Tevhidin aslı amentü’ye inanmaktır

 

Amel imandan parça mıdır, yani bir farzı yapmayan veya bir haramı işleyen kâfir olur mu?

CEVAP

Ehl-i sünnete göre kâfir olmaz. Fakat Mutezile, Vehhabi ve benzeri akılcı gruplara göre ibadetler imandan bir parçadır. Onlara göre günah işleyen ve farzları yapmayan kâfir olur.

Vehhabiler diyor ki:

(Amel [ibadet], imanın parçasıdır, azalır çoğalır. Bir farzı yapmayan, mesela farz olduğuna inandığı halde, tembellikle namaz kılmayan kâfir olur. Bu öldürülür, malları vehhabilere taksim edilir.)

CEVAP

Bu inanışları doğru değildir, yanlıştır. 73 fırka içinde Cennetle müjdelenen fırka-i naciyye yani ehl-i sünnet vel cemaat itikadına uygun değildir. Bu yüzden vehhabiler, böyle inanmayan müslümanlara müşrik yani kâfir demektedir. Halbuki bir müslümana kâfir diyenin kendisi kâfir olur.

İnanmamak başka, inanıp da yapmamak başkadır. Bunlar, bu ikisini birbiri ile karıştırdıkları için, Ehl-i sünnetten ayrılıyorlar.

 

İman nedir?

CEVAP

İman, Amentü'de bildirilen altı esasa inanmaktır. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

(İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, ölüme ve öldükten sonra dirilmeye, Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana, kadere, hayrın ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna inanmaktır.) [Nesai]

 

İmanın kuvvetli olmasının alametleri  nelerdir?

CEVAP

Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir:

(İyilik edince sevinen, günah işleyince üzülen imanlıdır.) [Taberani]

(İmanı en kuvvetli mümin, güzel ahlaklı olandır. Yanına herkes kolayca yaklaşır, geleni gideni çok olur. Herkesle iyi geçinir. Çevresi ile iyi geçinemeyen de hayır yoktur.) [Taberani]

 

(Nerede olursa olsun, Allahü teâlâyı unutmayanın imanı kuvvetlidir.) [Beyheki]

(Allah ve Resulünü her şeyden çok seven, sevdiğini yalnız Allah rızası için seven ve ateşe düşmekten çok, küfre düşmekten korkan imanın tadını bulur.) [Buhari]

(Birbirinizi sevmedikçe, iman etmiş olmazsınız.) [Taberani]

 

(Haya imandandır.) [Buhari]

(Temizlik imanın yarısıdır.) [Müslim]

(Ahde vefâ [sözünde durmak] imandandır.) [Hakim]

(Kendi aleyhine de olsa âdil davranmak imandandır.) [Bezzar]

 

(Musibete sabretmek imandandır.) [Bezzar]

(İmandan olan üç şey: Darlıkta infak etmek [Hayra harcamak], rastladığı müslümana selam vermek ve kendi aleyhine de olsa adaletli davranmak.) [Nesai]

 

Bu hadis-i şeriflere bakınca temiz olan herkes imanlı olur gibi yanlış anlaşılır. Halbuki bir kâfir de temiz olabilir. Bir kâfir de hayâlı olabilir. Bir kâfir de adaletli davranabilir. Bir kâfir de süsten kaçabilir. Bir kâfir de musibetlere sabredebilir. Bir kâfir de sözünde durabilir. Hadis-i şerifleri âlimlerin açıklamaları ile okumak gerekir. Biz okursak yanlış anlarız.

 

Günah için de durum aynıdır. Günah işleyene kâfir denmez.

(Namazı kasten terk eden kâfirdir.) [Taberani] (Namazı farz olduğuna inanmazsa, namaz kılmadığına üzülmezse, namaza önem vermezse o zaman kâfir olur. Bunları yapar da tembellikten kılmazsa kâfir denmez.)

 

(Allah, zina eden ve şarap içenin imanını, insanın gömleğini sırtından çıkardığı gibi çıkarır alır.) [Hakim] (Kâmil iman sahipleri bunları yapamaz demektir.)

 

(İnsan, mümin olduğu halde zina ve hırsızlık edemez ve şarap içemez.) [Buhari] (Kâmil iman sahipleri bunları yapamaz demektir.)

 

(Kötüleyen, lanet eden, fuhuş konuşan ve hayasız olan kimse, mümin değildir.) [Buhari] (Bunları yapan kâmil iman sahibi değil demektir.)

 

(Kendi istediğini insanlar için de istemeyen, imana kavuşamaz.) [Ebu Ya’la]

(Söz taşıyan Cennete girmez.) [ Buhari] (Günahının cezasını çekmeden, yahut affa, şefaate kavuşmadan giremez demektir.)

 

(Gıybet eden Cehennemlik.) [İsfehani] (Sevapları günahlarından az olursa, gıybet Cehenneme götürür demektir.)

 

(Kalbinde zerre kadar kibir olan, Cennete giremez.) [Müslim] (Günahının cezasını çekmeden, yahut affa, şefaate kavuşmadan Cennete giremez demektir.)  

 

Yine hadis-i şerifte, müminin her günahı yapabileceği, üç şeyi yapamayacağı, bunlardan birinin de yalan olduğu bildirilmiştir. Hadis-i şeriften zahire göre, yalan söyleyenin mümin olmadığı anlaşılır. Kâmil mümin değil demektir. Ayrıca yalanın münafıklık alameti olduğu bildirilmiştir. Yalan söyleyen münafık değildir, fakat münafıklık alametinden birini işlemiş olur.

 

Bir zat, (Ya Resulallah, ana-baba, evladına zulmetse de rızalarını almayan Cehenneme girer mi) diye sorunca, cevaben 3 defa (Evet zulmetseler de rızalarını almayan Cehenneme girer) buyurdu. [Beyheki]

 

Sanki buradan ana babasının rızasını almayan kâfir gibi anlaşılıyor. Halbuki öyle değildir. Günahlarının cezasını çekmeden Cennete giremez demektir.

 

(Cimri, Cennete girmez) [Taberani], (Cimrilik küfürdür) [Deylemi] gibi hadis-i şerifleri açıklaması ile birlikte okumalıdır. Açıklamasız okunursa yanlış anlamaya sebep olur. Cimrilik her ne kadar kötü ahlaktan ise de, imansızlık değildir. (Cimri, günahının cezasını çekmedikçe Cennete giremez) demektir. Hatta sevabı günahından çok gelirse, Cehenneme girmeden de Cennete gider. Affa ve şefaate uğrayarak da Cennete gidebilir.

 

İmam-ı Rabbani hazretleri (şartsız bildirilen bir hüküm şartlı olarak anlaşılır) buyuruyor. Mesela koyun eti yemek caizdir. Hüküm şartsız bildirilmiştir. Koyun eti caiz diye canlı bir koyunun bir budunu kesip yiyemeyiz. Ehl-i kitap hariç, gayrı müslim keserse veya kendiliğinden ölürse, leş olur, yenmez. Besmelesiz kesilirse de yenmez. Bu anlaşılınca bid’at fırkaların hangi şartlar altında Cennete gideceği anlaşılır.

 

Tevhidin aslı

Tevhidin aslı nedir?

CEVAP

İmam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri buyuruyor ki:

Tevhidin aslı, Amentü’ye inanmaktır. Allahü teâlâ, insanları kâfir veya mümin olarak değil, bu ikisinden hali olarak yaratmış, sonra onlara emirlerini ve yasaklarını bildirmiştir. Kâfir olan; kendi fiili ile hakkı inkâr ederek küfre girmiştir. Mümin de kendi fiili ile tasdik ederek iman sahibi olmuştur. Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselamın neslini, sulbünden insan şeklinde çıkarmış, onlara akıl vermiş, hitap etmiş, imanı emredip, küfrü yasaklamıştır. Onlar da onun Rab olduğunu ikrar etmişlerdir. Bu, onların imanıdır. İşte onlar bu fıtrat üzerine doğarlar. Bundan sonra küfre sapan, bu fıtratı değiştirip bozmuş olur. İman ve tasdik eden de fıtratında sebat ve devam göstermiş olur. İman, inanmak demektir. İnanmakta azlık çokluk olmaz. (Fıkh-ı ekber)

 

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyurdu ki:

İman, kalbin tasdiki, kabul etmesi, inanması demektir. İnanmanın azı, çoğu olmaz. Azalan ve çoğalan inanışa, iman değil, zan ve vehim denir. Mümin büyük günah işlese de imanı gitmez, kâfir olmaz. Günahı çok olan bir mümin, tevbe etmeden ölmüş ise, Allahü teâlâ dilerse, günahlarının hepsini affeder, dilerse günahları kadar azap eder; fakat sonunda yine Cennete koyar. Ahirette kurtulmayacak olan yalnız kâfirlerdir. Zerre kadar imanı olan kurtuluşa kavuşur. (Mektubat 2/67)

 

Abdülgani Nablüsi hazretleri buyuruyor ki:

İman, Muhammed aleyhisselamın Allahü teâlâ tarafından getirdiği bilgilere kalbin inanması ve inandığını dil ile söylemesi demektir. (Hadika)

 

Müslümanlığın temeli, Allahü teâlânın birliğine ve Muhammed aleyhisselamın bildirdiği belli olan emirlerin ve yasakların hepsini Allah tarafından getirmiş olduğuna inanmaktır. Yani emirleri yapmak ve yasak edilenleri yapmamak imanın şartı değil ise de, yapmak ve yapmamak gerektiğine inanmak imanın şartıdır. Böyle imanı olmayan, yani müslüman olmayana (kâfir) denir. Kâfirler, ne kadar iyi iş ve faydalı buluşlar yapsa da, ahirette azaptan kurtulamaz.

 

İman, bir bütün olduğu halde kuvvet yönüyle üç kısımdır:

1- Dinin hükümlerini bilmeyen, ana-babasından gördüğü gibi ibadet eden, inanan kimsenin imanına taklid-i iman denir. Böyle kimsenin imanının gitmesinden korkulur.

2- Dinin hükümlerini yani farz, vacip, sünnet, müstehap, mubah, haram, mekruh ve müfsidi ilmihalden öğrenip amel eden kimselerin imanına, iman-ı istidlâli yani delil ile anlayarak bilmek denir. Böyle kimselerin imanı kuvvetlidir.

3- Ariflerin imanıdır. Herkes dinsiz olsa, onun kalbine asla şüphe gelmez. Onun imanı peygamber imanı gibidir. Buna iman-ı hakiki denir.

 

Peygamber efendimizin bildirdiği iman, acaba doğru mu diye tahkik edilmez, yani araştırılmaz. İman, Muhammed aleyhisselamın, peygamber olarak bildirdiği şeyleri, tahkik etmeden, akla, tecrübeye ve felsefeye danışmaksızın, tasdik ve itikad etmektir, inanmaktır. Akla uygun olduğu için tasdik ederse, aklı tasdik etmiş olur, resulü tasdik etmiş olmaz. Veya, resulü ve aklı birlikte tasdik etmiş olur ki, o zaman peygambere itimat tam olmaz. İtimat tam olmayınca, iman olmaz. Çünkü, iman parçalanamaz.

Aklın üstündeki makam

Peygamberlik makamı, aklın üstündedir. Peygamberin sözlerini, akla uydurmaya çalışmak, Peygamberliğe inanmamak, güvenmemek olur. Ahiret işlerinde, iman esaslarında Peygambere, akla danışmadan tabi olmak, uymak gerekir.

Tasavvufta fena makamına yükselmeyen [evliya olmayan] gerçek imana kavuşamaz.

[Fena, Allah’tan başka her şeyi unutmak, kalbden dünya sevgisini çıkartmaktır.]

 

Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:

(Allahü teâlâyı tanımak iki türlüdür:

1- Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi tanımak,

2- Tasavvuf büyüklerinin tanımaları.

 

Birinci şekildeki imanda nefs azgınlığından vazgeçmemiştir. İman gerçek değil, mecazidir. Bu iman gidebilir. İkincisinde nefs de imana geldiği için iman yok olmaktan korunmuştur. (Ya Rabbi, senden sonu küfür olmayan iman istiyorum) hadis-i şerifi ve Nisa suresinin, (Ey iman sahipleri, iman edin) mealindeki 136. âyet-i kerimesi de gerçek imanı bildirmektedir. Bu ayet, (Gerçek imana kavuşun)

manasındadır.

 

İmam-ı Ahmed hazretleri ilim ve ictihadda çok yüksek dereceye sahip olduğu halde, gerçek imana kavuşmak için Bişr-i Hafi [ve Zünnun-i Mısri] hazretleri gibi evliyanın sohbetinde bulundu.

 

İmam-ı a'zam hazretleri de, ömrünün son yıllarında Cafer-i Sadık hazretlerinin sohbetinde bulunduktan sonra, (Bu iki yıl olmasaydı, Numan helak olurdu), yani (Gerçek imana kavuşamazdım) buyurmuştur. Her iki imam da ilimde ve ibadette son derece ileri oldukları halde, tasavvuf büyüklerinin sohbetinde bulunarak marifeti ve bunun meyvesi olan gerçek imanı elde ettiler.) [2/106]

 

Senaullah-i Dehlevi hazretleri ise buyuruyor ki:

(Tasavvufta fena makamına kavuşan, muhakkak imanla ölür. Bekara suresinin, (Allahü teâlâ imanınızı zayi etmez) mealindeki 143. âyet-i kerimesi ve (Allahü teâlâ, kullarının imanlarını geri almaz. Fakat âlimleri yok ederek ilmi geri alır) hadis-i şerifi, gerçek imanın ve batın ilminin geri alınmayacağını göstermektedir.) [İrşad-üt-talibin]

 

Doğru iman ve amel

Allah’a inanan herkes Cennete girer mi?

CEVAP

Bazıları Allah’a inanan herkesin Cennete gideceğini sanıyor. Bu çok yanlıştır. Amentü’deki altı esastan birine inanmayanın imanı geçersizdir. Bunun için inanmak değil, doğru inanmak önemlidir. Ahirette kurtulmak, ibadetin çok olmasına değil, doğru imana bağlıdır. İhlaslı ameli az da olsa, hatta hiç ameli olmasa, zerre kadar doğru imanı olsa yine Cennete girer. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

(Kalbinde zerre kadar imanı olan Cehennemde kalmaz.) [Buhari, Müslim]

 

Dünyadan herkes ahirete yolculuk yapıyor. Herkes bir vasıtaya binip gidiyor. Bir vasıtaya binmek değil, doğru vasıtaya binmek önemlidir. Yanlış vasıtaya binen, istediği yere değil, vasıtanın gittiği yere gider. Kâbe’ye gitmek için niyet edip Paris’e giden uçağa binen, niyeti halis olsa da Kâbe’ye varamaz.

Allahü teâlâ, doğruyu azcık merak edene, doğruyu arayana doğru yolu yani hakiki İslamiyet’i nasip edeceğine söz vermiştir. [Ankebut 69, Şûra 13],

Allah sözünden dönmez. [Al-i imran 9]

 

Demek ki bâtıl yollardaki insanlar istemek bir yana merak bile etmiyorlar. Allahü teâlâ rızka kefildir ama imana kefil değildir. Doğru iman sahibi olmaya çalışmalıdır. İtikadı düzeltmeden önce ibadet etmenin faydası olmaz. Doğru itikad, ehl-i sünnet itikadıdır. Doğru itikad 1 rakamı gibidir. İhlaslı ibadetler sağına konan sıfır rakamı gibidir. Bir sıfır konunca 10, iki sıfır konunca 100 olur. Sağına ne kadar 0 konursa değeri artar. 1 çekilirse hepsi 0 olur. İhlassız, yani riya ile yapılan ameller de, soldaki sıfır gibi yani 1 rakamının soluna konan sıfır gibi değersizdir. İtikad doğru olunca ibadetleri arttırmak, insanın gayretine, ihlasına, ilmine bağlıdır. İstediği kadar artırır. Ancak, doğru itikadı, yani ehl-i sünnet itikadı yoksa ibadetlerinin hiç faydası olmaz, soldaki sıfır gibi değersizdir.