri bırakmak caiz ve gerekirken, imanı hiçbir zaman bırakmak caiz olmaz.

 

Yalnız iman ile Cennete girilirse de, yalnız amel ile Cennete girilmez. Amelsiz iman makbul, imansız amel ise makbul değildir. İmanı olmayanların yaptığı ibadetler, ahirette hiçbir işe yaramaz. İman başkasına hediye edilmez, fakat amelin sevabı, başkalarına hediye edilir. İman vasiyet edilmez, fakat kendi için amel yapılması vasiyet edilir. Ameli terk eden kâfir olmaz ise de, imanı terk eden hemen kâfir olur. Özrü olan kimseden amel affolur ise de, iman kimseden affolunmaz.

 

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:

Sapık fırkalar, (Onlar, iman edip salih amel işlediler) mealindeki (Rad) suresinin 29.âyet-i kerimesini delil gösterip, (Amel imanın parçasıdır) dediler. Halbuki bu ve benzeri âyetler, amelin, imanın içinde değil, dışında olduğunu gösterir. Eğer aksi olsaydı, (ve amilussalihat) sözü lüzumsuz tekrar edilmiş olurdu. Mutezile fırkasının (ve vehhabilerin), günah işleyenlerin ebedi Cehennemde kalacağını söylemesi yanlıştır. Çünkü hadis-i şerifte, (İkrar ettiği şeyi, inkâr etmeyen, kâfir olmaz) buyuruldu. Günah işleyen, tasdik ettiği imanın esaslarını inkâr etmiş olmaz. Ahirette yalnız imansızlara şefaat edilmez. Bu da, şefaat edilen günahkârların kâfir olmadığını gösterir. Hadis-i şerifte, (Büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim) buyuruldu. Ebüdderda hazretleri, (Ya Resulallah, zina ve hırsızlık eden de, şefaate kavuşacak mıdır?) diye sual etti. Cevabında, (Evet zina ve hırsızlık edene de şefaat edeceğim) buyurdu. İman ile ölen herkes, er geç Cennete girer.

 

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Şirk üzere ölmeyen her mümine şefaat edeceğim.) [Bezzar, Hakim, Beyheki]

(Zina etmiş, hırsızlık yapmış, içki içmiş mümin de Cennete girer.) [Buhari]

(Kalbinde zerre kadar imanı olan Cehennemde kalmaz.) [Buhari]

(Büyük günah işleyen her mümine şefaat edeceğim.) [Nesai, Tirmizi]

(İmanla ölen günahkârlara şefaat edeceğim.) [Buhari, Müslim]

 

Günahkâr mümin, cezasını çektikten sonra, Cennete girer. (Zina edenden, içki içenden iman çıkar) hadis-i şerifi, günahkârların kâmil mümin olmadığını bildirmektedir. (İman, kalb ile tasdik, dil ile ikrar ve azalarla ameldir) sözünün manası şudur: İnsanda iman, vücuttaki baş gibidir. El kol gibi uzuvlar da ameller gibidir. Elsiz, kolsuz insan olursa da, başsız insan olmaz. Normal bir insan tarif edilirken, bütün azaları ile tarif edilir. Yani bazı azaları eksik olsa bile insan yine insandır. Bunun gibi, kâmil mümin tarif edilirken, amel de dahil edilmiştir. Eli ayağı kesik kimseye (yaşayan ölü) dendiği gibi, büyük günah işleyene de, kâmil mümin değil manasına "mümin değildir" buyurulmuştur. (İhya)

 

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyurdu ki:

İbadetler, imandan, parça değildir. Fakat ibadetler, imanın kemalini artırır. İmam-ı a’zam hazretleri, "İman artmaz ve azalmaz" buyurdu. Çünkü iman, kalbin tasdiki, kabul etmesi, inanması demektir. İnanmanın azı, çoğu olmaz. Azalan ve çoğalan inanışa, iman değil, zan ve vehim denir. Mümin büyük günah işlese de imanı gitmez, kâfir olmaz.

 

Günahı çok olan bir mümin, tevbe etmeden ölmüş ise, Allahü teâlâ dilerse, günahlarının hepsini affeder, dilerse günahları kadar azap eder; fakat sonunda yine Cennete koyar.

Ahirette kurtulmayacak olan yalnız kâfirlerdir. Zerre kadar imanı olan kurtuluşa kavuşur. (M. Rabbani 2/67)

 

Günah ile imansızlık ayrı şeylerdir

(Zani, zina ederken; içkici, içki içerken; hırsız, çalarken mümin değildir) hadis-i şerifi, günah işleyenlerin kâfir olacaklarını göstermiyor mu?

CEVAP

Hayır, kâfir olacaklarını göstermiyor. Âlimler, bunların kâmil mümin olmadıklarını gösterdiğini bildirdiler. Bunların iman kuvveti zayıftır, küfre düşmeleri kolay olur. (Fuhuş söz söyleyen, komşusu zararından emin olmayan, komşusu aç iken tok olan mümin değildir) hadis-i şerifleri de böyledir. (Şu günahı işleyen Cennete giremez, Cehennemliktir, mümin değildir) demek, (O günahtan tevbe edilmezse, af veya şefaate uğramazsa, günahının cezasını çekmeden Cennete giremez) demektir. Çünkü günah ile, imansızlık ayrı şeylerdir. Günah ne kadar büyük olursa olsun, o günahı işleyen kâfir olmaz. Fakat hangi günah olursa olsun, günaha devam edenin kalbi kararır, küfre sürüklenir. Onun için her günahtan kaçmalıdır.

 

İbadet yapmayan ve günah işleyen müslümana kâfir dememelidir. Ehl-i sünnet âlimlerinin açıklamaları olmadan hadis-i şeriflerden, âyet-i kerimelerden hüküm çıkarmak çok yanlış olur. Mesela, (Bir mümini kasten öldüren Cehennemdedir) mealindeki âyet-i kerimeyi İslam âlimleri, (Bir mümini, mümin olduğu için öldüren Cehennemliktir) şeklinde açıklamışlardır.

 

Allahü teâlânın var ve bir olduğunu ve Peygamberi ile bildirdiği ahkamı tasdik eden bir mümin, bu ahkama uymakta kusur ederek günah işlerse elbette üzülür. Günah işlemekle kâfir olmaz.

Allah’ı ve Peygamberi tanımayan ve yaptığı iyi işleri, Allah’ın emri olduğu için değil de, başka sebeple yapan bir kimse, Allah’a kul olmayı bile kabul etmiyor. Bu ikisine karşı Allahü teâlânın muamelesi, elbette bir olmaz. Çünkü birisi suçlu ise de müslümandır. Diğeri iyi iş yapmış olsa da kâfirdir. (Hadika)

 

Vehhabi İbni Baz’ın bozuk kitabı 

Abdülaziz bin Baz’ın "Akidet-üs-sahiha" adlı kitabı "Doğru İnanç" ismi altında Türkçeye tercüme edilerek dağıtılıyor. Kitapta (İman, dil ile ikrar ve inanılanı yapmaktır. İman itaat ile artar, isyan ile azalır) diyor. Böyle söylemesi doğru mudur?

CEVAP

Yanlıştır. Dikkat edilirse kalb ile tasdik demiyor. Halbuki bir kâfir de dil ile ikrar edebilir. Kalb ile tasdik etmedikçe kıymeti olmaz. İnanılanı yapmak ameldir. Mesela orucun farz olduğuna inanan kimse bunu yapmazsa günaha girer, imanı gitmez. İbni Baz, inanılanı yapmak iman diyerek amel, imanın parçasıdır diyor. Halbuki amel imandan parça değildir. Mesela namaz kılmayana kâfir denmez.

(İman artar, eksilir) demekle de, gerçekte imanın artıp eksildiğini zannediyorlar. Halbuki iman, "Amentü..." de bildirilen altı esasa inanmaktır. Bunun birine inanmamak küfür olur. Bu bakımdan iman zamanla azalıp çoğalmaz. Tevilsiz (iman artar, eksilir) demeleri küfür olur. (İmanın parlaklığı artar, eksilir) demekte mahzur olmaz.

 

Ehl-i bid’at, (Amel, imandan parçadır) demişlerse de, amel, imanın parçası değildir. Küfrün zıddı iman, günahın zıddı ise ibadettir. İmanı bırakan kâfir olur, ibadeti terk eden günahkâr olur. Amelsiz iman makbuldür, imansız amel ise makbul değildir.  Kadınların muayyen hallerinde olduğu gibi, namaz, oruç gibi ibadetleri bırakmak gerekirken imanı hiçbir zaman bırakmak caiz olmaz.

 

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:

Bid’at ehli, (İman edip salih amel işleyenler) mealindeki âyetleri delil gösterip, (Amel imanın parçasıdır) dediler. Halbuki bu ve benzeri âyetler, amelin, imanın içinde değil, dışında olduğunu gösterir. Eğer aksi olsaydı, (ve amilussalihat) sözü lüzumsuz tekrar edilmiş olurdu.

 

İmam-ı a'zam hazretleri de buyurdu ki:

İman, dil ile ikrar, kalb ile de tasdiktir. İmanda azalma, çoğalma olmaz. Ancak parlaklığında, kuvvetinde çoğalma olur. Amel, imandan parça değildir. Günah işleyene kâfir denmez. İman herkese gerekirken, her amel herkese gerekmez. Mesela nisaba ulaşmayan fakir zekat vermez. Hayz halinde namaz kılınmaz. Fakat fakire ve hayzlıya iman gerekmez denilemez.

 

Avrupa’dan bir okuyucumuz diyor ki:

İbni Hudayri diye birisinin Tevhid inancı diye Türkçe’ye çevirdiği kitap ektedir. Bu kitap Vehhabi kitabı mıdır?.

CEVAP 

Evet Vehhabi kitabıdır. İbni El Hudayri, İbni Baz’a göre daha yumuşak yazmıştır. Mesela ahirette Resulullahın şefaat edeceğine, kerametin hak olduğuna inanıyor. Ama yine bir mezhebi kabul etmemekte direniyor, delil sadece kitab ve sünnet diyor. İbni Teymiyye ve ibni Hazm gibi ehli bid’atten deliller veriyor. İbni Baz’a şeyh ve âlim diyor. Her Vehhabi gibi, evliya ve peygamberlerden istigaseye [yardım istemeye] şirk diyor. (Bilerek namazı terk eden kâfir olur) diyerek de şu âyeti delil gösteriyor:

(Tevbe eder, namaz kılar ve zekat verirlerse, din kardeşiniz olurlar.) [Tevbe11]

 

Burada namazı zekattan ayırmak yanlıştır. O zaman zekat vermeyen de kâfirdir. Zekat vermeyen, namaz kılmayan kâfir olunca, diğer farz olan ibadetleri yapmayan da kâfir olur. Yani amel imandan parça olur. Amel imandan bir parça olsaydı, her günah işleyen kâfir olurdu. Yeryüzünde hiçbir Müslüman kalmazdı. Sadece namaz kılmayan kâfir demekle sanki biraz yumuşadıklarını göstermek istiyorlar. Daha başka yanlışlıkları da vardır.

 

Haramı önemsiz saymak küfür olur

Günahı önemsiz saymanın ne demek olduğu çok kimse tarafından bilinmemekte, bu yüzden günahkârlara kâfir denmektedir. Halbuki bu vehhabilerin inancıdır. Mesela (İçki içmeye devam eden kimse, haram olduğuna önem verse, içmez, açık gezen bayan, bunun haram olduğuna önem verse kapanır. O halde bunlar, işlediği günahlarına üzülmedikleri, yani haramı önemsiz saydıkları için kâfirdir) demek yanlıştır. Üzülmeyen, önem vermeyen kâfir olur ama, üzülmek, önem vermemek ne demektir? Mesela namazını kılan bir bayan, açık gezmenin günah olduğunu biliyorsa, (Kapanmak Allah’ın emri, kapansak iyi olur ama, bu zamanda kapanamıyoruz) derse, bu bayana kâfir denmez. Bunun gibi içki içen kimse de, (İçki haramdır, fakat alıştık bırakamıyoruz) derse, bu kimseye kâfir denmez.

 

Aksine, hiç içki içmeyen birisi, (bir bardak şarap içmek günah sayılmaz) dese küfre girer. Yahut, (Herkes açık geziyor, ne oluyor, biz de geziyoruz, herkes içiyor, biz de içiyoruz, sarhoş olmadıktan sonra ne zararı olur) diyerek haramı önemsiz saymak küfür olur. Allahü teâlânın gazabı günahlar içinde saklıdır. Bir günah yüzünden büyük azaba maruz bırakabilir. Bin sene ibadet eden iyi bir kulunu, sonsuz olarak Cehenneme koyabilir. Mesela yüz bin sene itaat eden İblis, kibrederek secde etmediği için sonsuz olarak Cehennemlik oldu. Âdem aleyhisselamın oğlu, bir adam öldürdüğü için ebedi Cehennemlik oldu. Her duası kabul olan Belam-ı Baura, bir günaha meylettiği için imansız gitti. Karun zekat vermediği için malı ile helak oldu. O halde her günahtan kaçmaya çalışmalı. Hadis-i şerifte, (Çok küçük bir günahtan kaçmak, bütün cin ve insanların ibadetleri toplamından daha iyidir) buyuruluyor.

 

İmanla ölen günahkâr, cezasını çektikten sonra Cennete gider. Ancak, bir kimse, (Cennete gitmek için amel şart değildir) diyerek ibadet etmezse, işlediği günahlar kalbini karartır ve imanı gidebilir.

İman, muma benzer, ibadetler mum etrafındaki fener gibidir. Mum ile birlikte fener de, İslamiyet’tir. Fenersiz mum çabuk söner. İmansız islam olmaz, islam olmayınca, iman da yoktur. (K.Saadet)

 

Günah işleyince de ümitsizliğe kapılmamalı, hemen tevbe etmelidir. Mümin hem Allah’ın rahmetinden ümidini kesmemeli, hem de O'ndan çok korkmalıdır. Hadis-i şerifte (Müminin kalbinde korku ile ümit varsa, Allahü teâlâ onu umduğuna kavuşturur, korktuğundan da emin eder) [Tirmizi] buyuruldu. Yani bir mümin, Allah’ın azabından korkar, rahmetinden de ümidini kesmez, haramlardan kaçıp ibadetlerini yapmaya çalışırsa Cennete gider. 

 

Bir insan ne kadar büyük günah işlerse işlesin, kendini yüzde yüz Cehennemlik bilmemeli, Allah’ın rahmetinden ümidini kesmemelidir.

Hadis-i kudside buyuruldu ki:

(Kulum, göklere ulaşacak günah işlese; fakat rahmetimden ümidini kesmeyip, benden mağfiret dilerse, affederim.) [Tirmizi]

Kur’an-ı kerimde de buyuruldu ki:

(Ey günahı çok olan kullarım, Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! Allah bütün günahları affeder. O sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.) [Zümer 53]

 

Azılı bir kâfir bile tevbe edip La İlahe illallah Muhammedün Resulullah dese, bütün günahları affolur, tertemiz bir insan olur. Yani dünyada iken Allah’ın affetmediği günah yoktur. Tevbe edince şirki yani kâfirliği de affeder. Öldükten sonra artık kâfirlere af yoktur.

 

Allahü teâlânın rızasının ve gazabının hangi işte, hangi sözde olduğunu bilmeyiz. Bu bakımdan hiçbir sözü, hiçbir iyiliği ve kötülüğü küçük görmemelidir. Cenab-ı Hak, rızasını iyilikler içinde, gazabını da günahlar içinde saklamıştır. Önem verilmeyen bir günah, Allah’ın gazabına sebep olabilir. Onun için sözümüze ve işimize dikkat etmeliyiz.

 

İslam âlimleri buyuruyor ki:

Nefsin gıdası haramlardır. Nefsi emmare ise kâfirdir ve ahmaktır. Her isteği kendi aleyhine, zararınadır. Bu yüzden onun isteklerini yapıp, gıdasını vermemeli, yani haram, günah işlememelidir. Nefs ve şeytan hakimiyeti ele geçirirse, insan istemese bile, kendini günahlardan alıkoyamaz, bile bile işler. Aynı freni patlayan veya direksiyonu boşa dönen arabaya şoförün hakim olamadığı gibi. Nerede duracağı, nereye çarpacağı belli değil.

 

İbadet yapmamak, günahlardan kaçmamak insanın kalbini karartır, zamanla küfre sokar, kâfir olur. Günahların hepsi Allah’ın emrini yapmamak olduğundan büyüktür. İbni Münkedir hazretleri ölüm döşeğinde ağlıyordu. Sebebini sordular. (Kasten büyük bir günah işlemedim. Önemsiz saydığım küçük bir günah, Allah’ın gazabına sebep olduysa diye korktuğum için ağlıyorum) dedi. İşte böyle korkular insanın kurtuluşuna sebeptir. Çünkü hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, kıyamette buyurur ki: "Dünyada iken bir gün beni hatırlayıp ananı, benden bir kerecik korkanı, Cehennemden çıkarın") buyurulmuştur.

Hem Allah’ın azabından emin olmamalı, hem de Onun rahmetinden ümit kesmemeli!

 

Günahkâr da şehid olur 

Büyük günah işleyen kâfir olur mu? Savaşırken ölen sarhoş şehid olur mu?

CEVAP

Ehl-i sünnete göre, amel, imandan bir parça değildir. Bir mümin, çok günah işlese de kâfir olmaz, kâfir olmadığı için şefaate kavuşabilir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Büyük günah işleyen müminlere şefaat edeceğim.) [Nesai, Tirmizi]

(Şirk üzere ölmeyen her mümine şefaat edeceğim.) [Buhari, Müslim]

Peygamber efendimiz, günahkâr müminlere şefaat edeceğini bildirince Ebüdderda hazretleri, (Hırsızlar ve zina eden müminler de şefaate kavuşacaklar mı?) diye sual etti. (Evet onlara da şefaat edeceğim) buyurdu. (Hatib)

 

Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Allah şirki [küfrü, bozuk imanı] asla affetmez. Diğer bütün günahları ise, istediği kimselerden affeder.) [Nisa 48]

(Ey günahı çok olan kullarım, Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! Allah bütün günahları affeder. O, sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.) [Zümer 53]

 

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: Günah işleyene kâfir denmez.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Cebrail aleyhisselam bana, “Ümmetine müjde ver ki, mümin olarak ölen herkes Cennete girer” dedi. Zina ve hırsızlık eden de Cennete girer mi dedim. “Evet” dedi. Aynı suali üç defa sordum. Üçüncüsünde ise “Evet zina ve hırsızlık eden mümin de [günahının cezasını çektikten sonra] Cennete girer” dedi.) [Buhari, Müslim, Bezzar]

 

Burada Ehl-i sünnet itikadını bildiriyoruz. Ancak, günah hafife alınmaz. Günahlar zehir gibidir. Her günah Cehenneme götürür. Ama zerre kadar imanı olan, sonunda Cehennemden çıkar. Fakat içki içen, zina eden kimse, kolay kolay imanını muhafaza edemez. Büyük günaha devam edenin kâfir olması kolaylaşır.

 

Günahkâr veya günah işlerken şehidliği icap ettiren bir sebeple ölen veya öldürülen mümin şehiddir. İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki:

İşlediği günah sebebiyle ölen mümin, şehid olmaz. Günah işlerken, şehidliği gerektiren bir sebeple ölürse, Ahiret şehidi olur ve günahının cezasını da yüklenir. Mesela, günah işlerken üzerlerine ev yıkılıp ölen, şehid olur. Fakat şarap içip çatlayan şehid olmaz. Şarap içerken, zulmen öldürülen kimse şehid olur. Çünkü, şaraptan ölmemiş, başka sebeple ölmüştür. Fakat, şarap günahını da yüklenir. Bir kimse, yol keserken boğulursa şehiddir. İşlediği günahın cezasını da çeker. Gasp edilmiş bir at üzerinde savaşırken ölürse, şehid olur. İşledikleri günahın cezasını da yüklenirler. Hz. Remlinin bildirdiğine göre, zinadan çocuk doğururken ölen kadın da şehid olur. Fakat kadın, çocuğunu düşürmeye çalışırken ölürse şehid olmaz. (Redd-ül muhtar, c.2, s.253)

[İbni Abidin’in Türkçe tercümesine, şarap kısmını almamışlar. Aslında vardır.]

Hanefi mezhebinin büyük âlimlerinden Hayreddin-i Remli hazretlerinin fetvası şöyle:

Sual: Şarap içen kimse, sarhoş halde iken zulmen öldürülürse şehid olur mu?

Cevap: Evet şehid olur. Şarap içmek masiyet [günah] ise de, şehid olmaya mani değildir. Çünkü şehidlik için, sarhoş olmamak ve masiyet içinde olmamak gibi bir şart yoktur. (Fetava-i Hayriyye c.1, s.16)

 

Şirk ve günah 

Günah ayrı, şirk ayrı mıdır?

CEVAP

Din kitaplarında büyük günahlar sayılırken şirk de sayılmıştır. Mesela hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Büyük günahlar, Allah’a şirk koşmak, ana-babaya asi olmak, adam öldürmek ve yalan yere yemindir.) [Buhari]

Başka bir hadis-i şerifte ise, (Günahlar üç türlüdür: Kıyamette affedilmeyen günahlar, terk edilmeyen günahlar, dilerse Allahü teâlânın affedeceği günahlar) buyuruldu. Kıyamette asla affedilmeyen günahlar şirktir. Kur’an-ı kerimde de, (Allahü teâlâ şirkten başka günahları dilerse affeder) buyuruluyor. (Nisa 48)

Terk edilmeyen günahlar ise kul haklarıdır.

Allahü teâlânın dilerse affedeceği günahlar ise, kul hakkı bulunmayan günahlardır. (Berika)

(Günah işleyen kâfir olmaz) denince, şirkin, küfrün buna dahil edilmediği anlaşılır.

 

Gizli şirk, riyadır. Allahü teâlâ, ameline riya karıştıran kimse için, (Şu kimse, benimle nasıl alay ediyor) buyurur. Bu, şuna benzer: Bir genç, imamın kızı ile evlenmek ister. İmamın gözüne girmek için, namazlarını ön safta kılar, imama hizmet eder. Maksadı imama hizmet değil, kızı alabilmek için zemin hazırlamaktır.

 

İşte riya ile amel eden kimse de, insanların kalbinde yer etmek ister. Bu ise Allahü teâlâ ile alay etmek olup büyük günahtır. Onun için Peygamber efendimiz buyuruyor ki:

(Riya küçük şirktir.) [Taberani]

(Şirkten sakınınız! Şirk, karıncanın ayak sesinden daha gizlidir.) [Hakim]

 

Bir kimse, namaz kılarken, insanları görünce, daha dikkatli hareket ederse, Allah’tan gayriye de tazim etmiş olur. Bu ise, şirke yakındır. Görünüşte Allah’a tazim ediyorsa da, kalben insanlara tazim etmektedir. İbni Mesud hazretleri, böyle kimseler için, (Bunlar Allah’ı hafife almış sayılırlar) buyurdu. Tanıdıklarının yanında ibadetlerine itina gösteren kimse, hükümdarın yanında ayak ayak üstüne atıp da, onun hizmetçilerinin yanında ayağını indirip edebe riayet eden ahmağa benzer.

 

Peygamber efendimiz, karıncanın ayak sesinden daha gizli olan şirkten sakınılmasını emretmiştir. Bu öyle bir riyadır ki, herkes bunu kolay anlayamaz. Bir kimse, ibadetlerini gizli yapar, kimseye duyurmak istemez. Hatta duyulsa da sevinmez. Ancak, yaptığı ibadetler, dine hizmetler için, başkalarının kendisine saygı duymasını bekler. Eğer böyle bir hizmeti olmasaydı, kimseden saygı, sevgi beklemezdi.

 

İbadetlerini sırf Allah rızası için yaptığı halde, insanların kendisine değer vermesini istemesi, gizli şirktir. Hz. Ali bildiriyor ki, böyle kimseler için kıyamette Allahü teâlâ, şöyle buyuracaktır:

(Dünyadaki alışverişlerde, size kolaylık gösterilmedi mi? İhtiyaçlarınız görülüp size iyilik, ikram edilmedi mi? İşinizin karşılığını dünyada aldınız, şimdi size sevap yoktur.)

 

Yaptığı ibadetlerin ve iyiliklerin başkaları tarafından duyulmasına, takdir edilmesine sevinmek riya alametidir. Bir kimse, (Gece Bekara suresini okudum) dedi. İbni Mesud hazretleri, (Bunu açığa vurmakla, okuduğunun karşılığını dünyada almış oldun) buyurdu.

 

Başka biri de, (Ya Resulallah, tam bir sene oruç tuttum) deyince, Peygamber efendimiz, (Oruç tutmamış oldun) buyurdu. (Müslim)

 

İbadetleri, iyilikleri açığa vurmaktan sakınmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Bir kimse, yaptığı amelini duyurmaya çalışırsa, riya yaparsa, bundan vazgeçene kadar, Allah’ın gazabında olur.) [Taberani]

 

Her çeşit günahın ve kötülüğün en kötüsü küfürdür. Küfrün çeşitleri vardır. Hepsinin en kötüsü, en büyüğü şirktir. Bir şeyin her çeşidini bildirmek için, çok kere, bunların en büyüğü söylenir. Bunun için, âyet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde bildirilen şirk, her çeşit küfür demektir.

Allah’a şirk koşan, tevbe ederse, tevbesi kabul olur. Tevbe etmeden, şirk üzere, yani müşrik olarak ölen kimseyi, Allahü teâlâ affetmez. Müşrik, ölmeden önce tevbe ederse affolur. (R.Muhtar)

 

Hatta, bir kâfir müslüman olunca, bütün günahları sevaba çevrilir. Allahü teâlânın affı ve mağfireti boldur. İman edip salih amel işleyince, günahlarını sevaba tebdil etmektedir. Mülk Onundur, dilediğine, dilediği kadar ihsan eder. Bunda şaşılacak bir şey yoktur.

Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Tevbe edip iman eden ve salih amel işleyenlerin günahlarını sevaplara çeviririm. Allah çok affedici ve çok esirgeyicidir.) [Furkan 70]

Bu âyet-i kerimenin Hz. Vahşi için indiği Hadika’da bildirilmektedir. Medarik tefsirinde, (Tevbe edip)ten murad, (Şirkten tevbe edip) demek olduğu bildirilmektedir. Demek ki, şirkten tevbe edip iman edenlerin günahları sevaba çevrilmektedir.

 

İbadet etmeyenin imanı yok mudur?

İman ile amel bir midir? İbadet etmeyenin imanı yok mudur?

CEVAP

(İman edenler ve salih, iyi amel işleyenler) ve (Mümin olarak salih amel işleyenler) mealindeki âyet-i kerime, iman ile amelin başka başka olduklarını göstermektedir. Eğer amel, imanın parçası olsa idi, âyet-i kerimede ayrıca bildirilmezdi. Bir şey başka şeye atfedilince, ikisinin başka başka oldukları anlaşılır. Hucurat suresinde, (Müminlerden iki fırka birbiriyle döğüşürse, aralarını bulun) mealindeki âyet-i kerimede, savaşarak günah işleyenlere mümin denmektedir. Devamındaki, (Müminler, elbette kardeştir. Kardeşlerinizin arasını bulun) mealindeki âyet-i kerime, bunların mümin olduklarını bildirmektedir.

 

Nisa suresinde mealen, (Allah, şirki elbette affetmez. Dilediklerinin, şirkten [imansızlıktan] başka günahlarını affeder) buyuruldu. Bir hadis-i şerifte, (Cebrail aleyhisselam, şöyle müjdeledi ki, şirk üzere ölmeyen, zina ve hırsızlık etse de, sonunda Cennete girer) buyuruldu. (Buhari)

Bu âyet-i kerime ile hadis-i şerif, iman ile amelin başka başka olduğunu göstermektedir.

 

Günahkâra kâfir denmez

Allahü teâlânın var ve bir olduğunu ve Peygamberi ile bildirdiği ahkâmı tasdik eden bir mümin, bu ahkâma uymakta kusur ederek günah işlerse elbette üzülür. Günah işlemekle kâfir olmaz. Allah’ı ve Peygamberi tanımayan ve yaptığı iyi işleri, Allah’ın emri olduğu için değil de, başka sebeple yapan bir kimse, Allah’a kul olmayı bile kabul etmiyor. Bu ikisine karşı Allahü teâlânın muamelesi, elbette bir olmaz. Çünkü birisi suçlu ise de müslümandır. Diğeri iyi iş yapmış olsa da kâfirdir.

 

Amel imandan bir parça olsaydı, her günah işleyen kâfir olurdu. Hiç müslüman kalmazdı. Hadis-i şeriflerde bazı iyilikler imana, bazı kötülükler küfre bağlı olarak bildirilmiş ise de, böyle buyurulması, bu iyilik ve kötülüklerin önemini, şiddetini bildirmek içindir. (Haya imandan bir şubedir), (Temizlik imanın yarısıdır) ve (İman namazdır) hadis-i şerifleri böyledir. Başka âyet-i kerimelerin ve hadis-i şeriflerin yardımı ile, bunların, imandan veya küfürden parça olmadığı anlaşılmaktadır.

 

Büyük günah işleyenin imanı gitmez, kâfir olmaz. Günah işleyen müslümana (fasık) denir. İtikadı [imanı] düzgün olan fasıklar, ahirette Cehennem azabını görse de, sonunda mutlaka Cehennemden çıkar.

 

Müslümanlığın temeli, Allahü teâlânın birliğine ve Muhammed aleyhisselamın bildirdiği belli olan emirlerin ve yasakların hepsini Allah tarafından getirmiş olduğuna inanmaktır. Yani emirleri yapmak ve yasak edilenleri yapmamak imanın şartı değil ise de, yapmak ve yapmamak gerektiğine inanmak imanın şartıdır. Böyle imanı olmayan, yani müslüman olmayana (kâfir) denir. Kâfirler, ne kadar iyi iş ve faydalı buluşlar yapsa da, ahirette azaptan kurtulamaz.

 

Önce iman, sonra amel

İbadetler ve bütün iyi işler kıymetli ise de, bunları yapmak, imanın yanında ikinci derecede kalır. İman temel, iyi işleri yapmak, füruattır, yani ikinci derecededir, imandan sonra gelir. İmanın ve iman ile birlikte olan iyi işlerin dünyada da, ahirette de faydaları vardır. İnsanı saadete ulaştırırlar. İmansız olan iyi işler insanı dünyada saadete kavuşturabilir. Ahirette faydası olamaz.

 

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Allah’a iman etmeyenlerin yaptıkları faydalı işler, fırtınalı bir günde rüzgarın savurduğu küller gibidir. Ahirette o işlerin hiçbir faydasını bulamazlar.) [İbrahim 18]

(Kıyamet günü onların iyi işlerini, bizim için yapmadıklarından, kimler için yaptılar ise, onlara doğru saçılan ince toz haline getiririz.) [Furkan 23]

 

(Emekleri en ziyade boşa gidenler, dünyada güzel iş yaptıklarını sanır. Halbuki boşuna uğraşırlar, Rablerinin âyetlerine ve kıyamette Onun huzuruna çıkacaklarına inanmazlar. Biz de onların iyiliklerini yok ederiz. İyilikleri ile kötülüklerini ölçmeyiz.) [Kehf 103-105]

 

(Kâfirlerin cami yapmaları caiz değildir. Yerinde ve yarar bir iş değildir. Onların cami yapmaları ve diğer bütün beğendikleri işleri, kıyamette boşa gidecek ve Cehennemde, sonsuz olarak cezalandırılacaktır.) [Tevbe 17]

 

(İşte ahirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler boşa gitmiştir. Zaten yapmakta oldukları da bâtıldır.) [Hud 16]

(Kâfirlerin dünyada yaptıkları iyi işler, çölde görünen seraba benzer. Susuz kalan adam onu uzaktan su sanır. Fakat, yanına varınca, umduğunu bulamaz. Kâfirler de, kıyamette, dünyada yaptıkları iyilikleri serap gibi yapan, yani yok eden Allah’ı bulur ve hesabını Ona verir.) [Nur 39]

 

Bu âyet-i kerimeler de, amelin, imanın bir parçası olmadığını, kâfirlerin hiçbir amelinin fayda vermeyeceğini göstermektedir.

 

Mümine kâfir demek

Bir hoca, günah işlediğini sandığı veya günah işleyen müslümanlara kâfir diyor, onlara lanet ediyor. Böyle yapması doğru mudur?

CEVAP

Günah işleyen müslümana kâfir denmez. Çünkü Ehl-i sünnete göre, bir insan günah işlemekle kâfir olmaz.

Bid'at fırkaları, günah işleyene, kendileri gibi düşünmeyen müslümanlara kâfir demek sapıklığında bulunmuşlardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.) [Buhari]

Müslümanım diyen, kelime-i şehadet söyleyen kimseye kâfir denmez.

 

Bir savaşta, kelime-i şehadet getiren birisini öldüren kimseye, Resulullah efendimiz, (Kelime-i şehadet söyleyen kimseyi niçin öldürdün?) buyurdu. O kimse de, (Dili ile söylüyordu ama kalbi ile inkâr ediyordu) dedi. (Kalbini yarıp da baktın mı?) diyerek onu tekdir buyurdu.

 

Onun için mümine kâfir demekten, ona lanet etmekten sakınmalıdır! Lanet, sahibine döner. Hadis-i şerifte, (Kul, lanet edince, lanet edilen buna müstehak değilse, kendine döner) buyuruldu. (Beyheki)

Ebu Cehil kazdığı kuyuya kendi düşmüştür. Müslümanlara suizan, iftira ve lanet edenler, kazdıkları kuyuya kendileri düşebilir. Çünkü Cenab-ı Hak, mazlumun hakkını zalimde bırakmaz.